Zaman hazinesini ikram eden Allah’a hamd, gece ile gündüzün kıymetini bilen Resûl’e salât ve selam olsun.
Zaman su gibi akıp gidiyor. Çocukluktan gençliğe, gençlikten yaşlılığa geçişimizi fark etmekte zorlanıyoruz. Bitmez dediğimiz ömür, farkında olmasak da bir ânda bitiyor. Sevdiklerimiz laf arasında “Ömrün nasıl geçti, hatırlıyor musun?” diye sorsalar “Nasıl geçtiğini bilmiyorum.” demekten başka bir cevap veremiyoruz. Ne kadar üzücü bir cevap değil mi?
Üzülmemiz gereken nokta zamanın geçmesi değil, zamanı nasıl geçirdiğimizdir. Çünkü ömrümüzü nerede tükettiğimizin hesabını vereceğiz. Bu hesabın neticesinde kurtulanlardan veya azaba uğrayanlardan olacağız:
“Hiçbir kul, Kıyamet Günü beş şeyin hesabını vermeden ayağını kıpırdatamaz: Ömrünü nerede geçirdiğinden, gençliğini nasıl tükettiğinden, malını nerede kazanıp nerede harcadığından ve ilmiyle ne amel ettiğinden.”[1]
Zaman, bizlere sunulan ve farkında olmamız gereken en büyük nimetlerdendir. Zaman, Rabbimize kul olmak ve cenneti kazanmak için ikram edilen büyük bir fırsattır. Zaman, değerlendiren için büyük bir hazine, kıymetini bilmeyenler için keskin bir kılıç, büyük bir pişmanlıktır. Ancak insanoğlu zamana karşı hep aldanmış, onu değerlendirmede yanılmıştır:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”[2]
Hadis-i şerifin vakıada karşılığını çokça görmekteyiz. Yaşlılarımızı dinlediğimiz zaman, “Gençliğin kıymetini bilmedik, Kur’ân okumayı öğrenmedik, namaz kılmadık, gençken hacca gitmedik. Vaktimizi iş güçle geçirdik. Bir fırsatım olsa, genç olsam da ahiret için mücadele etsem. Dünya boş, gelip geçici, kimseye kalmıyor.” diyerek Rabbimizin sunduğu vakit hazinesinin kıymetini bilmemenin pişmanlığını yaşıyorlar. Belki de bu, birçoğumuzun yaşadığı veya yaşayacağı pişmanlıktır.
Bir de ahirette olan pişmanlık vardır ki bu hüsrandır. O gün bazı insanlar, dünyadayken salih amel işlememenin pişmanlığını yaşarlar. Rabbleriyle karşılaştıklarında dünyaya dönmek ve terk ettikleri amelleri işlemek için talepte bulunurlar. Ancak bu, boş bir sözden ibarettir:
“Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki: ‘Rabbim! Beni geri çevir. Umulur ki geride bıraktığım hayatımda salih amel yaparım.’ Asla! Bu onun söylediği (boş) bir sözdür. Ve onların önünde, diriltilecekleri güne kadar (kalacakları) berzah vardır.”[3]
İnsanoğluna amel edecek kadar ömür verilmedi mi ki tekrar geri dönmek istiyor? Bilakis herkese öğüt alacağı, amel edeceği kadar ömür verildi. Fakat insanoğlu nefsinin ve şeytanın istekleriyle o süreyi boşa harcadı. Bu sebeple yapması gerekenleri terk etti. Sonuç olarak ise ömür fırsatı bitti ve pişmanlık baş gösterdi:
“Orada çığlıklarla yardım isterler. (Derler ki:) ‘Rabbimiz! Bizi çıkar, önceden yaptığımızdan (farklı olarak) salih ameller yapalım.’ Size, öğüt almak isteyenin öğüt alacağı kadar ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da geldi. Tadın (azabı)! Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.”[4]
Vakit sermayesini faydalı kullanmak için neler yapabiliriz?
Vakit muhasebesi
Muhasebe, müminin en önemli kalkanlarındandır. Bu şekilde işlerindeki eksisini fark edip ıslah eder, artısını görüp şükrünü eda eder. Şu bir gerçektir ki vakit hırsızları çoktur. Şeytanın tuzakları ve nefsin arzuları vaktimizin en büyük düşmanlarıdır. Vaktimizi çalan hırsızları tespit edip tuzaklarından kurtulmak için muhasebe elzemdir. Elbette ki tedavinin ilk adımı sorunu tespit, ikinci adımı ise ıslahtır.
Bugün “Vaktimizi çalan hırsızlar nelerdir?” diye muhasebe etsek hepimizin ilk tespit edeceği akıllı cihazlardır. Geçmişte görülmemiş, sadece çağımıza ait olan, yeryüzünü kitlesel olarak etkileyen en büyük araçlardan biridir akıllı cihazlar.
Sosyal medyada öldürülen vakti görmek için etrafımıza bakmamız yeterlidir. Sanal hayatın varlığı sadece vakti öldürmedi. Aynı zamanda hayatımızın birçok alanına zarar verdi. Ve vermeye de devam ediyor. Ortamlarımızdaki muhabbeti bitirdi, mahalledeki oyunlarımızı sanallaştırdı, eşler arasındaki sevgi ve saygıyı bitirdi, nice yuvaları yıktı, birçok insanın ruh sağlığını bozdu, izlediklerinden etkilenip etrafa zarar verenlerle baş edilemez oldu… En acısı ise artık bu haberleri duymak bile bizlere normal gelmeye başladı.
İşte vaktimizi çalan hırsızları ve bize verdiği zararları muhasebe ederek tespit edebiliriz. Ancak tespit, ıslah için yeterli değildir. İlaç kullanmak da gereklidir.
Vakit planlaması
Vakti gelişigüzel kullanmak uzun vadede fayda vermiyor. Müslim’in ilkelerinden biri de planlı hareket etmektir. Rabbimiz de pek çok emrinde bizlere bunu aşılamaktadır. Günde beş vakit namaz, senede bir ay tutulan oruç, ömrün içerisinde bir kere yapılan hac, sabah akşam zikirleri gibi emirler hayatımıza düzen koyma bilinci kazandırmaktadır. Bu nedenle vakit hazinesinden doğru şekilde faydalanmak istiyorsak bugünü planlamakla kalmayıp günlük, haflık ve aylık planımız mutlaka olmalıdır.
Planlarımızı uygulamada veya zamanımızı yönetmede tek başımıza yetersiz oluyorsak mutlaka bu konuda destekçi olacak, dikkatli, zamanın kıymetini bilen arkadaşlarla ilerlemeliyiz.
Bizi ilgilendirmeyen işleri terk etmek
Vaktimizi çalan en büyük hırsız, bizi ilgilendirmeyen işlerle meşgul olmaktır. Vaktin verimini arttırmak için önceliğimiz sorumluluklarımıza yönelmek olmalıdır. Bunu başarabilirsek zaten boş işlere vakit kalmayacaktır. Çünkü Müslim’in işi vaktinden çoktur. Aynı zamanda fıtrat da boşluk kabul etmez. Biz kendimizi hayırla meşgul etmediğimizde şer bizi bulur. Bu nedenle yukarıda belirttiğimiz gibi vakti planlı kullanmak ve hayırla doldurmak gerekir. Çünkü bu, hem Rabbimizin (cc) uyarısı hem de Resûlümüzün (sav) emridir. Günah olmayıp boş işler dahi olsa hepsinden hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız.
Kötü arkadaşlardan uzak durmak
Vakit hırsızlarından biri de arkadaş çevremizdir. Toplumumuzda vaktin kıymetini bilenler, güzel bir şekilde değerlendirenler maalesef ki azınlıktadır. Vakit hazinesini boşa harcamak istemiyorsak o zaman arkadaşlarımızı özenle seçmemiz gerekir.
Vaktimizin bereketlenmesi ve faydalı olması için dua etmek
Bütün sebepleri yerine getirmiş olsak bile neticeye ulaşmak ancak Rabbimizin “Ol!” demesine bağlıdır. O dilemeden hiçbir şey olmaz. Vaktin sahibi Allah’tır (cc). Aynı zamanda vaktimize bereket verecek olan, faydalı kılacak olan da O’dur. O zaman dua, tutunacağımız en büyük sebep olmalıdır.
Sonuç olarak vakit ya lehimize ya da aleyhimize doğru ilerlemektedir. Vakti fırsata çevirmek, faydalı işlerle süslemek bizim elimizdedir. Zamanı yönetme konusunda eksiğimiz varsa mutlaka bu hususta hassas olanlardan yardım almalıyız. Aksi hâlde ömrümüzü ve hassaten gençliğimizi nasıl geçirdiğimizin hesabını vermek bizler için çetin olacaktır. (Bundan Rabbimize sığınırız.)
Rabbimiz, bizleri vaktin kıymetini bilen ve hak üzere değerlendiren kullarından eylesin. Allahumme âmin.
Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.
Bir sonraki yazımızda görüşmek duası ile…
[1]. Tirmizi, 2416
[2]. Buhari, 6412
[3]. 23/Mü’minûn, 99, 100
[4]. 35/Fâtır, 37
İlk Yorumu Sen Yap