Açık Bir Günah ve Kötü Bir Yol

İbni Mes’ûd’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Müslim olan kimsenin kanı şu üç kişi dışında helal olmaz: Zina eden dul, cana karşılık can, dinini terk edip cemaati terk eden.”[1]

Allah’ın adıyla,

Geçen ayki yazımızda bu hadis bağlamında genel anlamda İslam şeriatı, hukuku ve hükümleriyle beraber bulunan gayeler konusuna değindik. Sadakat ve adaletin İslam’ın aslından olduğunu belirttik.

Açıktır ki inananların canları, malları ve ırzları birbirlerine haramdır.[2] Haksız yere öldürmek, malına izinsiz ve haksız el koymak veya hak olmaksızın ırzı çiğnemek caiz değildir. Bu, İslam toplumunda her Müslim’e (ve Müslimlerle beraber anlaşmalı müşriklere) bir dokunulmazlık alanı yaratır. İslam’la beraber gelen selamet İslam yurdunda kendisini bu dokunulmazlıkla gösterir. “En hayırlı Müslim kimdir?” sorusuna cevap verirken Nebi’nin (sav), “Elinden ve dilinden emin olunan kimsedir.”[3] cevabı da bunu anlatır.

Zina Eden Dul

Peygamberimiz (sav), canlara ilişkin yasağın üç yerde kalktığını söylüyor. Bunlardan birisi dul veya evli bir Müslim’in zina etmesidir. Zina, helal olmayan bir karşı cinsle cinsel münasebette bulunmak (ve cinsel organların iç içe geçmesi) hâlidir. Allah zinanın kendisini yasakladığı gibi yaklaşmayı ve yaklaştırıcı her söz ve davranışı da bizzat ayetin nassıyla haram kılmış, zinayı fuhşiyat ve kötü yol olarak nitelemiştir. Yüce Rabbimiz müminlerin vasıflarını bildirirken onların iffetlerini muhafaza eden, zina etmeyen kimseler olduklarını söyler ve zina için şöyle buyurur:

“Zinaya yaklaşmayın! Şüphesiz ki o, çirkin bir fahşa ve kötü bir yoldur.”[4]

“Onlar, Allah’la beraber başka bir ilaha dua etmez, (İslam’ın izin verdiği kısas gibi meşru bir) hak olmaksızın, Allah’ın haram kıldığı cana kıymaz ve zina da etmezler. Kim de bunları yaparsa bir cezayla karşılaşacaktır.”[5]

Zinanın Yasaklanma Hikmeti

Zina, İslam toplumunu oluşturan temel yapı taşı olan aileyi zedeler. Eşler arasında evlilikle beraber ortaya çıkan İlahi ikram olan sükûnet ve güveni sarsar ve yıkar. Nesebin karışmasına sebep olur. Şer’i pek çok ahkâm (miras, evlilik vs.) nesep üzerine bina edilir. Nesep karıştığı zaman şer’i hükümler ve onlarla beraber gelecek maslahatlar zedelenir, uygulanamaz hâle gelir. Zina, insanlar arasında güveni zedeler. Toplum içerisinde insanların birbirine şüpheyle bakmasına sebep olur, insanlar namuslarına gelecek bir zarardan, zina veya bunun daha ileri boyutu olarak tecavüz vakalarından endişe etmeye başlanır. Bu nedenle İslam zina için dünyada bir ceza hazırlamış, caydırıcı bir güçle kulları bu davranıştan sakındırmıştır. Terbiye edilmemiş ve eğitimden geçmemiş insan, bir yönü ile üzerinde taşıdığı hayvani yönlerin esiri oluverir. Kerem ve onur sahibi olması beklenen insan ormanda gördüğümüz, belgesellerde izlediğimiz hayvanlardan farksız olmaya başlar. Caydırıcı güç ve ceza, kendisini terbiye etmemiş insanı hizaya çeker; kişi gözüne, diline, namusuna sahip çıkmaya başlar. Burada zikrettiğimiz her bir madde konunun anlaşılması ve iyice zihinlerde yer edip şer’i esrara yönelik fikir sahibi olunması için uzunca izah edilebilir. Ancak yazımız sınırları içerisinde bu kadarla yetiniyoruz.

Zinanın Cezası

Çirkin bir fiil ve fuhşiyat olarak nitelenen zinanın İslam hukukunda ağır bir cezası ve yaptırımı söz konusudur. Allah (cc) en iyisini bilendir, zina için belirlenen bu ağır cezanın esas nedeni faili cezalandırmakla beraber diğer insanlar için caydırıcı ve sakındırıcı bir tavır belirlemektir.

Bekâr bir kimse zina yaptığı zaman yüz sopa vurulur. Bazı hadislerde bir yıl da sürgün edileceği belirtilir. Muhsan olan (helal bir nikâhla cinsel birliktelik yaşamış) kimsenin zina cezası recmdir. Taşlanarak öldürülür. Bu ceza, taşlanan için bir arınma ve temizlenme iken, izleyen ve duyan insanlar için de caydıran ve sakındıran bir bildiri niteliğindedir. Bekâra verilecek cezayı Nûr Suresi’nin 2. ayeti ele alır:

“Zina yapan kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız, onlara Allah’ın dinini/yasasını uygularken, o ikisine acıyacağınız tutmasın. Onların cezasına müminlerden bir topluluk şahitlik etsin.”[6]

Ayette dikkatimizi çeken nokta, “O ikisine acıyacağınız tutmasın.” kısmıdır. Her yönüyle merhameti emreden ve merhamet timsali olan bir din burada acımayı yasaklamıştır. Bu yasak, Allah’ın hak ve hududunun çiğnenmesinden kaynaklı olmakla beraber koca bir toplumun/kamunun güvenlik ve iffetine de halel getireceğindendir.

Ayetin sonunda zikredilen müminlerden bir topluluğun cezaya şahitlik etmeleri emri de cezanın caydırıcı etkisini arttırmak, fuhşiyatın insanlar arasında yaygınlaşmasına mani olmak ve bu suçu işleyen cürüm ehli için de bir ceza olmasıdır. Onur ve kerem sahibi bir insan için zina gibi büyük bir cürüm nedeniyle insanların hazır bulunduğu bir mecliste cezalandırılmak, sopa yemekten yahut recmedilmekten kaynaklı acıdan daha büyük bir acıdır.

Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:

“Benden alınız. Benden alınız. Şüphesiz Allah onlar için bir yol kıldı. Bekâr erkek ve kadın zina yaparsa yüz sopa vurulur ve bir yıl sürgün edilir. Evli erkek ve kadın zina ederse yüz sopa vurulur ve recmedilir.”[7]

Ebû Hureyre ve Zeyd ibni Hâlid El-Cuhenî’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir bedevi gelerek, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Aramızda Allah’ın Kitab’ına göre hüküm ver.’ dedi. Diğeri, ‘Doğru söyledi. Aramızda Allah’ın Kitabı’na göre hüküm ver.’ dedi.

Bedevi şöyle anlattı: ‘Oğlum bu adamın yanında işçiydi. Hanımıyla zina etmiş. Bana oğlumun recm cezasını hak ettiğini söylediler. Ben de oğluma karşılık buna yüz koyun ve bir cariye verdim. Sonra bilenlere sordum. ‘Oğlunun cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür.’ dediler.

Bunun üzerine Nebi (sav), ‘Aranızda Allah’ın Kitabı’na göre hüküm vereceğim. Cariye ve koyunların sana iade edilecektir. Oğluna da yüz sopa ve bir yıl sürgün cezası verilecektir. Ey Uneys! Sen de yarın sabah o kadına git ve (itiraf ederse) onu recmet.’ buyurdu. Ertesi sabah Uneys kadının yanına giderek onu recmetti.”[8]

İffeti Korumanın Yolu

İslam, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan gelen bir dindir. İlahi olması, gerçekçi olmasını gerektirir. İnsanı ve ihtiyaçlarını bilir. İhtiyaç ve arzularını meşru çerçevede sağlamak için önemli çaba sarf eder. Önlemler alır. Cinsel münasebet insan olmanın bir sonucu olarak biyolojik bir ihtiyaçtır, çoğalmak için gereklidir. Bundan dolayı kökten yasaklanmaz. Müslim’in meşru olarak ihtiyacını karşılaması için nikâh meşru kılınmıştır. Kolaylaştırılmış ve insanlar arasında da kolaylaştırılması için özel teşviklerde bulunulmuştur. Bunun yanı sıra kadının kıyafet ve tesettürüne bazı ölçüler getirilerek dişiliği değil, kişiliği ön plana çıkarılmış ve buna ilişkin her asırda uygulanacak umumi ahkâm belirlenmiştir.

İslam, evliliği meşru kılmış, ihtiyaç durumunda dört evliliğe kadar müsaade etmiş, sahip olunan cariyeleri helal kılmıştır. Bunun yanı sıra aile hayatına kadının ve erkeğin ihtiyaçları doğrultusunda bazı hak ve sorumluluklar tanımıştır, ki bunların başında kadının kocası, kocanın karısı için cinsel ihtiyaçlarını karşılamasını zorunlu kılmıştır. Bununla beraber kadını toplum içerisine bedeniyle değil, tesettürüyle çıkarmıştır.

Şeytanın insanla olan iilişkisinde çabası Âdem ve Havva’nın (as) üzerinden elbiselerini çıkarmak olmuştur. Cahiliyenin, bugün çıplaklığa bu kadar ehemmiyet veriyor olması, çıplaklık ve müstehcenliği öven ve özendiren dizi ve filmlere, kitap basımlarına milyonlar akıtması şeytanın ilk eyleminde gizlidir. Kadını cinsel meta olarak gören bir erkekler topluluğu, çıplaklığı ve fuhşiyatı özendirerek bütün kadınları kendileri için alınıp satılan, kullanılıp atılan bir metaya dönüştürmeye çalışır. Böylesi bir toplumda edep, ahlak, görgü ve namus anlayışı olmaz, ilerleme ve takaddüm raflarda tozlanır. Ahlaktan geriye etik kalır; ancak o da riyakâr, o da gösterişçi, o da göz önünde iyidir. Perde arkasında mide bulandırıcı fuhşiyat denizde kum misalidir. Böylesi bir ortamda iffeti korumak da mümin için daha bir güç hâle gelir.

Kur’ân ve Sünnette Recm

İslam düşmanlarının İslam’ı karalamaya yönelik girişimlerinin kendisini gösterdiği önde gelen alanlardan biri ded rivayet kültürünün, rivayet kültürü üzerinden hadislerin ve nihayet şeriatın inkâr edilmesidir. Neshedilen recm ayeti, bu konuya ilişkin sözlü veya tatbikî hadisler onlar için dinî anlamda bir şey ifade etmez. Kendilerince bu rivayetleri inkâr eder, sonra zayıf rivayetler üzerinden prim yaparak insanları manipüle etmeye gayret ederler. Recm haktır ve inkâr etmek, herhangi bir şer’i hükmü iptal ve inkâr etmek gibi küfürdür. Burada temel hareket noktamız recmden daha evvel hadislere ilişkin sapkın yaklaşımdır. Oysa hadisler vahyin iki parçasından biridir ve cümleten inkâr eden kâfir olur.

Ömer ibni Hattâb (ra) Allah Resûlü’nün (sav) minberi üzerinde oturuyorken şöyle dedi: “Şüphesiz Allah (cc) Muhammed’i (sav) hak ile gönderdi, onun üzerine Kitab’ı indirdi. Üzerine indirilenler arasında recm ayeti de vardı. Biz onu hem okuduk hem belledik hem akledip kavradık. Allah Resûlü’nün (sav) kendisi recmettiği gibi ondan sonra biz de recmettik. Bu sebeple insanların üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra herhangi bir kimsenin, ‘Biz Allah’ın Kitabı’nda recm diye bir şey bulmuyoruz.’ diyeceğinden ve bunun neticesinde Allah’ın indirmiş olduğu bir farizayı terk etmeleri sebebiyle sapıtacaklarından korkuyorum. Şüphesiz recm, beyyinenin/delilin ortaya konulması hâlinde yahut hamilelik ya da itirafın bulunması hâlinde evli erkek ve kadın olup, zina eden her birisi üzerine Allah’ın Kitabı’nda bir haktır.”[9]

Recme dair Allah Resûlü’nden (sav) varid olan uygulamalara örnekler verelim:

Bureyde ibni Eslem’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Eslem Kabilesi’ne mensup Mâiz ibni Mâlik, Nebi’ye (sav) gelerek, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben nefsime zulmedip zina ettim. Senin, beni bu günahtan temizlemeni istiyorum.’ dedi. Allah Resûlü (sav) onu geri çevirdi. Ertesi gün olunca yine geldi ve tekrar, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben zina ettim.’ dedi. Allah Resûlü (sav) onu ikinci kez geri çevirdi. Derken onun kavmine bir adam yollayıp, ‘Onun aklında yadırgadığınız bir bozukluk biliyor musunuz?’ diye sordurdu. Onlar, ‘Biz onu ancak aklı başında, kendi görüşümüze göre iyilerimizden biri olarak tanırız.’ dediler. Mâiz, Allah Resûlü’ne (sav) üçüncü kez geldiğinde yine onun kabilesine bir haberci yollayıp kendisini sordurdu. Onlar da, ‘Ne kendinde bir kusur vardır, ne de aklında.’ diye haber gönderdiler. Nihayet dördüncü kez geldiğinde onun için bir çukur kazdırdı. Sonra da emredince recmedildi.

Daha sonraları Ğâmidli kadın gelerek, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben zina ettim, beni temizle.’ dedi. Allah Resûlü (sav) onu geri çevirdi. Ertesi gün gelince, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Beni niçin geri çeviriyorsun? Galiba beni, Mâiz’i çevirdiğin gibi geri çevireceksin! Vallahi ben hamileyim.’ dedi. Allah Resûlü (sav), ‘Eğer sen kendi aleyhine suçu kabullenip (bu sözünden dönmek) istemiyorsan haydi doğuruncaya kadar git (buradan).’ dedi. Nihayet kadın doğurunca bir bez parçası içinde çocuğu getirip, ‘İşte çocuğu doğurdum.’ dedi. Allah Resûlü (sav), ‘Git, sütten kesinceye kadar onu emzir.’ buyurdu. Çocuğu sütten kesince onu elinde bir ekmek parçasıyla getirip, ‘Ey Allah’ın Nebisi! Ben bu çocuğu memeden kestim ve (ekmeği göstererek) yemek yemeye de başladı.’ dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) çocuğu Müslimlerden birine verdi ve gereğini emretti. Kadın için göğsüne kadar bir çukur kazıldı. Cemaate de emir verince kadını taşladılar. Hâlid ibni Velîd bir taşla gelerek başına taş atınca kan Hâlid’in yüzüne sıçradı. Hâlid de ona küfür edince Allah Resûlü (sav), ‘Yavaş ol, ey Hâlid! Nefsimi elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki bu kadın öyle bir tevbe etti ki onu bir vergi toplayıcısı yapsaydı mutlaka mağfiret olunurdu.’ buyurdu. Sonra kadının (defin için hazırlanmasını) emrederek cenazesini kıldırdı ve nihayet kadın defnedildi.”[10]

Ebû Hureyre ve Zeyd ibni Hâlid El-Cuhenî’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir bedevi gelerek, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Aramızda Allah’ın Kitabı’na göre hüküm ver.’ dedi. Diğeri de ‘Doğru söyledi. Aramızda Allah’ın Kitabı’na göre hüküm ver.’ dedi.

Bedevi şöyle anlattı: ‘Oğlum bu adamın yanında işçiydi. Hanımıyla zina etmiş. Bana oğlumun recm cezasını hak ettiğini söylediler. Ben de oğluma karşılık buna yüz koyun ve bir cariye verdim. Sonra bilenlere sordum. ‘Oğlunun cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür.’ dediler.’ Bunun üzerine Nebi (sav), ‘Aranızda Allah’ın Kitabı’na göre hüküm vereceğim. Cariye ve koyunların sana iade edilecektir. Oğluna da yüz sopa ve bir yıl sürgün cezası verilecektir. Ey Uneys! Sen de yarın sabah o kadına git ve (itiraf ederse) onu recmet!’ buyurdu. Ertesi sabah Uneys kadının yanına giderek onu recme


[1]. Buhari, 6878; Müslim, 1676

[2]. Şerhettiğimiz hadis kısmi olarak bu konuya delil olsa da daha açık delilimiz şu hadistir:

           Ebû Bekre’den (ra) rivayet edildiğine göre Nebi (sav) şöyle demiştir:

           “Şüphesiz ki canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız sizlere bu ayımızdaki bu gününüzün haram olması gibi haramdır. Dikkat edin burada bulunan, bulunmayana tebliğ etsin” (Buhari, 105; Müslim, 1679)

[3]. bk. Buhari 10, 11

[4]. 17/İsrâ, 32

[5]. 25/Furkân, 68

[6]. 24/Nûr, 2

[7]. Müslim, 1690

[8]. Buhari, 2695; Müslim, 1698

[9]. Müslim, 1691

[10]. Müslim, 1695

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver