Dünya İmtihanımız

 

“Sizin yanınızdaki (dünyalıklar) tükenir, Allah’ın yanında olansa kalıcıdır.”[1]

Bu ayet insan hayatının serlevhası olmalıdır. Dünyanın ve ahiretin, insana ait olan ile Maliku’l Mulk’e ait olanın gerçekliğini en açık şekilde anlatır. Çünkü insanoğlunun imtihanı burada başlar ve imtihan, kalıcı olan ile tükenen arasındaki tercihin adıdır.

Serinkanlılıkla, teenniyle değerlendirilmesi gereken bu büyük sınav, ne yazık ki çoğu zaman hazların ve hazlara ulaşmak isteyen insan nefsinin acelesinin kurbanı olur. Bu acelecilik veya arzulara tutkunluk, bir süre sonra mükellefin sırtında şaklayan bir kırbaca dönüşür. Dizginleri kaybeden kul, ahireti unutur ve dünyaya gönül bağlar:

“Asla! Bilakis siz, acil olan (dünya hayatını) seviyorsunuz. Ahireti bırakıyorsunuz.”[2]

“Şüphesiz ki bunlar, hemencecik olan (dünya hayatını) tercih ediyor, önlerinde (onları bekleyen) ağır günü ise bırakıyorlar.”[3]

Ahireti unutmanın ve acil olana bağlanmanın elbette kaçınılmaz bazı sonuçları vardır:

“Denildi ki: ‘Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi sizi unutur (azaba terk ederiz). Barınağınız ateştir. Size yardım edecek hiç kimse yoktur.’ ”[4]

“(Onlara denilecek ki:) ‘Bu karşılaşma gününüzü unutmanıza karşılık (azabı) tadın. Hiç şüphesiz biz de sizi unutacak (kendi hâlinize terk edeceğiz). Yaptıklarınıza karşılık, sonsuzluk azabını tadın (bakalım).’ ”[5]

Dünya ile ilişkiler noktasında şu ayet müminin temel olarak başvuracağı bir yol işaretidir:

“Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya çalış, dünyadaki nasibini de unutma.”[6]

Bu ayet, Karun’a yapılan nasihatten bir kesittir. Ancak çağları aşmış ve Kur’ân bu nasihati kıyamete kadar ışık tutan bir kaide ve esas kılmıştır. Mümin, kendisine verilen dünya nimetleriyle rıza-i İlahi ve daru’l huld/ebedilik yurdu için çalışır. Dünyadan nasiplenmeyi de unutmaz.

Dünya bir imtihan yurdu ise kul, bu imtihan yurdunda aldığı her nefesinde bu şuurla hareket etmek zorundadır. Evlatlarımızın, mallarımızın, ehlimizin ve kazanımlarımızın bizler için imtihan olduğu açıktır:

“Bilin ki mallarınız ve evlatlarınız sizin için ancak birer fitnedir. Şüphe yok ki Allah’ın yanında büyük bir mükâfat vardır.”[7]

Sahip olduğumuz malımız, göz aydınlığımız olan evladımız, kendisiyle sekinet bulduğumuz eşimiz, mahremiyetimiz olan evimiz… dünya hayatının süsleridir ve tüm bu ziynetler elbet bir gün tükenecektir. Kabullensek de kabullenmesek de… Bâki kalacak ve kula dünyada ve ahirette refakat edecek olan tek şey salih amellerdir:

“Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdür. Kalıcı salih ameller ise Rabbinin yanında sevap ve umut bakımından daha hayırlıdır.”[8]

Bir başka ayet ise bize salih amelle beraber selim kalbin fayda vereceğini öğütler. Selim kalp; şirkten, büyük günahlardan ve bidatlerden arınmış olan kalptir:

“O gün ki ne mal ne de evlat fayda verir. Allah’a selim bir kalple gelenler müstesna.”[9]

Allah’ım, dünyaya bağlanmaktan, ahireti unutmaktan sana sığınırız. Bizi ahiret yurdunun insanları kıl, dünyanın değil. Katından bir rahmetle bizi sarmala. Âmin.

 


[1] .16/Nahl, 96

[2] .75/Kıyâmet, 20-21

[3] .76/İnsân, 27

[4] .45/Câsiye, 34

[5] .32/Secde, 14

[6] .28/Kasas, 77

[7] .8/Enfâl, 28

[8] .18/Kehf, 46

[9] .26/Şuarâ, 88- 89

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver