DİN VE SPOR

Allah’a hamdolsun ki bizlere donuk bir din yollamamış, indirdiği ayetlere ve ulaştırdığı eserlere/hadislere işlediği kaideler ve öğretilerle her konuyu kolayca çözümleyebileceğimiz kıstaslar sunmuştur. Halis Hoca’mızın ilim talebelerini spor yapmaya teşvikleri ve temsilciliklerin bulunduğu illerde açılan ve açılması planlanan spor salonları hasebiyle konuyu şer’i olarak ele alıp öğrendiklerimi üç başlık altında sizlerle paylaşmış olacağım. Tavsiyeyi tekrar gündemimize almak ve teşvik olması ümidiyle…

1. Sporun Hükmü ve Şeriat Perspektifinde Spor

İbnu Hacer El-Askalânî şöyle der: “Müsabakalar düzenlemek meşrudur. Bunlar boş ve gereksiz işlerle meşgul olmak anlamında değildir. Aksine övülmüş spordur. Savaş sırasında veya ihtiyaç durumunda sıkıntıya düşmemek için hazırlıklı ve antrenmanlı olmak amacı taşır. Bunlar mübah ve müstehab arasındadır. Hükmü, güdülen amaca göre değişir. Kurtubî şöyle demiştir: ‘At veya diğer binek hayvanlarıyla yarışmakta ya da koşu, okçuluk ve diğer silahların kullanımı gibi atletizm müsabakaları yapmakta herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü bunların tamamı savaşa hazırlık mahiyetindedir.’ ”[1]

Mübah olan fiillerin hükmü, kişilerin niyetine göre değişir. Her müminde mübahın içerisindeki ibadeti açığa çıkaracak potansiyel vardır. Örneğin kahve içmek veya uyumak mübahtır, ancak gece geç saatlere kadar Allah’ın dinine yardım etmek için kahve içildiğinde veya gece namazında dinç olmak için uyunduğunda bu mübahlar ibadet değeri taşırlar. Yine örnek vermek gerekirse koku, sünnete ittiba etmek için sürüldüğünde ecir, namahrem olan karşı cinsi etkilemek için sürüldüğünde vebal olur. Aynı şekilde spor da böyledir. Kişi üçgen vücut ve baklava dilimli kaslarla başkalarına karşı böbürlendiğinde, bunlarla kişi kendini başkalarından üstün gördüğünde, Rahmân’ın kullarına yakışmayan tavırlar takındığında bu spor, kişi için afet olur. Kişi; Allah’ın (cc) verdiği bedenin sağlığı, nasların zemmettiği tembelliği üzerinden atmak, ibadetlerde zinde olmak, sporun ferahlattığı mental ile sağlıklı tefekkür etmek, şeriatın teşvik ettiği cihada hazırlık gibi niyetlerle spor yaptığında bu, kişi için ibadet mesabesinde olur.

İbni Kayyim’in de (rh) şu paragrafta belirteceği gibi bu sporlar, İslami ilimlere ve şeriatın maslahatına vâkıf kişiler tarafından kabul görmüş gerçeklerdir:

“Cihada ve ayrıca kuvvet, sağlığı koruma, kalp ve bedeni güçlendirme ve fazlalıklarını atma, üzüntü, gam ve kederi giderme sebeplerinden olan külli hareketlerin bulunduğu işlere gelince; bunlar ancak nasibi olanların bileceği durumlardır.”[2]

Şeriat, Allah’ın verdiği bedeni korumaya teşvik etmiştir

Abdullah ibni Amr ibni Âs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Şüphesiz bedeninin senin üzerinde hakkı vardır.”[3]

Abdullah ibni Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur:

“İki nimet vardır ki insanların çoğu o ikisi hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”[4]

Allah (cc), güçlü mümini zayıf müminden daha çok sever, acizlikten sakındırır ve kendisine faydalı olan şeylerde kişinin hırslı olmasını ister

Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Güçlü mümin, zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir. Aslında hepsinde hayır vardır. Sana fayda sağlayacak şeye karşı hırslı ol ve Allah’tan yardım iste, acizlik gösterme.”[5]

Naslar, tembelliği zemmetmiştir

Âişe Annemizden (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Tembellikten, acizlikten, günahtan, borçtan, kabrin fitne ve azabından, cehennemin fitne ve azabından, zenginlik fitnesinin şerrinden, fakirlik fitnesinden ve Mesih Deccal fitnesinden sana sığınırım.”[6]

Enes ibni Mâlik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Kederden, hüzünden, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, borç sıkıntısından ve güçlülerin tasallutundan sana sığınırım.”[7]

Spor, amellerin zirvesi için hazırlıktır

“Şayet savaşa çıkmak isteselerdi, onun için hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların savaşa çıkmasını istemedi. Onları ağırlaştırarak (alıkoydu) ve onlara denildi ki: ‘Oturanlarla beraber oturun.’ ”[8]

Abartmadığımı düşünerek -naçizane- kanaatimce, bazı şartlar oluştuğunda bir hoca/âlim, “Spor farzdır/vaciptir.” derse iddiasını temel asıllara dayandırdığından ve meşru usulleri[9] gözeterek bu kanıya vardığından kınanmayabilir. Çünkü Allah’ın (cc) defalarca emrettiği, müminleri teşvik ettiği, hazırlıklı olmalarını istediği, terk edeni kınadığı bir emrin mukaddimesi mahiyetindedir:

“Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et.”[10]

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve (cihad için tahsis edilmiş) besili atlar hazırlayın. Onunla Allah düşmanlarını, kendi düşmanlarınızı ve sizin bilmediğiniz Allah’ın bildiği (gizli düşmanlarınızı) korkutursunuz”[11] [12]

“Ey iman edenler! Size Allah yolunda savaşa çıkın denildiği zaman, ne oldu size de ağırlaşıp yerinize çakıldınız? Yoksa ahireti (bırakıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ahiretin yanında dünya hayatının metaı pek azdır.”[13]

2. Allah Resûlü ve Ashabının Örnekliği

Bilhassa Allah Resûlü’nün (sav), daha sonra ashabının hayatında spor yer edinmiş ve bu konudaki yeteneklerine dair bizlere birçok nakil ulaşmıştır.

Güreş

Allah Resûlü (sav) hem Kureyş’ten olması hem de peygamber olması hasebiyle sıradan insanlardan daha güçlüydü:

Cubeyr ibni Mut’im’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Şüphesiz Kureyş’ten birinin kuvveti, Kureyş’ten olmayan birinin kuvvetinin iki katı kadardır.”[14]

Câbir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Biz Hendek Günü hendek kazarken çok sert bir kayaya rastladık.

Sahabiler Nebi’ye (sav) gidip, ‘Hendekte şu kaya karşımıza çıktı.’ dediler.

Allah Resûlü (sav), ‘Ben de hendeğe ineyim.’ buyurdu.

Sonra kalktı. Açlıktan karnına taş bağlamıştı. Biz üç gün boyunca hiçbir şey yemeden orada kalmıştık. Nebi (sav) kazmayı aldı ve kayaya vurdu. Kaya kum gibi dağıldı.”[15]

Alî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Taraflar karşı karşıya geldiğinde ve savaş oldukça kızıştığında bizler Allah Resûlü’nün arkasına saklanır, onu kendimize siper ederdik. İçimizden düşmana, Allah Resûlü’nden (sav) daha yakın çarpışan kimse olmazdı.”[16]

Muhammed ibni Rukâne’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:

“Babam Rukâne ile Nebi (sav) güreşmişlerdi. Nebi (sav) babamı yenmişti.”[17]

İmam Zehebi (rh) Rukâne (ra) ile alakalı şöyle aktarır:

“Rukâne, hicret öncesi Mekke’de Nebi (sav) ile güreşmişti. O, Kureyş’in en güçlü adamıydı.

Buna binaen Allah Resûlü’ne (sav), ‘Eğer beni güreşte yenersen sana iman ederim.’ demişti.

Nebi (sav) onu yenince, ‘Ey Muhammed! Şüphesiz ki sen sihirbazsın.’ demişti.

İman ettiğinde Hayber’e katılmış ve Allah Resûlü (sav) ona elli deve yükü ganimet vermişti.”[18]

Yine İbni İshâk, Suheylî, İbni Kesîr gibi âlimlerin Rukâne olduğuna meylettikleri kişinin şu özellikleri, Allah Resûlü’nün güreş yaptığı kişinin basit bir güreşçi olmadığını gösterir:

“Söylendiğine göre Ebu’l Eşedeyn (Rukâne) öyle güçlü bir kişiydi ki o bir ineğin derisi üzerinde durur, on kişi o deriyi ayaklarının altından çekmeye çalışırdı. Deri parçalanırdı da kendisi derinin üzerinden dahi kıpırdamamış olurdu.

Suheylî şöyle demiştir: “Allah Resûlü’nü (sav) güreşe davet eden kişi de buydu. O, ‘Benim sırtımı yere yıkarsan sana iman ederim.’ demişti. Nebi (sav) defalarca sırtını yere getirdiği hâlde iman etmemişti.”[19]

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ömer geldiğinde namaz için kamet getirilmişti. Üç kişi de oturuyorlardı. Bunlardan biri Ebu’l Cahş El-Leysî idi.

Ömer (ra), ‘Kalkın da Allah Resûlü (sav) ile birlikte namaz kılın.’ dedi.

İkisi kalktığı hâlde Ebu’l Cahş kalkmayarak, ‘İki bileği de benden güçlü, yakalayışı benden çetin ve beni yere yıkacak; sonra da yüzümü toprağa bulayacak bir adam gelmedikçe kalkmayacağım.’ dedi.

Ömer dedi ki: ‘Onu yere yıktım, yüzünü de toprağa buladım. Sonra Osman ibni Affân geldi, beni onun üzerinden kaldırdı.’ ”[20]

Koşu

Abdullah ibni’l Hâris’in (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav), Abdullah’ı, Ubeydullah’ı ve Abbâs’ın çocuklarından birçoğunu sıraya dizer ve ‘Bana ilk önce yetişene şu şu vardır.’ derdi.

Onlar da Allah Resûlü’nün (sav) yanına varıncaya kadar yarışırlar ve yetiştiklerinde Allah Resûlü’nün (sav) sırtı ve göğsü üzerine düşerlerdi. Allah Resûlü de (sav) onları öper ve kucaklardı.”[21]

Âişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ben hafif ve etsizken Allah Resûlü (sav) ile beraber bir sefere çıkmıştım.

Allah Resûlü (sav) ashabına, ‘Siz ileri gidin.’ buyurup bana, ‘Gel, seninle yarışacağım.’ dedi.

Onunla yarıştık, ben kendisini yendim. Sustu ve bir şey demedi. Daha sonraları biraz kilo aldıktan sonra yine kendisiyle birlikte bir sefere çıkmıştım ve önceki yarışımızı unutmuştum.

Allah Resûlü (sav) ashabına, ‘Siz ileri gidin.’ buyurdu ve bana, ‘Gel, seninle yarışacağım.’ dedi.

Yarıştık ve bu sefer kendisi beni yenip, ‘Bu, ona (beni yendiğine) karşılıktır.’ buyurdu.”[22]

Seleme ibni’l Ekvâ’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Medine’nin ağaçlık bölgesi tarafına gitmek üzere Medine’den yola çıkmıştım. Ağaçlık tepeye vardığımda Abdurrahman ibni Avf’ın genç bir kölesinin telaşlı bir şekilde geldiğini gördüm.

Ona, ‘Sakin ol, ne oldu sana böyle?’ diye sorunca bana şöyle dedi: ‘Allah Resûlü’nün sütleri için beslediği deve sürüsünü alıp götürdüler.’

Ben, ‘Kim aldı peki?’ diye sorunca da deve sürüsünü Gatafân ve Fezâreoğullarının götürdüğünü söyledi. Ben de bunun üzerine avazım çıktığı kadar üç defa bağırdım ve sesim iki tepe arasında yankılandı.

‘Baskın var! Baskın var! Baskın var!’

Hemen fırladım ve koşarak onların peşine düştüm. Biraz sonra onlara yetiştim ve üzerlerine ok yağdırmaya başladım.

Bu sırada da ‘Ben İbnu’l Ekvâ’yım! Bugün sizin helak olduğunuz gündür!’ diye bağırıyordum.

Bu şekilde onlar daha develerin sütlerini içmeden hayvanları kurtardım. Sonra develeri önüme katıp getirdim. Yolda Allah Resûlü (sav) beni karşıladı.

Nebi’yi (sav) görünce, ‘Ey Allah’ın Resûlü, bu adamlar iyice susamışlar. Fakat ben onların sularını içmelerine fırsat vermeden üzerlerine atıldım. İsterseniz peşlerinden adam gönderin!’ dedim.

Nebi (sav) şöyle buyurdu: ‘Ey İbnu’l Ekvâ’, sen onların hakkından geldin bile! Artık onlar sana karşı gelmeye cesaret edemez. Artık peşlerini bırak. Hem onlar kendi kabilelerine varmışlardır bile.’ ”[23] [24]

Atıcılık

Ukbe ibni Âmir’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Bir kişinin şu üç şey dışında eğlendiği şeyler batıldır: Kişinin yayıyla ok atması, atını eğitmesi ve ailesiyle oyun oynaması. Bunların hepsi hak olan kapsamdadır. Kim atış atmayı öğrendikten sonra pratik yapmayı terk ederse bu kişi kendisine verilen ilme nankörlük etmiştir.”[25]

Seleme ibni Ekvâ’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir gün Allah Resûlü (sav) kendi aralarında okla atıcılık müsabakası yapan Eslemoğullarından bir grupla karşılaştı.

Onlara, ‘Atın İsmâîloğulları. Şüphesiz sizin atanız İsmâîl de iyi bir atıcıydı. Haydi, atın! Ben falanoğullarıyla beraberim.’ buyurdu.

Bunun üzerine yarışan takımlardan biri ok atmayı bıraktı.

Allah Resûlü (sav), ‘Ne oldu size? Niye ok atmayı bıraktınız?’ diye sorunca o grup, ‘Siz onlarla birlikte olduğunuzu söylediğiniz hâlde nasıl atarız, ey Allah’ın Resûlü?’ dediler.

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘Haydi, atın! Ben sizinle, hepinizle beraberim.’ buyurdu.”[26]

Müsabaka/Yarış

Nâfi’den (rh) rivayet edildiğine göre Abdullah ibni Ömer (ra) şöyle demiştir:

“Allah Resûlü (sav) yarışa hazırlanmış atlarla Hafyâ’dan Vedâ Tepe’sine kadar yarış yapmıştır. Yine yarışa hazırlanmamış atlarla Seniyye’den Zuraykoğulları Mescidi’ne kadar yarışmıştır. Abdullah ibni Ömer de yarışanların arasındaydı.”[27]

Enes ibni Mâlik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü’nün Adbâ adında bir devesi vardı. Bu deve o kadar hızlıydı ki hiç geçilmezdi. Bir gün bir bedevinin binek olarak kullandığı devesi, Adbâ’yı geçip arkada bıraktı. Bu durum Müslimlerin çok zoruna gitmişti.

Allah Resûlü (sav), Müslimlerin bu sıkıntısını anlayınca şöyle buyurdu: ‘Yüce Allah, dünyadayken yükselttiği bir şeyi muhakkak günü gelince alçaltır, alaşağı eder.’ ”[28]

Yüzme

Atâ ibni Ebî Rebah’tan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ensar’dan Câbir ibni Abdullah ile Cabir ibni Umeyr’i ok atarlarken gördüm.

Biri arkadaşına dedi ki: ‘Allah Resûlü’nün, ‘Allah’ın zikrinden olmayan her şey, haktan alıkoyan oyun ve eğlencedir; ancak şu dört şey hariç: Kişinin hanımıyla oyun oynaması, atını terbiye etmesi, iki hedef arasında yürümesi ve yüzmeyi öğrenmesi.’ buyurduğunu duymadın mı?’ ”[29] [30]

Yürüyüş

Bir önceki “Yüzme” başlığında naklettiğimiz hadiste teşvik edilen ameller arasında “iki hedef arasında yürümek” de zikredilmiştir. Ayrıca şu rivayetler de zikredilebilir:

Abdullah ibni Dînâr’dan (rh) rivayet edildiğine göre Abdullah ibni Ömer (ra) şöyle demiştir:

“ ‘Nebi (sav) her cumartesi yürüyerek veya binitli olarak Kuba Mescidi’ne giderdi.’

Abdullah ibni Dînâr da (rh) devamında, ‘Abdullah ibni Ömer de öyle yapardı.’ dedi.” [31]

Antrenman/Kondisyon Arttırma

Konuyla ilgili İbnu Hacer El-Askalânî, “El-Metâlibu’l Âliye” isimli kitabında bizzat “Vücut Güçlendirmenin Fazileti” başlığı açmış ve başlık altında şu hadisi zikretmiştir:

İbnu’l Edre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ok yarışı yapın, bedenen kendinizi güçlendirin, yalınayak yürüyüşler yapın.”[32]

Ağırlık Kaldırmak

Muttalib’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:

“Osmân ibni Maz’ûn vefat edince cenazesi (evinden) çıkarılıp gömüldü. Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) birisine bir taş getirmesini emretti. Adam taşı kaldırmaya güç yetiremedi. Derken Allah Resûlü (sav) adamın yanına varıp kollarını sıvadı.

Ravi Muttalib şöyle dedi: ‘Bu hadisi bana Allah Resûlü’nden (sav) nakleden kişi (ra) şöyle demişti: ‘Allah Resûlü’nün kollarını sıvadığı zaman kollarının beyazlığını sanki hâlâ görüyor gibiyim.’ ’

Sonra Allah Resûlü (sav) o taşı kaldırıp (cenazenin) başucuna koydu ve şöyle dedi: ‘Kardeşimin kabrini bu taşla bilirim ve ev halkından ölenleri de onun yanına defnederim.’ ”[33]

Abdullah ibni Amr ibni Âs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Mekke’den Medine’ye esir kaçıran Mersed ibni Ebî Mersed isminde bir sahabi ve Mekke cahiliyesinde bu sahabinin dostu olan, Anâk isminde fahişe bir kadın vardı. Mersed, Mekke’de bir esire, kendisini kaçıracağına dair söz vermişti. Mersed devamını şöyle anlatmaktadır: ‘Mehtaplı bir gecede Mekke duvarlarından bir duvarın dibine geldim. Anâk da gelip duvarın dibindeki gölgemi görünce beni gölgemden tanıdı.

Dedi ki: ‘Ey Mersed, sen misin?’

Ben, ‘Evet.’ dedim.

Dedi ki: ‘Hoş geldin. Buyur, bu gece bizde kal.’

Ben de dedim ki: ‘Ey Anâk, Allah zinayı haram kıldı.’

Bunun üzerine Anâk, ‘Ey oba halkı, bu adam esirlerinizi kaçırıyor!’ diye bağırdı.

Ardından sekiz kişi peşime düştü. Handeme yoluna doğru kaçmaya başladım. Sonunda bir kaya yarığına (veya mağaraya) girdim, onlar da gelerek benim başımın ucunda dikildiler. Hatta orada ihtiyaç giderdiler, idrarları başımın üstüne aktı. Fakat Allah (cc), onların beni görmelerini engelledi. Dönüp gittiler. Ben de adamıma döndüm ve onu yüklendim, kendisi biraz ağırdı. İzhir denilen yere kadar onu götürdüm ve orada zincirlerini çözdüm. Onu taşıyordum ve beni çok yormuştu. Sonunda Medine’ye vardım.”[34]

3. Sporcuların İhmal Ettikleri ve Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar

a. Dövüş sporlarında kasksız ve eldivensiz yüze vurmaktan sakınmak

Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Sizden biri dövüştüğünde yüze vurmaktan sakınsın.”[35]

b. Avretin açılmaması ve bu bölgelere bakılmaması hususunda dikkatli davranmak

Ebû Saîd El-Hudrî’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Erkek erkeğin, kadın da kadının avretine bakamaz.”[36]

Muâviye ibni Hayde’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Eşin ve elinin altındaki mahremlerin haricindekilerden avretini koru, onu görmesinler.”[37]

Abdurrahman ibni Cerhed’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) bir gün yanıma oturdu. Benim uyluğum açıktı.

Bunun üzerine bana, ‘Uyluğun avret olduğunu bilmiyor musun?’ dedi.”[38]

c. Riyadan, kendini beğenmişlikten ve havalı yürümekten sakınmak

“Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazuyla yürür.”[39]

“Yeryüzünde kibir ve şımarıklıkla yürüme! Çünkü sen, ne yeri delebilirsin ne de dağların boyuna erişebilirsin.”[40]

“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve böbürlenen kimseyi sevmez.”[41]

Mahmûd ibni Lebîd’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“ ‘Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey, küçük şirktir.’

Dediler ki: ‘Küçük şirk nedir, ey Allah’ın Resûlü?’

‘Riyadır.’ buyurdu.”[42]

Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Bir adam giyindiği bir elbiseyle kendisini beğenerek, saçlarını da taramış olduğu hâlde yürürken Allah onu yerin dibine geçirdi. Artık o kimse Kıyamet Günü’ne kadar yerin içine doğru gömülüp gidiyor.”[43]

d. Bu alanda başarılı kimselere haset etmekten, onları kıskanmaktan kaçınmak

Ebû Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“ ‘Birbirinize haset etmeyin! Birbirinizi kötülemeyin! Birbirinize kin tutmayın! Birbirinize sırt çevirmeyin! Birbirinizin satışı üzerine satış yapmayın! Ey Allah’ın kulları, kardeş olun! Müslim, Müslim’in kardeşidir. Ona zulmetmez, onu güç durumda bırakmaz ve onu küçük düşürmez!’

Sonra Allah Resûlü (sav) üç defa göğsüne işaret ederek, ‘Takva işte buradadır!’ dedi.

Sonra, ‘Kişinin Müslim kardeşini küçük düşürmesi, kötülük olarak kendisine yeter. Her Müslim’in diğer bir Müslim’e kanı, malı ve namusu haramdır!’ dedi.”[44]

e. Nazar etme tehlikesinden kaçınmak, taaccüp ettiğimiz kişilere hayır dualarda bulunmak

İbni Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur:

“Göz değmesi haktır. Şayet kaderi bir şey geçecek olsaydı o da göz değmesi olurdu.”[45]

Ebû Umâme ibni Sehl ibni Huneyf’ten (rh) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (Medine’den) Mekke’ye doğru yola çıktığında sahabe de Cuhfe yakınlarındaki Hazzâr denilen yere varıncaya kadar onunla birlikte yürüdü. (Oraya vardıklarında) Sehl ibni Huneyf (üzerindeki elbiseyi çıkarıp) yıkanmaya başladı. Sehl, bembeyaz bir tene ve güzel görünüşlü bir cilde sahipti. O yıkanırken o sırada Adiy ibni Ka’boğulları Kabilesi’nden Âmir ibni Rabîa ona baktı ve ‘Bugünkü gibi bir manzarayı ve böylesine ancak çadıra çekilmiş bakire kızda bulunabilen bir teni hiç görmedim.’ dedi.

Bunun üzerine Sehl hemen orada çarpılmış gibi yere yıkılıp kaldı. Onu alıp Allah Resûlü’nün bulunduğu yere götürdüler.

Sahabe, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Sehl’e bakar mısın? Allah’a yemin olsun ki başını kaldıramıyor ve kendine gelemiyor.’ dediler.

Allah Resûlü (sav), ‘Onunla ilgili olarak herhangi birisini itham ediyor musunuz, (kimin nazar ettiğini biliyor musunuz)?’ dedi.

Sahabe, ‘Ona, Âmir ibni Rabîa bakmıştı.’ dediler.

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) Âmir ibni Rabîa’yı çağırdı ve onu azarlayarak şöyle buyurdu: ‘Sizden biriniz niçin din kardeşini öldürüyor? Din kardeşinde beğendiğin ve hoşuna giden bir şey gördüğün zaman ona, mübarek olması için hayır dua etseydin ya!’ ”[46]

Son olarak da İbni Kayyim (rh) şöyle demiştir:

“Bildiğin gibi Resûlullah’ın beden ve kalp sağlıklarını koruma ve zararlarını atma tıbbı konusundaki tutumu, her türlü tutumun üstündedir. Anlayan için konuyu daha fazla anlatmaya gerek yoktur.”[47]

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…


[1]. Fethu’l Bârî, İbni Hacer El-Askalânî, 2870 No.lu hadis şerhi

[2]. Zâdu’l Meâd, İbnu’l Kayyim El-Cevziyye, İklim Yayınları, 4/454

[3]. Buhari, 1975; Müslim, 1159

[4]. Buhari, 6412

[5]. Müslim, 2664

[6]. Buhari, 6368; Müslim, 589

[7]. Buhari, 6369; Müslim, 2706

[8]. 9/Tevbe, 46

[9]. “Vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.” (bk. Mecmûu’l Fetâvâ, 1/531)

[10]. 8/Enfâl, 65

[11]. 8/Enfâl, 60

[12]. Bu ayetteki “düşmana karşı hazırlık yapmak”, müstakil bir spor dalı olan atıcılık olarak bizzat Allah Resûlü (sav) tarafından tefsir edilmiştir:

           Ukbe ibni Âmir’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) minberde şöyle buyurmuştur:

           “ ‘Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve (cihad için tahsis edilmiş) besili atlar hazırlayın.’ (8/Enfâl, 60) ayetindeki kuvvetten kasıt, atıcılıktır. Dikkat edin! Şüphesiz ayetteki kuvvetten kasıt, atıcılıktır. Dikkat edin! Şüphesiz ayetteki kuvvetten kasıt, atıcılıktır.” (Müslim, 1917)

[13]. 9/Tevbe, 38

[14]. Ahmed, 16766

[15]. Buhari, 4101; Ayrıca bk. Nesai, 3176; Ahmed, 18694

[16]. Ahmed, 1347

[17]. Ebu Davud, 4078; Tirmizi, 1784

[18]. Târîhu’l İslâm, İmam Zehebi, Dâru’l Ğarbi’l İslâmî, 2/407

[19]. İbn-i Kesîr Tefsîri, Polen Yayınları, 11/464, Muddessir Suresi 31-37. ayetlerin tefsiri

[20]. age. 11/467

[21]. Ahmed, 1836

[22]. Ahmed, 26277

[23]. Buhari, 3041

[24]. Seleme ibni’l Ekvâ’nın ve tek başına kırk süvarinin peşinden koştuğu ve Medine dönüşünde koşu yarışında galip gelmesine dair geniş bilgi için bk. Sahabe Cihadından Tablolar, Salâh Abdulfettah El-Halidî, Furkan Basım Yayın, s. 181-215

[25]. Darimi, 2449

[26]. Buhari, 2899

[27]. Buhari, 420; Müslim, 1870

[28]. Buhari, 2872

[29]. Es-Sunenu’l Kubrâ li’n Nesâî, 8890, Es-Sunenu’l Kubrâ li’l Beyhakî, 19741

[30]. Her ne kadar “Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona yazı yazmayı, yüzmeyi ve atıcılığı öğretmesidir.” (Şuabu’l Îmân, 8298; Es-Sunenu’l Kubrâ li’l Beyhakî, 1974) ve “Çocuklarınıza yüzmeyi, atışı öğretin!” (El-Câmiu’s Sağîr, 8195; Kenzu’l Ummâl, 45342; Şuabu’l Îmân, 8297) hadisleri bu alanda daha popüler olsa da İmâm Beyhakî hadisleri senediyle bizzat kendisi naklettikten sonra eleştirmiştir.

[31]. Buhari, 1193

[32]. El-Metâlibu’l Âliye, 2662; Ayrıca bk. Musannefu ibni Ebî Şeybe, 26323

[33]. Ebu Davud, 3206

[34]. Tirmizi, 3177; Nesai, 3228

[35]. Buhari, 2559; Müslim, 2612

[36]. Müslim, 338

[37]. Ebu Davud, 4017

[38]. Ebu Davud, 4014; Tirmizi, 2795

[39]. 25/Furkân, 63

[40]. 17/İsrâ, 37

[41]. 31/Lokmân, 18

[42]. Ahmed, 23630

[43]. Buhari, 5789; Müslim, 2088

[44]. Müslim, 2564

[45]. Müslim, 2188

[46]. Ahmed, 15980

[47]. Zâdu’l Meâd, 4/455

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver