وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يرًا
“De ki: ‘Hamd, çocuk edinmemiş, hâkimiyetinde/egemenliğinde ortağı olmayan ve zayıflığından ötürü dost (edinme ihtiyacı) olmayan Allah’adır. Ve O’nu tekbir et/yücelt.’ ”[1]
Çalışma masamda otururken aklıma, vaktiyle “Allah Resûlü’nün (sav) çocuklara öğrettiği ilk ayet” diye okuduğum bir nakil geldi. Yoğun bir tedebbür iştiyakıyla neden bu ayeti öğrettiğinin temeline inmek istedim. Ayeti daha okur okumaz tüm sorularımın cevabını almış oldum. Çünkü bu ayet tüm zamanların en büyük dört problemini ele alıyor ve âdeta tevhid inancına zıt tüm zümreleri hedef tahtasına koyuyor. Ayetin ilk cümlesiyle Hristiyanlar, Yahudiler, zımnen kendilerini imtiyazlı görenler; ikincisiyle tağutlar ve beşerî sistemler; üçüncüsüyle tasavvuf ehli ve mistikler; son cümleyle de Allah’a hak ettiği kıymeti vermeyen kâfirler ve ne acı ki kendini İslam’a nispet edenlerin ekseriyeti…
Kur’ân’ı Kerîm’de her surenin bir adı/kimliği olduğu gibi bazı ayetler de künyelenmişlerdir. Makalemize konu olan ayet, bizlere tevhidi yani izzeti tüm detaylarıyla anlattığı için ve müşrikleri zelil eden inanışlarını küçük düşürdüğünden olsa gerek Allah Resûlü (sav) tarafından İzzet Ayeti olarak isimlendirilmiştir.[2]
Muâz ibni Enes El-Cuhenî’den (ra) rivayet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurmuştur:
“İzzet ayeti şu ayettir: ‘De ki: ‘Hamd, çocuk edinmemiş, hâkimiyetinde/egemenliğinde ortağı olmayan ve zayıflığından ötürü dost (edinme ihtiyacı) olmayan Allah’adır. Ve O’nu tekbir et/yücelt.’ ”[3] [4]
Yine Allah Resûlü (sav) izzetlenmek istediğinde bu ayeti okurdu:
Muâz ibni Enes El-Cuhenî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) izzetlenmek, övünmek istediği zaman şu ayeti okurdu: ‘De ki: ‘Hamd, çocuk edinmemiş, hâkimiyetinde/egemenliğinde ortağı olmayan, zayıflığından ötürü dost (edinme ihtiyacı) olmayan Allah’adır. Ve O’nu tekbir et/yücelt.’ ’ ”[5] [6]
Allah Resûlü (sav) bir çocuk anlaşılır bir şekilde konuşmayadursun hemen bu ayeti ona öğretmiştir.
Amr ibni Şuayb’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdulmuttaliboğullarından bir çocuk dinleyenin anlayacağı şekilde konuşmaya başladığında Nebi (sav) ona şu ayeti öğretirdi ve yedi defa tekrar ettirirdi: ‘De ki: ‘Hamd, çocuk edinmemiş, hâkimiyetinde/egemenliğinde ortağı olmayan ve zayıflığından ötürü dost (edinme ihtiyacı) olmayan Allah’adır. Ve O’nu tekbir et/yücelt.’ ’ ”[7] [8]
Aynı şekilde ailesinden büyük olanlara da mutlaka bu ayeti öğretmiştir.[9] Yine Allah Resûlü’nün (sav) sıkıntılı zamanlarında bu ayeti okuduğuna,[10] kızı Fâtıma’ya uyumadan önce bu ayeti okuması gerektiğini söylediğine,[11] hasta ve musibete uğrayanlara bu ayeti okumayı tavsiye ettiğine,[12] bu ayetin gece vakti okunduğu eve hırsız ve afet uğramayacağına,[13] yerler ve dağlar gibi ecir yazılacağına[14] dair rivayetler de vardır.
Bu rivayetlere binaen umulur ki bu ayeti gündemde tutmamız bilinçli bir neslin yetişmesine, izzetimize geri dönmemize, evlerimize ve beldelerimize giren hırsızların def edilmesine, hastalanmış ümmetimizin problemlerinin çözümüne, musibet ve afetlerin üzerimizden kalkmasına katkı sağlar.
Ayetle ilgili bu girizgâhtan sonra yukarıda da temas ettiğim gibi dört bölümden oluşan bu ayet hakkındaki tedebbür neticelerimi paylaşmaya başlayabilirim.
1. “De ki: ‘Hamd, çocuk edinmemiş…’ ”
Ayetin ilk bölümünde Allah (cc) kendisinden evlat edinmeyi mutlak anlamda nefyetmiştir. Bu hem bizzat Allah’a (cc) çocuk nispet edenleri hem de kendilerinin imtiyazlarından dolayı Allah’ın çocukları olduğunu iddia eden herkesi kapsar.
Allah (cc) kendisinin çocuğu olduğu iddiasını nefyetmiştir:
“Yahudiler: ‘Uzeyir, Allah’ın oğludur.’ dediler. Hristiyanlar: ‘Mesih, Allah’ın oğludur.’ dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri ve daha önceki kâfirlere benzettikleri sözleridir. Allah onları kahretsin, nasıl da çevriliyorlar?”[15]
“Dediler ki: ‘Er-Rahmân çocuk edindi.’ Andolsun ki pek çirkin, alçakça bir söz söylediniz. Neredeyse o (sözün dehşetinden) gökler yarılacak, yer parçalanacak ve dağlar yerle bir olacaktı.”[16]
Yine Allah (cc) mutlak olarak çocuk edinmeyi kendisinden nefyederek, Allah ile aralarındaki duygusal bağdan(!) dolayı imtiyazlı olduklarını iddia edenlerin yargılarını da kendisinden nefyetmiştir:[17]
“Yahudi ve Hristiyanlar: ‘Biz, Allah’ın çocukları ve sevdikleriyiz.’ der. De ki: ‘(Madem öyle) ne diye günahlarınızdan dolayı size azap ediyor?’ ”[18]
“De ki: ‘Şayet Allah indinde ahiret hayatı insanlara değil yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz ölümü temenni edin (bakalım).’ ”[19]
“De ki: ‘Ey Yahudi olanlar! Şayet sizler, insanlardan ayrı olarak, Allah’ın dostları olduğunuzu düşünüyorsanız ve bu (iddianızda) doğru sözlüyseniz haydi, ölümü isteyin (bakalım).’ ”[20]
Kendilerini imtiyazlı görüp Allah’ın çocukları olduğunu iddia etmek bazen farklı suretlerde nüksedebilir. “Resâili’n-Nur şakirtleri imanla kabre girecekler, imansız vefat etmezler.”[21], “Nakşibendi Tarikatının Halidiyye kolundanım diyeni azap melekleri bırakır.”[22], “Elimi öpen cennete girer.”[23] gibi.
2. “hâkimiyetinde/egemenliğinde ortağı olmayan”
Ayetin bu kısmında Allah mülkün tamamen kendisine ait olduğunu söylemiştir. Bulunduğumuz coğrafyada mülk kelimesi mal kelimesiyle birlikte zikredildiğinden eş anlamlı oldukları algısı oluşmuştur. Kur’ân ıstılahında, İslam terminolojisinde mülk kelimesi genel olarak yönetim/hâkimiyet/egemenlik/otorite anlamlarında kullanılmıştır. Hatta mala veya eşyaya hükmedene melik denmez. Melik/Yönetici sadece insanların yönetimini, nasıl yaşamaları gerektiğini belirleyenler için kullanılır.[24] Mülk kelimesinin mal ve eşyayla alakalı olmadığını içeren, ikisinin arasını keskin bir çizgiyle ayıran şu ayettir:
“Nebileri onlara demişti ki: ‘Allah, size melik/komutan olarak Talut’u atadı.’ Demişlerdi ki: ‘O bizim başımıza nasıl melik/yönetici olabilir? (Oysa) biz mülke/yöneticiliğe ondan daha layığız. Hem o mal konusunda kendisine genişlik verilmiş (bir zengin de) değildir.’ Demişti ki: ‘Şüphesiz Allah, onu sizin için seçti ve onun ilim ve beden gücünü arttırdı. Allah mülkünü/yönetimi dilediğine verir. Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.’ ”[25]
Ayette de görüldüğü gibi İsrâiloğulları kendisine mülk/yöneticilik verilen Tâlût’a mal verilmediğini bahane etmişlerdir. Onlarda melikliğin malla ilgili olduğunu sanmışlardı. Allah (cc) o toplumdaki bu algıyı yıkmıştır. O hâlde mülk kelimesinin mal ile yakın anlamlı dahi kullanılamayacağını söyleyebiliriz. Allah (cc) yeryüzünde yönetimde kendisi haricinde hiçbir yönetim, egemenlik, meşruiyetini kendisinden almamış sistemi kabul etmemektir. Bu Avrupa ve marabalarının dini demokrasi ve laiklik de olsa Arabistan’daki monarşi de olsa fark etmez. Buna binaen Allah’ın (cc) ayetin ikinci kısmıyla tüm beşerî sistemleri reddettiğini söyleyebiliriz.
Daha önce bu ayetin çocuklar konuşmaya başladığında öğretildiğine değinmiştik. Allah Resûlü’nün (sav) müfredatını kavramış sahabilerin çocukları konuşmaya başladığında onlara ezberlettiği kelimeler de bu ayetin tefsiri mahiyetindedir:
Ca’fer (rh) babasından (rh) şöyle rivayet etmiştir:
“Alî ibni Huseyin (ra) çocuklarına şöyle demeyi öğretirdi: ‘De ki: ‘Allah’a iman ettim, tağutları inkar/tekfir ettim.’ ’ ”[26]
3. “zayıflığından ötürü dost (edinme ihtiyacı) olmayan Allah’adır.”
Allah’ın (cc) dostları olduğu ayetlerce sabittir.[27] Fakat bu dostluğun özel şahıslara tahsis edilmesi ve kullarca tespit edilen bir müessese edinilmesi haddi aşmaktır. Allah (cc) kendi ile kulları arasında aracılık edecek bir veli, yardımcı edinmediğini söylemiştir:
“Dikkat edin! Halis olan din Allah’ındır. O’nun dışında veliler edinenler (derler ki): ‘Bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz.’ Allah, ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı ve kâfir olan kimseyi hidayet etmez.”[28]
Şirkin temelinde “uzak Allah” ve “kusurlu insan” tasavvuru vardır: “Biz kimiz ki Allah’a (cc) doğrudan dua edelim?”, “Günahlarımız o denli çok ki bu kirli ağızlarla nasıl Allah’ı çağıralım?” Bu batıl düşünce, insanı “Allah’a (cc) yaklaştıran veli” arayışına iter.[29] [30]
Bugün aracılık ve velilik inancı tasavvuf aracılığıyla belki de milyarları aşkın kendini İslam’a nispet eden kişilerin inanç sistemlerinde ortak ve kabul görmüş bir öğretidir. “Sen direkt bir müdürle iletişime geçebilir misin? Geçemezsin elbette! O zaman nasıl Allah gibi büyük biriyle direkt iletişime geçebilirsin? O yüzden bir şeyhin olması gerekir. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır. Direkt trafoya bağlanayım dersen patlarsın.”,[31] “Gavs o kadar büyüktür ki kar ve yağmur onun elindedir.”, “Yetiş ya Abdülkadir Geylânî!”[32] hep bu hastalığın semptomlarıdır.
4. “Ve O’nu tekbir et/yücelt.”
Ayetin bu kısmıyla Allah’ın tazim edilmesi, değer verilmesi, yüceltilmesi istenmiştir.[33] Bugün yeryüzündeki din hususunda en büyük problem nedir diye sorulsa “Allah’a (cc), dinine, şiarlarına hak ettiği kıymetin verilmemesi” cevabı verilebilir. Ne yazık ki müşrikler özelinde inen bu ayetlerden Müslimler de nasiplerini almıştır:
“Onlar, Allah’a gerektiği gibi/şanına yakışır şekilde saygı göstermediler!”[34]
“Size ne oluyor da Allah’a gerektiği şekilde saygı göstermiyorsunuz/Allah’tan hakkıyla korkmuyorsunuz!”[35]
Allah (cc) daha inen ilk ayetlerde kendisinin yüceltilmesini istemiştir.[36] Nebisinin yüceltilmesini,[37] kanunlarının ve Kitabının yüceltilmesini,[38] kelimesinin yücelmesini,[39] şiarlarının/değerlerinin yüceltilmesini[40] kısaca sevip razı olduğu her şeyin yüceltilmesini ve değer verilmesini istemiştir:
“Bu, onların Allah’ı öfkelendiren şeye uymaları ve O’nun rızasını hoş görmemeleri nedeniyledir. (Allah da) onların amellerini boşa çıkardı.”[41]
Ben ölmeyen ve diri olan Allah’a tevekkül ettim. Hamd, çocuk edinmemiş, hâkimiyetinde/egemenliğinde ortağı olmayan, zayıflığından ötürü dost (edinme ihtiyacı) olmayan Allah’adır. Ve O’nu tekbir et/yücelt.[42]
[1]. 17/İsrâ, 111
[2]. İbnu Muflih (rh) bu ayetin “Allah’ın en büyük ismi” olarak isimlendirildiğini iddia ederek Esmâ binti Yezîd’den merfu olarak bir hadis aktarmıştır. Tirmizî ve başkalarının sahih kabul ettiğini; Ebû Dâvûd’un, İbni Mâce’nin, Ahmed’in ve başkalarının da bu hadisi aktardığını söylemiştir. (bk. El-Âdâbu’ş Şer’iyye libni Muflih, Dâru Alemi’l Kutub, 1/145-146) Ancak ilgili hadis kitaplarında böyle bir hadis mevcut olmayıp bahsettiği şekilde isimlendirilen ayetler Bakara Suresi’nin 163. ayeti ve Âl-i İmrân’ın girişidir. (bk. Ebu Davud, 1496; Tirmizi, 3478; İbni Mace, 3855)
[3]. 17/İsrâ, 111
[4]. Ahmed, 15634
[5]. 17/İsrâ, 111
[6]. Ahmed, 15625
[7]. 17/İsrâ, 111
[8]. Musannefu İbni Ebî Şeybe, 3498
[9]. bk. Tefsîru’t Taberî, 17/590, İsrâ Suresi, 111. ayetin tefsiri
[10]. bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 13/397, 44296 No.lu rivayet; Kitâbu’l Ferec libni Ebi’d Dunyâ, s. 21 ve El-Esmâ ve’l Sıfât li’l Beyhakî, 216 naklen
[11]. bk. age. 13/397, 44294 No.lu rivayet
[12]. bk. age. 13/397, 44295 No.lu rivayet; Musnedu Ebî Ya’lâ, 6671; El-Mustedrek, 1876 naklen
[13]. bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, 5/120,
[14]. bk. Tefsîru’l Kurtubî, 10/520, İsrâ Suresi, 111. ayetin tefsiri
[15]. 9/Tevbe, 30
[16]. 19/Meryem, 88-90
[17]. bk. Tefsîru’l Kurtubî, 10/519, İsrâ Suresi, 111. ayetin tefsiri
[18]. 5/Mâide, 18
[19]. 2/Bakara, 94
[20]. 62/Cuma, 6
[21]. Şualar, s. 618, Yirmi Altıncı Ayet
[22]. https://www.youtube.com/watch?v=nNKeLVskQ_g
[23]. https://www.youtube.com/watch?v=U6ynAx92wYE
[24]. El-Mufredât fî Ğarîbi’l Kur’ân, s. 775, m-l-k maddesi
[25]. 2/Bakara, 247
[26]. Musannefu ibni Ebî Şeybe, 3499
[27]. “Allah, iman edenlerin Velisidir/dostudur.” (2/Bakara, 257)
“(Hayır, öyle değil!) Sizin dostunuz Allah’tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.” (3/Âl-i İmran, 150)
[28]. 39/Zumer, 3
[29]. bk. 2/Bakara, 186; 5/Mâide, 35; 34/Sebe’, 22-23; 39/Zümer, 43; Ayrıca bk. 6/En’âm, 14
[30]. Tevhid Meali, s. 457, Zumer Suresi, 3. ayetin açıklaması
[31]. https://www.youtube.com/watch?v=V7og75MoFOo
[32]. https://www.youtube.com/watch?v=gXg6XX55gWY
[33]. bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 13/396-397
[34]. bk. 39/Zumer, 67; Ayrıca bk. 6/En’âm, 91
[35]. 71/Nûh, 13
[36]. bk. 74/Müddessir, 3
[37]. bk. 48/Fetih, 9
[38]. bk. 47/Muhammed, 9
[39]. bk. 9/Tevbe, 40
[40]. bk. 22/Hac, 32
[41]. bk. 47/Muhammed, 28
[42]. bk. Ed-Da’vetu’l Kebîr li’l Beyhakî, 1/272, 185 No.lu rivayet
İlk Yorumu Sen Yap