Ben-i Mustalik Gazvesi ve Nifak Ehlinin Hüsranı

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam, O’nun Resûl’üne olsun.

Ben-i Mustalik, Mekke ile Medine arasındaki Kudayd Bölgesi’nde yaşayan, Mekke-Şam ticaret yolundan önemli gelir kaynağı elde eden bir kabileydi. Yine birçok Arap kabilesinin kendi putu olarak kabul ettikleri ve ziyaret ettikleri Menat putu da buradaydı. İslam’ın hüküm sürmeye başlamasıyla beraber ticaret yolundan elde ettikleri gelir bitme noktasına gelirken Menat putuna yapılan ziyaretler de İslam davetiyle tehlikeye girdi.

Bu iki nedenle Ben-i Mustalik, Medine’ye saldırmak, itibarlarını ve mülklerini tekrardan kazanmak için hazırlık yapmaya başladı. Allah Resûlü (sav) birçok gazvede olduğu gibi burada da durumdan haberdardı ve ayrıntıları öğrenmek için ashabından Bureyde’yi (ra) gönderdi. Bureyde geri döndüğünde ciddi bir harekâta hazırlık yapıldığı bilgisini teyit etmişti.

Müslimler hemen hazırlıklara başladı ve kısa sürede hazırlanan 700 kişilik İslam ordusu ivedilikle yola çıktı. Ordudaki münafıkların sayısı önceki savaşlara nazaran çok daha fazlaydı. Bunun iki temel nedeni vardı:

  • Allah Resûlü’nün (sav) ordusu son zamanlarda art arda başarılar elde etmişti. Uhud Savaşı’nda karşılaşılan yenilginin atmosferi kısa zamanda dağılmış, hatta Uhud Günü’nde Ebû Sufyân’ın seneye tekrar savaşmak üzerine yaptığı meydan okuma müşrikler için tam bir fiyaskoya dönüşmüştü. İslam ordusu sözleşilen yere gitmiş, sekiz gün boyunca Mekkeli müşrikleri beklemiş, müşriklerin ordusu ise isteksiz bir şekilde yola çıkıp sonra da yarı yoldan dönmüştü. Münafıklar bu itibardan ve itibarın sonucunda elde edecekleri dünyalık ganimetten pay almanın peşindelerdi.
  • Münafıkların karakterlerini anlatan ayetlerin çoğalması, her savaşta ya da zorlu salih amellerde bahaneler ileri sürmeleri deşifre olmalarını kolaylaştırmıştı. Bu savaşa da katılmadıklarında tamamen açığa çıkacaklarını düşünmeye başladılar.

Münafıkların orduya katılması Allah Resûlü’nü (sav) daha fazla tedbir almaya itti. Zaten birçok savaşta gidilecek yerin bilgisi kimseye verilmeyip başlangıçta farklı mıntıkalara doğru yola çıkılıyordu. Ancak bu savaşta sanki Şam bölgesine harekât düzenleniyormuş gibi haberler bilinçli olarak etrafta yayıldı. Neticede Ben-i Mustalik Allah Resûlü’nün (sav) ordusunu karşısında gördüğünde savaş düzeni bile alamadan mağlup oldu. Büyük ganimetler elde edildi.

Bu gazveyi diğerlerinden ayıran ise daha sonrasında yaşanan bazı hadiselerdi. Bu sayımızda siyer kaynaklarımızda yer alan nakilleri aktaralım, diğer yazımızda ise nakillerden çıkarttığımız derslere başlayalım, inşallah.

Câbir ibni Abdullah El-Ensârî (ra) anlatıyor:

“Gazaya çıkmış asker arasındaydık. Muhacirlerden biri Ensâr’dan birine tekme attı.

Ensâr’dan olan, ‘Ey Ensâr, koşun!’ diye bağırdı.

Muhacir de, ‘Ey Muhacirler, koşun!’ diye bağırdı.

Resûlullah (sav) bu nidayı işitince, ‘Nedir bu cahiliye davası?’ diye sordu.

‘Ya Resûlullah, Muhacirlerden bir adam Ensâr’dan birine tekme atmış.’ dediler.

Resûlullah (sav), ‘Bunu bırakın. Bu kokuşmuş bir âdettir.’ buyurdu.

Abdullah ibni Ubeyy bu sözü duydu ve ‘Bunu yaptılar öyle mi? Allah’a andolsun ki Medine’ye döndüğümüzde aziz olanlar zelil olanları oradan çıkaracaktır.’ dedi.

Bu söz Nebi’ye (sav) ulaşınca Ömer (ra) ayağa kalktı ve ‘Ya Resûlullah, müsaade et, şu münafığın boynunu vurayım.’ dedi.

Resûlullah da (sav) ona, ‘Onu bırak. İnsanlara, ‘Muhammed, arkadaşlarını öldürtüyor.’ dedirtmem.’ buyurdu.”[1]

“Diğer bir rivayete göre Ömer ibni Hattâb’ın, ‘Ey Allah’ın Resülü! Abbâd ibni Bişr’e emret, şu herifi gebertsin!’ dediği nakledilmiştir.

Resûlullah (sav), ‘İnsanlar, ‘Muhammed, arkadaşlarını öldürtüyor.’ derse nasıl olur, ey Ömer? Hayır, olmaz. Ancak sen yola çıkacağımızı ilan et.’ buyurdu.

Resûlullah (sav) hiç âdeti olmayan bir saatte, halkın içinde bulundukları hâlet-i ruhiyeyi kırmak için yola girilmesini emretti ve yola girildi.”[2]

“Zeyd ibni Erkam’ın, işittiklerini Resûlullah’a (sav) söylediği haberini alan Abdullah ibni Ubeyy ibni Selûl, Resûlullah’a (sav) gitti ve Allah’a ant içerek böyle bir şey söylemediğini ifade etti.

Resûlullah’ın (sav) yanında bulunan Ensâr’dan biri de ‘Ya Resûlullah, belki de çocuk yanlış anlamıştır.’ dedi.

Resûlullah (sav) yola çıktığında Useyd ibni Hudayr onun yanına gitti ve nübüvvet selamıyla selamladıktan sonra, ‘Ya Resûlullah, hiç yolculuk yapmadığın bir saatte yola çıktın?’ dedi.

Resûlullah (sav) ona, ‘Adamınızın söylediği şey sana haber verilmedi mi?’ diye sordu.

Useyd ibni Hudayr, ‘Hangi adam, ya Resûlallah?’ diye sordu.

Resûlullah (sav), ‘Abdullah ibni Ubeyy!’ buyurdu.

Useyd ibni Hudayr, ‘Ne söylemiş o?’ diye sordu.

Resûlullah (sav), ‘Medine’ye döndüğümüzde aziz olanlar zelil olanı oradan çıkaracak, demiş.’ buyurdu.

Useyd ibni Hudayr, ‘Vallahi ya Resûlallah, istersen sen onu Medine’den sürer çıkarırsın. Vallahi, zelil olan odur. Aziz olan ise sensin. Ya Resûlullah, sen yine de şefkatle muamele buyur. Vallahi, Allah seni bize getirdiği sırada, kavmi olan Hazrecliler onun başına giydirecekleri krallık tacı için cevherler diziyorlardı. O, saltanatını elinden senin çekip aldığını sanıyor.’ dedi.

Resûlullah (sav) o gün, Müslimlerle birlikte akşama kadar ve bütün gece yola devam etti. Sabah olup güneşin harareti bunaltmaya başlayınca orada konakladılar. Müslimler, yorgunluk ve uykusuzluktan kendilerini yere atıp hemen uykuya daldılar.

Resûlullah’ın (sav) böyle yapması, Müslimleri Abdullah ibni Ubeyy tarafından söylenmiş sözlerle uğraşmaktan alıkoymak içindi. Daha sonra içinde münafıkların zikredildiği sure indi. Sure inince Resûlullah (sav) Zeyd ibni Erkam’ın kulağını tutup, ‘İşte bu, Allah yolunda kulağıyla vazifesini yerine getirmiş olan gençtir. Ey Zeyd! Yüce Allah seni doğruladı.’ buyurdu.”[3]

Zeyd ibni Erkam’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ben-i Mustalik Gazası’ndaydım. Abdullah ibni Ubeyy’in şöyle dediğini işittim: ‘Resûlullah’ın yanındakilere -yani bedevilere- infak etmeyin de etrafından dağılsınlar. Medine’ye döndüğümüz zaman aziz olanlar zelil olanları (Medine’den) sürüp çıkaracaktır.’

Bu sözleri amcama haber verdim. O da Nebi’ye (sav) söyledi. Nebi (sav) beni çağırdı, ben de ona (işittiklerimi) söyledim. Bunun üzerine Resûlullah (sav) Abdullah’ı ve arkadaşlarını çağırtıp sordu. Onlar da böyle bir şey söylemediklerine dair yemin ettiler. Resûlullah (sav) beni yalanladı, onu tasdik etti. Daha önce bir benzerini görmediğim bir üzüntü çekerek eve kapandım.

Amcam bana, ‘Niye Resûlullah’ın ve Müslimlerin öfkesini üzerine çekiyorsun?’ dedi.

Daha sonra Allah Teâlâ, ‘Münafıklar sana geldiklerinde: ‘Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın Resûlü’sün.’ derler. Allah, senin O’nun Resûlü olduğunu pekâlâ bilir. Allah şahitlik eder ki münafıklar gerçekten yalancılardır. Yeminlerini kalkan edinip Allah’ın yolundan alıkoydular. Hiç şüphesiz, onların yaptıkları çok kötüdür.’[4] ayetini indirdi.

Resûlullah (sav) bana haber gönderdi, gittim. Bana ayeti okudu ve ‘Allah seni tasdik etti, ey Zeyd!’ buyurdu.”[5]

Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.


[1]. Buhari, 3518; Müslim, 2584

[2]. Siret-i İbni Hişâm, 3/399 vd; Tefsîru’t Taberî, 28/115

[3]. age. 28/115

[4]. 63/Munafikûn, 1-2

[5]. Buhari, 4900; Müslim, 2772

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver