Bâtınîliğin İçyüzü

Kitabın Künyesi

Kitabın Adı: Bâtınîliğin İçyüzü

Kitabın Yazarı: İmam Gazâlî

Türkçe Çeviri: Avni İlhan

Yayınevi: TDV Yayınları

Yayın Tarihi: 2019 (İlk Baskı TDV Yayınları, 1993)

Basım Yeri: Ankara

Sayfa Sayısı: 326

Cilt/Kâğıt: Karton Kapak/Kitap Kâğıdı

Ebat: 13×21

Yazara Dair

İmam Gazâlî.

Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed.

Horasan bölgesinin, bugün İran sınırları içerisinde yer alan Tus şehrinde 1058 yılında dünyaya gelmiş; ilköğrenimini İmam Radeganî’nin medresesinde tamamlamasının ardından Cürcan şehrine giderek Ebu Nasr El-İsmailî’den dersler almıştır. Daha sonra yirmi sekiz yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi’nde eğitim görmüştür. Bu dönemde itikadi olarak Ebu’l Hasen Eş’arî’den, amelde ise İmam Şafiî’den etkilenmiştir. ”İmamu’l Harameyn”lakaplı hocası Abdülmelik El-Cüveyni 1085 yılında vefat edince Gazâlî de Nişabur’dan ayrılarak Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri Nizamülmülk’ün yanına gitmiş ve dönemin meşhur âlimlerinin de bulunduğu bir toplantıda verdiği cevaplarla diğer âlimlerden üstün olduğunu kanıtlayarak 1091 yılında Bağdat’taki Nizamiye Medresesi Baş Müderrisliği’ne tayin edilmiştir.

Burada kısa zamanda büyük bir saygınlık kazanan Gazâlî, zühd temelli sufiliğe yönelerek bu alanda yoğunlaştı. Bu ilgisinden ve hac arzusundan dolayı medresedeki görevini bırakarak 1095 yılında Bağdat’tan ayrılarak ve Şam’a yerleşti ve Şam’da iki yıl kaldıktan sonra 1097 yılında hacca gitti. Hac sonrası Şam üzerinden Tus’a geri döndü. Şam ve Tus’ta bulunduğu sürede uzlet yaşamını sürdürdü. 1106 yılında devrin sultanı Fahrülmülk’ün ricası üzerine Nişabur Nizamiye Medresesi’nde tekrar eğitim vermeye başladı. Bir süre sonra yeniden Tus’a dönerek yaptırdığı Tekke’de müritleriyle birlikte sufilik yaşamını devam ettirdi. İmam Gazâlî, 1111 yılında doğum yeri olan Tus şehrinde vefat etti.

İslam Âleminde Gazâlî Etkisi

Gazâlî’nin yaşadığı dönemde, İslam âleminde siyasi ve fikri büyük bir karmaşa hâkimdi. Abbasî halifelerinin Bağdat’taki gücünün zayıflamasına karşın Büyük Selçuklu Devleti’nin sınırları genişliyor ve nüfuzu artıyordu. Melikşah’ın veziri Nizamülmülk, savaş meydanlarında zaferler kazanıyor; ilim meclisleri ve medreseler açıyordu. Bu dönemde Mısır tahtında Şiî-Fatımî hanedanı hâkimiyeti varken Avrupa’da ise Endülüs Emevî Devleti gerilemekteydi. Haçlı Seferleri de Gazâlî döneminde başlamıştır. Antakya, o 40 yaşındayken Haçlılar tarafından kuşatılmış, bir sene sonra da Kudüs ele geçirilmiştir.

Gazâlî’nin öğrenme merakı onun çok sayıda dinî ve fikrî akımları araştırmasına sebep oldu. Yaşadığı dönemde hakikati bulmak isteyen insanların dört kısma ayrıldığını ve her birinin hakikati kendi yolunda aradığını gördü. Bunlar; felsefeciler, kelamcılar, sufiler ve bâtınîler idi.

Hepsinin görüşlerini inceleyerek kelam, felsefe ve Bâtınîlik akımlarını kitaplarında ayrıntılarıyla anlattı ve esasen zahidlerin yolu olan tasavvufa yönelerek hakikati bu yolda aradı. İmam Gazâlî’ye göre o dönemde İslam’ın birliğine olumsuz anlamda ve doğrudan etki edecek fikirler hızla yayılıyor; bir taraftan Yunan felsefesi ile İslam inancını yeniden yazmaya çalışan filozoflar, diğer yandan Kur’ân’ın apaçık ayetlerini karanlık ve gizemli tefsirlere konu yapan Rafızî kökenli Bâtınîler, İslam dinine ve Ehl-i Sünnet itikadının bütünlüğüne büyük zarar veriyordu.

Bâtınilik, Gazâlî’nin döneminde ortaya çıkıp güçlenmiş ve Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri Nizamülmülk, tevhid ve sünnetin gizli düşmanları olan bu sapkınlar tarafından öldürülmüştür. Gazâlî bu dönemde Ehl-i Sünnet dışı sapkın grupların görüşlerine karşı reddiyeler yazarak mücadele etmiş, Mu’tezile ve Bâtınîliğe karşı altı ayrı eser yazmıştır. Bâtınîlerin -bütün görüşleri olmasa da zaman zaman çeşitli kolları ile- tasavvufu etkisi altına almasına bizzat tanıklık etmiş olması da ”Bâtınîliğin İçyüzü” isimli bu eseri yazarken İmam Gazâlî’nin işini kolaylaştırmıştır.

Gazâlî’nin felsefeye karşı verdiği mücadele, kendisinin, İslam dünyasında felsefi düşüncenin gelişmesini önlediği yönünde günümüzde dahi devam eden yoğun suçlamalara maruz kalmasına sebep olmuştur. Yunan felsefesine karşı yazdığı reddiyeler sonucunda İbni Rüşd, İbni Tufeyl ve İbni Bacce gibi düşünürler felsefeyi ona karşı savunma ihtiyacı duymuştur. Gazâlî, felsefecilerle tartışmış ve sert eleştirilerini reddiyeler şeklinde yazarak Aristo, İbni Sina ve Farabi’nin üzerine yöneltmiştir. Bununla birlikte Ehl-i Sünnet görüşünü benimsediği ve diğer görüşlere karşı olduğu bütün kitaplarında açıkça görülmektedir.

Gazâlî’nin, irili ufaklı beş yüze yakın kitap yazdığına dair bilgiler mevcuttur. Mısırlı bilim adamı Abdurrahman Bedevi, yapmış olduğu araştırmalara göre Gazâlî’nin 457 adet kitap yazdığını belirtir; ancak Gazâlî’nin günümüze kadar ulaşan ve bilinen yetmiş beş eseri bulunmaktadır. Bu ayın tanıtım konusu olan kitap dışındaki diğer kitaplarından bazıları şunlardır:

İhya-u Ulumi’d Din: Gazâlî’nin en çok bilinen ve en büyük eseridir. Bu kitapta fıkıh ve tasavvuf konuları ele alınmıştır. Dört kısımdan oluşur. Kitap, yazıldığından bu yana İslam dünyasında en çok okunan kitaplar arasındadır.

El Münkız mine’d Dalal: Bu kitabında hakikate nasıl eriştiğini anlatmakta ve bazı fırkaları inceleyerek tenkit etmektedir.

El İktisad fi’l İtikad: Kitap, itikad konularını içerir.

Kimya-i Saadet: İman ve ahlaka ait konuları içerir. ”İhya-u Ulumi’d Din” kitabının Farsça’ya kısa bir tercümesi niteliği taşır.

Bidayetü’l Hidaye: Din ve ahlak bilgilerini öğreten bir kitaptır. Birinci kısımda zahirî ibadet ve ahlak, ikinci kısımda kalbin itaat ve isyanı konusunu ele alır. Daha sonra göz, kulak, dil, el, ayak ve sair uzuvların güzel kullanılmasından söz eder. Son bölümünde ise kalbin ikiyüzlülük ve kibir gibi kötülüklerden temizlenmesi konularını anlatır.

Her Devrin Zındık Taifesi Olan Bâtınîliğin Hiç Değişmeyen Yüzsüzlüğünün İfşası: Bâtınîliğin İçyüzü

İmam Gazâlî, ”Bâtınîliğin İçyüzü” adlı eserini Abbasî halifesi el-Mustazhır’ın isteği üzerine Bâtınîliğin reddi maksadıyla yazmıştır. Gazâlî, bu eseri siyasi ve askerî yönden Selçukluların kıyasıya mücadelelerini ilmî cepheden desteklemek ve “Abbâsî halifesinin gayrimeşru, Fâtimî halifesinin gerçek ve meşru halife olduğu” yönündeki Şiî-Bâtınî propagandasını etkisiz hâle getirmek amacıyla kaleme almıştır. Eserde Bâtinilerin görüşleri on babta toplanmış ve İmam Gazâlî’nin bu görüşlere verdiği ilmî ve doyurucu cevaplar işlenmiştir.

Bâtınîlerin âdeta birer hayalet gibi oldukları ve kendilerini tanıyıp ifşa etmenin oldukça zor olduğu uyarısıyla başlar kitabına İmam Gazâlî. Bunun en önemli sebebini de Şiî-Bâtınî cereyana mensup kişilerin hayatlarının neredeyse tamamının takiye üzerine bina edilmesi olarak açıklar. Bâtınî propagandistlerin/davetçilerin özellikle Ehl-i Sünnet gençler üzerine yoğunlaşmaları ve bu yöndeki uzun soluklu kurnazca taktiklerini deşifre eder. Efsaneleri, bitmek bilmeyen demagojileri, saf insanların duygularını harekete geçirmekteki profesyonellikleri, kurnazca taktikleri ve iyi organize olmuş çeteleriyle Ehl-i Sünnet beldelerde ifsada dayalı iktidar peşinde olan Şiî-Bâtınîlerin tarih boyunca hiç değişmeyen çirkin yüzlerinin hatları, daha da belirginleşiyor okuyucu için. En önemli ve bugün dahi Şiî dailerce uygulanan taktiklerin incelikleri hakkında oldukça aydınlatıcı bilgiler veriyor. Bunlardan bazılarını başlıklar hâlinde sıralamakta fayda var:

Tevil (Metotsuz Yorum): Bâtınîlerde yorumun sınırı ve ölçüsü yoktur. Onlara göre Resûlullah (sav) ayetlerin zahirini, yani görünür anlamlarını ifade etmiştir; (Peygamber’in torunları olan) imamlar ise bu ayetlerin gerçek anlamlarına vâkıftır! Buna göre Kur’ân’ın gerçek anlamını bilenler, ondaki Bâtınî anlamlara vâkıf olan imamlardır.

Gulüvv (İmamlar hakkında aşırı inanç beslemeleri): Bâtınî düşüncesine göre imam masumdur, günahsızdır. Peygamberin şeriatı üzerine gelir ve yedi nesilde bir devreder. Peygamber natıktır, konuşandır; imam ise samittir, susandır. İmam kendini gizlemiştir. Her natıkın bir samiti olduğundan dolayı her peygamberin de bir imamı bulunmaktadır. Musa’nın (as) imamı Hârun, Muhammed’in (sav) imamı ise Ali’dir (ra). Bu, aynı zamanda Şia’nın temel itikad esaslarındandır.

Hulûl ve İttihad: Bâtınî itikadın temel özelliklerinden birisi olup bütün fırkalarda müşterektir. Hulûl, Tanrı’nın bir bedene girmesi şeklinde sapkın bir inançtır. Bâtınî açıdan hulul, Tanrı’nın imamın bedenine girmesi ve kâinatı bu şekilde sevk ve idare etmesidir. İttihad ise iki şeyin birbirine girmesidir. Yani Tanrı’nın imamın bedenine girmesi ve imamın da Tanrı’nın varlığında erimesi, ulûhileşmesi, imamın tanrılaşmasıdır. Tasavvuftaki fenafillah kavramı da buradan gelir.

Tenasüh: Bâtınîlerde ahiret inancı olmadığından kıyamet ve haşr gibi kavramlara da yer verilmemiştir. Bâtınî anlayışta ölümle birlikte ceset çürür ve toprağa karışarak tekrar döner. Ruh ise kişinin durumuna göre ya başka bir kişinin bedenine ya da bazı hayvanların bedenlerine girer. Türkiye’deki Alevilerin büyük çoğunluğunun inancı da bu yöndedir.

İbâhilik: Her şeyi mübah sayma anlayışıdır. Bâtınîlere göre dinin bâtınına sahip olan kişiden, dinin zahirî yönü düşer. Bu bakımdan dinin görünürdeki ibadet ve taatlerine uymanın bir anlamı ve önemi bulunmamaktadır. Esasında bâtınî davetin özünde var olan anlayışlardan birisi de budur.

Dailerin propaganda faaliyetleri, bölgelerin durumuna ve Bâtınîliğe alınacak kişilerin konumlarına göre farklılıklar gösterse de yöntemleri genellikle aynı üslup içindedir. Dailerin kademeli olarak yürüttükleri çalışmalar şunlardır:

Rızk ve Teferrüs: Dainin, bâtınî olacak kişi ile temasa geçmesi ve onu mezhebe alıştırmasıdır. Dainin zeki ve anlayış kapasitesinin yüksek olması, duygu ve düşüncelerinin tekemmül etmiş olması, Bâtınîliğe davet edilecek kişilerin seçiminde ihtiyatlı davranması ve kişinin fiziki yapısına baktığında derununu kavrayabilmesi; mezhebe çağrılan kişinin, inançlarına aykırı olarak söylenenleri gerçekten kabul edip etmediğini anlayabilecek olgunlukta ve yapıda olması gerekmektedir. Yine dainin; zahirî manaları, bâtınî manalara çevirmede usta ve kıvrak zekâya sahip olması, aranan özelliklerdendir. Bâtınî adayına getirilen telkinlerde Kur’ân ve sünnetten getirilenler aday tarafından yalanlanmazsa bu durumda adayın gönlündeki –yani anladığı- manayı çıkarmak ve sözü bidate uygun bir manada kullanmak gerekir. Rızk ve teferrüste herkesi aynı yola ve aynı tarzda çağırmamak gerekir. Öncelikle dainin yapması gereken şey şudur: Davet edeceği kişinin inancını araştırarak onun pozisyonuna göre şafiî ise şafiî gibi, hanefi ise hanefi gibi ve selefî ise selefî gibi bir yaklaşım sergilemektir.

Te’nis: Davet edilen kişiyle ünsiyet ve dostluk kurmaktır. Bâtınî adayının severek yaptığı işlerde sürekli onun yanında olması, adayın sevdiği ve inandığı işlerde dainin onun göreceği tarzda ibadet yapması ve adayın gözünü boyaması demektir. İmam Gazâlî bu noktada dailerle ilgili olarak şunu da vurgulamaktadır: Dailere, mezhebe davet ettikleri kişilerin yanlarında gecelemeleri ve onlara güzel sesleri ile Kur’ân okumaları emri de verilmiştir. Bu tür davranışlar davet edilenin dostluğunu pekiştirmek ve onun gönlünün, kendi sözlerine meylini artırmak içindir.

Teşkik: Dainin, davet ettiği kişinin inandığı konularda inancını sarsacak tarzda onu şüpheye düşürmesidir. Bu noktada dai, Kur’ân’ın müteşabih ayetlerinin sırlarını ve bunun hikmetlerini sormakla işe başlar ve dinin amel noktasındaki konularında ortaya attığı şüphelerle devam eder. Hayızlı kadının namazı kaza etmediği hâlde orucu neden kaza ettiği, cennetin kapısının sekizken cehenneminkinin neden yedi olduğu gibi sorularla kişinin zihnini bulandırmaya çalışır. Bu tarz şüphelendirme çabaları, davet edilen kişinin, nefsinden şüphe etmesine kadar sürer. Dai, şüpheye düşülen konularda adayın bu sırları bilip öğrenmesi için onda istek ve arzu uyandırır.

Ta’lik: İçindeki şüphelerle boşluğa itilen aday, daiye yönelir ve ondan, içindeki sıkıntıları gidermesini ister. Dai ise onu rahatlatmaz ve meselelerin sanıldığı kadar basit olmadığını söyleyerek adayın gözünü korkutur, meseleyi iyice abartır. Acele etmemesini tembih ederek oyalama taktikleri izler. Sonunda adaya yemin verdirir. Öğrendiklerini saklayacağına ve aralarında bir sır olarak kalması gerektiğine dair inandığı en yüce değerler adına adaya yemin ettirir.

Rabt: Mezhebe davet edilen adayın hiçbir durumda bozamayacağı, buna cesaret bile edemeyeceği ağır yeminlerle daiye bağlanmasıdır.

Tedlis: Yeminle kendisine bağlanan adaya sırları vereceğini söyleyen dai, adayı kandırır ve sırların hepsini vermez. Kademeli (tedricî) olarak hareket etmeyi uygun görür. Öncelikle mezhebi hatırlatma yolunu izlemekten öteye geçmez. Tefekkür ve akıl yürütmenin güvenilir olmadığına dair adayı telkin etmeye başlar. Dailerin uzun süre aynı yerde bulunması sakıncalı görülmüş ve bu nedenle işlerini ihtiyatlı yapmaları istenmiştir. Dai; işlerini gizli yapmalı, kimliğini insanlara farklı şekillerde açıklamalı ve zaman zaman kılık kıyafetini de değiştirmelidir.

Telbis: Adayın kafasını karıştırma sürecidir. Önce basit konular verilerek zamanla bunların bâtınî yönleri ve anlamları açıklanmaya çalışılır.

Hal’ ve Selh: Hal’, mezhebe davet edilen kişinin dini sorumluluklardan kurtulması, selh ise adayın dininden çıkması/hal’ edilmesidir. Bu açıdan hal’ amel ile, selh de itikad ile ilgilidir. İnancı kalbinden sökülen aday, artık selh makamına ulaşmış olduğu için Bâtınîliğe kabul edilir. Selh, Bâtınîlerce en büyük rütbe olarak kabul edilmektedir.

İmam Gazâlî, kitabının birçok yerinde Bâtınîliğin, İslam dünyasında çeşitli maskeler altında ortaya çıktığına temas etmektedir. Gazâlî’ye göre Bâtınîler, gizli teşkilatları içinde istediklerini yapmakta; ancak dışarıya karşı takiyeyi ileri sürmektedir. Bâtınî olduğunu ifade eden kişi mürted sayılır, dinden çıkmıştır ve bu sebeple onun fıkhi hükmü kâfirden daha ağırdır ve katli vaciptir. Gazâlî’ye göre Bâtınîler her zaman takibata uğratılmalı, onlara eman verilmemeli, şiddetle cezalandırılmalı ve kendilerine hayat hakkı tanınmamalıdır.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver