Ahlakı Muhafazada İyi Arkadaşın Rolü

بسم الله الرحمن الرحيم

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam ahlakıyla bizlere örneklik eden Resûlullah’a ve onun kutlu âl ve ashabına olsun.

◆◆◆

İnsanoğlu; hayatını tek başına idame ettiremeyen, yalnız başına yaşayamayan, sosyal yönü nedeniyle mutlaka bir arkadaşa ihtiyaç duyan bir varlıktır. Yüce Allah’ın, Âdem’i

(as)

yaratır yaratmaz kendisiyle kaynaşması ve kendisine yoldaş olması için eşi Havva’yı da yaratması belki insanın bu yönü nedeniyledir. Zaten insan kelimesinin manalarından birisi de

“ünsiyet kuran”

,

“kaynaşan”

,

“ısınan”

demek değil midir? Eğer insan,

“insan”

olduğu için ünsiyet duymaya ve hemcinsleriyle kaynaşmaya mecbursa o zaman onun mutlaka şu uzun dünya yolculuğunda kendisine refakat edecek yoldaşlara, yarenlere ve arkadaşlara ihtiyacı olacaktır.

İnsanoğlunun arkadaşsız yaşayamayacağını çok iyi bilen Rabbimiz, arkadaş edinmeyi biz kullarına meşru kılmıştır. Ama bu arkadaşlıklar nasıl olmalı, hangi sınırlar çerçevesinde kurulmalıdır? Bu da önü sonu belli olmayan bir konu olarak bırakılmış değildir. Kur’ân ve sünnet çerçevesinde ölçüleri belirlenmiş, sınırları çizilmiş ve İslam’ın önem atfettiği bir konu olarak bizlere sunulmuştur. Ama burası bunun detaylarının ele alınacağı bir yer değildir. Biz sadece arkadaşlığın ahlaka etkisini konu edindiğimiz için bizi ilgilendiren yönüne değinmeye çalışacağız.

Arkadaşın

“Mümin”

 Olsun

Bir müminin arkadaşı, her şeyden önce tıpkı kendisi gibi

“mümin”

olmalıdır. Çünkü hakiki anlamda ahlaklı olabilmenin temel şartı,

“iman”

dır. İmanı olmayanlar, her ne kadar bazı güzel vasıflara sahip olsalar ve kendilerinde kimi güzel hasletleri bulundursalar da gerçek manada ahlaklı sayılmazlar, zira –önceki konular içerisinde de ifade ettiğimiz gibi– ahlakın bir yönü dönüp dolaşıp mutlaka imana dayanmaktadır.

Rabbimiz

(cc)

, müminlerin birbirlerinin dostlu olduğunu şu ayetiyle ifade eder:

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar.” 

[1]

Efendimiz de

(sav)

şöyle buyurur:

“Ancak mümin birisiyle arkadaşlık et, yemeğini de ancak müttaki insan(lar) yesin.” 

[2]

Bilmemiz ve iliklerimize kadar hissetmemiz gerekir ki bize bizden gayrı dost yoktur. Gerçekten de iman edenlerden başka bizim dostlarımızın olmadığı şu fani dünyanın en temelli hakikatlerindendir. Gerçek anlamda bir dostumuz varsa o da kuşkusuz bizimle aynı değerlere inanan, inancını her şeyin önünde tutan, en üstün değer olarak akidesini gören tevhid ehli kardeşlerimizdir.

“Sizin dostunuz ancak Allah, Resûlü, namazı kılıp zekâtı veren ve rükû eden mümin kimselerdir.” 

[3]

Bu tür insanların dışında hakiki manada bizim dostumuz yoktur ve olamaz da.

Şirk ehline gelince; bir mümin olarak bizlerin, davet ve tebliğ dışında onlarla çok sıkı fıkı, son derece ciddi ve dostane bir ilişki içerisinde olması düşünülemez; çünkü bu, dinimizce bize yasaklanan hususlardandır. Biz, şirk ehli insanlarla ticaret bile yapıyor olsak, bunun arka planında onların yakınlığını değil, davetimizi onlara nasıl ulaştırabileceğimizin gayesini güderiz. Zira bizim için birinci planda ne ticaretimiz söz konusudur ne de müşriklerin yakınlığı… Aksine bizim için birinci plan, tüm insanlığa ulaştırmakla mükellef olduğumuz davetimizdir. İşte bu nedenle, temel gayemizin dışında şirk ehli ile içli dışlı olmamız doğru değildir. Bu, beraberinde kötü sonuçlar doğurabilecek yanlış bir girişimdir.

Yeri gelmişken hepimizin bilmesinin zorunlu olduğunu düşündüğümüz çok önemli bir konuya hızlıca temas edip, konumuza öyle devam edelim: Bir mümin, özellikle

“velayet bağlamında”

şirk ve küfür ehli insanları arkadaş edinemez; çünkü bu, Kur’ân ve sünnetin üzerinde ısrarla durarak yasakladığı bir konudur. Rabbimiz bu gerçeği şöyle ifade buyurur:

“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim de böyle yaparsa onunla Allah arasında (İslam ve iman adına) hiçbir bağ kalmamıştır.” 

[4]

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır.” 

[5]

“Ey iman edenler! Dininizi alay ve oyun konusu edinen sizden önce kendilerine Kitap verilenleri ve kâfirleri dost edinmeyin.” 

[6]

Bir kâfir, insani ilişkiler çerçevesinde bizim arkadaşımız olabilir. Bunda aslen bir beis yoktur. Ama iş arkadaşlık boyutunu aşar ve

“dostluğa”

ve

“müttefikliğe”

dönüşmeye başlarsa, o zaman meselenin alanı ve hükmü değişir.

“Acaba aralarında ne gibi bir fark vardır?”

denilse buna şöyle cevap veririz: Arkadaşlık; bir insanın, başka bir insanla olan tanışıklığının zamanla ilerlemesi ve bundan kaynaklı olarak birbirlerine olan yakınlıklarının artması demektir. Dostluk ise; bir insanın bu tanışıklığının, zor anlarında birbirlerine her türlü yardımı yapacak ve gerektiğinde kendi dindaşları aleyhinde bile olsa ona yardım edecek şekilde ileri boyutlara taşınması demektir. Buna

“velayet bağlamında dostluk”

denilir ki, bu, insanı dinden çıkaran bir husustur. Bu konunun detayı vela ve bera meselesini ele alan kitaplarda mevcuttur.

İşte bundan dolayı bir müminin kiminle, nasıl ve ne şekilde bir ilişki içerisinde olduğunun sınırlarını çok iyi çizmesi gerekmektedir. Bunu yapmadığında başta imanı ve ahlakı olmak üzere sahip olduğu birçok manevi değer zamanla kaybolup gider. Değerlerimizi muhafaza etme adına ilişkilerimizin boyutuna oldukça dikkat etmeli, kime yakın, kime uzak duracağımızı iyi belirlemeliyiz.

Arkadaşın

“Ahlaklı”

 Olsun

Mümin bir kulun kendisi gibi mümin olan kişilerden başkasıyla arkadaşlık etmesi nasıl ki doğru değilse aynı şekilde ahlakı düzgün olmayanlarla da arkadaşlık etmesi doğru değildir. Müminin arkadaşı ancak

“ahlaklı bir mümin”

olmalıdır.

“Hikmet ehli bir zata:

— İnsanlardan kimi değerli kabul edersiniz, diye sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş:

— Ahlakı güzel, birlikteliği ganimet, niyeti düzgün, ayrı kalınması acı olan kimseyi… Tıpkı üzerinden zaman geçtikçe kıymeti artan ‘misk’ misali kimseyi…”

Ahlakı güzel olmayanların değeri düşük olur. Ancak ahlaklı kimseler değerli kabul edilir.

Rabbimiz buyurur ki:

“Sabah akşam Rablerinin rızasını umarak O’na dua edenlerle beraber sabret. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözünü onlardan ayırma. (İlgin, alakan onlar üzerinde olsun.) Kalbini zikrimizden gafil bıraktığımız, hevasına uyan ve işleri hep aşırılık olan kimseye itaat etme.” 

[7]

Şeyh Abdurrahman Es-Sa’dî, bu ayetten şu önemli çıkarımı yapar:

“Bu ayet, fakir bile olsalar hayırlı insanlarla arkadaşlık yapmayı, onlarla arkadaşlık yapmak için nefsi zorlamayı ve onlarla içli dışlı olmayı emretmektedir. Çünkü onlarla arkadaşlık yapmakta sayılamayacak kadar faydalar vardır.” 

[8]

Bizim arkadaşlarımız imanlı olmak zorunda olduğu gibi aynı zamanda ahlaklı da olmalıdır. Ahlaklı olmayanların dostluğuna bizim hiçbir şekilde ihtiyacımız yoktur.

Bilinmelidir ki insanı helake götüren unsurların başında rastgele arkadaş seçimi gelir. Arkadaş, arkadaşının ya cenneti ya da cehennemidir. Bu nedenle mümin bir şahsiyetin arkadaş seçerken çok dikkatli davranması kaçınılmazdır. Bir arkadaşımız mümin bile olsa eğer ahlaki vasıflardan yoksun ise kendisinden belirli mesafede uzak durmak, onunla girişilen ilişkileri son derece kısıtlı tutmak en selametli yoldur. Böyle yapmayanların er ya da geç bu arkadaşlıklarından pişman olarak zarara uğrayacakları kesindir.

Tevhidi kabul eden din kardeşlerimizle ilişkimizin iki boyutu vardır:

  1. İnancımızdaki birliğin getirdiği “imani” boyut: Aynı şeylere iman ettiğimiz için bu iman bizleri en temel noktada birbirimize sağlam bir bağ ile bağlamakta ve her inanan şahısla bizi otomatik olarak kardeş yapmaktadır. Her kardeşimiz, bizim doğal olarak arkadaşımızdır aynı zamanda. Ama bu “umumi” bir arkadaşlık olduğundan dolayı her durumda çok yakın olmamızı, her hâlde birlikte hareket etmemizi gerektirmez. İman ehli olduğu hâlde ahlaki noktadaki zaafları nedeniyle nice kardeşimizle yakın bir arkadaşlık kuramamaktayız. Bu adam “mümin”dir diye her iman sahibi olduğunu düşündüğümüz kişilerle aynı kulvarda koşmak zorunda değiliz. Böyleleri ile her alanda hareket etme zorunluluğumuz da yoktur. Bizim bu tarz insanlarla arkadaşlığımız sadece iman arkadaşlığıdır, o da sınırlıdır.
  2. İnancımızdaki birliğin gerektirdiği “ahlaki” boyut: Akidemizin bizlere yüklediği bir ahlak yapısı vardır. Bu yapı içerisinde bizimle uyuşan, aynı ahlaki değerlere sahip olan ve hayatında bu değerleri pratiğe döken kardeşlerimiz doğal olarak bizim candan arkadaşlarımız olabilirler. Bu insanlarla her alanda rahatlıkla hareket edebilir, her türlü çalışmaya kolayca girebiliriz. Ahlakları düzgün olduğu için onlarla dostluk bağlamında ilişki içerisinde olmamızın bize hiçbir zararı yoktur. Onlar için rahatlıkla “Bu benim dostum ve arkadaşımdır.” diyebiliriz. Bu tür bir arkadaşlık “hususi arkadaşlık” olduğu için üst maddedekinden farklı olarak her durumda yakın olmayı kabul eder.

Arkadaşımız mümin bile olsa eğer ahlaken düzgün değilse ona karşı dikkatli olmakta fayda vardır. Helake gitmek ve gerek kendimize gerekse davamıza leke getirmek istemiyorsak bu tarz insanlarla sadece ilk maddedeki düzeyde bir arkadaşlık kurmalıyız. Yani iman arkadaşlığı… Bu da zor anlarında yanında durmak, imanı nedeniyle başına gelen sıkıntılarda destek olmak ve ihtiyaç hâlinde meşru çerçevede ihtiyaçlarına cevap vermek şeklinde bir yakınlığı gerektirir. Bunun ötesi, bizim sorumluluğumuzda değildir.

İşte, bizim arkadaşlıklarımızda belirleyici unsur olarak karşımızda duran nokta burasıdır. Yani ahlak eksenli bir arkadaşlık… Bu olmadan, kişi mümin bile olsa onunla kurulan dostluğa dikkat etmek gerekir.

◆◆◆

İnsanoğlu, çok çabuk etkilenen bir tabiata sahiptir. Gördüğü, duyduğu ve müşahede ettiği şeylerden, düşüp kalktığı kimselerden hemen etkilenir. İbni Mesud

(ra)

der ki:

“İnsanları ‘candan dostları’ ile değerlendirin. Çünkü kişi ancak kendisini etkileyen biriyle candan dostluk kurar.” 

[9]

İşte bu nedenledir ki İslam, insana hayırlı insanlarla oturup kalkmasını emretmiştir. Efendimiz

(sav) 

buyurur ki:

“Kişi arkadaşının dini (hayat tarzı) üzeredir. Bu nedenle sizden biri kiminle arkadaşlık ettiğine iyi baksın.” 

[10]

İnsan kiminle düşüp kalkarsa, zamanla istese de istemese de onunla aynı ahlaka sahip olur. Çünkü arkadaş tıpkı mıknatıs gibidir; iyi ise iyiliğe, kötü ise kötülüğe çeker. Atalarımızın tecrübe süzgecinden geçirerek söyledikleri şu sözler ne de doğrudur:

“Üzüm üzüme baka baka kararır.”

“Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan…”

Gerçekten de bu böyledir. Kiminle takılırsan zamanla aynı onun gibi olursun velev ki istemesen bile… Örneğin, ağzı küfürlü olan insanlarla sadece birkaç gün beraber olman, senin ağzını da aynı şekilde küfürlü hâle getirecektir. Boş konuşan insanlarla beraber olman, senin de boş söze alışmanı sağlayacaktır. Gıybetçilerle düşüp kalkman, gıybeti; kovuculuk yapanlarla oturman, kovuculuğu; ahlaksızlarla bir arada bulunman, ahlaksızlığı öğretecektir.

Buna mukabil, ilmi seven ve onu ön plana çıkaran insanlarla takılman, seni de kaçınılmaz olarak ilmi sevip gündem etmeye itecektir. Namaz ehli insanlarla vakit geçirmen, seni namaza aşık yapacak; cihad ehli insanlarla oturup kalkman sende cihad ruhunu güçlendirecektir.

Durum böyle olunca kiminle dost olduğuna son derece dikkat etmeli, oturup kalktığın insanları iyi seçmelisin.

Diyen ne güzel demiş:

“Söyle bana dostunu, söyleyeyim sana kim olduğunu…”

Ahlak konusunda arkadaşın rolünün önemini Resûlullah

(sav)

, şu çok hoş benzetmesiyle ortaya koymuştur:

“İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, güzel koku satanla körük çekenin/demircinin örneğine benzer: Güzel koku satan ya sana güzel kokusundan bir miktar ücretsiz verir ya sen ondan satın alırsın ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise ya elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.” 

[11]

Bu hadisin şerhinde Kadı İyad

(rh)

der ki:

“Bu hadis kötü arkadaşlardan uzaklaşmayı; şerli insanlarla, bidat ehliyle ve insanların gıybetini yapanlarla oturmaktan içtinap etmeyi ifade etmektedir. Çünkü bu insanların hepsinin tesiri, onlarla oturup kalkanlara sirayet eder. Ve yine bu hadis, hayır ehliyle oturup kalkmaya, ilim, edep ve güzel ahlak elde etmeye teşvik etmektedir.” 

[12]

Arkadaşlarımızın ahlaklı olması bizlerin ahlakı için son derece önemlidir. Çünkü biz insan olarak önce

“etkilenen”

sonra da

“etkileyen”

bir pozisyondayız. Bu pozisyonumuzdan dolayı bu noktada yapacağımız küçük bir ihmal, başta ailemiz ve çocuklarımız olmak üzere ilişki içerisinde olduğumuz tüm kişileri etkileyecektir. Bundan dolayı

“Ne olacak ki?”

diyerek nemelazımcı bir eda içerisinde ciddiyetsiz tavırlar sergileyemeyiz. Zira biz, yerin ve göğün yüklenmekten çekindiği mesuliyeti üstlenen

“sorumlu”

insanlarız. Hatta daha da öteye giderek söyleyecek olursak biz; zorluğu nedeniyle sair insanların yüklenmekten geri durduğu tevhid davasının mesuliyetini üstlenen

“mümin”

kimseleriz. Nemelazımcılık bizim davamızın kodlarına terstir. Onun için ahlakı önemsemeli ve ancak ahlakı önemseyerek bir hayat yaşamayı prensip edinen insanlarla arkadaşlık etmeyi tercih etmeliyiz.

Ali’nin

(ra)

, oğullarına nasihat ederken şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Oğlum! 

Ahmakla

 dost olmaktan sakın, çünkü sana fayda vermek isterken zararı dokunur. 

Cimriyle

 dost olmaktan sakın, ona en fazla muhtaç olduğunda yardımına koşmaz, yerinde oturur. 

Kötülük sahibiyle

 dost olma, o pek az bir menfaat karşılığında seni satar. 

Yalancıyla

 dost olmaktan sakın, çünkü yalancı seraba benzer, uzağı yakın gösterip yakını uzaklaştırır.”

Eğer ahlakı önemsemeyen ve öncelemeyen insanlarla arkadaşlık edersek onların bu ahlaki zaafları kaçınılmaz olarak bize de sirayet edecektir.

Şimdi, ahlaksız insanlarla arkadaşlık etmenin ne kadar tehlikeli olduğuna dair selefimizden nakledilen bazı güzel bilgileri sizlerle paylaşarak meseleye ışık tutmaya çalışacağız.

Kötü Arkadaştan Uzak Durmanın Önemine Dair Seleften İnciler

Ömer

(ra)

şöyle demiştir:

العزلة راحة من خلاط السّوء

“Yalnızlık, kötü arkadaşlıktan kurtuluştur.” 

[13]

Yine onun şöyle dediği rivayet edilir:

“Seninle alakası bulunmayan şey hakkında konuşma. Düşmanını tanı. Güvenilirliğini ispatlamış dostun hariç diğer dostlara karşı uyanık ol. Ahlaksız/fücur ehli kimseyle gezme, sana ahlaksızlığı öğretir. Ona sır da verme. Ve sadece Allah’tan korkanlarla istişare et.” 

[14]

Fudayl b. İyad da

(ra)

şöyle der:

لا تخالط سيئ الخلق فإنه لا يدعو إلا إلى شر

“Kötü ahlaklı birisi ile oturup kalkma, çünkü o ancak kötülüğe davet eder.” 

[15]

Yine onun şöyle dediği rivayet edilir:

لأن يصحبني فاجر حسن الخلق أحب إلي من أن يصحبني عابدٌ سيئ الخلق

“İyi ahlaklı günahkâr birisinin bana arkadaşlık etmesi, kötü ahlaklı ibadet ehli birisinin bana arkadaşlık etmesinden daha sevimlidir.” 

[16]

Yahya b. Muaz

(ra)

şöyle der:

سوء الخلق سيئة لا تنفع معها كثرة الحسنات، وحسن الخلق حسنةٌ لا تضر معها كثرة السيئات

“Çirkin ahlak öyle bir kötülüktür ki onunla birlikte iyiliklerin çok olması fayda vermez. Güzel ahlak ise öyle bir iyiliktir ki onunla birlikte kötülüklerin çok olması zarar vermez.” 

[17]

Vehb b. Munebbih

(rh)

ise şöyle der:

مثل السّيّىء الخلق كمثل الفخّارة المكسورة لا ترقع ولا تعاد طينا

“Kötü ahlaklı kişi, kırık bir testiye benzer. Ne onarılır ne de yeniden çamur olur.” 

[18]

Abdullah b. Mubarek

(rh)

, bir yolculukta kötü ahlaklı birisine eşlik etmek zorunda kalmıştı. Onun sıkıntılarına tahammül ediyor, mudaratla ona davranıyordu. Ondan ayrılınca ağladı. Kendisine niçin ağladığı sorulunca:

“Ona acıdığım için ağladım. Şimdi ben ondan uzaklaştım ama onun ahlakı hâlâ onunla beraber, ondan ayrılmadı.” 

[19]

dedi.

Tabiin neslinin zahidlerinden Seleme b. Dinar (Ebu Hazım)

(rh)

şöyle demiştir:

“İnsanlar arasında kötü ahlaklı kimseden en çok sıkıntı çeken (öncelikle) onun kendi nefsidir. Sonra eşi, sonra da çocuğudur. Öyle ki onlar, mutlu bir hâlde iken kötü ahlaklı adam evine gelir de sesini duyduklarında sırf ayrı olmak için ondan kaçıp uzaklaşırlar. Hatta bineği bile kendisine taş atması sebebiyle ondan ürker. Köpeği, onu görünce duvara sıçrar. Kedisi ondan kaçar.” 

[20]

Hasan-ı Basri

(rh)

der ki:

من ساء خلقه عذّب نفسه

“Ahlakı kötü olan nefsine acı çektirir.” 

[21]

Bu nakilleri İmam Gazali’nin şu sözü ile noktalayalım:

“Müslimin insanlara karışması/onlarla bir arada olması gerekir, (ama bununla birlikte) insanlar arasında yerilmiş ahlak olarak ne görürse hemen nefsini ondan sakındırmalı ve uzaklaştırmalıdır.” 

[22]

◆◆◆

Rabbim hepimizi kötü arkadaşlıklardan muhafaza buyursun ve bizlerin ahlaklarını her türlü kötülükten korusun. (Allahumme âmin)

VelhamdulillahiRabbilâlemin.

[1]

.   9/Tevbe, 71

[2]

.   Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmiştir.

[3]

.   5/Mâide, 55

[4]

.   3/Âl-i İmran, 28

[5]

.   5/Mâide, 51

[6]

.   5/Mâide, 57

[7]

.   18/Kehf, 28

[8]

.   Teysîru’l-Kerîmi’r-Rahmân, s. 547.

[9]

.   El-İbânetu’l-Kubrâ, İbni Batta, 1/377.

[10]

.   Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmiştir.

[11]

.   Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.

[12]

.   İkmâlu’l-Mu’lim bi Fevâidi Müslim, 8/108.

[13]

.   Fethu’l Bari, İbni Hacer, 11/338.

[14]

.   Heyya binâ, Nu’min Sâaten, Said Abdulazim, s. 25.

[15]

.   Mesâviu’l-Ahlak ve Mezmûmuhâ, s. 24.

[16]

.   İhyâu Ulûmi’d-Dîn, 3/57.

[17]

.   Age. aynı yer.

[18]

.   Age. aynı yer.

[19]

.   Age. aynı yer.

[20]

.   Siyeru A’lâmi’n Nubelâ, Zehebi, 6/99.

[21]

.   İhyâu Ulûmi’d-Dîn, 3/57.

[22]

.   Age. 3/70.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver