Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Kıymetli Kardeşim,
Biraz ara verdikten sonra tevbe konusunu tekrar muhabbetimize alacağız. Rabbimiz (cc), tevbeyi doğru anlamayı, öğrendiklerimizle amel etmeyi bizlere kolay kılsın. Allahumme âmin.
Yazımıza bir hususu hatırlatmakla başlamak istiyorum: Bütün amellerimizde olduğu gibi tevbe amelinde de esas olan, Allah’ın nasıl bir tevbeden razı olduğudur. Mesele, “Tevbe ettim.” demek değildir. Eğer gaye bu olsaydı, bunu Firavun da söylemişti. Ancak Allah (cc) tarafından kabul görmedi. Bu nedenle cahiliyedeki tevbe anlayışından uzaklaşıp Rabbimizin istediği ve Resûl’ünün (sav) gösterdiği şekliyle tevbe etmek gerekir.
Peki, Allah (cc) hangi tevbeden razıdır?
“Ey iman edenler! Allah’a nasuh bir tevbeyle (günaha dönmeme azmiyle) tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz, kusurlarınızı örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Nebi’yi ve beraberindeki müminleri rezil etmeyecektir. Onların nuru önlerinde koşup (parıldar.) sağlarından (amel defterlerini almışlardır.) Derler ki: ‘Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, günahlarımızı bağışla. Çünkü sen, her şeye kadîr olansın.’ ”[1]
Rabbimiz (cc) bu ayet-i kerimesinde tevbenin nasuh olmasını istemiştir. O zaman, tevbe ederken nasuh olup olmadığı muhasebe edilmelidir. Nasuh tevbe, samimi ve şartlarını ihlas üzere yerine getirerek yapılan tevbedir. Tevbenin nasuh olabilmesi için gerekli olan şartlar vardır. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
1. Günahı ve Günaha Götüren Unsurları Terk Etmek
Nasuh tevbede istenen ilk şart, kişinin o günahı terk etmesidir. Bunun gerçekleşmesi için de günaha götüren etkenleri ortadan kaldırmak gerekir. Rabbimiz (cc), bizleri haramdan sakındırırken önce harama götüren yollara dikkat çekmiştir. “Şeytana uymayın.” emrinden ziyade “Şeytanın adımlarına uymayın.” demiştir. Çünkü sinsi, hannas olan şeytan, insanoğluna karşı sabırla hareket edip, adım adım ona yaklaşmaktadır.
Örneğin şeytan, “Zina yap!” demez. Önce zemin hazırlar. “Bir kere bakmanda sıkıntı yoktur, ilk bakıştan sorumlu değilsin.” diyerek bakmayı normalleştirir. Sonra, “O benim bacımdır, ayrı oturmamıza gerek yok.” diyerek kadınla erkeği bir araya getirir. Bu şekilde adım adım ilerlemenin sonucunda hepimizin de müşahede ettiği üzere zinanın önü tamamen açılmış olur. Nice evli bayanın, kaynıyla; nice kişinin, patronuyla; nice öğrencinin, öğretmeniyle zina ettiği haberlerini duyuyoruz. Rabbim bizleri muhafaza etsin. Allahumme âmin.
2. Günahı İşlediğinden Dolayı Pişmanlık Duymak
Tevbenin nasuh olması için, işlediğimiz günahlarla nefsimize zulüm ve Rabbimize isyan ettiğimiz için pişmanlık duymamız gerekir. Kişi bu pişmanlıkla hem tevbeye hem de günahı terk etmeye muvaffak olabilir. Bu nedenledir ki, Allah Resûlü (sav) tevbeyi, pişmanlık olarak isimlendirmiştir:
“Pişmanlık, tevbedir.”[2]
Doksan dokuz tane adam öldüren kişinin ve sırları ifşa ederek emanetlere ihanet eden Ebû Lubâbe’nin kıssasına baktığımız zaman bu kişileri tevbeye yönlendiren etken, hissettikleri pişmanlık duygularıdır. O kadar ki, ikisi de tevbeye muvaffak oluncaya kadar zahirî sebepleri işlemeye ısrarla devam etmişlerdir. Adam öldüren, yurdunu terk etmiş; Ebû Lubâbe kendini mescidin direğine bağlamıştır. Bu iki kişi daha nasıl pişmanlıklarını yansıtabilirlerdi ki? Pişmanlık duyguları onları Allah’ın rahmetine ulaştırmıştır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki bugün en büyük sorunumuz, günahların toplum arasında yaygınlaşması ve normalleşmesidir. Flört yapmayı medenileşme olarak gören, ticarette yalan dolanı akıllılık diye adlandıran, faize ihtiyaç kredisi diyerek vicdanını memnun edenler bu günahlarından pişman olmadıkları ve tevbe etmedikleri gibi, yapmayanları kınamaktalardır. İşte bu günahlarının, onların kalplerini nasıl öldürdüğünü görüyoruz. Oysa Müslim, günahlara karşı bu şekilde bir rahatlık sergilemez. Pişmanlık duyar, uykuları kaçar, affolunmak için çaba içerisine girer:
“Mümin kimse günahlarını hayalinde öylesine büyütür ki sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş zanneder. Günaha düşkün kimse ise günahlarını, burnunun üstüne konan bir sinek gibi görür.”[3]
3. Günahı Bir Daha Yapmamaya Karar Vermek
“O (muttakiler) ki; bir kötülük yaptıklarında yahut (günah işleyerek) kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı anar ve günahları için bağışlanma dilerler. Allah’tan başka kim günahları bağışlayabilir? Ve bile bile yaptıkları (yanlışta) ısrar etmezler. Bunların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve içinde ebedî kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Allah’ın rızasını elde etmek için) çalışanların mükâfatı ne de güzeldir.”[4]
“Mümin bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahtan el çeker, Allah’tan günahının affını dilerse kalbi o siyah noktadan temizlenir. Eğer günaha devam ederse o siyahlık artar. İşte Kur’ân’da geçen, ‘Günahın kalbi kaplaması’ bu manadadır.”[5]
Müslim, günahında ısrarcı değildir. Her fırsatta günahından arınır. Aslolan, günaha dönmemektir. Tevbe de günaha dönmemek üzere Rabbimize ve kendimize söz vermek değil midir? Ancak günaha dönmemek zor bir iştir. İnsan olmamız ve üzerimizde taşıdığımız nankörlük, unutkanlık, acelecilik, bencillik… gibi vasıflar sebebiyle tekrar tekrar hataya düşme olanağımız yüksektir. Bu da mücadele etmeyi gerektirir. Şeytan bizi her fırsatta günaha düşürme çabasına giriyorsa bizler de günah çukuruna düşmemek için Allah’tan (cc) yardım isteyerek, zahirî sebepleri de kalkan kılarak bir çaba içerisine girmeliyiz ki rahmete ve felaha ermiş olalım.
4. Tevbeyi Geçerli Vakitte Yapmak
“(Tevbe etmeksizin) günah işleyip duran, onlardan birine ölüm gelip çatınca da: ‘Şimdi tevbe ettim.’ diyenlerin ve kâfir olarak can verenlerin tevbesi yoktur. Bunlara can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.”[6]
“(Allah’ın ayetlerini yalanlayan veya insanları ondan alıkoyanlar) kendilerine meleklerin, Rabbinin veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesinden başkasını mı bekliyorlar? Rabbinin bazı ayetlerinin geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış kişiye imanı fayda vermez. De ki: ‘Bekleyin (bakalım). Şüphesiz biz de beklemedeyiz.’ ”[7]
“Güneş batıdan doğmadan önce kim tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder.”[8]
“Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece Allah onun tevbesini kabul eder.”[9]
Yukarıdaki naslardan da anlaşıldığı üzere tevbe, vaktinde yapılmalıdır. Ölüm ânında yapılan tevbenin kişiye hiçbir faydası yoktur. Bu nedenle, “Yaşlanınca tevbe ederim. İşleri düzene koyunca bağışlanma dilerim. Evlenince günahları terk ederim. Hacca gidince af dilerim…” gibi yaklaşımlarla tevbeyi ertelemek, şeytanın kandırmasıdır. Ölümün ne zaman geleceği konusunda bir garanti yoksa neden erteliyoruz?
Kıymetli Kardeşim,
Sözlemi bitirirken şu noktayı da hatırlatmak isterim: Tevbeye muvaffak olamamak da Allah’ın bir azabıdır. Eğer günah işledikten sonra kalp rahatsız olmuyorsa, affolmak için çabaya girmiyorsa, aynı günahı ısrarla işlemeye devam ediyorsa, bunlardan daha önemlisi de tevbe etmeyi unutuyor veya erteliyorsa, kendini muhasebe etmelidir. Çünkü tevbeye muvaffak olmuyorsan Allah sana süre veriyordur. Ve azabının seni ne zaman kuşatacağının bir garantisi yoktur.
Rabbim bizleri tevbe eden, günahlardan arınan, Allah’ın rahmetine ulaşmış kullardan eylesin. Allahumme âmin.
Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere…
[1]. 66/Tahrîm, 8
[2]. İbni Mace, 4252; Ahmed, 2623
[3]. Buhari, 6308
[4]. 3/Âl-i İmrân, 135-136
[5]. Tirmizi, 3334; İbni Mace, 4244
[6]. 4/Nisâ, 18
[7]. 6/En’âm, 158
[8]. Müslim, 2703
[9]. Tirmizi, 3537; İbni Mace, 4253
İlk Yorumu Sen Yap