Peygamberin Ticarî Yaşantısı

 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, dedesi Abdulmuttalib vefat ettikten sonra amcası Ebu Talib’in himayesi altında yaşamaya başladı. Ebu Talib onu kendi çocuklarından ayrı görmez hatta kimi zaman onlardan daha ayrıcalıklı bir şekilde Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile ilgilenirdi.

Allah Rasûlü hayatının daha başında en sevdiği insanları kaybetmiş, o yaştaki birinin çok zor kaldırabileceği yükleri yüklenip birçok acı olay ile karşılaşmıştır. Bu durum, onu aynı zamanda olgunlaştırmıştı. Artık meseleleri idrak etmesi daha kolaylaşıyor ve olaylara daha geniş bir şekilde bakıyordu.

Amcasının maddi durumunu görüyor ona katkıda bulunmak istiyordu. O yüzden küçük yaştan ititbaren yaşadığı eve maddi yönden fayda sağlayabilmek için farklı işlerde çalışmıştır. İlk olarak çobanlık yapmıştır.

Allah Rasûlü bu durumu ashabı ile yaptığı bazı konuşmalarda haber vermiştir:

“Allah hiçbir Peygamber göndermedi ki, koyun çobanlığı yapmamış olsun.”
“Sen de mi, Ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordular.
”Evet, ben de bir miktar kırat mukabili Mekke ehline koyun güttüm.” (Buhari, Muvatta, İbni Mace)

Cabir radıyallahu anh anlatıyor:

“Rasûlullah’la birlikte Merru’z Zahran’da erak ağacının kebas denilen meyvesinden topladığımızı hatırlıyorum. Rasûlullah o zaman bize: “Siyahlarını toplayın, onlar daha iyidir!” tavsiyesinde bulunmuştu. Ben kendilerine ‘Siz koyun da güttünüz mü?’ diye sordum. “Hiç koyun gütmeyen Peygamber var mı?” cevabında bulundu.” (Buhari, Müslim)

Bütün Peygamberlerin bir şekilde çobanlık yapmalarının Allahûlem bazı hikmetleri olabilir. Bunlardan bazılarını zikretmeye çalışalım:

– Çobanlık, insanın tefekkür etmesi için ciddi manada müsait bir ortam ve zaman sağlayan bir meslektir. Tefekkür ise muhasebe bilincini kazanmanın kapısıdır. İnsanın irade sahibi olabilmesi ve neyi niçin yaptığının farkında olabilmesi için muhasebenin alışkanlık seviyesinde kişide bulunması elzemdir.

Peygamberlerin yüklendikleri sorumluluk, üstlenilebilecek en mühim görevdir. Allah subhanehu ve teâlâ, Peygamberlerine bu meslek ile, ileride karşılaşacakları yükümlülükleri daha iyi yerine getirebilmeleri için bir ön hazırlık imkânı sunmuştur.

– İnsanları idare etmek tecrübenin yanında hilm ve sabır ile muamele etmeyi de gerektirir. Akıl sahibi olmayan varlıkları güzel muamele ile idare etmek için çabalamak, insanlar arasındaki sorunları çözmek için kişiye her halûkârda fayda sağlayacak bir kazanç elde ettirecektir.

Allah Rasûlü çobanlık dışında ticaretle de ilgilenmiştir. Özellikle amcası Ebu Talib’in  onu yanından ayırmama içgüdüsü ile hareket ederek birçok seferine Muhammed’i sallallahu aleyhi ve sellem dahil etmesi; ona hayatının daha başında ciddi ticarî tecrübeler kazandırmıştır.

Bu seferlerin birinde rahip Bahira ile karşılaşılmış ve siyer kitaplarında geçen meşhur hadise vuku bulmuştur:

‘Allah Rasûlü Ebu Talib ile beraber Şam’a doğru yol alırken Busra kasabasında konakladılar. Burada bir manastırda bulunan Bahira isimli bir rahip kervandakileri manastıra yemeğe davet etti. Özellikle Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem dikkatini yoğunlaştıran Bahira, Ebu Talib’e çocuk ile yakınlığının derecesini sordu. Ebu Talib ‘Oğlum’ diye cevap verince rahip buna karşı çıktı. Ebu Talib bu sefer ‘O benim yeğenimdir, babası o daha doğmadan öldü.’ deyince rahip bunu doğruladı ve Allah Rasûlü’nün kürek kemiği arasına bakmak istediğini söyledi. Peygamberlik mührünü gören rahip Bahira, Ebu Talib’e şöyle bir uyarıda bulundu: ‘Bu insanlığın beklediği son Peygamberdir. Senin gittiğin memlekette onun Peygamber olduğunu anlayacak ve ona zarar verecek kişiler var. O’nu oraya götürme ve memleketine geri dön.’

Ebu Talib rahip Bahira’nın bu tavsiyesine kulak verdi ve Şam’a gitmeden kervandaki malzemeleri orada ellerinden çıkarttı. Ayrılırken de rahibe Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem Peygamber olduğunu nasıl anladığını sordu. Rahip Bahira ‘Siz buraya geldiğinizde bütün ağaçlar, kuşlar ve diğer canlılar size selam veriyorlardı. Bu ancak bir Peygamberin karşılaşabileceği bir durumdur.’ diye cevap verdi.’ (İbni Sa’d)

Bu ve benzeri hadiselerin birçok kereler yaşanması, Allahûalem Ebu Talib’in Peygambere verdiği sınırsız desteğin temelini oluşturan en temel etkendi.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Talib ile başladığı ticarî hayatını diğer amcaları ile farklı bölgelere giderek de sürdürmüştür. Hayatının geri kalanını etkileyecek olan yolculuklarına ise Hatice’nin radıyallahu anha kervanlarını idare etmekle başlamıştır.

Hatice radıyallahu anha Mekke toplumu içerisinde ‘Tahire(Temiz)’ olarak isimlendirilen dul bir kadındı. Konumu ve zenginliği nedeniyle birçok erkek onunla evlenmek istiyordu. Fakat, özellikle ahlakî gerekçeler nedeniyle Hatice radıyallahu anha evliliği geciktiriyordu. Kendi malını başkalarına emanet ederek ticaretten kazanç elde etmeye çalışan Hatice annemiz genellikle zarar ediyordu.

Eminliğin olmadığı bir toıplumda insanlar bir kadının hakkını arayamayacığını düşünerek, onu rahatlıkla zulme uğratabiliyorlardı. Böyle bir ortamda Hatice annemize mallarını Peygamber’e sallallahu aleyhi ve sellem teslim etmesi tavsiye edildi. Böylelikle Hatice radıyallahu anha ile Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem arasında evlilik ile sonuçlanacak sürecin ilk adımı atılmış oldu.

Daha önceki girişimlerinde defalarca insanlar tarafından zarara uğratılmış olan Hatice annemiz Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem idare ettiği ticaret kervanına gözlem yapması için kölesi Meysere’yi de dahil etti.

Kervan geri döndüğünde hem ciddi oranda kazanç etmiş, hem de Meysere Muhammed’den sallallahu aleyhi ve sellem güzel bir şekilde bahsetmişti. Hatice radıyallahu anha birkaç sefer övgüleri bu şekilde kölesinden işitince arkadaşı Nefise’ye Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile evlenme düşüncesini açtı. Ve arkadaşının bu hususta Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem fikrinin ne olduğunu öğrenmesini istedi.

Bu sürecin sonunda Mekke’nin Tahire’si ile Emin’i arasında evlilik gerçekleşti. Allah Rasûlü, Hatice annemiz vefat edinceye kadar başka kimseyle evlenmedi. Mariye annemizden doğan İbrahim dışında tüm çocukları da Hatice annemizden oldu.

Allah Rasûlü onun faziletini sadece o hayattayken değil , Hatice annemiz vefat ettikten sonra da dillendirmiş ve diğer eşlerine bunu anlatmaktan çekinmemiştir:

Ali radıyallahu anh anlatıyor: ‘Rasûlullah buyurdular ki: “(Ahiretin) en hayırlı kadını Meryem binti İmran’dır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice binti Huveylid’dir.” Ravi bunu söylerken, eliyle semaya ve arza işaret etti.’

Başka bir rivayette şu ziyade  kaydedilmiştir: ‘Rasûlullah buyurdular ki: “Erkeklerden pek çokları kemâle ermiştir. Kadınlardan ise İmran’ın kızı Meryem, Firavun’un karısı Asiye, Huveylid’in kızı Hatice ve Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem kızı Fatıma’dan başka kimse kemâle ermemiştir. Aişe’nin kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir.”.’ (Buhari, Müslim)

Aişe radıyallahu anha anlatıyor: ‘Neredeyse Rasûlullah Hatice’yi anmadan ve onu güzelce övmeden evinden çıkmazdı. Yine günlerden bir gün ondan bahsetti ve bu benim kıskançlığıma dokundu. Dedim ki: ‘Allah sana o ihtiyar kadının yerine daha hayırlısını vermedi mi?’ Bunun üzerine Peygamber öfkelendi ve şöyle cevap verdi: “Hayır, Allah’a yemin ederim ki bana Hatice’den daha hayırlı bir hanım verilmiş değildir. İnsanlar beni inkâr ettiği zaman o bana iman etti. İnsanlar beni yalanladığı zaman o beni tasdik etti. İnsanlar beni mahrum ettiği zaman o bana malıyla sahip çıktı. Allah beni ondan, hiçbir hanımdan nasip olmayan çocuklarla rızıklandırdı.” Aişe dedi ki: ‘Kendi kendime: Bundan sonra hislerimi artık içimde tutacağım ve artık Hatice’yi çirkin bir sözle anmayacağım.’ (Buhari)

Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver