Zihniyet terimi için çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bu kavramı tarif edenlerin ortak görüşünü şöyle özetlemek mümkündür: Siyasal, sosyal, ekonomik ve dinsel etkilerle oluşan ve toplumun büyük çoğunluğu tarafından -genel anlamda- benimsenen duygu, zevk, ülkü, anlayış ve müşterek düşünceye zihniyet denir.
Bu tanımdan yola çıkarak, -İslâmî kimlik altında görüntü veren- bugünkü toplumların zihniyetlerini incelediğimizde inanılmaz çelişkilerle karşılaşıyoruz. Aynı zamanda ilk İslâm toplumu ile bugünkü Müslüman halkları karşılaştırdığımızda, -zihniyet bakımından- aralarında derin uçurumlar görüyoruz. Bunu kısaca şöyle de ifade edebiliriz: Günümüzdeki Müslümanların inanıp yaşadıkları din, 1500 yıl önceki toplumun, birinci ağızdan dinleyip uyguladığı İslâm’dan oldukça farklı nitelik ve biçimlerde anlaşılmakta ve uygulanmaktadır. Onun için 15 asır önce belli bir bütünlük çerçevesinde uygulanan İslâm’a alternatif olarak, bugün birbirinden bağımsız isimler altında ve değişik biçimlerde dinler varlık göstermektedir. Örneğin, Milli Türk Müslümanlığı ve tarikat adı altında kapsadığı çeşitli varyantlar[1]; Şii Müslümanlık ve kapsadığı İmamîlik[2], Nusayrîlik[3], Zeydilik[4] ve İsmailîlik[5] gibi daha birçok fırkalar; keza Hariciliğin devamı olan Vahhabîlik ve İbâdîlik[6], bu dinlerden birer örnek oluşturmaktadırlar. Bu ise son derece önemsenmesi gereken tarihî bir hakikattir. Çünkü bunlar -sanıldığı gibi- gerçekte aynı kaynağa dayanan ve aşırı yorumlarla farklılaşmış olan (ekol ya da mezhep niteliğinde) yapılar değil, tam aksine -İslâm’dan beslenmiş olsalar bile- temelde onu dejenere etmek amacıyla dizayn edilmiş birer bağımsız dindirler. Bundan çıkarılan sonuç, kısaca şudur: Bu dinlerin her biri, yayıldığı muhitte belli bir zihniyetin oluşumuna yol açmıştır. Böylece aynı bölge içinde türeyen ve birbiriyle çelişen bu aykırı ve çoklu zihniyetler ortamında tarih boyunca çatışmalar ve dramatik olaylar yaşanmıştır. Bu hadiselerden bazıları o kadar geniş bir alanı etkilemiştir ki bu yüzden bir devlet (Örneğin Anadolu Selçuklu Devleti) tarih sahnesinden çekilmiştir.[7]
[1] .Türkler tarafından tarih boyunca kurulmuş olup Türk Müslümanlığının altyapısını oluşturan birçok tarîkat vardır. Bunların başlıcaları şunlardır: Nakşbendiyye (Nakşbendî Tarikatı), Halvetiyye, Mevleviyye, Bayramiyye, Cerrâhiyye, Gülşeniyye, Şabaniyye, Uşşakiyye, Rûşeniyye, Demirtaşiyye, Sümbüliyye, Karabaşiyye, Sivasiyye, Sinaniyye, Muslihiyye, Bektaşiyye…
[2] .İsnâeşeriyye olarak da anılan İmamiyye, Şiiliğin en yaygın olanı ve İran’ın resmî mezhebinin adıdır. Erken dönem Şii liderlerinden İbn Mîsem (öl. 799) tarafından kurulduğu ileri sürülmektedir.
[3] .Nusayrîlik: Şiiliğin fanatik mezheplerinden biridir. Bu nedenle uzmanlar tarafından “Bâtınî karakterli” olarak nitelenmiştir. Adını kurucusu Ebû Şuayb Muhammed b. En-Nusayr En-Numeyrî’den (öl. 883) almıştır. 1971 yılından beri Suriye yönetiminin başındaki Esed ailesi bu mezhebe bağlıdır.
[4] .Zeydîlik: Şiiliğin ılımlı bir koludur. Irak, Taberistan ve özellikle Yemen’de tutunmuştur. Adını Emevî Hükümdarı Hişam bin Abdülmelik’e karşı başkaldıran Hüseyin’in (ra) -Ali Zeynulâbidîn’den- torunu İmam Zeyd bin Ali’den almıştır. İran tarafından desteklenen ve 2017-2020 yıllarında Suûdî Arabistan’ın saldırılarına hedef oluşturan Yemenli Hûsiler bu mezhebe mensupturlar. Ünlü müfessir ve devlet adamı İmam Şevkânî de (öl. 1834) Zeydîdir.
[5] .İsmailîlik: Bu akımın, İslâm mezheplerinden biri olduğuna ilişkin iddiaların hiçbir bilimsel temeli yoktur. Bilakis, Hüseyin’in (ra) dördüncü kuşaktan torunu Cafer Es-Sâdık’ın oğlu İsmail’e mâl edilen mistik-ezoterik bir felsefedir. Şiiliğin bir kolu ve fanatik bir mezhep olduğu ileri sürülen İsmailîlik, aslında Şiilikten tamamen bağımsız ve dine benzer gizemli bir felsefedir. İsmailîlik, adını İsmail bin Cafer Es-Sâdık’tan (702-765) alan aşırı tutucu bir Şii inanç ekolüdür. Şiilerin çoğunluğuna göre -altıncı imam- Cafer Es-Sâdık’tan sonra imamet makamına, onun yedi oğlundan Mûsâ el-Kâzım layık olmuştur. Ancak İsmailîler’in inancına göre Cafer Es-Sâdık’ın yerine, -7. imam olarak- onun en büyük oğlu İsmail geçmiştir (öl. 751 veya 756 veya 762). Tarihçilere göre bu konuda büyük çelişkiler vardır ve bu iddia doğru değildir. Çünkü İsmail babasından önce ölmüştür. İsmailîlik, aslında (874 yılında, Şam’a yakın Selemiye Kasabası’nda ölen Ahvazlı, Yahudi kökenli) Abdullah bin Meymûn El-Kaddâh tarafından kurulmuştur. Takipçileri birçok kola ayrılmışlardır. Örneğin Karmatîlik ve Haşhaşilik bu kollardandır. İsmailîlik, Mısır’da kurulan Fatımî Devleti’nin (909-1171) resmî mezhebi (daha doğrusu resmi dini) idi.
[6] .İbâdîlik: Haricîliğin ılımlı bir koludur. Sönmüş bir yanardağa benzetilebilir. Ali’nin (ra) düşmanları olarak tarihe geçmiş bulunan Haricîlikle ilişkilendirilmesine rağmen, İbâdîler arasında (Ali) adını örnek oluşturmaktadırlar.
[7] .Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasında rol oynayan önemli hadiselerin başında Babaîler isyanı gelmektedir. Kısaca “İmansız evliyalık” diye nitelenebilecek oldukça karmaşık bir inanç türüne bağlı Şamanist Türkmenler -Baba İlyas’a bağlı- Baba İshak adında bir aktivist (tarikat şeyhi) tarafından (1237-1241 yılları arasında) teşkilâtlandırıldı. Bunların oluşturduğu büyük bir ordu, Selçuklu Devletini uzun yıllar yıprattı ve onu yıkılma eşiğine getirdi. “İmansız evliyalık”, Milli Türk Müslümanlığının altyapısını oluşturan gerek “Sünnî”, gerekse Alevî tandanslı mistik-ezoterik akımların tamamında temel inanç olarak vardır.
İlk Yorumu Sen Yap