Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun, Resûlü Muhammed’e salât ve selam olsun.
Günümüzde neredeyse her alanda bilgi birikimi ve tecrübe muazzam bir hızla artıyor. Her alanda bin bir çeşit teknolojinin kullanıldığını ve tüm bu olanakların insanların yararına ve hayatları kolaylaştırmayı hedefleyen birer aracı olduğunu görüyoruz. En azından zahiren istenen ve söylenen o doğrultuda…
Bu bilgi ve tecrübelerin artması her alanda olduğu gibi Tıp alanında da branşlaşmaları ve bütünün bir parçası üzerinde ihtisas yapıp uzmanlaşmayı beraberinde getirdi. İnsanın elektro mikroskobik düzeyde incelenebildiği çağımızda bu, elbette ki gerekliydi. Çünkü insan ve hastalıkları hakkında yeni buluşlara, muazzam derecede ayrıntılı malumatlara sahip olmuş olduk. Tüm bunların pratikte uygulanabilir olması için Tıp Dünyası yapması gereken adım olan branşlaşma ve Tüm Tıp Eğitimi sonrası için “ihtisas eğitimine” yönelmiş oldu.
Bunlarla paralel yeni grup ilaçlar ve teknolojinin diğer kısımları da (Cerrahi aletler, görüntüleme yöntemleri vs.) yerinde durmadan gelişmeye devam etti. Tüm bunlar başlangıçta tamamen gereklilik ve iyi niyet neticesinde yapılmış olsa da şu an itibarıyla hiç istenen yerde ve boyutta değil…
İnsanların, hastalıkların ve kimyasal kirliliğin artmasına getirilen çözümlerin yetersizliği, doktor başına düşen hasta sayısının fazlalığı, hastaya ayrılan sürenin yetersizliği vs. sebepler elbette ki verilen hizmeti kalitesizleştirir. Ama konumuz tamamen farklı ve bunların çok ötesinde…
Bu bilgi ve tecrübelerin artması her alanda olduğu gibi Tıp alanında da branşlaşmaları ve bütünün bir parçası üzerinde ihtisas yapıp uzmanlaşmayı beraberinde getirdi, dedik. Hatta son 15-20 seneye kadar bir doktor iç hastalıkları uzmanı olduktan sonra kalp uzmanlığını yan dal olarak seçip o alanda uzmanlığını yapardı. Şimdi kardiyoloji başlı başına ayrı bir branş ve iç hastalıkları uzmanlığının yan dalları ise; gastroenteroloji, hematoloji, romatoloji, immünoloji, onkoloji, endokrinoloji, nefroloji, geriatri ve yoğun bakım olmak üzere paramparça olmuş hâldedir.
Bir hastalığınız olduğunda rahatsızlığınızın olduğu organ başına bir uzmana gitmek zorundasınız, aksi hâlde “Bana neden geldin?” veya gittiğin bir şikâyetin ikincisini aktardığında sizi hemen diğer organın uzmanına yönlendirmek zorunda. Neden? Çünkü; eğitim sisteminin geldiği son nokta bu.
Bu da maalesef tüm organları ile bir bütün olan hastanın bütüncül bir perspektifle değerlendirilmemesine sebep olmaktadır. Şikâyetlerinden dolayı 12-15 ayrı ilacı olan, sadece bir gün içerisinde toplam 25-30 adet ilaç tüketen genç, yaşlı ya da kronik hastalıkları olan hastaların fazlaca olduğunu etrafımıza biraz dikkatimizi vererek müşahede edebiliriz…
Düşünebiliyor muyuz? Zaten bedenen yıpranmış, modern hayatın çöplüğü içerisinde boğuşan insan, bunca kirlilik yetmezmiş gibi kendisinden iyileşmeyi ümit ettiği yığınca kimyasal kullanmaya mahkûm ediliyor. İşte, bundan dolayı modern dedikleri klasik tıp; köhnemiş, bayatlamış, sınıfta kalmıştır, bu kadar net!
Klasik Tıp, hiç de istenen yerde ve boyutta değil, dedik. Boyut olarak ölçülemez derecede bocalamış, âdeta can çekişen bir insanın kurtarılma operasyonu gibi…
Solunum cihazına bağlı, arada bir kalbi duracak gibi olup kalp masajı yapılmakta, o da yetmeyip bilmem kaçıncı dozu olan adrenalin yapılmakta hem de intracostal[1], direkt kalbe… Tepesinde duran onca yeni çıkmış teknolojiye rağmen âdeta arrest[2] geçirmekte!
Neden? Çünkü; Her geçen gün yeni hastalıklar artmakla beraber mevcut hastalıklarda iyileşme olmamaktadır. Tansiyonu yükselene hemen tansiyonu düşüren ilaçlar, şekeri yükselene dışarıdan insülin/ilaç, safra kesesinde taşı olana cerrahi müdahale, uyku şikâyeti olana uyku ilacı verilmekten öteye geçilememektedir.
Günümüzde sağlık sektörünün hedefi; “mümkün olan en fazla hastayı en kısa yoldan reçete veya ameliyatla çözümlemek”tir. Kendisine öğretilenler tek/mutlak gerçekmiş gibi sorgulayamadan yaptığı sistem memurluğu, bir reçete üreticisi veya yazılmış bir senaryonun oyuncusu rolünden çıkamamasıyla sağlanmaktadır.
Sağlık sektörünün tüm bu istenmeyen durumları yaşamasının altında yatan sebepler elbette ki çoktur, lakin başlıca şu sebepler sayılabilir:
1. Parça odaklı verilen eğitimler “Bütünü göz ardı etmiş oldu.”
2. Sanayi ürünü olan ilaçlara tek ve alternatifsiz olarak bakıldı.
3. Hastalığa yaklaşımda “altta yatan sebepleri göz ardı/ihmal ederek” şikâyetler ilaca bağımlı bir hâlde gidermeyle uğraşıldı.
4. Eski yöntemleri araştırmak ve geliştirmek yerine “çağ dışı görülerek” sanayi ürünleriyle veya sanayinin çıkarları doğrultusunda çözmeye çalıştı.
Bilimsel olmadığını, çağ dışı olduğunu söyleyerek küçümseyeceğine, Getat uygulamaları, farklı veya yeni tedavi metotlarını gündem edip Ar-Ge’sini yapmalı. Araştırıp gerekli bilimsel çalışmanın adımlarını atmalı, sonuçta bilimsel çalışma demek bir bilginin doğruluğunu ispat etme çalışmaları veya başka bir bilginin sadece yanlışlığını ispat etme çalışmaları değil, aksine doğruluğu, yanlışlığı veya nasıl bir neticeye varılacağını objektif çalışmalarla araştırmaktır diğer bir deyişle…
Fitoterapi, hacamat, sülük, ozon, hipnoz gibi yöntemleri kabul etmeyerek küçümseyen hekim, hangi laboratuvarında yaptığı hangi bilimsel çalışmasına dayandırarak bunların yapılmaması gerektiğine dair açıklamalarda bulunuyor?!
Peki, Getat eğitimlerinde veya piyasada mevcut uygulanma şeklinde eksiklik/yanlışlık söz konusu mu?
Kesinlikle, evet.
Getat eğitimleri ciddi anlamda yetersizdir, dolayısıyla da uygulanma şeklinde çok önemli hatalara mahal verilmektedir. Getat veya klasik tıbbın eksik kaldığı en önemli husus ise tamamen başka bir yazı konusu, daha sonraki yazılarda işlemeye çalışacağız, inşallah.
Bütüncül bakışa sahip olunmadığı sürece “Şu bitki şu şikâyette iyidir, hadi ondan biraz kullan da bir bakalım, doktor veya herhangi bir sağlık personelinin eline bisturi alıp hastalara kritersiz, direkt hacamat yapmaya başlaması veya ağrının olduğu yere hemen bir akupunktur iğnesi batıralım” şeklindeki sığ yaklaşımlar, kronik hastalıkların iyileşmesinde yani kişinin takip edilip tedavisinin planlanmasında çok ciddi eksikliklerin oluşmasına, hatta hasta için hem vakit hem de nakit, daha da kötüsü can kaybına dahi sebebiyet verebilmektedir.
Asıl hekim; insanın, yaratılışına şahitlik ederek muhteşemliğini müşahede eden, buna bağlı derin bir taaccüp içerisinde olabilen ve bundan dolayı da hikmetle, basiretle hareket edendir.
Branşlaşmanın getirdiği tüm zararları bertaraf ettikten sonra her branştan hekimin, hikmet üzere bütüncül bir bakışla, yaratılışa/fıtrata uygun bir yaklaşıma sahip olmasını Allah’tan (cc) niyaz ederiz.
Dualarımızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.
[1] . Ölmek üzere olup kendisinden artık umudun kesildiği kişiye tıbbi müdahalede verilen, belki de yapılabilecek son uygulamadır. Durmakta olan kalbe direkt göğüs üzerinden yapılan iğneli bir ilaçtır.
[2] . Kalbin durması durumuna söylenen tıbbi bir kelimedir.
İlk Yorumu Sen Yap