Şeyhu’l İslâm İbni Teymiyye’den Vasiyet

Kitabın Künyesi

Kitabın Adı: Şeyhu’l İslâm İbni Teymiyye’den Vasiyet

Kitabın Yazarı:İbni Teymiyye

Yayınevi:İ’tisam

Basım Tarihi:Kasım 2018

Basım Yeri:İstanbul

Sayfa Sayısı: 118

Cilt/Kâğıt:Karton Kapak/Kitap Kâğıdı

Yazara Dair

Şeyhu’l İslam ve Takiyuddin lakaplarıyla meşhur Ebu’l Abbas Ahmed İbni Teymiyye, günümüz Urfa (Rıha) sınırları içerisinde bulunan Harran’da hicri 661 (m. 1263) yılında doğmuştur. Moğolların İslam beldelerine yönelik geniş çaplı saldırı ve işgal seferleri sebebiyle henüz yedi sekiz yaşlarındayken ailesiyle birlikte Şam’a göç etmek zorunda kaldılar. Babası Abdulhalim, dedesi meşhur Hanbeli fakihi Mecduddin b. Teymiyye’dir. Şeyhu’l İslam İbni Teymiyye, Hanbeli mezhebine mensup ilim ve takva ehli bir ailede yetişmiştir. İmam Zehebi’nin belirttiğine göre o, henüz on dokuz yaşındayken fetva verebilecek ilmî yeterliliğe ulaşmış idi.

Çağdaşlarını taaccübe sevk eden müthiş bir zekâ sahibi, kerim ve zahid bir zat olan İbni Teymiyye aynı zamanda şecaat sahibi, mert ve sabırlı idi. Moğol işgaline karşı yapılan savaşta en ön saflarda çarpışmış, hatta öncesinde liderleri olan Kazan’a gidip onu uyarmış, onlar ise bu saldırılardan vazgeçmeyince Şeyhulislam’ın öncülüğünde Şam mücahitleri şiddetli bir mukavemetle onları hezimete uğratmışlardır. Böylelikle o, kendinden sonra gelen ilim ehline Resûlullah’ın 

sallallahu aleyhi ve sellem 

unutulan bu azim sünnetini yani cihadı yeniden hatırlatmıştır.

Hayatının yaklaşık tamamını tedris, tedvin, ilm-i seyahat, cihad, davet ve halvet ile geçiren imam, muarızlarının entrikaları sonucu zindan imtihanından da nasibini almıştır. Zindana götürülürken sarf ettiği şu anlamlı sözler onu kıskanan çevrelerin kalbine saplanmış zehirli bir ok gibidir:

“Düşmanlarım bana ne yapabilir ki! Benim cennetim gönlümdedir. Nereye gidersem o benimledir. Hapsedilmem halvet, öldürülmem şehadet ve sürgün edilmem ise seyahattir.”

İlmî tedrisat, davet, cihad ve zindan mihnetiyle geçen uzun yıllar İbni Teymiyye’yi evlenip bir aile sahibi olmasına mani olmuştur. İmam İbni Teymiyye altmış yedi yaşındayken, tutuklu bulunduğu Şam kalesi zindanında vefat etmiştir.

Bıraktığı eserler ise yüzlerce olup aynı zamanda İbni Kayyım, İbni Kesir, İmam Zehebi, İmam Muflih, İmam Bezzar, İmam Mizzive Hâfız b. Abdulhâdigibi büyük âlimler yetiştirmiştir.

Allah’ın rahmeti ve mağfireti faziletli Şeyh İmam İbni Teymiyye’nin üzerine olsun.

İlim, Dirayet, Davet, Nasihat ve Vasiyet

Kitabın başlığına bakıldığında sanki imam İbni Teymiyye vefat etmeden önce ailesine, ilim ehline ya da İslam ümmetine bir vasiyyet bırakmış gibi anlaşılır. Hâlbuki kitapta Ebu’l Kâsım el-Mağribi adındaki bir şahsın Ebu’l Abbas Ahmed b. Teymiyye’ye gelip kendisinden 

“Bana içerisinde dinimin ve dünyamın salahı bulunan bir vasiyetle nasihat et!”

talebi üzerine İbni Teymiyye Ebu’l Kâsım el-Mağribi’nin şahsında tüm İslam ümmetine de hitap edecek ilmi bir yazı kaleme alır ki, bu yazı İbni Teymiyye’nin en büyük eseri olan 

“Mecmuu’l Fetavâ”

dan alınıp müstakil bir eser hâlinde okuyucuların istifadesine sunulmuştur. Kitap 

“Vasiyyetu’s Suğra”

ve 

“Vasiyyetu’l Kubrâ”

olmak üzere iki genel başlık ve birkaç ayrı fasıldan oluşur.

İbni Teymiyye kitabın ilk bölümünde en hayırlı vasiyetin Allah’ın 

subhanehu ve teâlâ

ve Resûlü’nün 

sallallahu aleyhi ve sellem

vasiyeti olan ittekullah (Allah’tan ittika etmek) olduğunu dile getirerek, tafsilata girmeden kısa ve özlü bir şekilde bu konuyu işler. Allah’ın emirleri ve nehiyleri karşısında kulların her ne kadar Allah’ın hoşnutluğunu gözetseler de günah işlemekten kurtulamayacakları ve bunun kaçınılmaz olduğunu vurgulayıp bu durumda mümin kulun takip etmesi gereken usûlü açıklar. Kitabın bu ilk kısmında üzerinde durduğu bir diğer mühim konu ise farzlardan sonra bir kul için en faydalı ibadetlerin neler olduğunu zikreder.

Kitabın Vasıyyetu’l Kubrâ bölümü ise Adiy b. Musâfir cemaatına mensup olanlara bir mektup mahiyetindedir. Bu mektubunda kitabın yazarı son şeriat olan İslam dininin özelliklerini tevhid, Resûlullah’a 

sallallahu aleyhi ve sellem

ittiba ve icma maddeleri altında sıralayıp açıklar. Buradan hareketle tahrife ve tebdile uğramış Yahudi ve Hristiyanlığın ve dinde aşırıya giden bidat ehli Rafızîler karşısında Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in faziletine ve itikadına dair Kur’an ve Sünnet’ten deliller ışığında görüşlerini dile getirir.

Kitabın geri kalan fasıllarında İslam dininin vasat oluşu, onda ifratın ve tefritin müminleri de okun yaydan çıkması gibi iman dairesinden çıkarabileceği nitekim Resûlullah’ın 

sallallahu aleyhi ve sellem 

dinde aşırıya gideceklerini haber verdiği Haricilerin ve Rafızilerin sapkınlıklarına da kitapta yer yer değinilmiştir. Ayrıca salih kişiler hakkında aşırıya giden insanların Allah’a yalvarıp; O’ndan 

subhanehu ve teâlâ

yardım, rahmet ve mağfiret istedikleri gibi salih insanlara kutsiyet atfetmelerinin en büyük günah olan şirk olduğunu, dinin başı ve esası olan tevhidin gerçekleştirilmesi için insanların sadece tek olan Allah’a kulluk etmelerinin gerekli ve şart olduğu vurgulanır.

Kitabın ileriki bölümlerinde Allah Resûlü’nün gözdesi olan sahabilerin faziletine, onlara karşı müminlerin nasıl bir tavır takınmaları gerektiğine ve onlar arasındaki ihtilafın içtihad farklılığı sebebiyle olduğuna, ehlibeytin gözetilmesi gereken hak ve hukuklarının bulunduğuna dair nakiller bulunur. İslam tarihinde vuku bulan ve Müslim gönüllerde derin yaralar açan Hüseyin’in 

radiyallahu anh 

şehit edilmesiyle son bulan Kerbela faciasının arka planında yatan gerçekleri ve olayın müsebbibi olan Yezid b. Muaviye’nin genel kabul gören görüşlerin aksine kişiliğiyle ilgili bazı anekdotlar aktarılır. Yezid b. Muaviye’nin, Hüseyin’in şehit edilmesinde etkisi olup olmadığı, olayın gerçekleşmesinden sonra ehlibeytten hayatta kalanlara karşı tutumu, Medine’yi kuşatması ve Harre Vakası da dahil olmak üzere onun döneminde gerçekleşen bu gibi olaylar da göz önünde bulundurulduğunda, müminlerin Yezid’e karşı tutumlarının nasıl olması gerektiği hakkında bir fikir verir.

Kitabın son kısmında İbni Teymiyye

rahimehullah

, Allah’ın bizi Kur’an’da Müslim, mümin ve Allah’ın kulları olarak nitelendirdiğini, bir mezhebe nispet veya cahilî bir toplumda ayırdedici bir sıfatla maruf olmanın tecviziyle beraber kişilerin Şafiî veya Hanbeli isimleri ile imtihan edilmesinin doğru olmadığını, Allah katında üstünlüğün takva ile olacağı, bu yüzden tevhid ve sünnet ümmeti arasındaki tefrika ve ihtilaftan mutlaka sakınılması gerektiğini vurgular. Ayetler ve hadis-i şerifler ışığında müminlerin birbirlerinin dostu olduğu hakikati üzerinde önemle durur.

Yazar, ümmet arasındaki tefrikanın sebeplerinin başında insanların dinden olmayan birtakım şeyleri ihdas ederek tevhid ve sünnetten yüz çevirmeleri, bazı şeyhler ile halk nazarında 

“veli”

olarak maruf ve meşhur olmuş (ölü veya hayatta olan) kişilerin cahil kitleler tarafından Allah’ı seviyorlarmış gibi sevmeleri, rızkı, yardımı ve hidayeti onlardan bekleyip onları Peygamber’in önüne geçirmeleri, insanların Allah’ın emrettiği şeyleri terk etmeleri ve buna benzer diğer sapkınlıkların tevhidi/itikadı bozan unsurlar olduğunu açıklar. Tüm bu sapmalar sebebiyle ümmetin arasına kin ve düşmanlık girmiş ve dağılıp parçalanmış oldukları tespitinde bulunur.

“Bu ümmet içerisinde bulunan âlimlerin, şeyhlerin, emir sahipleri ve büyüklerin ayrılığa düşüp hiziplere ayrılması; netice itibariyle düşmanların bu ümmete musallat olmasını gerektiren bir husustur. Bu ise onların başına Allah ve Resûlü’nden yüz çevirerek amel etmeyi terk etmeleri yüzünden gelecektir.”

“Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Vasiyet meselesine gelince akledip ittiba eden bir kimse için Allah ve Resûlü’nün vasiyetinden daha faydalı hiçbir vasiyet bilmemekteyim. Allah şöyle buyurmuştur:

‘Andolsun ki sizden önce kendilerine Kitap verilenlere ve size Allah’tan sakınmanızı tavsiye ettik.’ “

[1]

 

[1]

 

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver