يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın…” [1]
Yaptığı işin dışında “içeriden” birilerinin bildirilmesi anlamına gelen ve fiilî olarak ihbar etmek, ifşa etmek, afişe etmek gibi eylemleri içeren “Muhbir” kavramının uygun bir karşılıkla ifade edilmesi önem arz etmektedir. Muhbirlik/İhbarcılık kelimesinin meşru ve ahlakî olmayan durumları bildirme anlamına yakın olduğu da düşünülmektedir.
Muhbirlik, esasen sonradan keşfedilmemiştir. Hemen hemen her coğrafyada her dönemde ve her toplum içerisinde daima var olagelmiş bir vakıadır. İhbarcılık aslında o kadar yaygındır ki bu türden davranışlara İslâm ahlâkından uzak ailelerde, laik eğitim kurumlarında, çarşıda, pazarda, resmî kurumlarda çalışan personel arasında, askerî kurumlarda, tarikatlarda, cemaatlerde ve bilhassa katı bir hiyerarşik yapılanmanın egemen olduğu siyasî örgütler içerisinde oldukça yaygın bir ağ hâline gelmiştir.
Her bir kurum ve örgütlenme kendi bünyesinde cereyan etme ihtimali bulunan (kendi meşreplerine göre) ahlâkî ve yasal olmayan uygulamalardan haberdar olmak ve gerekli tedbir ve tertipleri almak için bazı çalışanlarını veya mensuplarını aynı zamanda muhbir olarak istihdam ederler. Söz konusu muhbir; diğer üyeler yahut çalışma arkadaşları gibi memur, işçi, asker, sofi, militan, öğrenci veya mensubu olduğu cemaatte hatırı sayılır bir kardeş/ağabey/abla/devre/yoldaş/seyda/heval veya şeyh dahi olabilmektedir.
Muhbir ve müşteki kavramlarıyla ilgili olarak insanın aklına şu soru gelebilir. İhbar ile şikâyet arasında herhangi bir fark var mıdır? Bu soruya şöyle cevap vermek mümkündür: Yasal ve ahlâkî olmayan herhangi bir olay veya eylemden zarar gören kişiyseniz yasa dışı veya gayri ahlâkî bu durumu ilgililere bildirmekle yaptığınız bu şeyin adı şikâyettir. Şikâyetlerde kimlik ibrazı zorunludur. Fakat ihbarlarda böyle bir zorunluluk yoktur.
Size yönelik herhangi bir zararı, tehdidi veya tehlikesi olmayan fakat gayri ahlâkî ve yürürlükteki kanunlara göre yasa dışı olan, yani zatında suç teşkil eden bir fiili ilgililere ve yetkililere bildirmek ise ihbardır.
Bitişik dairedeki kıskanç, fasık veya huysuz birinin mümin komşusunu ihbar etmesi, bazen ihbar edilen müminin başını ciddi bir şekilde ağrıtır ve değişik zamanlarda şahit olduğumuz örneklerde olduğu gibi kendisini özgürlüğünden, sevdiklerinden ve sevenlerinden uzun yıllar koparabilmektedir. Bununla beraber ihbar mekanizması kimileri için âdeta boş vakitlerini geçirebilecekleri bir eğlence alanına dönüşmüştür.
Asılsız ihbarların sayısındaki astronomik artış sebebiyle olacak ki ihbarların yüzde doksan dokuzu çöpe gitmektedir.
Şikâyetler ise genellikle değerlendirilir veya değerlendirildiği varsayılır. Şikâyet ile ihbar arasında bir fark da burada ortaya çıkmaktadır.
Tevhide, sünnete ve fıtrata aykırı olan batıcı laik- sistemler, varlıklarını ve devamlılıklarını ekonomik, askerî ve siyasî güçle beraber büyük ölçüde ihbarcılık müessesesiyle sağlamakta başarılı olmaktadırlar.
Belli bir merkezin (veya bazı ülkelerde birkaç merkezin) koordinasyonu bağlamında ele alınan ihbarcılık günümüzde vatandaşlar arasında âdeta sosyal bir sorumluluk olarak görülme eğilimindedir. Bu durum sistematik olarak yapılan değerlendirmelerle artık küresel bağlamda kurumsallaşmaya doğru evrilmiş ve artık bu süreç yasal uygulamalar üzerinden ele alınır hâle gelmiştir.
1990’lı yıllarda Amerika, Avusturalya ve İngiltere’de ihbar edenleri korumaya yönelik ilk kanun ve yasalar çıkarılmıştır. Bu düzenlemelerle beraber muhbirlik bir nevi hukuki bir çerçeve ve yasal bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra Kanada, Hollanda, Belçika, İrlanda, Güney Afrika, Yeni Zelanda, Japonya ve Hindistan’da da ihbarcılığın yasallaştırılmasına ilişkin girişimlerde bulunulmuştur. Ülkemizde de 31 Ağustos 2015 tarihli Resmî Gazete’de “Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarla ilgili faillerinin yakalanmasına yardımcı olanlara yerlerini veya kimliklerini bildirenlere para ödülü verileceğine dair yönetmelik” yayınlanarak aynı tarihten itibaren yürürlüğe girmiştir.
Hemen hemen tüm dünya ülkeleri bu kavram açısından önemli bir sürece girmiştir. Yine de her ülkede toplumsal kültür bu konuya kendi bakış açısıyla yaklaşacak ve uzun vadede belki de aleyhine olması muhtemel olan farklı “çözümler” üretilecektir.
Bu işin hakikatında göz ardı edilemeyecek bir gerçek var ki o da tüm dünya ülkelerinin küresel bir şekilde tartışılan bir konu olan ihbarcılıktan artık kaçamadığıdır. Zamanla mevcut bakış açısının ne yönde değiştiğine ilişkin fikir süreç içerisinde bu şekilde elde edilebilir.
Her ülkenin yönetimi ihbarcılığı ve muhbirleri korumayı gerektirecek “makul” sebeplerin peşindedir. Söz konusu sebeplerin neler olduğu ve hükûmet politikalarına nasıl yansıdığı bu noktada önem arz etmektedir.
Aslında insanların çoğunluğu muhbirlik konusunda olumlu veya olumsuz net bir bakış açısına sahip değildir. Mesela hangi ülkede olursa olsun iktidar veya rejim yanlısı birisi için muhbirlik ileri derecede bir vatandaşlık görevi olarak görülür.
Devlet kurumlarında ve büyük şirketlerde idareciler veya işleyiş aleyhine birkaç laf eden personel hakkında ihbarda bulunan muhbir, yaptığı bu işi yurtseverlik, hamiyet ve vefa gereği yaptığını iddia eder ve bu “hizmet”inden ötürü farklı “ihsan”lara mazhar olur.
Solculuk ve mezhepçilik yaparak kendileri için gayet rahat bir geçim ve nüfuz alanı elde etmeye muvaffak olabilen örgütlerdeki anlayış da buna benzerdir. Aslında her bir örgütçü aynı zamanda potansiyel bir muhbirdir. Özellikle de pratiklerini hâlâ Stalinist yöntemlere mahkum kılmış olan irili ufaklı solumsu ve mezhepçi örgütlerde örgüt lehine istihbarat çalışmaları oldukça önemli bir faaliyet olarak yer almaktadır. Mezhepçilik, örgütçülük, cemaatçılık, devlet kurumlarındaki personel arasında ortaya çıkan gruplaşmalar, okullardaki potansiyel muhbir öğrencilere yönelik pozitif yaklaşımlar… Tüm bunlar muhbirleri motive etmekte ve ihbarcılığı daha ileri seviyelerde sürdürülebilir kılmaktadır.
Muhbirliğin en elverişli ve en iyi çözüm olamayacağı konusunda aklı başında herkes hemfikir olmasına karşın, haber almanın (istihbar etmenin) sosyal ve ahlâkî açıdan önemli bir işlevi olduğu hususunda müsbet yaklaşıma kapı aralanmaktadır.
Muhbirlik/İhbarcılık mekanizmasının var olduğu organizasyonlarda acıtıcı bir hakikatin varlığı da kendisini göstermiş olmaktadır. Demek ki buralardaki işleyişin değişik kademelerinde eksiklikler, yanlışlıklar ve problemler görmezden gelinmekte ve bir sorumluluk anlayışıyla ele alınıp çözümlenmemektedir. Sonuç itibariyle ihbarcılığın bir çatışma kaynağı olduğu, kurumsal aidiyet duygusu ve sadakatin karşısında ciddi bir engel niteliğinde olduğu ve bilgiyi açığa çıkarma yönünden gizli/mahrem olması gerekeni de ihbar ettiğine ilişkin düşünceler ihbarcılık mekanizmasını ıslah etme veya yavaşlatmada pek de etkili olamamaktadır.
Muhbirliğin/İhbarcılığın gittikçe daha fazla dikkat çekerek daha çok konuşulan bir konu olmasının en önemli nedenlerinden birisi artık daha sık ve daha yaygın olarak gerçekleştirilen bir faaliyet olmasıdır. Her şeyden önce bir bilgi kaynağı olarak zamanla daha cezbedici olmuş ve fertlerin ihbar eylemine yönelmesi gün geçtikçe daha kolay ve yaygın hâle gelmiştir.
Muhbirliği/İhbarcılığı farklı kılan en önemli noktalardan biri de bilgiyi ihbar ederken muhalif sesleri de beraberinde açığa çıkarmasıdır. Günümüzde birçok ülkede giderek yaygınlaşan muhbirlik/ihbarcılık politikaları esas itibariyle muhbirliğin/ihbarcılığın kurumsallaşmasını tamamlayıcı adımlar niteliğindedir.
Son yıllarda şahit olunan muhbirlik/ihbarcılık örnekleri özellikle de bazı devletlerin muhbirleştirme politikalarının kendi vatandaşları, hatta başka ülke vatandaşları arasında âdeta bir kimliksizleştirme ve kişiliksizleştirme vasıtası hâline getirildiği görülmektedir. Buna birkaç örnek vererek konumuzu tamamlayacağız.
Afganistan’da işgalci olarak bulunan haçlı ordularının mızrak başı ABD’nin giderek daralan bir alanda ve giderek zayıflama eğiliminde olan varlığını hâlâ sürdürebiliyor olması hiç şüphe yok ki yerel hainlerin istihbarî çalışmalarıyla mümkün olabilmektedir.
İslâmî ve fıtrî değerlerden çok uzaklarda bir eğitim müfredatıyla yetiştirilen ve ahlâksızlık cereyanlarıyla kuşatılmış bir toplumda büyüyen Kıbrıs’taki Türklerden bazılarının Rumlar lehine muhbirlik/casusluk yapması, muhbir tıynetli kişiliklerin bu işi yapmaya başladıktan belli bir süre sonra artık hiçbir değer ve sınır tanımadıklarını net olarak göstermektedir.
Malum olduğu üzere Evanjelistler hariç bugün siyonist İsrail çete devletinden nefret etmeyen kimse hemen hemen yok gibidir. Bu nefretin sebebi Filistin’de bulunan mukaddes değerlerin hürmetini çiğnemesi ve oradaki mazlum halka uyguladığı zulüm ve vahşettir. Fakat aynı çete devleti Filistin’de ve Filistinliler arasında kendi halkına karşı ihanet edebilecek tıynette birçok kişiyi muhbirleştirebilmekte ve oradaki direnişin etkin ve lider kadrolarına karşı imha politikalarını uygulama imkânı bulabilmektedir.
Suriye’de iç savaşın ilk aylarında bazı şehirlerde emniyet ve istihbarat merkezleri halkın kontrolüne geçmiş idi. Bu merkezlerde ele geçirilen istihbarat belgelerinde akıllara durgunluk veren şok edici bilgiler de deşifre olmuştu. Bu merkezlerden çıkan istihbarat raporlarında kardeşin kardeş aleyhine ve karı ile kocanın dahi birbirleri aleyhine muhbirlik yaptıklarına dair belgeler ortaya saçılmıştı.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
“Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.” [2]
[1] . 49/Hucurat, 12
[2] . 60/Mumtehine, 1
İlk Yorumu Sen Yap