Saatu’l Usra – 4

 

Zorluk ordusu hazırlıklarını yavaş yavaş tamamlıyordu. Bu savaş öyle önemli bir savaştı ki; insanların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmıştı.

Savaşa katılmak için hiçbir aracı olmayan bir grup sahabi, Canım Peygamberime gelmiş, ondan ortaklaşa da olsa binebilecekleri binit istemişlerdi. Rasûlullah: ‘Size verecek binit bulamıyorum’ deyince, ağlayarak geri dönmüşlerdi. Çok geçmedi ki bu sahabileri öven ayetler indi:

“Cihada çıkabilmek için binek vermen için sana geldikleri vakit: ‘Size verecek bir binit bulamıyorum’ dediğinde, savaş araç ve gereçleri bulamadıklarından dolayı üzülüp gözleri yaşla dolu olarak geri dönenlere de bir sorumluluk yoktur.” [1]

Yaklaşık seksen kişilik bir grup ise Rasûllullah’a gelerek savaşa katılmamak için izin istediler. Eften püften gerekçeler sunarak mazaretlerini beyan ettiler. Allah bu grubun da gerçek niyetini açığa çıkaran ayetler indirdi:

“Onlardan bazısı Peygamber’e: ‘Bana izin ver, beni fitneye düşürme’ diyordu. Bilin ki onlar zaten fitne içine düsmüşlerdir. Şüphesiz cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatıcıdır.” [2] “Cihaddan geri kalanlar, Allah’ın Rasûlü’ne muhalefet ederek oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat etmeyi hoş görmediler. ‘Bu sıcakta savaşa çıkmayın’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi daha sıcaktır.’ Keşke bilseydiler. Yaptıklarının cezası olarak, artık az gülsünler çok ağlasınlar.” [3]

Yolculuk neredeyse başlayacaktı. Hiç bir mazereti olmamasına rağmen hazırlıkları ağırdan alan üç kişi daha vardı. Bunlar savaşa katılmamak için izin de istememişlerdi. Fakat herkesin katılması zorunlu olmasına rağmen herhangi bir hazırlık da yapmamışlardı.

Ve ordu yola çıktı…

Yol uzun, hava sıcak, ordu kalabalıktı. Tebuk mıntıkasına varıncaya kadar on sekiz yerde konaklamayı planlamıştı Rasûl. Otuz bin kişilik orduyu sevk etmek oldukça zordu. Fakat Allah’ın yardımıyla zafer umutları taşıyan ordu, yolu yarılamıştı. Hicr denilen şehre geldiklerinde Canım Peygamberim burayı hızlıca geçmelerini, aldıkları suları dökmelerini , bu sularla yoğurdukları hamurları develere vermelerini emretti. Bunun sebebine gelince de, burada Salih Peygamberin kavminin yaşadığını, onların Peygamberlerine isyan etmeleri sonucu helak edildiğini, bu şehrin toprağına dahi hüzün ve kötülüğün sindiğini söyledi.

Oradan uzaklaşınca uygun bir yer bulup konakladılar. Canım Peygamberim Bilal Habeşi’ye uyumamasını, sabah namazı için orduyu uyandırmasını söyledi. O kadar yorulmuştu ki herkes güneş doğunca vücutlarına değen sıcaklıkla uyandılar. Hemen abdest alarak sabah namazını kıldılar. Uyuyarak ve unutarak geciktirilen namaz, uyanınca ve hatırlanınca kılınmalıydı.

Nihayet Tebuk’a gelmişti ordu. Fakat ortada ne Rumlar ne de onları kışkırtan Hristiyan Araplar vardı… Subhanallah… Savaş olmadan, kan dökülmeden yaşanan bir zaferdi bu. Kâfirler kalabalık olmalarına rağmen korkmuş, dağılıp gitmişlerdi.

Canım Peygamberim bir müddet Tebuk’ta kaldı. Civarda yaşayan küçük Hristiyan toplulukların liderleri gelerek cizye vermeyi kabul ettiler ve Müslümanlarla iyi geçinmeye söz verdiler.

Ordu yaklaşık yirmi gün Tebuk’ta kaldı ve yapılan anlaşmaların ardından Medine’ye dönüldü. Müslümanlar orduyu karşılamak için sokaklara dökülmüştü. Zorluk ordusu idi ama Allah onlara hiç beklemedikleri kolaylıklar sağlamıştı… Bu, müminler için bir rahmetti.

 

 

[1]        .     9/Tevbe, 92

 

[2]        .     9/Tevbe, 49

 

[3]        .     9/Tevbe, 81-82

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver