Küfür Ehlinin Değişmez Karakteri: Tuzak Kurmak

Allah’ın adıyla…

Bizleri yeni bir sayıyla buluşturan, “Din nasihattir” vazifesini yerine getirmemize olanak sağlayan ve bizleri dininde kardeş kılan Rabbimize hamdolsun. Salât ve selam, Nebimiz Muhammed Mustafa’ya, onun temiz ailesine, ashabına ve kıyamete kadar tâbilerinin üzerine olsun. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi siz kardeşlerimizin üzerine olsun.

Müminler ve kafirler arasında var olan husumet, tercihe bağlı, tarafların isteğiyle başlayan ve barış yaparak son verecekleri bir düşmanlık değildir. Bu düşmanlık, hak ile batılın tabiatında var olan ve taraftarlarına sirayet eden bir adavettir.

“Andolsun, biz Semud’a (kavmine de) kardeşleri Salih’i: ‘Yalnızca Allah’a kulluk edin’ diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.” [1]

İslam ehli; toplumu, putların, sarayların ve kabirlerin kulluğunu red ve yalnızca Allah’a (cc) kulluk etmeye davet ettiğinde bu husumet baş gösterir. Müminler insanlığın hayrı için çıkarılmış bir ümmettirler. Toplumun iyiliğini istediklerinden onları bir olan Allah’a kulluğa davet ederler. Batıl ehli, davetin mahiyetini kavrar, basit bir düşünce hareketi ya da felsefi öngörü olmadığını bilirler. Bu davet, bir bütün olarak hayatı Allah’a teslim edip, O’nun rızasına uygun yaşamak, doğru ve yanlışı O’nun belirlediği ölçülerle belirlemek, sahte değer yargılarıyla elde edilen üstünlük ve imtiyazların ayakların altına alınması demektir. Batıl ehli, daveti varlıkları için tehdit olarak algılar ve düşmanlık göstermeye başlarlar. Kurulu düzenleri ve onları ayrıcalıklı kılan imtiyazları elden kaçırmamak için tüm imkanlarını bu davetin engellenmesi için seferber ederler.

İslam ehlinin düşmanlığı ise imanlarındandır. Daveti reddeden ve Allah’ın dinine düşmanlıklarını ilan eden herkes onların düşmanıdır. İmanın en sağlam bağı, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.[2]

Evet, hak ve batıl ehli arasında var olan husumet, isteğe bağlı olmayıp Allah’ın kesin iradesi ve önüne geçilemez kaderiyle sabittir. Batıl ehliyle iyi geçindiği için sevinen ve onların takdirleri karşısında mest olan bedbahtlar; hak ehli olamadıkları için üzülseler daha yerinde olacaktır. Çünkü batılın hak olanla iyi geçinmesi ve hakk’ı takdir etmesi mümkün değildir.

Düşmanlığın Tuzağa Dönüşmesi

Allah’a davet görevini üstlenen müminler, davetlerine karşılık vermeyenler hakkında sabırlı davranır, aralarında Allah’ın hüküm vermesini beklerler. Hakk’ın tabiatında var olan vakar ve sükunetle hareket ederler. Haddi aşmaz, taşkınlık yapmaz, inat ve düşmanlık karşısında rehavete kapılmaz, Rasûl’ün (sav) metoduna uygun bir şekilde sürecin tamamlanmasını beklerler. Onların şiarı müşrikler karşısında Allah Rasûlü’nün sözüdür:

“Benim size getirdiğim bu daveti kabul ederseniz, hayırdan payınıza düşeni almış olursunuz. Karşı çıkarsanız, Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredeceğim.” [3]

Kafirler, batılın tabiatında var olan aşırılık ve kışkırtmanın gereğini yapar, haddi aşar ve taşkınlık yaparlar. Toplumu yönetmek ve bir zümre dışında kalan insanları köleleştirip hizmetlerinde kullanmak için alışageldikleri tuzak ve hile ahlakına başvururlar. En fazla yetenek ve tecrübe sahibi oldukları alan kötülüğün gizli hâli olan mekr/tuzak, keyd/hile, hida’/aldatmadır.

Müminlerin terbiye kaynağı olan Kur’an ve onun ete kemiğe bürünmüş hâli olan sünnet-siret, kafirlerin bu yönüne dikkat çeker. Altını kalın çizgilerle çizerek, farklı münasebetlerle bu konuya sürekli vurgu yapar.

“Ve büyük büyük tuzaklar kurdular.” [4]

“Gerçek şu ki, onlar hileli düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.” [5]

“Hani o kafirler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.” [6]

Bizler, Kur’an’ın gündemi olan ve müminlerin de gündeminde olmasını istediği ‘Küfür ehlinin değişmez karekteri tuzak kurmak’ konusunu bu ay gündemimize aldık.

Tuzak Kurma Sebepleri

1. İnsanları Küfür ve Şirk Hâlinde Tutmak

“İnkâr edenler dediler ki: ‘Biz ne bu Kur’an’a ne de ondan öncekilere inanırız.’ Sen onları, Rabblerinin huzurunda durdurulmuş hâlde birbirlerine söz atarlarken görsen. Zayıf düşürülenler büyüklenenlere: ‘Eğer siz olmasaydınız biz muhakkak müminler olurduk’ derler. Büyüklenenler de zayıf düşürülenlere derler ki: ‘Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi alıkoyduk? Hayır siz kendiniz suçlular idiniz.’ Zayıf düşürülenler de büyüklenenlere: ‘Hayır gece gündüz hileler kuruyor; bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na eşler koşmamızı emrediyordunuz’ derler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını açığa vururlar. Biz de inkâr edenlerin boyunlarına halkalar dolarız. İşlediklerinden başka bir şeyle mi cezalandırılıyorlar?” [7]

Kafirler, gece gündüz aralıksız bir şekilde tuzaklar kurarlar. Gayeleri, insanların atalarından tevarüs ettikleri şirk ve küfür dinine bağlı kalmaları; tevhid davetine ilgi duymalarına engel olmaktır.

Kula kulluğun devamı ve toplumun çoğunluğunun belli bir zümreye kölelik etmesi için şirk ve küfür dininin devam etmesi kaçınılmazdır.

Tevhid daveti, bir olan Allah’a kulluğa davet merkezli olsa da bu davetin doğal neticesi Allah’ın dışındaki sahte otoritelerin reddi ve ve kullar arasında adaletin tesis edilmesidir. Tevhid sadece inançta birlik değildir. Aynı inanca sahip olanların ümmet olarak bir olması ve güç hâline gelmesidir.

Şirk ise insan merkezlidir. Başta inanç olmak üzere duygu ve düşünceleri, bedenleri bölüp parçalar. Parçalandıkça zayıflar toplum. Yol kesici, sömürmeye hazır aristokratlar toplumun tepesine kabus gibi çöker. Fıtratta var olan bir güce dayanma dürtüsünü yanlış yönlendirir, sahte birleştiriciler icat eder ve toplumu bunlar etrafında toplarlar. Onlar için şirk ve küfür içerikli ideoloji, din ya da mezheplerin hiçbir önemi yoktur. Mesele kurulu düzenin devamı ve kula kulluğun sürüp gitmesidir. Buna hizmet eden her sapıklık ve batıl onlar için kutsaldır. Atamız İbrahim (as) bu hakikate vurgu yapar:

“(İbrahim) dedi ki: ‘Siz dünya hayatında aranızda sevgi vesilesi olsun diye, Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü bazılarınız bazılarınızı inkâr edecek ve bazılarınız bazılarınızı lanetleyecektir. Barınacağınız yer ise ateştir ve yardımcılarınız da olmayacaktır.’ ” [8]

Bu birleştirici, bazen vatan bazen demokrasi kimi zaman bir türbe, mezhep ya da ideoloji olabilir. Hayata müdahele etmeyip, dini vicdanlara ve mabedlere hapseden (uydurulmuş) İslam bile olabilir.

Kafirlerin en ciddi hile ve tuzakları bu alanda yaptıklarıdır. Uğruna yaşayıp öldükleri, hayatlarında var olan tüm kötülüklerin ana sebebi olan servetlerini bu uğurda harcamaktan çekinmezler.

“İnkâr edenler mallarını, Allah’ın yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklar da. Sonra bu onlar için yürek acısı olacak, sonra yenilecekler ve inkâr edenler cehenneme sürüleceklerdir.” [9]

2. Dava Adamlarına Engel Olmak

Müminler, Allah Rasûlü’nün (sav) tâbileridir. Ona ittibaları oranında insanları Allah’a davet ederler.

“De ki: ‘Bu, benim yolumdur; ben ve bana uyanlar basiretle Allah’a çağırırız. Allah’ı tenzih ederim. Ben asla müşriklerden değilim.’ ” [10]

İslam ümmetine mensup ve Rasûl’e ittiba eden her Müslüman ittibası oranında Allah’a davet eder. Ancak müşrikler davetin temsilcileriyle ilgilenirler. Onlar, liderin insanlar üzerindeki etkisini bilirler. Onu engelleyip, ona zarar verdiklerinde İslam davetinin duracağını ve müminlerin dağılacağını zannederler. Bu sebeple tuzaklarının çoğu liderlere ve davanın temsilcilerine yöneliktir.

“Hani o kâfirler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.” [11]

Tarih boyunca kafirlerin değişmez yolu davanın liderlerini hapsetmek, onlara suikastler düzenlemek ve şehri terk etmeye zorlamaktır. Dava adamları bu tuzaklara ruhen hazırlansın ve manevi olarak azıklansınlar diye zindan sünneti Yusuf (as); suikast sünneti İsa (as) ve ismini bilmediğimiz İsrailoğullarına gönderilen Peygamberler; sürgün sünneti Allah Rasûlü’nün (sav) hicreti üzerinden müminlere örnek kılınmıştır.

Ayette zikredilen tuzaklardan en fazla başvurdukları suikast yoludur. Suikast, onlar açısından köklü çözüm olarak görülmekte ve liderin düşüşüyle davanın düşeceğini zannetmelerindendir.[12]

“Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: ‘Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahit olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim.’ Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.” [13]

İslam davetini engellemek için suikast planı yapanlar gizliliğe riayet etmiş, liderlerin şehadetinden sonra kendilerine yönelik bir düşmanlık olmaması için olaya şahit olmadıklarına dair söz birliği etmeye karar vermişlerdir.

3. Müslümanlar Aleyhinde Kamuoyu Oluşturmak

“Firavun dedi ki: ‘Beni bırakın Musa’yı öldüreyim de o Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun sizin dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.’ ” [14]

Firavun, Musa’ya (as) zarar vermek istediğinde toplumu kışkırtmış, onun ve inananların aleyhinde kamuoyu oluşturarak yapacağı kötülükleri topluma mâl etmek istemiştir. Böylece toplumun istediği olacak, Firavun toplumun maslahatı için hareket eden bir lider gibi görünecektir. Zulmü anne rahmine ulaşan, erkek çocukları öldürüp kızları diri bırakan bir Tağut’un kimseden izin almayacağı aşikârdır. O, tüm zalim yöneticilerde olduğu gibi kavminin düşüncesini önemsemez bilakis onları hafife alır. Yapmak istediği tevhid düşmanlığını topluma mâl edip, ayak takımını tevhid davetine karşı kışkırtmaktır.

Nuh’un (as) kavminde de benzer bir durum görmekteyiz. Kur’an’ın ‘Ve büyük büyük tuzaklar kurdular’ dediği büyük tuzak Nuh’a karşı toplumu kışkırtma, ona eziyet edip davetine engel olmaları için olumsuz propaganda yapmaktır. Mukatil der ki: ‘Onların büyük tuzağı bir ayet sonra zikredilen ‘Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Vedd’den, Suva’dan, Yeğus’dan, Ye’uk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin’ dediler.’ [15] sözleridir.’

Allah Rasûlü’nün (sav) davetinden rahatsız olanlar Mekke’nin eşrafından olan insanlardı. Sayıları iki elin parmağını geçmeyen bu tabaka dışında kalan insanlar daveti kabul etmese de rahatsız olmuyorlardı. Eşraf, davetin geleceğini görüyor, ellerinden bazı imkânların alınacağının farkında olarak Nebiye düşmanlık ediyorlardı. Ayak takımı olarak gördükleri insanların Nebiye düşmanlık yapması için sürekli propaganda yapıyor, halkın anlamadığı ince noktalara temas ederek onları ayartıyorlardı. ‘Muhammed, ilahlarımıza sövdü, dinimizi ayıpladı, akıllarımızı küçümsedi, atalarımızı tekfir etti, birliğimizi bozdu, çocuklarımızı ailelerine düşman etti, tüm Arapları bize düşman edecek, dinlerine sövülen Araplar Kâbe’ye gelmeyecek ve ticaretimiz olumsuz etkilenecek…’ cümleleri halkı kışkırtmak için kullandıkları bazı argümanlardı.

Nebiyi öldürmek isteyenler de sayıları onu geçmeyen imtiyazlı tabakaydı. Ancak suikastin getirilerini yüklenmemek için bu kararı tüm topluma mâl etmek istediler. Onu öldüren belli bir kabileden olacak olsa, Nebinin akrabaları intikam almak isteyecek kan davası başlayacaktı. Necdli bir yaşlı kılığında istişareye katılan İblis, her kabileden bir genç suikaste katılırsa Haşimoğullarının tüm Kureyş’e savaş açamayacağını ve mecburen kan parasına razı olup susacaklarını söylemişti.

Günümüzde de benzer bir tablonun yaşandığını esefle izlemekteyiz. Tevhid davetine ilgisiz yığınlar, bu daveti tehlikeli görmüyor, gereklerini yapamasalar da olması gerekenin muvahhidlerin anlattığı şekilde bir din olduğunu ikrar ediyorlar. Toplumu yöneten, imtiyaz sahibi tabaka bu durum karşısında çıldırıyor, ağızlarından köpükler akıtarak toplumun gözünü açmaya çalışıyorlar(!). ‘Vatan’ diyor, ‘Millet’ diyor, ‘bayrak, dış mihraklar, milli değerler, üst akıl, Ermeni oyunu, İsrail fitnesi, Vehhabilik, Lawrens…’ toplumu kışkırtmak ve İslam ehli karşısında düşman hâle getirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.

Toplumun muvahhidlerden rahatsız olmadığını gören yöneticiler, sahte ihbar mailleriyle sanal rahatsızlık dahi oluşturuyorlar. Yan masa ürünü ihbar mailleriyle sabahın beşinde baskınlar düzenliyor, gözü açılmayan saf vatandaşa düşmanın kim olduğunu göstermek için en gürültülü şekilde evler basılıyor, günlerce medya aracılığıyla topluma yönelik hazırlanmış eylem planlarından(!) bahsediliyor. Olmayan mailler, gereksiz gürültü ve ekran kirliliği, hiç olmamış eylem planları ve muhimmatlar… Bunlar topluma yönelik kışkırtma mesajlarıdır. ‘Böyle giyinen, böyle düşünen sizi tevhide davet edenler çok tehlikeli düşmanlardır’ demek isteniyor.

Muvahhidler kandırılmış yığınlara sadece merhamet eder ve Allah adına kandırılmamaları için onları vahyin hakikatlerine davet ederler. Bir dava ve davetin insanların can, mal ve namus emniyetini bozarak bir yere ulaşamayacağını bilir, bunu Rasûllerin metoduna aykırı bulurlar.

Müslümanların davete ehemmiyet vermesi, kendilerini doğru şekilde anlatmak için çabalamaları ve toplumla birebir diyalog kurmaları bu oyunu bozacak en etkili yöntemdir. Davete muhatap olan kitlelere kendinizi anlatamazsanız başkalarının uydurduğu yalanlara göre muamele görmeye mahkum olursunuz.

4. Müslümanları Fuhşiyata Zorlamak

“(Yusuf) dedi ki: ‘Rabbim! Zindan benim için onların çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Eğer onların hilelerini/düzenlerini benden savmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum.’ Rabbi onun duasını kabul etti ve onların düzenlerini ondan savdı. Şüphesiz O duyandır, bilendir.” [16]

İffetten yoksun ve arzularına göre yaşamak isteyen kadınlar, Yusuf’u (as) kendi saflarına çekmek ve onlarla aynı havayı teneffüs etmesini istemekteydiler. Çünkü Yusuf (as) kendi dünyasında Rabbini anmakta, O’na sığınmakta ve yardım istemekteydi. Bunun için türlü türlü tuzaklar kurup, hileler yaptılar. Yusuf (as) onların şerrinden Allah’a sığınmaktan başka bir çare bulamadı.

Tağuti sistemler, saflarına çekmek ve Müslümanların aleyhine çalıştırmak istedikleri Müslümanları önce fuhşiyata zorluyorlar. Ahlaki çöküntü içinde, inandıklarıyla yaşadıkları uyuşmayan şahsa, İslam inancına aykırı teklifler sunuyorlar. Şayet kabul etmezse gayr-i ahlaki davranışlarını şantaj aracı olarak kullanmak suretiyle kendi yanlarına çekmek için uğraşıyorlar.

Son on yıl içinde örnekleri iyice azalan bu iğrenç tuzaklar son bir yıl içerisinde tavan yapacak kadar fazlalaşmıştır. Bu da sistemin kemalist kodlarına geri döndüğünü ve İslam düşmanlığı için tarihinde yer alan kara ve karanlık sayfaları yeniden açtığını göstermektedir.[17]

Bu tip bir durumla karşılaşan Müslümanın tevbeyle Allah’a yönelmesi, sırrının ifşasından korktuğu insanlara durumu duyurması en etkili tuzak bozma yöntemidir. Ahlaki zaaflarıyla muhbirleştirilen insanlar şunu bilmelidir. İşledikleri günahlar tevbeyle afv olunması mümkün, samimi itirafla anlayışla karşılanması olağan şeylerdir. Ancak Müslümanlar aleyhine kafirlerle beraber çalışmak itikadi bir maraz ve insanlar tarafından anlayışla karşılanması mümkün olmayan bir suçtur.

Amelî bir sorunun itikadi bir soruna dönmemesi için korkuları yenmek ve ifşayla korkutan düşmana onun silahıyla saldırmak kâfirin tuzağını hikmet ve basiretle bozmak olur.

İnternet ve akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla beraber, bilinmeyen numaralardan gelen aramalar ve tanınmayan şahıslarla yapılan yazışmalar özellikle gençlerin ayağının kaydığı alanlardandır. Allah’ın (cc) görüyor ve duyuyor olduğunu unutan insanlar İslam ahlakına uymayan bu davranışı devam ettiriyorlar. Oysa ‘Telefonunuzu bir siteden buldum’ diyerek söze başlayan ya da yanlışlıkla atılan bir maille oluşan arkadaşlık, masa başında ayarlanmış, Müslüman genci ahlaki olarak çöküntüye uğratmak için kurgulanmış bir senaryodan ibarettir. Ve günün birinde aleyhinde kullanılmak için arşivlenmektedir.

Bundan daha tehlikeli olanıysa; sadece görüşüp sohbet etmek amaçlı olduğu söylenen polis ziyaretleridir. Sıradan soruların sorulduğu ve basit bir sohbet gibi görünen diyaloglar zamanla aleyhte kullanılan bir şantaj aracına dönüşmektedir. ‘Bizimle yaptığın on saatlik görüşmeyi arkadaşların duysa nasıl izah edersin!’ tarzında bir pişkinlikle gençler korkutulmakta, korku pohpohlanarak bu ilişkinin daha mahrem konular konuşularak devam etmesi sağlanmaktadır. Kişi, böylesi basit bir oyuna gelmemeli, nefsine ve şeytana uyarak böyle bir yanlış yapmışsa tevbe edip yanlışından dönmelidir.

“Bu böyledir ve muhakkak ki Allah kâfirlerin tuzaklarını yıpratır.” [18]

Kur’an’ın ifadesiyle onların tuzakları büyüktür, bazısı gece-gündüz çalışılarak oluşturulmuş ve dağları yerinden oynatacak kadar da tehlikelidir.[19]

Allah (cc) onların tuzaklarını zikredip Müslümanları uyardığı hemen tüm ayetlerde onların tuzaklarını bozacağını ve karşı tuzakla onları zarara uğratacağını belirtmiştir.

“Onlar (İsrailoğulları) bir tuzak kurdular ve buna karşılık Allah da bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” [20]

“(Bu) yeryüzünde büyüklük taslamaları ve kötü tuzak kurmaları (dolayısıyladır). Kötü tuzak ise ancak sahibine dolanır. Onlar öncekiler hakkındaki uygulamadan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın sünnetinde bir sapma da bulamazsın.” [21]

“…Artık sen, onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.” [22]

Bunun için Müslüman sürekli Allah’a sığınmalı, O’ndan (cc) yardım istemelidir. Yusuf’un (as) kadınların hile ve tuzakları karşısında yaptığı gibi.

“(Yusuf) dedi ki: ‘Rabbim! Zindan benim için onların çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Eğer onların hilelerini/düzenlerini benden savmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum.’ Rabbi onun duasını kabul etti ve onların düzenlerini ondan savdı. Şüphesiz O duyandır, bilendir.” [23]

Allah Rasûlü (sav), düşmanların şerleri ve üstün gelmelerinden Allah’a sığınırdı.

“Allah’ım her türlü borç sıkıntısından, düşmanın galip gelmesinden ve düşmanların sevinmesinden sana sığınırım.”

” ‘Ey Ebu Zerr! İnsan ve cin şeytanlarının şerrinden Allah’a sığın’ buyurdu. Ben de: ‘İnsanların da şeytanı olur mu?’ dedim. ‘Evet’ buyurdu.”

Düşmanın tuzağının boşa çıkması için sabır ve takva zırhına yapışmak da önemlidir.

“Size bir iyilik ulaşırsa onları huzursuz eder. Ama size bir kötülük dokunduğunda bundan dolayı rahatlarlar. Eğer sabreder ve sakınırsanız onların oyunlarının size bir zararı dokunmaz. Allah onların yapmakta olduklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.” [24]

Sabır, insanın başına ne gelirse gelsin Allah’ın kaderinden razı olması; takvaysa, her durum ve şartta Allah’ın sınırlarını gözetip, Allah’ın emirlerine uymaktır. Tuzaklar karşısında bu iki emre uyanlar Allah’ın koruması altındadırlar. Onlara hiçbir tuzak zarar vermez.

Bunun yanında Kur’an kıssalarıyla hemhal olunmalı, Allah Rasûlü’nün sireti, üzerinde düşünülerek ve vakıaya uyarlanarak okunmalıdır. Çünkü Peygamberler kitabın yanında hikmetle donatılmış ve Allah tarafından yol gösterilerek eğitilmişlerdir. Kitap ve Sünnet nebilerin hikmetli davranışlarını, basiretli tespitlerini ve fıtrata uygun çözümlerini biz tâbilerine öğretir.

Tarih değişebilir, zaman ilerleyebilir, vesileler ve araçlar modernleşebilir… Hak ve batılın mücadelesi ve mücadelenin arka planında yatan hakikatler değişmez. Hak, kaynağını Allah’tan, pratiğini Rasûllerden alır. Batılsa kaynağını şeytan ve nefsin arzularından, pratiğini azgınlaşmış insi şeytanlardan alır. Ne zaman karşı karşıya gelseler, batıl aynı hileleri ve tuzakları farklı görüntüler altında sahneye sokar. Hak ehli geçmişten ders almış olsa ve hikmetle içinde bulundukları zamana uyarlayabilse, zahiri muhkem, dağları yerinden oynatan, akılları hayrete düşüren oyunların örümcek ağı misali dağılıp gittiği müşahade edilecektir. Tuzaklar, sahiplerini içine alıp yutan birer hortum misali, sahiplerine dolanacak ve onların akibet vesilesi olacaktır.

“Allah’tan başka dostlar edinenlerin örnekleri kendine bir ev edinen örümceğin örneği gibidir. Evlerin en dayanaksızı ise şüphesiz örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!” [25]
 

[1] .27/Neml, 45

[2] .Müsned, 18524.

[3] .İbni İshak, 1/199.

[4] .71/Nuh, 22

[5] .14/İbrahim, 46

[6] .8/Enfal, 30

[7] .24/Sebe, 31-33

[8] .297Ankebut, 25

[9] .8/Enfal, 36

[10] .12/Yusuf, 108

[11] .8/Enfal, 30

[12] .Şahıslara bağlı olan davalar, liderin ölmesiyle dağılabilir. Ancak, vahye ve sabit bir metoda dayalı davalar şahısların ölmesiyle dağılmaz, kaybolmazlar.

[13] .27/Neml, 48-51

[14] .40/Ğafir, 26

[15] .71/Nuh, 23

[16] .12/Yusuf, 33-34

[17] .Müslümanların bilinçlenmek için okuyabileceği bazı kitaplar;

  • Bal Tuzağı/Timaş yay.
  • Yiğit Muvahhidlerin Öyküsü/Furkan yay.
  • Eşreften Esfele (Muhbirler)/ Dua yay.

[18] .8/Enfal, 18

[19] .”Gerçek şu ki, onlar hileli düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.” (14/İbrahim, 46)

[20] .3/Âl-i İmran, 54

[21] .35/Fatır, 43

[22] .27/Neml, 48-51

[23] .12/Yusuf, 33-34

[24] .3/Âl-i İmran, 120

[25] .29/Ankebut, 42

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver