Geçtiğimiz günlerde yapılan Afrika ziyareti hepimizi heyecanlandırdı. Pek çok kardeşimiz bu sefere ortak olmanın hayalini kurmaya başladı. Afrika’ya gidilecek, misyonerlik faaliyetleriyle Hristiyanlaşan topluluklara İslam’ın pak akidesi tebliğ edilecek. Ya da kendini İslam’a nispet eden %15’lik azınlığa en temel hakikatler öğretilecek. Bunun, yeryüzü dolusunca kızıl deve bağışlamaktan daha yüce bir karşılığı olacak.
Bu güzel temenninin ilk somut adımı dil öğrenmekle atılacak. Bu, gözümüzü korkutabilir. “What is your name?”den öteye gitmeyen İngilizcemizi; dini Kur’ân ve Sünnet ışığında anlatacak, Hristiyanların karmakarışık teslis inançlarını çürütecek düzeyde öğrenmek bize zor gelebilir. İşte tam da bu noktada bir bilim insanının yaşantısından küçük bir kesiti aktarmak istiyorum ki korkumuz küçülsün, motivasyonumuz artsın, irademiz güçlensin.
Prof. Dr. Fuat Sezgin, matematik alanında eğitim görürken Bilim Tarihi Profesörü Alman H. Ritter’in ders sırasında Müslüman âlimlerden bahsettiğini duyunca şaşırır. Hoca, bu âlimlerin Avrupalı bilim adamlarıyla aynı seviyede, hatta daha ileri olduklarını söyleyince Sezgin’in hayreti artar. Daha evvel bilim ile İslam’ın yan yana geldiğini duymamıştır çünkü. Bunu bir Alman Şarkiyatçının ağzından duymak Sezgin’i alan değiştirmeye iter. Matematik okumak için girdiği üniversitede bilim tarihi okumaya başlar.
Sezgin, Hocası Ritter’in gözüne girmeyi başarır. Ve “Sizin gibi bir bilim insanı olmak için ne yapmam gerekir?” diye sorar. Hocası, “Bu ilimleri temel kaynaklarından öğrenmek için Arapça öğrenmelisin.” der. Ve ekler, “Günde on yedi saat çalışmalısın.”
Sezgin, o sırada beş dil biliyordur ve altıncısı Arapça olacaktır.
Eve gelir, hemen bir dil kursuna kaydolur. Cep telefonuna da Arapça öğreten uygulamaların birkaçını indirir. Bir de konuşmasını geliştirmek için özel hoca tutar. Altı ayda Arapçayı sular seller gibi öğrenir… Diyemiyoruz tabii. Çünkü yıl 1945. Ne kurslar var Arapçayı öğreten ne internet ne akıllı telefon. Fuat Sezgin eve gider. Babasının kütüphanesinde Taberî Tefsiri vardır. Tefsirin Arapçasını okur ve Türkçe tercümesiyle karşılaştırarak altı ay içinde “okur, anlar, yazar” seviyesine ulaşır.
Okula döndüğünde hocası, “Öğrendin mi?” diye sorar ve Gazali’nin İhyâu Ulûmi’d Dîn kitabını önüne koyar. Sezgin, okur ve anlam verir. Hocası tebrik eder etmesine de, “Bilim adamı olmak için altı dil yetmez!” der. Fuat Sezgin bu motivasyonla tam yirmi yedi dil öğrenir.
Konumuzla alakası yok, fakat Fuat Sezgin’in bizim en temel referanslarımızdan olan Sahîhu’l Buhârî’nin kaynaklarını araştırması ve herkesin söylediğinin aksine bu kaynakların sözlü değil yazılı olduğunu kanıtlaması önemi haizdir.
Sezgin’in öğrendiği dil, diller arasında en zoru. Ve bunu bir gramer kitabından değil, tefsir üzerinden yapmış. Bugün bizim sayısız imkânımız var. Ücretli veya ücretsiz ulaşabileceğimiz onlarca kurs ve uygulama elimizde. İngilizce Arapçayla kıyaslanmayacak kolaylıkta. Dili öğrenmek için çok geçerli sebeplerimiz de var. Öyleyse başlasın Afrika rüyası…
İlk Yorumu Sen Yap