عياض بن غنم Ebû Sa’d (Saîd) İyâd ibni Ğanem ibni Zuheyr El-Fihrî
Allah Resûlü’nün (sav) ashâbı hidayetle buluştuktan sonra büyük mücadeleler sergilemiştir. Mekke Dönemi’nde sabırlarıyla, Medine Dönemi’nde çabalarıyla ortaya muazzam bir fedakârlık koymuşlardır. Bu yüzden tarih onların mücadelesine hayranlıkla şahitlik etmiş, onlardan sonra gelen müminler yüzyıllar boyunca onlardan övgüyle bahsetmiştir. Sanırım kıyamete kadar da bahsedilecektir.
Önce, Mekke’de iman eder etmez on üç yıl boyunca zulme uğramışlar, sabredip tüm zorluklara dayanmışlardı. Sonra Allah (cc) yardımını göndermiş ve yeryüzünde temkin bulmuşlardı. Son olarak kıyamete dek yeryüzünden şirki silip tevhidi ikame etmeleri adına artık cihad için izin verilmişti.
“Kendileriyle savaşılanlara zulme uğramaları nedeniyle (savaş) izni verildi. Şüphesiz ki Allah, onlara yardım etmeye kadîrdir. Onlar ki; yalnızca: ‘Rabbimiz Allah’tır.’ dedikleri için, haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah, insanların bazısını diğer bir kısmıyla savıp (yeryüzünde bozgunculuk yapmalarına engel olmasaydı) şüphesiz ki manastırlar, kiliseler, havralar, içinde Allah’ın adının çokça anıldığı mescidler yıkılırdı. Elbette Allah, kendisine yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, (güç ve kuvvet sahibi olan) Kaviy, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz’dir. (O Allah’ın yardım ettiği kimseler) kendilerine yeryüzünde iktidar verildiğinde namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. İşlerin akıbeti (onlar hakkında nihai karar) Allah’a aittir.”[1]
Onlar kendilerine izin verildikten sonra atlarına binmişler ve ömürleri boyunca o at sırtından inmemişlerdi. Memleketlerini arkalarında bırakıp İ’la-i Kelimetullah için bir beldeden bir beldeye koşmuşlardı. Kıtalar aşmışlardı İslam davetini duyurmak adına. Binlerce insanın hidayetine vesile olmuş, onların kula kulluktan kurtulup Allah’a kul olmalarını sağlamışlardı. Tekbir sesleriyle fethetmişlerdi ülkeleri. Dünyanın dört bir yanına taşımışlardı tevhid sancağını. İşte o bahtiyar yiğitlerden biriydi İyâd ibni Ğanem (ra).
İslam’ın ilk dönemlerinde iman etmişti. Allah Resûlü (sav) ile beraber birçok savaşa katılmış, Allah Resûlü’nden (sav) sonra birçok beldenin fethinde bulunmuştu. Büyük bir komutandı. Cezîre’nin kapısını İslam’a açmış ve Anadolu’nun birçok beldesini fethetmişti. Ömrünün çoğunu at sırtında geçirmiş ve canını bu yol üzerinde vermişti. Coğrafyamızda hâlâ onun izlerini görürüz.
İmanı ve Cihadı
Yaklaşık 582 yılında Mekke’de doğan İyâd (ra) Mekke’nin en köklü ailelerinden biri olan Fihr Kabilesi’ne mensuptur. Kureyş eşrafındandır.[2] Yaklaşık otuz yaşlarında tevhid davetini duymuştur. Hudeybiye Antlaşması’ndan çok önceleri iman etmiştir.[3] Babası ona Koyunun Kulu manasında “Abduğanem” ismini vermişti. Fakat İyâd iman edince kendisine bu isimle hitap edilmesini doğal olarak çirkin görmüş ve “Ben İyâd ibni Ğanem’im.” diyerek ismini değiştirmişti.[4] Allah Resûlü’nün (sav) bacanağıydı. Ebû Sufyân’ın (ra) kızı, Ummu Habîbe Annemizin (r.anha) kız kardeşi Ummu’l Hakem’le evliydi. Fakat Ummu’l Hakem iman etmemişti. İyâd da “Kâfir (kadınları) nikâhınızda tutmayın.”[5] emri geldiğinde ondan ayrılmıştı.[6] Sonraki evlilikleriyle alakalı bir bilgi bulunmasa da Diyarbakır’ın fethinden sonra ailesini Diyarbakır’da bırakıp Şam’a gittiği kaynaklarda geçmektedir. Hatta soyunun Diyarbakır’da Ebû Eyyûb ailesi olarak hâlâ devam ettiği söylenir.[7]
İyâd, Hudeybiye’ye katılmış ve Allah Resûlü’ne (sav) biat etmiştir. Ayette bahsedilen, Allah’ın (cc) kendilerinden razı olduğu kimselerdendir.
“Andolsun ki o ağacın altında sana biat ettikleri zaman, Allah müminlerden razı olmuştur. Onların kalplerinde olan (samimiyeti) bilmiş, üzerlerine sekinet indirmiş ve onları yakın bir fetihle mükâfatlandırmıştır.”[8]
Daha sonra İyâd (ra), Allah Resûlü (sav) ile beraber Bedir, Uhud, Ahzab gibi birçok büyük savaşa katılmış, Allah Resûlü (sav) vefat edinceye kadar yanında yer almıştır. Her birinde mücadeleci ruhuyla büyük cesaret göstermiştir.
Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra da durmamış, onun (sav) halifesi Ebû Bekir’in (ra) yanında mücadelesini sürdürmüştür. Ebû Bekir (ra) bilindiği üzere iki buçuk yıllık hilafeti süresince daha çok irtidat hareketleriyle mücadele etmiştir. İyâd (ra) ise dinden dönenlerle yapılan Yemame Savaşı’nda Hâlid ibni Velîd’in (ra) büyük komutanlarından biridir.
Yine Yemame Savaşı’ndan hemen sonra Rumlarla yapılan Yermuk Savaşı’nda da büyük rol oynamıştır. Ebû Bekir (ra) önce Hâlid’e, “Allah sana fetih nasip etti. İyâd ile karşılaşıncaya kadar Irak’a yönel.” diye mektup yazdı. Sonra da İyâd’a, “El-Musayyeh’a varıncaya kadar ilerle. Oradan başla ve sonra Irak’ın üst tarafından gir. Tâ ki Hâlid’le karşılaşıncaya kadar.” diye yazdı. Hâlid ile İyâd bir araya gelip Yermuk Savaşı’na başladılar. Onlar ve diğer sahabiler zorlu büyük bir savaş verdiler. Sonuç olarak Allah (cc) onların eliyle Bizans’ı bozguna uğrattı.[9]
Ebû Bekir’in (ra) vefatından sonra da durmadı İyâd. Ebû Bekir’den (ra) sonra halife olan Ömer’in (ra) yanında da kıyamını sürdürdü. Bilindiği gibi birçok beldenin fethi Ömer’in (ra) döneminde gerçekleşmiştir. İşte bu fetihlerin çoğunda İyâd da yer almıştır.
Ömer (ra) hilafete geldiğinde tüm orduların başında Hâlid ibni Velîd vardı. Ömer (ra) Hâlid’in yerine Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’ı (ra) atadı ve Şam’ın fethi için görevlendirdi. Ebû Ubeyde ordusunu belli kısımlara böldü. Hâlid ibni Velîd’i ordunun merkezine komutan yaptı. Kendisi ordunun bir koluna, Amr ibni Âs’ı da diğer koluna komutan tayin etti. Piyadelerin başında Şurahbil ibni Hasene, süvarilerin başında ise İyâd ibni Ğanem vardı. Bir gece ânsızın baskın düzenlediler. Kalelerine girip kapılarını açtılar. Şamlılar bu zor durum karşısında barış yapmak zorunda kaldı. Allah (cc) bahadırların eliyle Şam’ın fethini nasip etti.[10]
Şam’ın fethi diğer beldelerin fethi için anahtar gibiydi. Şam kapısının açılmasıyla diğer beldelerin yolu açılmış oldu. Bu yolu açanların başında İyâd vardı. “O, Rumlara giden yolu ilk aşandır.”[11] Bu başarısından dolayı adına şiirler yazılmıştır.
“İyâd, kimdir İyâd ibni Ğanem
O kadınların taşıdığı en hayırlı kişilerdendir”[12]
Sonra sahabiler diğer tüm bölgeleri sırayla İslam topraklarına dâhil ettiler. Humus, Halep derken, bugün Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını içerisine alan Cezire topraklarına ulaştılar. Cezire’nin çoğu İyâd ibni Ğanem’in (ra) komutanlığında fethedildi. Önce iman etti sonra hicret etti ve sonra cihad. Yolunda istikametle ilerlemişti İyâd. Elbette Allah (cc) ona büyük mükâfatlarda bulunacaktır.
“Sonra Rabbin, işkenceye uğradıktan sonra hicret eden, sonra cihad edip sabredenlere karşı (evet,) hiç şüphesiz ki Rabbin, (böylelerine) (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) pek Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”[13]
Devam edecek, inşallah…
[1]. 22/Hac, 39-41
[2]. Hakim, 5266
[3]. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Dâru Sâdr, 8/13
[4]. bk. Futûhu’l Buldân, Belâzurî, Dâru ve Mektebetu’l Hilâl, s. 148
[5]. 60/Mumtehine, 10
[6]. Buhari, 5687
[7]. bk. Futûhu’l Buldân, Belâzurî, Dâru ve Mektebetu’l Hilâl, s. 176
[8]. 48/Fetih, 18
[9]. bk. Târîhu’t Taberî, İbni Cerîr et-Taberî, Dâru’l Meârif, 3/346
[10]. bk. El-Bidâye ve’n Nihâye, İbnu Kesîr, Dâru İhyâi’t Turâs, 7/64
[11]. Hakim, 5266
[12]. Hakim, 5266; El-İstîâb fî Ma’rifeti’l Ashâb, İbnu Abdilber, Dâru’l Ceyl, 3/1234
[13]. 16/Nahl, 110
Allah (cc) ondan ve onun gibi değerli bir sahabenin hayatını bizlere anlattığınız için sizlerden razı olsun .. Rabbimiz bizleri peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle vale salihlerle haşretsin. Onlar ne güzel dost ne güzel arkadaştır ..