Yaklaşık iki aydır süren bir savaş gündemimiz var. Bu gündem Batı’nın ikiyüzlülüğünü ifşa etti. Bu ifşa küfür sistemlerinin kendi halkları tarafından protesto edilmesinin ve eleştirilmesinin önünü açtı. Belki ileride insanların fevc fevc İslam’a girmesinin de önünü açacak. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Savaş gündemi nedeniyle Filistin ve Yahudiler hakkında çokça yazı neşredildi, belgeseller yeniden ekrana geldi, tartışma programlarında bilen bilmeyen pek çok kişi konuştu. O konuşmalardan ve konuşmacılardan biri vardı ki (Taha Kılınç) Orta Doğu coğrafyasına, bu coğrafyanın siyaset ve kültürüne oldukça hâkimdi. Ondan okuyup derlediklerim arasında bir anekdot beni çok etkiledi. Paylaşayım:
Kur’ân’da Rabbimizin, “Onları bir sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır.”[1] buyruğu oldukça açık. Her okuduğumda AB, NATO, BM isimleri altında ne kadar birleşirlerse birleşsinler bunun zahirî ve maalesef yalnızca İslam’a karşı olduğunu, şahsi çıkarları söz konusu olduğunda nasıl da birbirlerine girdiklerini tekrar hatırlarım. Zihnimde bunun tek istisnası hep Yahudilerdi. Onlar hep birlik ve beraberlik içindeydi; hep dindarlardı; Filistin’de verdikleri mücadele, dinleri adınaydı. Kuruluşu ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkeler tarafından hep desteklenmişti. Çoğunlukla Amerika’da yaşayan ve Siyonizm’e karşı olan küçük bir azınlık vardı. Ama onlar da sesleri çıkmayacak kadar azdı. Onlar bu kadar yek vücutken biz paramparçaydık.
Savaş okumalarım sırasında zihnimde var olanın aksine birçok detayla karşılaştım. Bir örneği buraya alacağım:
Filistin’de farklı Yahudiler var. Bunlardan biri Aşkenaziler. İsrail’in kurucu nesli. Doğu Avrupa’dan göç etmişler. Allah’a (cc) inanıp inanmadıkları dahi belli değil. Orta Doğu kültürüne tamamen yabancı, Araplarla bir arada yaşamaya karşı, düşünce dünyası olarak Batılı insanlar. Kendi ilahlarına inanmıyor oluşları ile dini referans alan bir devlet için Filistin’e kan kusturmalarını bağdaştıramadınız değil mi? Ben de bağdaştıramadım ve çok şaşırdım. Siyonizm’in kurucu isimlerinden Theodor Herzl Yahudiler için vatan toprağı ararken ilk hedef Filistin oluyor. Ve Filistin’e gelince burada asla yapamayacaklarını anlayıp Uganda tezini ortaya atıyor. Herzl’e geri adım attıran, Filistin’de yaşayan aşırı dinci küçük yerleşik grup. Onların kaçık olduğunu, Filistin’de yaşamanın cehennemde yaşamaktan farksız olacağını söylüyor söylemesine, ama sonrasında mecburiyetten geliyorlar ve din dışı bir devleti kabul ettiremeyeceklerini bildiklerinden inanmadıkları bir ilahın inanmadıkları kitabına dayanmak durumunda kalıyorlar. Hatta Ariel Şaron’un, bizim “Burak Duvarı” dediğimiz, onların ise “Ağlama Duvarı” dedikleri yerde başında kippasıyla duvara elini koymuş hâlde bir fotoğrafı var. Orada Katil Şaron’un yüz ifadesi, “Benim burada ne işim var?!” diyor. Ve bu pozuyla, besmeleyle mitinge başlayan yöneticilerimiz kadar profesyonel olmayışı gözlerden kaçmıyor.
Yeri gelmişken Herzl’in yukarıda bahsettiğim kanıya varmasının örneklerinden de birkaçını yazayım. Yahudiler için cuma gün batımından cumartesi gün batımına kadar olan önemli bir zaman dilimi var. Buna Şabat diyorlar. Şabat olunca hayat duruyor. Yazı kapsamına girecek hiçbir faaliyet yapamıyor, çek senet işleriyle uğraşamıyor, resim yapamıyor, fotoğraf çekemiyor, bir yazıyı silemiyor, yok edemiyor, hazır gıda paketinin yazılı kısmını yırtamıyor; kesinlikle ateş yakamıyor, ateş kapsamında değerlendirildiği için telefon bilgisayar ve taşıt kullanamıyor; telefon şarj edemiyor, asansöre binemiyor, açık olan hiçbir ışığı, elektronik eşyayı kapatamıyor; çakmak, kibrit, makas ve kaleme dokunamıyor; herhangi yarım kalan bir işi tamamlayamıyor, bir yazıyı veya kitabı bitiremiyor, bir eşyayı sokakta dört adımdan fazla taşıyamıyor; hamur yoğuramıyor, ocak veya fırında yemek pişiremiyor; bedeninden kıl tüy koparamıyor, saçını dahi tarayamıyor ve daha pek çok yasak… Theodor kaçmasın ne yapsın!
Bu iki sınıfın yanı sıra İspanya’dan sürgün edilen Seferad Yahudileri ve Afrika kökenli Falaşalar da var aralarında. Falaşalar siyahi olmaları sebebiyle kendi dindaşları tarafından hep aşağılanıyor, hatta kan bankası için verdikleri kanlar yıllarca çöpe atılıyor. Demem o ki birlik ve beraberlik de din ekseninde hareket etmeleri de kurgu. Algılarımızı şekillendirmek için tezgâhlanan bir kurgu hem de. Bu kurguyu yakinen görünce savaş yüreğimi yaksa da sevinmeden edemedim. Onlar da paramparçaymış. Bu kurgunun daha pek çok ayrıntısı var. Merak edenlerin Derin Tarih Dergisinin Kasım sayısını incelemelerini ve Taha Kılınç’ın YouTube’daki videolarını izlemelerini tavsiye ederim.
[1]. bk. 59/Haşr, 14
İlk Yorumu Sen Yap