Geçmiş zamanın birinde genç bir han varmış. Çalışkan, sağlıklı ve yakışıklıymış. Geniş topraklara sahipmiş. Bu nedenle çalışacak çok insana ihtiyacı varmış. Tebaasında gençler varmış, ama bir çoğu yaşlı anne babalarına da bakmaktaymış. Han bu durumdan rahatsızmış. “Bu yaşlılara ne yapmalı, bunlar işe yaramıyor, işe yarayanları da alıkoyuyor.” diyerek vezirlerine danışmış. Yaşlılar hakkında ölüm fermanı çıkartmış. Herkes kendi anasını atasını öldürecek, öldürmeyen olursa Han tarafından katledilecekmiş. Herkes korkuya kapılmış. Gözleri yaşlı, yerine getirmişler Hânın emrini. Eget adlı bir delikanlı babasına kıyamamış. Yerin altına bir dehliz yapıp babasını saklamış.
Bir zaman sonra komşu Çar ile Han arasında savaş kızışmış. Bütün gençler silahlarını kuşanıp atlara atlamış. Eget savaşa çıkmadan babasını ziyaret etmiş, “Bir öğüdün var mı babacığım?” demiş.
“Savaş kolay değildir oğul.” demiş babası. “İki ülke de güçlüdür, savaş uzun sürecek. Aç susuz kalacaksınız, Hanın atı da dâhil atlarınızı kesip yiyeceksiniz. Sen sakın atını kesme, Hâna ver.’’ demiş.
Oğul, “Ama baba, o seni öldürmek istedi…” diyecek olmuş, ama babası, “Han atsız olmaz oğul. Askerlere sesini yetiştiremez.” diyerek oğlunun sözünü kesmiş.
Eget babasının boynuna sarılmış, elini öpmüş. Babası, “Daha sözüm bitmedi oğul, ola ki atı kesmek zorunda kalırsan eyeri bırakma, geri getir. Seninle alay edebilirler, aldırma! Eyer atsız kalmaz, eyer yoksa at bulunmaz!” diye eklemiş.
Eget yola koyulmuş. Gerçekten savaş uzun sürmüş. Her iki taraftan da binlerce insan ölmüş, birbirlerini yenememişler. Aç kalmışlar, atlarını kesip yemişler. Han da atını kesmiş. Eget kesmemiş. Bir süre sonra Han, Eget’e atını kesmesini emretmiş. “Hayır Hâkan’ım, han atsız olmaz. Buyurun, benim atıma binin.” demiş. Han memnun olmuş, ata binmiş. Eget atının eyerini almış, beline bağlamış.
Her iki ordu da savaştan el çekmek zorunda kalmış. Yayan yapıldak geri dönmüşler. Kimi asker Eget gibi eyeri atmamış kimi atı kestiği yerde bırakmış.
Yol uzun, herkes çok yorgun. Bazıları yüklerini hafifletmek için eyerlerini atmışlar. Eget atmamış. Yürümüşler, yürümüşler, takatten düşmüşler. Her biri “Ah bir at olsa! Bir at olsa da sırtına binip eve dönsek!” diyormuş. Derken çok uzaktan beyaz bir at süzülüp gelmiş. Herkes heyecanlanmış. Askerler atı yakalamaya çalışmış, başaramamış. Eget elindeki eyeri atın üzerine atmış, at hiç zorluk çıkarmamış.
Eget, Hâna yaklaşmış, “Buyurun Hânım bu at size yakışır.” demiş ve kendi atını geri istemiş. Han sevinçle ata binmiş. Yola devam etmişler. Bir süre sonra deniz kıyısına gelmişler. Şehir çok yakınmış, ama durup dinlenmek istemişler. Denizin dibinde bir parıltı görünüyormuş. Han dalıp çıkarmalarını emretmiş. Ancak su o kadar derinmiş ki dalan boğulmuş, dalan boğulmuş… Akşam olunca parıltı yok olmuş.
Han, “Burada yatalım, sabah parıltılı şeyi çıkaralım.” demiş. Yatmışlar. Eget gizlice atına binmiş, babasına gitmiş. Denizdeki parıltıyı babasına anlatmış.
Babası, “O parıltı denizin dibinde değil, kıyıdaki çınar ağacının tepesinde. Paha biçilmez bir elmastır o, denize parıltısı yansıyor. Hânın dedesi oraya koydurmuştu onu. Neslim ne zaman darda kalırsa alsın, kullansın diye ferman okutmuştu.” demiş.
Eget gün doğmadan ordunun konakladığı yere gelmiş. Han, sabah uyanır uyanmaz askerleri deniz kıyısına dizmiş, “Parıltıyı çıkarmadan eve dönmek yok.” demiş.
Eget öne atılmış, “İnsanlar ölmesin, bırakın ben alıp geleyim.” deyip Handan izin istemiş. Az ilerideki ağaca tırmanmış. Elması bulunduğu oyuktan almış.
Han şaşırıp kalmış. “Dün neden indirmedin?” diye sormuş. “Bilmiyordum.” demiş Eget.
“Peki, kimden öğrendin?”
“Babamdan.” demiş, başını eğmiş.
“Ne? Babandan mı!”
Eget artık saklamamış: “Evet, babamdan. Beni öldürseniz de artık gerçeği söyleyeceğim. Siz buyruk verince ben babama kıyamadım, onu bir dehlize sakladım. Başım dara girince o bana yol gösteriyor; atımı kesmememi, size vermemi, eyerimi saklamamı ve bu parıltının dedenizden kalma bir elmasa ait olduğunu babam söyledi…”
Han düşüncelere dalmış. Bir süre sonra, “Haydi gidiyoruz!” diye emretmiş.
Bitkin bir hâlde şehre dönmüşler. Han, Eget’e babasını getirmesini emretmiş. Herkeste bir korku ve heyecan varmış. Eget, Hânın, babasını ve kendisini öldüreceğini düşünmeye başlamış.
Yaşlı adam gelince Han eğilmiş, elini öpmüş. “Yaşlıları öldürttüğüm için bağışlayın beni. Akıl alacağımız kimse kalmadı. Siz bana başdanışman olun.” demiş. Eget’e dönerek, “Ölümü göze alarak babanı sakladığın için seni tebrik ederim. Seni de kendime başvezir yapıyorum!” diye eklemiş.
O günden sonra Hânın işleri başarıyla yürümüş, yaşlılar küçükleri sevmiş, yol göstermiş, küçükler de yaşlılara hürmette saygıda kusur etmemiş…
Bu masalı okuduğumda çok etkilendim. Günümüzde evler fiziksel açıdan küçülünce aileler de küçüldü. Geniş aileden çekirdek aileye geçiş yapalı uzun zaman oldu. Kimi iş kimi eğitim kimi evlilik kimi de geçimsizlik nedeniyle ailesinden koptu. Araya mesafe girince bağlar zayıfladı. Sevgi ve merhamet azaldı. Allah’ın (cc) rahmet ettikleri müstesna yaşlı anne babalar yük görünmeye başlandı.
Zamanın gençleri ve ebeveynleri olan bizler kendimizi daha akıllı, daha bilgili gördüğümüz için akıl danışmak, yardım istemek, tecrübelerinden faydalanmak sanırım sadece masallarda kaldı. Oysa büyüklerimizin varlığı ve onların tecrübelerinden istifade etmenin hayat kurtarması, bir masalın ana fikri olmanın çok ötesinde, başlı başına bir gerçektir. Kurtarılan hayat yalnızca dünya hayatı da değildir. Onların varlığı bir evlat için cennet vesilesidir. Rabbimiz (cc) Kur’ân’da, “Onlara merhamet kanatlarını ger.” buyururken; Nebi (sav), “Anne babanın rızası, Allah’ın rızasıdır.” derken buna işaret etmiştir. Onların hakkının ödenemeyeceği, “Öf!” demenin dahi menedilişi, secde gibi özel bir ifadenin Allah’tan (cc) sonra anne baba için kullanılması özelinde bu yazdıklarımı bir kez daha düşünmelisiniz. Hatta daha birçok nassa küçük bir Kur’ân ve hadis araştırmasıyla ulaşabilirsiniz.
Rabbimiz (cc), anne babalarımıza bu kadar anlam yüklemiş ve kıymet biçmişken onlarla olan bağımızı, iletişim sıklığımızı, üslubumuzu, yakınlığımızı yeniden gözden geçirmek elzemdir.
İlk Yorumu Sen Yap