Sıralı Kuşaklar ve Muvahhid Jenerasyon

İnsanlık tarihinin bazı zaman aralıklarında o dönemki neslin isimlendirildiği ve toplumda hâkim olan değerler, sosyal değişimler, kültürel kodlarla şekillenen düşünceler ve davranış kalıpları bulunmaktadır. İnsanlık âleminde iktisadi veya sosyal hareketler ve dalgalanmalarla oluşmuş zaman aralıkları “kuşak”, “nesil” veya “jenerasyon” olarak isimlendirilir.

Jenerasyon veya kuşak kavramları başka bir ifadeyle şöyle de tanımlanabilir: Aynı kuşaktaki kişilerin sıralı tarihlerdeki doğum yılları, içerisinde dünyaya geldikleri toplum ve o toplumun kültürel iklimi; ilgili zaman aralıklarında hüküm süren ekonomik, siyasi, hukuki ve sosyal hareketler; inanç ve ideolojiler, ahlaki normlar, değer yargıları ve davranış kalıpları… Bunların birçok yönden ortak noktaları da bulunmaktadır. Tabiatıyla her bir jenerasyonun/kuşağın, biri diğerinden farklı özellikleri ile hadiseleri ve olguları değerlendirme kriterleri vardır.

İslam tarihinde bu anlamda ilk olarak söz edilebilecek kuşak, Hicret sonrası Medine’de doğan “Hicret nesli”dir. Hicret sonrası Yahudilerin, “Biz Muhammed ve ashabına sihir yaptık, artık onların çocuğu olmayacak.”[1] şeklinde yaptıkları etkili propaganda devam ederken Abdullah ibni Zubeyr’in (ra) doğumu,[2] özellikle Muhâcirler arasında tarifsiz bir sevince vesile olmuştu.

Kuzey ve Batı bölgelerinde Emevilerin hâkim olduğu İslam coğrafyasının Doğu ve Güney vilayetlerinde, yani yarıya yakın kesiminde on yıl kadar halife olarak hüküm süren Abdullah ibni Zubeyr (ra) “Hicret nesli” genç sahabilerin önde gelenlerindendir. Bu dönemin en önemli figürlerinden bir diğeri de Abdullah ibni Zubeyr ile aynı kuşaktan olan Mervân ibni Hakem’dir (ra).

Mekke, M 630’da fethedildiğinde İslam’a giren müşriklerin önde gelenlerinden biri olan Hakem ibni Ebi’l As’ın oğlu Mervân, Hicret sonrası M 623 yılında doğmuştur. O da bu anlamda “Hicret nesli”nden sayılır. Emevilerin Sufyanî kolu iktidardan çekilince Emevi Devleti’nin başına geçmiş ve Mervâniler denilen dönemi başlatmıştır. Hicret neslinin en belirgin özelliği dönemsel şartların zorunlu kılıp şekillendirmesinden dolayı aynı zamanda cesur savaşçı askerler olmaları idi. Bu jenerasyonun pek çok önemli şahsiyetinde görüldüğü üzere siyasette ve iktidar sahibi olma hususunda ihtiraslı bir kuşak olduğu anlaşılmaktadır.

Herhangi bir kuşak/nesil hakkında daha bariz bir tanımlamada bulunmak ve belirgin hatlarını ortaya çıkarabilmek için evvela içinde bulunduğu toplumun inancı, tarihi, medeniyeti ve kültürü biraz daha teferruatlı incelenmelidir.

Farklı Kuşaklar, Aynı İnsanlar

Batı dünyasında kuşakların doğum tarihleri ve yaşadıkları dönemin özellikleri dikkate alınarak Sessiz Kuşak (1925-1945), Bebek Patlaması Kuşağı (1946-1964), X Kuşağı (1961-1981), Y Kuşağı (1981-2000) ve Z Kuşağı (2001 sonrası) şeklinde sınıflandırmalar yapılmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de de bu sınıflandırmalar esas alınarak kuşakların özellikleri ve aralarındaki ilişkilerin analizine yönelik giderek artan bir ilgi vardır.[3]

Her bir kuşak gelişme imkânı bulabildiği siyasal ve kültürel iklimden müspet veya menfi olarak etkilendiği gibi aynı zamanda teneffüs ettiği bu iklimi kendisi de etkileyebilmektedir. Tasnif edilen kuşakların belirgin özelliklerinden kısaca şöyle bahsedebiliriz:

Sessiz Kuşak: Savaş Kuşağı veya Gelenekselci Kuşak olarak da bilinir. 1925-1945 arası doğumluların oluşturduğu bir jenerasyondur. Bu süreçte ortaya çıkan en temel olay, tüm dünyayı etkileyen 1929 Ekonomik Krizi ve 2. Dünya Savaşı’dır. Dünyadaki en dar veya en küçük jenerasyon olarak bilinen Sessiz Kuşağın bireyleri, ekonomik kriz kaynaklı işsizlik, kıtlık ve kemer sıkma politikaları gibi daha çok finansal sorunlar ağı içerisinde yaşamışlardır.

Sandviç Kuşağı olarak isimlendirilen kuşak Bebek Patlaması Kuşağı olarak da adlandırılır. Kuşağın bu ismi almasında etkili olan en önemli faktör olarak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaklaşık bir milyar bebeğin dünyaya gelmiş olması gösterilir. Hâlen yaşıyor olanlar şu sıralar yetmişli yaşlarındadır. Bu jenerasyonun alamet-i farikası bireylerin iş canlısı ve aşırı çalışkan olmalarıdır. Ayrıca itaatkâr bir karaktere sahiplerdir. Buna ilaveten uzun saatler çalışmak ve verilen görevleri sorgulamadan eksiksiz yerine getirmek, iyimser ve idealist olmak gibi nitelikler de bu kuşağın tanımlayıcı etkenleri arasında değerlendirilir.

Bu jenerasyon üzerinde yapılmış sosyal araştırmalardan bazılarına göre bu kuşak mensupları hakkında aşırı şımartılmış ve kendilerine özel hissettirilmiş oldukları yönünde bilgiler elde edilmiştir. Jenerasyonun yönetim tarzı genellikle karşılıklı iletişim temelinde ve ideolojik odaklıdır. Bebek Patlaması Kuşağı; büyük nüfusları, büyük egoları ve işkolik tavırlarıyla tarihe damgalarını vurmuştur. Şu ânda Türkiye dâhil, başta Avrupa ve Amerika kıtaları olmak üzere dünya ülkelerinin önemli bir kısmını bu kuşaktan liderler yönetmektedir.

X Kuşağının 1965-1979’lu yıllar arasında dünyaya gelmiş olanlardan oluştuğu varsayılır ve bu isimle sınıflandırılır. Ülkemizde bu jenerasyonu etkileyen olaylardan en önemlisi, 1980 öncesinde tevhid inancından mahrum olan bu kuşağın sağ sol şeklinde kutuplaştırılıp çatıştırılmasıdır. Bu satırların yazarı olarak ben de aynı kuşaktan olduğum için merdaneli çamaşır makinesiyle, transistörlü radyoyla, bantlı teyple ve pikapla tanışan ilk nesil olduğumuzu söyleyebilirim.

Uluslararası bazı çıkar odaklarının baskısı, devlet eli ve imkânlarıyla nüfus planlaması zulmüne maruz kalan kuşak da bu kuşaktır. Nüfus planlaması mavalını yutanlar daha az çocuk sahibi olarak refah açısından daha iyi yaşamayı öngörmüşler, ancak refaha ulaşınca felaha ulaşamayacaklarını da defaatle müşahede etmişlerdir. Biraz da zorunluluktan dolayı teknolojiyi benimsemeye başlamışlardır. Bu jenerasyon; genel olarak eğitime önem veren, kitap okumayı tercih eden, değişimlere ayak uydurabilen bir yapıdadır. X Kuşağının şu özelliğini de atlamamak gerekir: Bu kuşak, dünyanın farklı bölgelerinde benzer niteliklerle ortaya çıkmış ilk global kuşaktır. Toplumcu, idealist, kanaatkâr ve sadık bir kuşak olarak da isimlendirilebilir.

Bu kuşak mensupları çoğunlukla toplumda genel kabul gören fikirlere zıt görüşlere sahiptir. Kendi doğruları vardır ve politik bakımdan sert sözler sarf eder. İşkolik olmadan iş, aile ve arkadaşlık ilişkilerini aynı ânda yürütmeye ve iş ortamı ile aile hayatını denge içerisinde sürdürmeye özen göstermişlerdir. Bu kuşağa mensup kimselerin bürokrasiyle araları iyi değildir. Fakat genel olarak, şer’i ya da tağuti olsun fark etmez, hâkim otoritenin uygulamaları karşısındaki duruşları içe kapanık ve yer yer sinik niteliktedir. Bu kuşak eğitimli oldukları hâlde kısmen de olsa karamsar, şüpheci ve birçok meselede hayal kırıklığına uğramış durumdadır.

Y Kuşağı 1980 ile 1999 yılları arasında doğan nesli kapsamaktadır. Y Kuşağında yer alan bireylerin büyük bir kısmının anne babası iş hayatında aktif olarak çalışmaktadır. Çevremizden de müşahede ettiğimiz gibi bu kuşakla beraber evlilik ve ebeveynlik yaşı oldukça yükselmiştir. Anne baba olma yaşı neredeyse yirmi sekiz otuzlara ulaşmaktadır. Bu husus toplumun temeli olan aile kurumunun geleceği açısından endişe vericidir ve aynı zamanda toplum içerisinde yoz ahlakın yayılmasını kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. Önceki kuşak ebeveynlerden farklı olarak bu kuşaktaki anne babalar çocuklarının olabildiğince iyi şartlar altında büyümesi ve kaliteli bir eğitim alması konusunda oldukça duyarlıdır. Bu kuşak mensuplarında ferdiyetçilik yüksek düzeydedir. Küreselleşmeyle birlikte değişen dünyanın çocukları biçiminde tanımlanan bu kuşak muhtemelen yakın tarihin en eğitimli, en çok iletişim gücüne sahip ve kendisine fazlasıyla güvenen kuşağını oluşturmaktadır.

Y Kuşağı; genç, aklını kullanabilen, özgürlükçü ve teknolojiye yatkın olarak betimlenmektedir. Günlerinin neredeyse yarıdan fazlası medya ve iletişim teknolojileriyle etkileşim hâlinde geçen bu kuşak için rahat bir hayat sürmek kıymetlidir. Bu kuşak için teknoloji, yaşamlarındaki pek çok şeyin simgesi konumundadır. Teknoloji, Y Kuşağının bir önceki kuşak olan X Kuşağına göre en üstün oldukları yetkinlik alanıdır. Hızlı tüketmekten hoşlanan bu jenerasyon grubu, kişiselleştirilmiş alanları daha çok sevmektedir.

Z Kuşağı temsilcileri 2000’lerin başlarında ve sonraki yıllarda doğan ve şu sıralar onlu yaşların sonları ile yirmili yaşların başlarında olan gençlerdir. Bu kuşak, kendisinden önceki nesilde olduğu gibi teknolojiyle içli dışlıdır. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Z Kuşağı gençleri teknoloji bağımlısı bir nesildir. Bilhassa günümüzdeki gelişmiş teknolojik Android ve iOS cihazları ve gün geçtikçe gelişen internet altyapısı bu kuşak gençlerinin büyük çoğunluğunun bağımlı bireyler hâline gelmelerini kolaylaştırmıştır. Bu nedenle Z Kuşağı yer yer “Dijital Jenerasyon” ismiyle de anılır. 

Z Kuşağı adıyla anılan yeni neslin dijital bir çağda doğmuş ve büyümüş olmaları nedeniyle önceki nesillerden farklılaşacağı gerçeği göz ardı edilemez. İleri sürülenin aksine dijital bilgi ve yeteneklere fazladan bir eğitime gereksinim duymaksızın sahip oldukları varsayımı eleştirilse de yeni nesil için internet teknolojileri ve dijital donanımların günlük hayatın bir parçası olduğu gayet açıktır. Bazı bilim insanları bu kuşak için insanlık tarihinin el, göz, kulak ve benzeri gibi motor beceri senkronizasyonunun en yüksek olduğu kuşak ifadesini kullanmışlardır. 2000 yılı ve sonrası teknolojinin de tüm dünyada ilerlediği ve yüksek bir seviyeye ulaştığı bir dönemdir. Bu dönemde oluşan Z Kuşağını diğer kuşaklardan ayıran en temel özellik oldukça hırslı olmalarıdır. Büyük bir kısmı materyalist düşüncelere savrulan Z Kuşağının diğer kuşaklardan bir diğer farkı da bilgileri çok çabuk ve hızlı bir şekilde alabilmeleri, analiz edebilmeleri ve konuya yönelik yorum getirebilmeleridir.

Bu kuşağın bilgiye kolay erişen, aynı ânda pek çok farklı işle ilgilenebilen ve iletişim araçlarını etkili kullanabilen bir nesil olduğu apaçıktır. Dönemin imkânlarına hızlı erişebilen ve onları etkin şekilde kullanabilen bu nesil aynı zamanda içinde yaşadığı sosyal yaşam alanının geleceğe uzanan köprüsü niteliğindedir.

Bireyselliğe önem veren, en yeni iletişim araçlarını kullanan, iş arkadaşlarıyla dost olmayı tercih eden, yeniliğe açık, haberleşmek için e-posta yerine sosyal medyayı kullanan, arkadaşlık ilişkilerini ise ağırlıklı olarak Facebook ve benzeri mecralar üzerinden yürüten ve teknolojiyi doğal yaşam standardı olarak algılayan bir kuşaktır. Bilgisayar, MP3 çalar, iPod, cep telefonları ve DVD oynatıcılarıyla büyüyen Z Kuşağı, teknolojiyi ileri derecede kullanabilmektedir. Z Kuşağının muhtemelen daha yakın tarihte yaşamış olanlara göre daha farklı aile geçmişleri olacaktır. Bu kuşağın mensupları aşırı bireyselleşme ve yalnızlık yaşamaları -ve yaşayacak olmaları- nedeniyle “Yeni Sessiz Kuşak” şeklinde anılmaya başlamışlardır.

Günümüzde iş hayatında yaşları itibarıyla henüz tam anlamıyla var olmadıkları için iş yaşamındaki davranış ve tutumları hakkında net bir şey söylenemez. Yüksek içerikli teknoloji içinde yetişmelerinden ötürü sanal dünyayla ilgili konularda Y Kuşağından daha çok bilgililerdir. Bilgisayarı kitaba, metinleri konuşmaya tercih eden, dışarıda çok fazla zaman geçirmeyen Z Kuşağının uzaktan uzağa da iletişim kurabilmesi yalnız yaşamayı tercih ettiklerine işaret etmektedir. “Derin Duygusal” olarak nitelendirilen Z Kuşağının, Türkiye’nin -net olmamakla birlikte- %15 ila 20’sini oluşturduğu tahmin edilmektedir.

Z Kuşağı internetin tam merkezinde yer almaları hasebiyle günlük işlerini hızlı gerçekleştirebilmekte, birçok işi eş zamanlı olarak kolay bir şekilde sonuçlandırabilmektedir. Bu da Z Kuşağını diğer kuşaklardan bir adım öne çıkarmaktadır.[4]

Kuşaklar bahsini kapatmadan Alfa Kuşağı olarak isimlendirilen ve tamamı 21. Yüzyılda doğan/doğacak olan jenerasyondan da kısaca söz etmek gerekir. Genellikle 2013 yılı ve sonrasında doğanlar için kullanılır bu tanım. Son on yılda evlenen ve çocuk sahibi olan ebeveynlerin çocukları bu gruptandır. Çocukları bir ve üzeri yaşlarda olanların da iyi bildiği üzere Alfa Kuşağı, genel itibarıyla oyuncaklar veya geleneksel medya araçlarından ziyade güncel teknolojik aygıtlarla vakit geçirmekten hoşlanır. Birçoğu içine kapanıktır. Ellerindeki telefon, tablet veya bilgisayar alındığında ne ölçüde asosyalliğe meyyal oldukları daha net müşahede edilir.

Bu noktada Alfa Kuşağında doğmuş çocukların Müslim ebeveynlerine önemli bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Önceki kuşaklardan tevarüs eden onca tecrübeyle beraber en büyüğü şu ân dokuz on yaşlarında olan çocuklarımızı sanal dünyanın girdabına kaptırmadan gerçek hayatın içinde tutmaya çalışmak, dünyevi istikbal ve ahiret akıbeti açısından fevkalade önemlidir.

Muvahhid Z Kuşağı

Şu ânda son genç kuşaktır Z Kuşağı. Ömrün kalbidir, sermayesidir; güzeldir. Dolu dolu hayaller, gökkuşağı umutlar, olgunlaştırıcı deneyimler, acemilikler…

Fıtratı bozulmamış gençlerin en çok “olduğu gibi görünmesi” güzeldir. Neyse odur. Maske takanı azdır böylelerinin. Ön yargılarla hüküm vermek yerine merak eder, sorup soruşturur. Şahsiyetin oluşmasında büyük katkısı olan ilim ve deneyim sahibi olmak önemlidir onlar için. Tecrübe edecek, belki yanılacak; fakat doğru olana ulaşmanın bir yolunun da bu olduğunu bilecektir.

Evet, içinde bulunduğu çağın, yetiştiği ortamın rengini ve kokusunu alıyor yeni nesiller. Yukarıda az da olsa bazı özelliklerinden söz ettiğimiz kuşakların ahvalinden de anlaşıldığı üzere her nesil, kendi özelliklerini de beraberinde getiriyor içinde yaşadığı çağa. Yüzyıl, hatta yarım asır önce hayal bile edilemeyen pek çok şey bugün hayatımızın vazgeçilmezleri olmuş âdeta. Sosyal medya ve hayal sınırlarını zorlayan dijital oyunlar…

Sorumluluk sahibi, geleceğe dair ümitlerini korumak veya güçlendirmek isteyen bilinçli insanların çoğu genel manada genç kuşakla, özellikle de Z Kuşağıyla ilgili serzenişler ve şikâyetler yazar, çizer ve konuşur. Bunun büyük ölçüde doğru olduğu kuşkusuzdur. Fakat her zaman bardağın boş tarafına odaklanmamak gerekir. Belki de insanlığın en eski sorunlarından ve sorularından biridir, gençliğin ahvali ve akıbeti.

Aslında ebeveynlerin çoğu ister ki evlatları kendilerine benzesin, sözünden çıkmasın, kendilerinin daha önce yapmış oldukları hatalara düşmesin. Şu bir gerçektir ki birer insan olarak ebeveynlerin ekseriyeti herkesten “daha çok” olmanın peşindedir. Daha iyi bir yaşam, daha güzel bir ev, daha kaliteli yiyecek, daha şık bir kıyafet, daha gösterişli eşya. Daha çok mal, mülk ve para… Herkesten “daha çok” olmanın istisnası evlatlardır, ebeveyn için. Bu hususlarda başkalarıyla yarışırlar ve çocuklarını her zaman kendilerinden daha ileride görmek isterler.

Bu isteklerin gerçek hayatta karşılığı nedir? Buna da biraz bakmak gerekir. Her anne baba kendi mizacını ve meziyetlerini çocuklarında görmek isterken hiç de hesapta olmayan can acıtıcı gerçeklikle yüzleşmek zorunda kalıyor. Tabakât kitapları okuyanların aşina olduğu bir hakikat vardır. Geçmişte yaşamış âlimlerin, komutanların, mücahidlerin ve yöneticilerin çocuklarına bakıldığında azı hariç hiç de iç açıcı bir neticeyle karşılaşılmamaktadır. Günümüzdeki durum aslında çok da farklı değil.

Mesele arkadaşın, komşunun, hemşehrinin veya kardeşlerden birinin çocuğu olunca onlarla ilgili tespitlerde bulunmak ve hükümler, hatta kararlar vermek nispeten kolay oluyor. Doğrusu yeni nesille ilgili endişeler taşımak güzeldir ve olması gereken de budur. Bunun böyle olması aslında bir derdin ve davanın varlığının sonucudur. Malum olduğu üzere bizler sadece nefsimizle ilgili değil, bize yetişen veya bizden sonra gelecek olan nesillerimizden de sorumluyuz: Yeni nesli dünyevi ve uhrevi olarak, açık ve yıkıcı tehdit ve tehlikelere karşı koruma sorumluluğu. 

Yeni kuşak dediğimiz zaman aslında geleceğimizden söz etmiş oluruz. Bu meseleye sorumluluk ve aidiyet duygusuyla yaklaşmak gerekir. Evet, göz alabildiğince sorun, sorumsuzluk, yozlaşma ve ifsad var. Gençlerden söz açılınca genellikle olumsuz örneklerle anılmaktalar. Hâlbuki zamanının çoğu hayırlı ve güzel çabaların içinde geçen nice temiz yürekli genç kardeşlerimiz var. Gayretlerinden anlıyoruz ki bu çabaları sadece bu dünyayla da sınırlı değildir.

Y ve Z Kuşağından olan muvahhid gençlerin sayısı her geçen gün artıyor. Birkaç yıl öncesine göre daha iyiye doğru bir gidiş var. Sahih inancıyla beraber güzel ahlakıyla da “İşte İslam’ın bahadırları!” dedirten özellikle Z Kuşağı gençler! 

Böyle gençlerin sayısı daha mı fazlaydı diye yaşı müsait olup otuz kırk yıl öncesini hatırlayanlara sormak gerekir. Birilerinin, temeli hevaya dayanan farklı sebeplerle yüz çevirdiği veya elinden bıraktığı sancağı her şeye rağmen devralıp cansiparane koruyacak adanmış gençler geldi, geliyor ve gelecektir, inşallah.

Selam olsun Muvahhid Z Kuşağına!


[1] bk. Rasulullah’ın Hayatı İle İslami Hareket Metodu, 1/326

[2] Buhari, 3910

[3] bk. Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi, Yıl 2019, S 11, s. 361

[4] Makalenin bu bölümü hazırlanırken kısmen Gümüşhane Ü İletişim Fak. Elektronik Dergisi, (GİFDER) C 6, S 2, Eylül 2018, s. 1498’den istifade edilmiştir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver