Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Bir önceki sayımızda sahabe hakkında bazı bilgiler vermiştik. Bu ay sahabenin fazileti ve adaletli oluşu üzerinde durmaya gayret edeceğiz, inşallah.
Adaletli Olmak Ne Demektir?
Lugatta adalet, mürûeti/kişiliği/erdemi zedeleyen şeylerden sakınmayı, dengeli ve doğru hareket etmeyi gerektiren bir sıfattır. Adaletli insan, kendisinden razı olunan, orta yollu, doğru hareket eden, kişiliği tam, erdem sahibi demektir.[1] Örneğin bu anlamda Allah (cc) şöyle buyurur:
“(İddet) sürelerine ulaştıkları zaman, onları güzellikle tutun veya güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden iki adil şahit tutun ve şahitliği Allah için dosdoğru yapın. Allah’a ve Ahiret Günü’ne inananlara bununla öğüt verilir. Kim de Allah’tan korkup sakınırsa (Allah,) ona bir çıkış yolu kılar.”[2]
Hadis ilminin ıstılahında adalet, ravide aranan şartlardan biridir. Ravinin adalet vasfına sahip olmaması rivayet ettiğini geçersiz kılar.
İbni Hacer (rh) adalet şartını şöyle tanımlar:
“Adaletten kasıt, takva ve mürûete sahip olan kimselerdir. Takvadan kasıt; şirk, büyük günah ve bidat gibi kötü şeylerden sakınmaktır.”[3]
Ebu Hamid el-Gazali şöyle der:
“Allah Teala, ‘Ey iman edenler! Fasık biri size bir haber getirdiğinde, onu (iyice araştırıp doğru olup olmadığını) açıklığa kavuşturun.’[4] demiştir. Bu ifade fasıkın sözüne itimat etmekten men ve gerek rivayet ve gerekse şehadette adaletin şart olduğuna dair bir delildir. Adalet, siret ve din hususunda istikametten ibaret olup özü nefiste yerleşen ve kişiyi hem mürûet ve hem de takvaya sevk eden bir duruma racidir. Bu durumun neticesinde o kişinin doğru söylediğine dair nefsin güveni oluşur. Kendisini yalandan alıkoyacak bir biçimde Allah’tan korkmayan kişinin sözüne güven olmaz.”[5]
Sahabenin Adaleti[6]
Sahabenin adaletli oluşuyla ilgili şu konulara değinmekte fayda var:
a. Sahabenin rivayetleri özelinde adaletten kastedilen genel olarak şudur:
Sahabe, Allah Resûlü’nden (sav) rivayetlerinde hassas davranmışlardır. Söylemediği bir şeyi bile bile o söylemiş gibi Allah Resûlü’ne (sav) nispet etmezler, onun adına yalan uydurmazlar.
Bazı ilim adamlarının adalet vasfını veya bunu ne kadar taşıdığını tartıştığı ya da tartışmaya muhtemel gördüğü sayılı sahabi de böyledir. Bu sahabilerin Allah Resûlü’nden (sav) sahih olarak aktardıkları söz konusu olduğunda adaletle rivayet ettiklerinde bir kuşku olmamıştır. Çünkü;
– Sahabenin adaletiyle ilgili naslar umumidir, her sahabiyi kapsar. Sahabeyi diğer insanlardan ayrıcalıklı kılan, adaletlerinin naslarla sabit olmasıdır.
– Sayılı olan bu sahabilerin sahih ve sabit rivayetleri incelenmiş, Kur’ân ve Sünnette aslı olan veya başka bir sahabiden de gelen hadisleri aktardıkları görülmüştür. Hâliyle dine olmayan bir şey eklenmemiş, dinden olan bir şey iptal edilmemiştir.
Örneğin, Ahmed Snober şöyle der:
“Araştırmam sonucu İmam Ahmed’in Müsnedi’nde sadece bir rivayeti bulunan 50 sahabi tespit ettim. Onların aktarıp da başka sahabilerden şahitleri bulunmayan bir hadis dahi bulamadım. 50 sahabinin aktardığı her hadisin mutlaka (başkalarından da gelen) şahitleri vardı. Ayrıca onlardan gelen rivayetlerin üçte ikisinin o sahabilere nispeti sahih değildir. Bu hadislerden ahkama dair olanları 8’i aşmaz ki aynı konu hakkında olup bu hadislere ihtiyaç bırakmayacak başka hadisler vardır.”[7]
b. Sahabenin tamamı adaletlidir. Adaletli olmaları bakımından herhangi bir kişi, grup, dönem veya vasıf ayrımı yoktur. Sahabi oluşu sabit olan herkes için adalet sıfatı da sabittir. Allah Resûlü’nden (sav) rivayet ettikleri kabul edilir. Bu konuda Ehl-i Sünnet icma etmiştir.
İbni Salâh şöyle der:
“Ümmet tüm sahabenin adaletli kabul edilişinde icma etmişlerdir. Fitneye karışan sahabilerin adaletine gelince, icmada söz sahibi olan bilginler, onlar hakkında hüsnü zan besleyerek, bu yüzden onların övgüye değer hareketlerine bakarak onların adil oldukları konusunda da ittifak etmişlerdir. Yüce Allah belki de, sırf dini nakletmiş olmaları nedeniyle onlar hakkındaki bu icmayı mukkadder kılmıştır.”[8]
İbni Abdilberr şöyle der:
“Onlar nesillerin en hayırlısıdır. İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmettir. Onların tamamının adaleti Allah’ın (cc) onlara sena etmesi ve Allah Resûlü’nün (sav) onları övmesiyle sabit olmuştur. Allah’ın (cc) Nebi’sine (sav) sahabilik yapmaları ve ona yardım etmeleri için razı olduğu kişilerden daha adaletli hiç kimse yoktur. Bundan daha üstün ve tezkiye, (Allah’ın onlardan razı olmasından) daha tam adaletli sayma yoktur.”[9]
Nevevi şöyle der:
“Kendisine itibar edilen kişilerin icmasıyla fitneye karışan veya onların dışındaki sahabenin tümü adaletlidir.”[10]
İbn Hacer şöyle der:
“Ehli Sünnet, sahabenin tamamının adaletli oluşunda ittifak etmişlerdir. Bidatçılardan münferit kalanlar dışında buna aykırı düşünen olmamıştır.”[11]
c. Hadis rivayet eden herhangi bir sahabinin adalet sıfatına sahip olup olmadığı sorgulanmaz, araştırmaya tabi tutulmaz. Onların dışındaki kimselerin rivayet ettiklerini kabul edebilmek için bu şartı taşıyıp taşımadıkları araştırılabilir, araştırılmalıdır. Çünkü -yukarıda da belirttiğimiz gibi- sahabenin tamamı adaletlidir. Dolayısıyla yeniden araştırmaya gerek yoktur.
Hatib el-Bağdadi şöyle der:
“Rivayet edenle Allah Resûlü arasındaki isnadı muttasıl olan her hadisle amel etmek ricalinin adaletli oluşu sabit oluncaya gerekli olmaz. Hadisin rivayet edenlerin hallerine bakılması icab eder. Ancak Allah Resûlü’nden (sav) merfu olarak hadis aktaran sahabi bunun dışındadır. Çünkü sahabenin adaleti, yüce Kur’an’ın nassında Allah’ın onları adaletini belirtmesi, onlarının temiz olduklarını haber etmesi ve onları seçmesiyle sabittir, malumdur.”[12]
Şevkani şöyle der:
“Bil ki, öncelikle ravinin adaletini araştırmanın gerekli olmasıyla ilgili zikrettiklerimiz, sahabe dışındaki raviler içindir. Sahabe hakkında böyle bir araştırma yapılmaz. Çünkü onlar hakkında asıl olan, adaletli olmalarıdır. Dolayısıyla rivayet ettikleri, onların durumlarına dair bir araştırma yapmaksızın kabul edilir. İbni Hacib bu görüşü çoğunluğa ait olarak aktarmıştır. Kadı ‘bu selefin ve cumhuru halefin görüşüdür’ demiştir. Cüveyni ise bunun icmayla sabit olduğunu belirtmiştir. Bu görüşün dayanağı, Kitap ve Sünnette varid olan umumi olup onların adaletli oluşunu gerektiren delillerdir.”[13]
En baştan tüm sahabilerin adaletlerini araştırmak bu konuda varid olan nasları yok sayarak adım atmaktır. Ayrıca iyi ve doğru kasıt sahiplerinin yapacağı bir iş değildir.
Ebû Zur’a Er-Râzî (rh) şöyle der:
“Eğer Allah Resûlü’nün (sav) ashabından birini ayıplayıp duran herhangi birini görürsen bil ki o zındıktır. Zira Allah Resûlü (sav) bizim yanımızda haktır. Kur’an haktır. Getirdiği şeyler de haktır. Bütün bunları bizlere ileten ise hiç şüphesiz sahabedir. Bu zındıklar Kur’an ve Sünneti yok etmek amacıyla bizim şahitlerimizi (sahabeyi) cerh etmek istiyorlar. Öyleyse onları cerh etmek daha evladır, onlar zındıktır.”[14]
d. Sahabinin adaletli oluşu, onları masum, kusursuz ve günahsız kabul etmek demek değildir. Sahabilerden günah işleyen veya hata yapanlar olmuştur. Ancak;
– Günahları/Hataları arasında kendilerini İslam dairesinden çıkaran şirk, küfür veya büyük bir cürüm olan Allah Resûlü (sav) adına yalan uydurma bulunmamaktadır.
– Ayrıca günahlarından tevbe etmiş, ısrar etmemişlerdir.
Abdullah ibni Mes’ûd’dan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
“Günahtan tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir.’’[15]
Bizim vazifemiz onların günahları/hataları ile rivayetlerini birbirinden ayrı değerlendirmek, hataları için Allah’tan istiğfar talebinde bulunmak, sabit rivayetlerini de kabul etmektir.
“(Muhacir ve Ensar’dan) sonra gelenler derler ki: ‘Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz! Şüphesiz ki sen, (şefkatli olan) Raûf ve (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’sin.’ ”[16]
Bazı hataları da içtihada dayalıdır, ki bunda isabet eden iki, isabet etmeyen bir ecir alır.
Amr ibni’l Âs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bir hâkim içtihad ettiğinde isabet ederse iki ecir alır. İçtihad eder ve sonra hata ederse bir ecir alır.”[17]
İmam Şafii şöyle der:
“Adaletli kişi günahı olmayan olsaydı adaletli hiçkimse bulamazdık. Her günahkâr da adaletli olsaydı cerh edilmiş/eleştirilmiş hiç kimse bulamazdık. Haliyle adaletli kişi büyük günahlardan uzak duran, iyi yönleri kötü yönlerinden daha fazla olan kişidir.”[18]
El-Ebyârî El-Malikî şöyle der:
“Onların adaletli oluşlarından kasıt, onlar için ismet sıfatının sabit olması ve masiyet işlemelerinin imkânsız oluşu demek değildir. Onların adaletli olmalarından kasıt, adalet sebeplerini araştırmak ve tezkiye incelemeleri yapmak yükünün altına girmeksizin rivayetlerini kabul etmektir.”[19]
İbni Teymiyye şöyle der:
“Sahabenin bazılarından kusurlar sadır olabilir. Onların günahları olabilir. Onlar masum değildir. Ancak bile bile yalan söylemezler. Onlardan biri, bile bile Nebi (sav) adına yalan bir şey aktaracak olsaydı Allah mutlaka onun gizli halini açığa çıkarırdı.”[20]
İbni Kayyim şöyle der:
“Bununla beraber, adalet denilecek şey hususunda hataya düşülerek, adalet ile günahı olmayan kişinin kast edildiği zannedilmiştir. Ancak durum böyle değildir. Aksine böyle bir kimse, din hususunda adaletli ve güvenilir bir kişidir. İşlediğinden dolayı Allah’a tevbe etmeyi gerektiren fiilleri yapmış olsa dahi. Şüphesiz ki bu, imana ve Allah’ın velisi olmaya aykırı olmadığı gibi adalete de aykırı değildir.”[21]
✽ ✽ ✽
Bir sonraki dergi sayımızda buluşmak duası ile…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
[1]. bk. Mekâyîsu’l Luğa, 4/ 246, (a-d-l) maddesi; Lisânu’l Arab, 4/ 246, (a-d-l) maddesi
[2]. 65/Talak, 2
[3]. Hadis Usulü (Nuzhetu’n Nazar), İbn Hacer, s. 66
[4]. 49/Hucurât, 6
[5]. İslam Hukukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi (El-Mustasfâ min İlmi’l Usûl), 1/234
[6]. Sahabeye Yöneltilen Tenkitler, Dr. Mehmet Efendioğlu, s. 35; Mine’n Nebiy ile’l Buhârî, s. 47; Adâletu’s Sahabe inde’l Muslimîn, s. 39-54; es-Sahâbetu Kulluhum Udûlun Bilâ İstisnâ, s. 11
[7]. Mine’n Nebiy ile’l Buhârî, s. 51
[8]. Mukaddimetu İbni’s Salâh, s. 398 (39. Bölüm)
[9]. El-İstiâb fî Ma’rifeti’l Ashâb, 1/1-2
[10]. Et-Takrîb ve’t Teysîr, s. 92
[11]. El-İsâbe fî Temyîzi’s Sahâbe, 1/133
[12]. El-Kifâye fî İlmi’r Rivâye, s. 46
[13]. İrşâdu’l Fuhûl, 1/185
[14]. El-Kifâye fî İlmi’r Rivâye, Hatîb el-Bağdâdî, s. 49
[15]. İbni Mace, 4250
[16]. 59/Haşr, 10
[17]. Buhari, 7352; Muslim, 1716
[18]. Er-Ravdu’l Bâsim fi’z Zebbi an Sünneti Ebi’l Kâsım, 1/ 55
[19]. İrşâdu’l Fuhûl, 1/188
[20]. Minhâcu’s Sunneti’n Nebeviyye, 2/ 456 (özetle)
[21]. Saadet Yurdunun Anahtarı (Miftâhu Dâri’s Saâde), 1/388
İlk Yorumu Sen Yap