Nasıl bir dünyada yaşamak isterdiniz, diye sorulsaydı size, ne cevap verirdiniz? Sanırım İslam’ın hâkim olduğu bir dünyayı, üzerinden nimetler akan bir dünyaya tercih ederdiniz. Ki birçok kişinin cevabı da bu yönde olmuştur.
Peki, İslam düzeninde; iman etmek, şirkten ve ehlinden uzak durmaktan sonra en mühim mesele nedir, diye sorulsaydı yanıtınız ne olurdu?
İlk soruda herkes hemfikirken bu soruda farklı yaklaşımları vardı muhataplarımızın. Adaleti tesis etmenin her şeyden önemli olması gerektiğini düşünüyordu gruplardan bazıları. Açıkçası ben de adaletin her sokağa, her haneye ve her vicdana yayılmasını her şeyden öncelikli görüyorum. Hatta iman etmeyen kişilere dini ulaştırmaktan da önce.
Biraz açalım: İman edip de evde ehline, dışarıda Müslim kardeşlerine adaletli olamayan ya da hep kendini düşünen veya ehlini kayıran bir bireyin, çevresine İslam’ı anlattığını, gece gündüz davet yaptığını düşünün… Nasıl bir görüntü var dimağınızda? İtici geldi size de değil mi? İşte adalet böyle kilit bir kavram.
Bu ay tanıtacağım eser bu kilidin anahtarını elimize veriyor. Yavrularımızla adaletin ne olduğunu tartışabileceğimiz güzel bir öyküyü bizlere sunuyor.
Eserin adı İki Sana Bir Bana, Kuraldışı Yayıncılık’tan çıkmış. Ormanda yaşayan bir ayı ve gelinciğin öğlen yemeğine konuk oluyoruz önce. Ayı yuvaya gelirken üç mantar buluyor. Gelincik, mantarları özenle hazırlayıp baharatlıyor. Pişirdiği yemeği ayının hazırladığı sofraya koyuyor. Ayı çatalı alarak üç mantarı bölüştürmeye başlayınca olay çıkıyor. Gelincik ayının bölüştürmesini adil bulmuyor. Çünkü ayı iki kendine, bir gelinciğe veriyor.
Gelincik kendi çatalıyla yeni bir pay yapıyor ve iki kendine, bir ayıya veriyor… “Bu daha adil ve hak olandır.” diyor. İtiraz ediyor ayı. “Ben buldum mantarları, son mantarı da ben yemeliyim.” dese de, “Ben de pişirdim.” diye yanıtlıyor gelincik.
“Ben de sofrayı kurdum.” diye ekliyor ayı. “Ama ben küçüğüm, daha çok ihtiyacım var yemeğe.” deyince gelincik, ayı atılıyor: “Ben de büyüğüm, midem de daha büyük, o yüzden daha çok yemeliyim.”
Onlar böyle tartışırken bir tilki çıkageliyor ve mantarlardan birini atıyor ağzına. Gelincik ve ayı buna çok kızıyor. Tilki uzaklaşana kadar söyleniyorlar. Sonra önlerine dönüp birbirlerine afiyet dileyerek kendi tabaklarındaki birer mantarı yiyorlar. Gelincik kalkıp tatlı niyetine üç dağ çileği getiriyor. Sonra mı? Sonrası herkesin hayalinde devam ediyor. Çünkü kitap burada bitiyor… Soruların ise ardı arkası kesilmiyor:
Siz olsaydınız üç mantarı nasıl paylaştırırdınız?
Adil olan, her ikisine de eşit vermek midir?
Ayının midesi gelincikten daha büyük. Gerçekten daha fazla yemeğe ihtiyacı olabilir mi?
Gelincik daha küçük ve büyümesi için çok yemesi gerekmez mi?
Mantarları bulan mı, yoksa pişiren mi fazla mantar yemeye hak sahibidir?
Ve sizce Adalet nedir?
İlk Yorumu Sen Yap