Ziyaretleşmelerinde Nelere Dikkat Etmelisin? – 4

 

Faruk FURKAN

 

Değerli mü’mine bacım, bir önceki yazımızda sana İslam’ın ‘Ziyaretleşme Âdabı’na ilişkin koymuş olduğu hükümlerden birkaç tanesini zikrederek nasihatlerde bulunmaya çalışmıştık. En son, oturumlarında boş ve gereksiz konuşmaları terk etmenin önemini anlattık ve bu şekilde yazımızı noktaladık. Bu gün ise önceki konuyla alakalı olarak bir noktaya temas edecek ve ardından meclislerinde dikkat etmen gereken diğer kuralları kısa ve öz bir şekilde anlatmaya çalışacağız.

Bununla ‘Ziyaretleşme Âdabı’na ilişkin kurallarımızı sonlandıracağız.

Değerli bacım, hatırlayacağın üzere geçen sayıki yazımızda Müslümanın asla boş sözlerle ve gereksiz kelamlarla işinin olmayacağını anlatmış ve meclislerimizi mutlaka hayrın konuşulduğu ortamlar hâline getirmemiz gerektiğini vurgulamıştık. Bizler bu gün boş şeyler konuşarak ömür tüketirken, bir neslin insanları sadece Allah’ın kitabı ile meşgul olmuş, O’nun sözleriyle dillerini ıslak tutmuş ve Rabbimizi gazaplandırırız endişesiyle normal dünya kelamını bile neredeyse terk eder hâle gelmişlerdi. Şimdi sana öyle bir rivayet zikredeceğiz ki, bu rivayeti okuduğunda o neslin insanlarıyla arandaki farkı anladığın için kendinden utanacak ve ne kadar boş şeylerle zaman geçirdiğinden dolayı derin bir iç çekeceksin. Rivayette zikredilen kişinin ‘kadın’ olmasının da senin açından konuya ayrı bir anlam kazandıracağını düşünüyoruz. Eğer bu rivayetin verdiği mesajı birazcık olsun kavrayıp idrak edebilirsen, sanırız bu güne kadar ne kadar hayrı kaçırdığını ve gereksiz sözlerle ne kadar ömür tükettiğini çok iyi anlamış olacaksın. İnşâallah bu da senin daha çok hayra yönelmene vesile olacaktır.

Şimdi, rivayete dikkatle kulak ver ve Allah için sabırla oku.

Abdullah İbni Mübarek rahimehullah anlatır:

Hacca gidiyordum. Yol üzerinde bir yerden geçerken tek başına yolculuk yapan bir kadınla karşılaştım. Ona selam verdim. Ancak kadın selamımı:

سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحٖيمٍ

“Çok merhametli Rabb’den bir söz olarak onlara selam vardır.” (36/Yasin, 58) ayetini okuyarak aldı.

— Buralarda ne yapıyorsun? diye sordum. Sorumu:

مَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَا هَادِيَ لَهُ

“Allah kimi şaşırtmışsa onu doğru yola getirecek yoktur.” (7/Âraf, 186) ayetini okuyarak cevapladı. Yolunu kaybettiğini anladım ve nereye gitmek istediğini sordum. Yine soruma:

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى

“Bir gece kulu Muhammedi Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya götüren (o zat) bütün eksikliklerden uzaktır!” (17/İsra, 1) ayetiyle karşılık verdi. Anladım ki, haccını tamamlamış, Kudüs’e gidiyor.

— Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin? dedim.

ثَلاَثَ لَيَالٍ سَوِيّاً

“Tam üç gündür.” (19/Meryem, 10) dedi.

— Yanında yiyecek bir şeylerin de yok, dedim.

هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ

“O’dur beni yediren ve içiren.” (26/Şuara, 79) ayetini okudu.

— Peki, ne ile abdest alıyorsun? dedim.

فَلَمْ تَجِدُواْ مَآءً فَتَيَمّمُواْ صَعِيداً طَيّباً

“Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm edin.” (4/Nisa, 43) ayetini okuyarak cevap verdi.

— Yanımda yiyecek-içecek bir şeyler var. (İstersen verebilirim) dedim.

ثُمّ أَتِمّواْ الصّيَامَ إِلَى الّليْلِ

“Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın.” (2/Bakara, 187) ayetiyle karşılık verdi. (Oruçlu olduğunu anladım.)

— İçinde bulunduğumuz zaman dilimi Ramazan ayı değil ki, dedim. Buna karşılık:

وَمَن تَطَوّعَ خَيْراً فَإِنّ اللّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ

“Her kim de, farz olmadığı hâlde gönlünden koparak bir hayır işlerse, hiç şüphe yok ki Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilendir.” (2/Bakara, 158) ayetiyle cevap verdi.

— Yolculukta orucu bozmamız bize caiz kılınmıştır, dedim.

وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لّكُمْ إِن كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

“Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (2/Bakara, 184) dedi.

— Neden benim gibi konuşmuyorsun, dedim.

ما يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلاّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ

“İnsanın ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki, yanında (onun söylediğini ve yaptığını kaydeden) hazır bir gözcü olmasın.” (50/Kaf, 18) ayetini okudu.

— Hangi kabileden olduğunu sordum.

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنّ السّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

“Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül/kalp (gibi azaların) hepsi de sorguya çekilecektir.” (17/İsra, 36) ayetiyle cevap verdi.

Hata ettiğimi, dolayısıyla kusura bakmayıp hakkını helal etmesini istedim.

قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ

“Bugün size hiçbir kınama yoktur. Allah sizi affetsin.” (12/Yusuf, 92) ayetiyle cevap verdi.

Kendisine, deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.

وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ

“Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah muhakkak onu bilir.” (2/Bakara, 215) ayetiyle mukabelede bulundu.

Devemi yanına getirdim. Tam binecekken:

قُلْ لّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضّواْ مِنْ أَبْصَارِهِمْ

“Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını söyle.” (24/Nur, 30) ayetini okudu. Ben de gözlerimi başka tarafa çevirdim. Tam bineceği sıra deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi de birazcık yırtıldı.

وَمَآ أَصَابَكُمْ مّن مّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ

“Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar sebebiyledir.” (42/Şûra, 30) ayetini mırıldandı.

Biraz sabretmesini ve devesini tutup bağlayacağımı söyleyince,

فَفَهّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ

“Biz o meselenin hükmünü Süleyman’a kavrattık.” (21/Enbiya, 79) ayetini okuyarak, deveyi sevk etme konusunda benim daha başarılı olduğumu ima etti.

Peşinden deveye bindi ve:

سُبْحَانَ الّذِي سَخّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنّا لَهُ مُقْرِنِينَ وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ

“Bunları bizim hizmetimize veren Allah tüm eksikliklerden uzaktır. O lutfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabb’imize döneceğiz.” (43/Zuhruf 13, 14) ayetlerini okudu. 

Bağırıp çağırarak deveyi hızlandırdım. Bu defa:

وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ

“Yürürken ölçülü yürü, konuşurken de sesini kıs!” (31/Lokman, 19) mukabelesinde bulundu. 

Yürürken şiir okumaya başladım. Bu kez:

فَاقْرَءُواْ مَا تَيَسّرَ مِنَ الْقُرْآنِ

“Artık Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun.” (73/Müzzemmil, 20) ayetini okudu.

— Şiir okumak haram değil ki, deyince:

وَمَا يَذّكّرُ إِلاّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

“Ancak gerçek akıl sahipleri öğüt alırlar.” (2/Bakara, 269) ayetiyle cevap verdi. 

Bir süre yolculuğa devam ettikten sonra, evli olup-olmadığını sordum.

يَأَيّهَا الّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَسْأَلُواْ عَنْ أَشْيَآءَ إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ

“Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın!” (5/Maide, 101) ayetiyle cevap verdi.

Derken bu hanımın kafilesine arkadan yetiştik. Kendisine kafile içinde kimsesinin olup-olmadığını sordum. Bana:

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدّنْيَا

“Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür.” (18/Kehf, 46) dedi. Anladım ki çocukları var.

— Onların hacda işleri ne? diye sordum.

وَعَلامَاتٍ وَبِالنّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ

“O Allah nice alametler yaratmıştır ve o insanlar yıldızlarla yol bulurlar.” (16/Nahl, 16) dedi. Anladım ki, çocukları yol bulma işi/rehberlik yapıyorlar.

— Onların isimlerini sordum.

وَاتّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً

“Allah İbrahim’i dost edinmiştir.”, (4/Nisa, 125)

وَكَلّمَ اللّهُ مُوسَىَ تَكْلِيماً

“Allah Musa’yla konuşmuştur.” (4/Nisa, 164) ve:

يَيَحْيَىَ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوّةٍ

“Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl.” (19/Meryem, 12) ayetlerini okudu. 

— Ey İbrahim, ey Musa, ey Yahya! diye kafileye doğru seslendim. Nur yüzlü üç genç ‘Buyur!’ diyerek çıkageldiler. Kadın onlara para verdi ve:

فَابْعَثُواْ أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَىَ الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيّهَآ أَزْكَىَ طَعَاماً فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مّنْهُ

“Şu akçeyle içinizden birini şehre gönderin de, baksın hangi yiyecek daha hoş ve helal ise ondan size azık getirsin.” (18/Kehf, 19) dedi. Gençler gittiler, yiyeceği getirince bana:

كُلُواْ وَاشْرَبُواْ هَنِيئَاً بِمَآ أَسْلَفْتُمْ فِي الأيّامِ الْخَالِيَةِ

“Geçmiş günlerinizde yaptığınız güzel işlerden dolayı afiyetle yiyin, için!” (69/Hakka, 24) dedi. 

Bütün bu gördüklerim karşısında gençlere:

— Şayet annenizin bu durumunu bana söylemezseniz, bu yemekten asla yemem! dedim.

Gençler dediler ki:

— Annemiz, ağzından Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla tam kırk yıldır bu şekilde sadece Kur’ân’la konuşur. Bunun üzerine ben de:

ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَآءُ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيم

“Bu, Allah’ın lütfudur; O, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (57/Hakka, 21) dedim.

Abdullah İbni Mübarek rahimehullah, yaşadığı bu ilginç olayı, Kur’ân’da her şeyin bulunduğuna delil olarak değişik zamanlarda anlatırdı. ( Cevâhiru’l-Edeb, sf. 261. Hadis alimleri bu rivayeti sened itibariyle zayıf görmüşlerdir. Hatta bazıları sırf Kur’an’la konuşmanın uygun olmadığını öne sürerek bu rivayeti eleştirmişlerdir. Bazı alimler ise yasaklanan şeyin bu olmadığını, aksine alimlerin uygun görmediği şeyin, örneğin ismi Emrullah olan bir arkadaşın yanına geldiğinde Enbiya Suresinin başında yer alan “Allah’ın emri geldi…” ayetini okuyarak onun geldiğini bildirmen olduğunu söylemişlerdir. Alimlerimizin zikrettiği tüm bu şeyler elbette ki dikkate alınacak hususlardır; lakin bizim buradaki maksadımız, tarihteki bazı insanların boş konuşuruz korkusuyla normal kelamları bile terk ederek gösterdikleri hassasiyeti ortaya koymak ve bu sayede senin daha dikkatli olmanı sağlamaktır. Ne mutlu kıssalardan hisse çıkarabilenlere!)

İşte o neslin insanları boş sözler konuşmak yerine Allah’ın kitabıyla konuşmayı tercih etmişler ve dillerini faydasız kelamdan korumaya çalışarak Rabblerinin sözleriyle onları ıslatmışlardır.

Biz, elbette ki senden her an Allah’ın kitabıyla konuşmanı istemiyoruz. Ve böyle bir şeyin vakıasının olması da mevcut şartlarda mümkün değildir. Ama sen boş sözlerden yüz çevirerek meclislerini ve oturumlarını güzelleştirebilir, bu ortamları Rabbinin zikri ve şükrü ile tezyin ederek Allah’ın razı olacağı meclislere çevirebilirsin. İşte o zaman Kur’an’la konuşan o değerli kadınla aynı gayeyi gerçekleştirmiş olursun. O, Rabbim gazaplanır korkusuyla sadece Kur’an’la konuşmuştu; sen de Rabbim razı olsun diye hakka muvafık sözlerle normal bir şekilde konuşursun. Sonuçta aynı amacı güttüğünüzden dolayı inşâallah ecirde eşit olursunuz. Bu noktada birazcık gayret ettiğinde hayatının anlam kazandığını göreceksin.

Rivayette Abdullah İbni Mübarek’in ‘Neden benim gibi konuşmuyorsun’ sözüne karşılık kadının: “İnsanın ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki, yanında (onun söylediğini ve yaptığını kaydeden) hazır bir gözcü olmasın.” (50/Kâf, 18) ayetiyle cevap vermesi çok dikkat çekicidir. Zira bu ayet Selef’i, boş konuşmaktan alıkoyup frenleyen ayetlerden biridir. Kadın da bunu iyi idrak ettiği için İbni Mübarek’e aynı ayetle cevap vermiş ve boş konuşmamasının gerekçesini bu ayette geçen ifadeye bağlamıştır.

Şimdi önemine binaen bu ayet üzerinde kısaca birkaç şey zikredip bu meseleyi noktalamak istiyoruz. Sonrasında da oturumlarında dikkat etmen gereken diğer hususları kısaca zikretmeye çalışacağız.

Konuştuğun Her Şey Kaydedilmektedir!

Kul, konuştuğu şeylerin zapt altına alındığını hakkıyla idrak ettiği anda boş konuşmaları bitecek ve sözlerini sadece hayırlı kelamdan seçecektir. Bunun için öncelikle sözlerinin hepsinin yazılıp-yazılmadığını bilmesi gerekmektedir.

Kulun konuştuğu her şeyin kaydedilip-kaydedilmediği Selefimiz döneminde tartışılmıştır. Onlardan kimisi ah, vah türü şeyler de dâhil olmak üzere tüm sözlerin kaydedildiği görüşünü savunurken, kimisi ise sadece hayır veya şerri gerektiren sözlerin zapt edildiğini savunmuştur. Şimdi, bu konuyu tahlil etmesi için sözü İbni Kesir’e bırakıyoruz.

İbni Kesir rahimehullah, öncelikle İbni Abbas’ın şöyle dediğini nakleder:

‘Kulun hayır veya şer namına konuştuğu her şey yazılmaktadır. Hatta onun ‘Yedim, içtim, gittim, geldim ve gördüm’ gibi sözleri bile kaydedilir.’ ( Tefsiru’l Kur’âni’l Azîm, 4/286.)

Bu rivayetin ardından ise şöyle der:

‘Meleğin her sözü yazıp yazmadığı hususunda ulema ihtilaf etmiştir. Hasan-ı Basrî ve Katâde, meleğin her sözü yazdığı görüşündedir. İbni Abbas’ın iki kavlinden birisine göre ise melek, sadece sevap ya da azap gerektiren sözleri yazar. Lakin ayetin zahiri birinci görüşü desteklemektedir; zira ayet umumidir…’ ( A.g.e. Sf. 286.)

Yani İbni Kesir’e göre meleğin her sözü yazdığını ifade eden birinci görüş, hem ayetin zahirine daha uygun olduğu, hem de şer’i delillere daha çok uyumluluk arz ettiği için tercih edilmeye daha şayandır.

İnsanın her sözü zabt-u rabt altına alındığına göre kişi konuştuğu şeylere azamî derecede dikkat etmeli ve ancak hesabını verebileceği şeyleri konuşmalıdır. Gerekirse bin düşünüp bir söylemelidir.

Bu nedenle ey bacım, meclislerinde sana fayda vermeyecek ve seni cehennemden kurtarıp cennete sokmayacak sözleri konuşmaktan sakınmalısın. Ta ki bu sayede hesabın kolay, cevabın basit olsun.

  • ••

Değerli bacım, boş konuşmaların terki ile alakalı nasihatlerimiz burada bitti. Şimdi meclislerinde dikkat etmen gereken bazı hatırlatmalara geçecek ve oturumlarında nelere özen göstermen gerektiğini kısaca hatırlatmaya çalışacağız.

  • Derslerine veya söz verdiğin oturumlarına vaktinde gelmeye özen göster. Eğer vaktinde gelmeyi ihmal edersen bu, oradaki kardeşlerine zarar verecektir. Çünkü senin geç gelmen zil çalmana, ev sahibinin kalkıp-oturmasına ve benzeri bir takım meşgalelere sebep olacaktır ki bu tüm dikkatleri dağıtacak, adaptasyonu altüst edecektir. Müslümanın ahitlerine ve sözlerine riayet etmesi gerektiğini yeniden hatırlatmaya gerek yoktur herhâlde!
  • Oturumlarında ev sahibi olduğun zaman arkadaşlarına ikram yapmaya çalış. Bugün en ideal ve en pratik ikram ‘çay’ kabul edildiği için derslerin bitiminde birkaç bardak da olsa çay ikram edebilirsin. Ama imkânın iyi, durumun müsait ise çayın yanında gevrek, pasta ve börek gibi mide bastırıcı şeyler ikram etmen güzel olur.

“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikramda bulunsun.” ( Buhari, Müslim)

  • Arkadaşlarınla oturup muhabbet ederken zaruret haricinde telefonunla meşgul olma. Çünkü bu, senin onlara değer vermediğini, onları önemsemediğini hissettirecektir.
  • Söz kesmemeye dikkat et ve konuşan kardeşlerini sabırla dinlemeyi bil.
  • Özellikle ilim meclislerine gittiğinde konuşmaktan daha çok dinlemen gerektiğini aklından çıkarma. Selefimizdeki hikmet sahibi insanların dediği şu sözü kulağına küpe yap: ‘İnsana, dinlediği şeyler konuştuklarından daha fazla olsun diye bir dil, iki kulak verilmiştir.’
  • Meclislerinde bulunan büyüklerine söz önceliği vermeyi asla ihmal etme. Zira bu, Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem sünneti olmasının yanı sıra, edebe de en muvafık olanıdır. Sahabe arasında geçen şu olaya Rasûlullah’ın müdahalesi bu kuralın doğruluğunun en güzel örneklerindendir:

“Abdullah bin Sehl ve Muhayyısa bin Mesûd, sulh günlerinde Hayber’e gitmişlerdi. İşlerini görmek için birbirlerinden ayrıldılar. Muhayyısa, buluşma yerine geldiğinde Abdullah bin Sehl’i kanlar içinde can çekişirken buldu. Onu defnetti ve sonra Medine’ye döndü. Abdullah’ın kardeşi olan Abdurrahman bin Sehl, durumu öğrenince yanına Mesûd’un oğulları Muhayyısa ve Huvayyısa’yı da alarak Rasûlullah’a sallallahu aleyhi ve sellem gitti. Oradakilerin yaşça en küçüğü olan Abdurrahman olayı anlatmaya başladı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Sözü büyüğüne bırak, sözü büyüğüne bırak! buyurdu. Abdurrahman sustu, olayı ötekiler anlattı.” ( Buhari, Müslim)

  • Arkadaşlarınla bir araya geldiğinde çok lüks ve aşırı pahalı kıyafetler giymemeye çalış. Unutma ki onlar içerisinde senin giyindiğini alamayan insanlar olabilir. Hem bu, gereksiz yere arkandan konuşulmasına da sebebiyet verebilir. Hele hele ilim meclislerine veya ders halkalarına giderken sade giyinmeye, lüksten kaçınmaya daha bir özen göster; çünkü insanın kıyafeti, davranış ve hareketlerini yüzde yüz etkilemektedir. Edebe uygun olan kıyafetlerle ders halkalarına gittiğinde bu, hem insanlar nazarında senin değerini ve sana olan teveccühlerini artıracak hem de kalbinin daha huşulu ve sakin olmasını sağlayacaktır. Bu da dersten istifadeyi son derece artıracaktır.
  • Gülmeyi gerektiren bir şey söz konusu olduğunda, sakın ha kahkaha atma! Çünkü günümüz evlerinin geneli yeterli yalıtıma sahip olmadığı için sesi diğer binalara çok rahatlıkla iletmektedir. Kahkahalarınız diğer dairelerdeki insanlara duyulduğunda bu sizin için mürüvvet zedelemesine yol açacağı gibi, hakkınızda olumsuz düşünülmeye de kapı aralayacaktır. Hem, ses diğer dairelerdeki insanlara gitmese bile kahkaha ile gülmek İslam’ın öngördüğü bir ahlak mıdır? Bu nedenle senin kahkaha ile değil, tebessüm ile gülmeye kendini alıştırman gerekmektedir. Tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi…
  • Kapının tam karşısına oturmamaya özen göster. Eğer ille de oturman gerekiyorsa gözünü sakındırmayı ve kontrol etmeyi bil. Çünkü kimi zaman evde bulunan yaşı buluğa gelmiş çocuklar bir ihtiyaç için odanızın yanından geçebilir. Tam kapıya geldiklerinde kapı ansızın açılıp onlar senin uygunsuz hâllerine şahit olabileceği gibi sen de onların uygunsuz hâllerine şahit olabilirsin. Eğer böyle bir ihtimal söz konusu değilse rahat davranmanda bir sakınca yoktur.
  • Ziyaretini bitirip evlerden çıkarken topluca ve sesli bir şekilde çıkmamaya özen göster. Özellikle de apartmanlardan çıkışta buna çok daha fazla riayet et. Apartmanda arkadaşlarınla ille de konuşman icap etmişse, ya meclise geri dön, konuş ya da dışarıya çık, öyle konuşmanı yap. Evden ayrıldığın andan dışarıya çıkana dek sessiz kalmaya kendini alıştır.
  • ••

Değerli bacım, buraya kadar zikrettiğimiz şeyler; oturum, gün, ders ve benzeri münasebetlerde dikkat etmen gereken kurallardan bazılarını ihtiva etmektedir. Bunların haricinde de elbette dikkat etmen gereken edep kuralları vardır. Sen bunları bu konuya ilişkin yazılmış özel kitaplardan daha etraflı bir şekilde öğrenebilirsin. Lakin zikrettiğimiz kurallara bile dikkat ettiğinde hayatında ne kadar değişiklik olduğunu hem kendin hem de etrafındaki insanlar anında fark edecektir. Sen inşâallah bu kurallara dikkat etmeye nefsini alıştır. Alıştır ki, bu sayede yüce bir ahlaka sahip olmada bir adım öteye gitmiş olasın.

Rabbim imkân verirse, bir sonraki yazımızda önemli gördüğümüz bir başka nasihatle karşında olacağız. Bir sonraki yazımızda tekrar buluşmak dileğiyle, fî emânillâh… 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver