Vasat Kılıflı Ortacılık

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla…

Kitap indirmek ve Peygamberler göndermek suretiyle bizlere hakkı gösteren Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd olsun. Kitabın ölçüsü, yerilmiş aşırılığın şifası olan Allah Rasûlü’ne sallallahu aleyhi ve sellem salât ve selam olsun.

Güncelliğini hiç yitirmeyen kavramlarımızdan biri; hiç şüphesiz ‘vasat’ kavramıdır. Vahyin başat kavramlarından olan, sahih bir İslam algısının oluşmasında inşa edici rolü vardır ‘vasat’ kavramının. Allah subhanehu ve teâlâ kitaplar indirmek ve Rasûller göndermek suretiyle insanlara lütfettiği dine ‘sıratı müstakim’ demiştir. Bu yolu, gazaba uğrayan gevşekler ve sapıklık ehli aşırıların ortasında duran vasat yol; bu yolun yolcusu olan bahtiyarları da vasat ümmet olarak isimlendirmiştir.

İslam ümmeti, birilerinin iddia ettiği gibi İslamî kavramlardan uzaklaşmadı. Bilakis günlük hayatın içinde dahi İslamî kavramlarla düşünüyor ve onlarla konuşuyoruz… Problem, harflerini vahyin belirlediği bu kavramların içinin vahiy dışı kaynaklarla doldurulmuş olmasıdır. Ve asıl tehlike de burada yatmaktadır. Siz vahiy dışı kavramlarla düşünen birine ‘aslımıza dönmeliyiz’ dediğinizde; sorun da çözüm de bellidir. Aynı tespiti, harflerini İslam’dan alıp, içini vahiy dışı kaynaklarla doldurduğu kavramla düşünenlere söylediğinizde ise ne sorun tespit edilmiş olur, ne de çözüm…

İslam ümmetine Allah’ın subhanehu ve teâlâ dilemesiyle musallat olan insi ve cinni şeytanlar” (Böylece biz, her Peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.” (6/En’am, 112)) bu hassas noktayı fark ettiler ve üzerine üzerine gittiler. Operasyonun adı kavramların içini boşaltmak… Amaç ve hedefi; İslamî kavramlarla düşündüğünü zanneden bir nesli şeytanî amellere sevk etmek…

‘Vasat’ kavramı da bu şeytanî operasyondan nasibini aldı. Ve genel bir ifadeyle ‘ortacılık’ diyebileceğimiz bir durum vasatlık kılıfıyla kamufle edildi. Bu yazımızla beraber ismini vahyin belirlediği ve inşa edici kavramlardan olan vasat ile adına vasatlık denen, hakikatte ortacılık olan iki zıt durumu izah etmeye çalışacağız.

İslam’ın Vasat Olmayı Övmesi

Vasat; Allah’ın emrettiği ve nehyettiklerine misli misline itaat etmektir. Allah’ın subhanehu ve teâlâ isteklerinden fazlasını yapmaya çalışmak, ifrat; bu isteklerde gevşeklik, tefrittir. Vasat yolun dışına çıkmaya; İslam, ğuluv/aşırılık demiştir. Vasat olmayı övdüğü gibi, aşırılığı iki yönüyle de yermiştir.

Yukarıda zikrettiğimiz duruma düşmemek adına vasat kavramını Kur’an ve Sünnet bütünlüğünde inceleyerek, İslamî olan bu kavramın içini yine İslam’la doldurmaya çalışalım.

“Sizin insanlığa, Rasûl’ün de size şahitlik etmesi için sizi vasat bir ümmet kıldık…” (2/Bakara, 143)

Kur’an’da vasat kavramının geçtiği tek ayet budur. Ayet-i kerime Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem tefsiriyle beraber ele alındığında; vasatlıktan muradın ne olduğu anlaşılacaktır. Burada, konuya başlamadan bir ironiye dikkat çekmemiz gerekiyor. Ortacı din anlayışlarını vasat kavramıyla kamufle edenler, en çok bu ayeti kullanırlar. Yapılacak izahattan da anlaşılacağı gibi ayette geçen vasatlıkla konumuz olan vasatın, direkt olarak hiçbir ilgisinin olmadığı, ancak yorumla bir ilişki kurulabildiği görülecektir.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bu ayeti şöyle tefsir etmiştir:

“Kıyamet gününde Nuh aleyhisselam çağrılır. Çağrıya ‘lebbeyk ya Rabb’ diyerek karşılık verir. Allah subhanehu ve teâlâ: ‘İnsanlara ulaştırdın mı/tebliğ ettin mi?’ diye sorar. ‘Evet, ya Rabbi!’ der. Allah, Nuh’un kavmine sorar: ‘Size tebliğ etti mi?’ ‘Hayır ya Rabb, bize hiçbir uyarıcı gelmedi’ derler. Allah subhanehu ve teâlâ Nuh’a yönelir: ‘Bu konuda sana şahitlik edecek kimse var mıdır?’ der. Nuh aleyhisselam: ‘Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve ümmeti’ der…

…Ve siz O’nun, kavmine tebliğ ettiğine şahitlik edersiniz. Bu, Allah’ın şu sözüdür: ‘İşte böylece sizi vasat bir ümmet kıldık…’ Vasat, yani adalet demektir.” (Buhari, 3339,4486; Tirmizi, 2961)

Bu rivayetten de açıkça anlaşıldığı gibi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, vasat olmayı adaletle tefsir etmiştir. İslam ümmeti kıyamet gününde, Kur’an’da kıssalarını okudukları Peygamberlere adilce şahitlik edeceklerdir. Bu da onların vasat olmasıdır.

Burada Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem Kur’an’la olan ilişkisini hatırlatıp yazımıza devam edelim.

“Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” (16/Nahl, 44)

Vasat kelimesi Arap lugatında birçok manada kullanılmıştır:

Adil anlamında; şair Zuheyr:

‘Onlar vasattır/adildir, insanlar onların hükmüne razı olur.’ der.

Seçkin ve değerli anlamında; Arap şairi:

‘Siz bilinen en vasat/seçkin mahallesiniz…’ İbni Kesir; ‘vasat namazı/salat-ı vustayı muhafaza edin’ ayetinde vasatın bu anlamda kullanıldığını söyler.

Yine ‘Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Araplar’ın en vasatıdır’ dediğimizde nesep yönünden en şerefli soya sahip olduğu anlaşılır demiştir.

İki uç noktanın ortası anlamında; şair:

‘İşlerinde aşırıya kaçma

İstediğinde aşırılık isteme

Tüm insanlık içinde vasat/orta yollu ol

demiştir.’ (Şiirler için bkz: İmam Şevkani Fethu’l Kadir tefsiri.)

Kur’anî bir kavramı anlarken önümüzde dört yol vardır:

1. Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etmek

2. Kur’an’ı Sünnet’le tefsir etmek

3. Kur’an’ı sahabeden gelen rivayetlerle tefsir etmek

4. Kur’an’ı Arap lugatıyla tefsir etmek.

Vasat kavramını bu sıralamaya göre ele aldığımızda;

İlk olarak ayetin kendini tefsir ettiğini görürüz. “Siz insanlığa, Rasûl de size şahitlik etsin diye sizi vasat bir ümmet kıldık…” Kur’an’ın sair ayetlerine bakıldığındaşahitlik ve adalet’ kavramlarının ayrılmaz bir bütün olduğu görülecektir.

“Ey iman edenler! Kendiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine olsa bile, hakkı adaletle ayakta tutan şahitler olun…” (4/Nisa, 135)

“Ey iman edenler! Hakkı adaletle ayakta tutan ve bunu Allah için yapan adil şahitler olunuz. Bir kavme olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” (5/Maide, 8)

“Sizden adil olanları şahit tutun…” (65/Talak, 2)

Bazı müfessirler vasat kelimesinin delalet ettiği seçkin olma anlamını ise şu ayetle izah ederler.

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz…” (3/Âl-i İmran, 110)

İlk ayette “sizi vasat bir ümmet kıldık” denirken bu ayetleyse “en hayırlı” ümmet deniliyor. Vasat kelimesi Arap lugatında hayırlı ve seçkin anlamı taşıdığından iki ayet birbirini tefsir etmiş oluyor.

Son anlam olan ‘iki uç noktanın ortası’na’ ise Kur’an’da şahitlik eden bir nas yoktur.

Sünnete gelince;

“Kıyamet gününde Nuh aleyhisselam çağrılır. Çağrıya ‘lebbeyk ya Rabb’ diyerek karşılık verir. Allah subhanehu ve teâlâ: ‘İnsanlara ulaştırdın mı/tebliğ ettin mi?’ diye sorar. ‘Evet, ya Rabbi!’ der. Allah Nuh’un kavmine sorar: ‘Size tebliğ etti mi?’, ‘Hayır ya Rabb! Bize hiçbir uyarıcı gelmedi’ derler. Allah, Nuh’a yönelir; ‘Bu konuda sana şahitlik edecek kimse var mıdır?’ der. Nuh aleyhisselam: ‘Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve ümmeti’ der. Ve siz onun kavmine tebliğ ettiğine şahitlik edersiniz. Bu, Allah’ın şu sözüdür: ‘İşte böylece sizi vasat bir ümmet kıldık…’ Vasat, yani adalet demektir.” (Buhari, 3339-4486; Tirmizi, 2961)

Sünnet vasat kavramını motamot tefsir etmiş, hem de tefsiri somut bir vakıa üzerinden anlatarak kavramın anlaşılmasında hiçbir kapalılığa yer bırakmamıştır. Bu ümmetin vasat olması; dünya ve ahirette hakkı adaletle ayakta tutan, doğru bildiklerine şahitlik eden bir ümmet olmasıdır.

Selef tefsirine gelince;

Ayetle alakalı rivayetleri Allah Rasûlü’nden sallallahu aleyhi ve sellem onlar naklettiği için, üzerine bir şey eklemeye gerek görmediler.

Lugat tefsirine gelince;

Önceki sayfalarda vasatın; adil, seçkin ve iki uç noktanın ortası olduğunu zikretmiştik.

Öyleyse diyebiliriz ki; Kur’an ve Sünnet, vasat kavramının adalet/adil şahitlik anlamına geldiğini açıkça beyan etmiştir. Seçkinlik anlamına ise açıkça delalet etmese de kapalı ve yoruma dayalı olarak delalet etmiştir. Ne Kur’an ne de Sünnet, ayette geçen vasatın orta yol olduğuna dair açık veya kapalı olarak delalet etmemiştir. Ayette geçen vasat kavramının orta yol olması sadece Arap lugatının delaletidir. Kur’an ve Sünnet, bir kavramı izah ettikten sonra ısrarla kavramın lugat anlamı ile kavramı izah; aşırılık olsa gerek(!)… Bunu biraz daha somutlaştıracak olursak; namaz/salat kavramının Kur’an ve Sünnet’e dayalı tefsirini bırakıp ısrarla lugat anlamına yapışan, namazı terk eden ve ellerini açıp dua etmekle yetinen insanın durumu neyse; vasatın lugat anlamında ısrar edenlerin durumu odur.

Daha ilginç olanı; vasat kavramını kılıf edinmiş ortacıların bunu yaparken içine düştüğü ironidir. İslam tarihinde; Kur’anî kavramları, sünnetin izahından soyutlayan ve Arap lugatına göre anlam veren ilk fırka Haricilerdir. Yani ortacıların pir-i muganı, Harici fırkasıdır.

Şurayı teslim etmek gerekir; bazı müfessirlerimiz buradaki vasatlığı orta yol, itidal olarak izah etmişlerdir. (Bkz: Taberi tefsiri ilgili ayet)

Ancak Kur’an’ın ve Sünnet’in bu manaya delalet etmesinden ziyade bunu bir illet olarak anlamak gerekir. Yani İslam ümmeti kendilerinden önce yaşayan Yahudiler’in gevşekliği ve Hıristiyanlar’ın aşırılığına düşmediği için Allah onları şahit, hâkim ve seçkin bir ümmet kılmıştır. Ümmetin bu ayırıcı özelliği ona bu mertebeyi kazandırmıştır.

Burada aklımıza şu soru takılabilir: ‘Vasat; kelimesinin bir Kur’an kavramı olarak orta yola direkt delalet etmesiyle, bir ümmetin vasat ümmet olmasında etkin rol alması arasında fark nedir?’

Somut bir örnek üzerinden cevap verelim. Namaz, Arapça’da karşılığı dua olan ‘Salat’ kelimesiyle ifade edilir. Elbette bildiğimiz anlamda namaza salat/dua denmesinin bir nedeni olmalıdır. Namaz ibadetinde en belirgin şey, dua ve taleptir. Bu yoğun anlam gözetilerek namaza salat/dua denmiştir. Lakin namaz duadan ibaret değildir. Şer’i olarak da sadece duaya delalet etmez. Birilerinin ‘namaz sadece duadır, ondan dolayı dua ettiğimizde namazı eda etmiş oluruz’ tezi nasıl reddediliyorsa, ‘bir Kur’an kavramı olarak vasat, orta yoldur’ sözü de reddedilmelidir. Özellikle de; vasatın asli anlamı olan adaletli şahitlik vazifesi, orta yollu olma adına terk ediliyorsa. Salat kelimesinin kapsadığı anlamlardan biri alınıp, şeriatın ona yüklediği asli anlam iptal edildiğinde tepkimiz ne ise, bunda da aynısıdır. Bu nokta; konunun en hayati yeri olduğundan biraz daha açalım.

Bir Kur’an kavramı olarak vasat, yeryüzünde Allah’ın subhanehu ve teâlâ adil şahitleri olmak, hak ile batılın üstünde ayırıcı bir şahitlik görevi görmektir. Bu önemli mertebeyi elde etmiş olmanın nedenlerinden biri de, kelimenin de lugat olarak delalet ettiği ifrat ve tefritten uzak olmaktır.

Şimdi birileri orta yollu olacağız diye hakkın hak, batılın da batıl olduğuna şahitlik edemiyorlar. Allah’ın, kavimleri birbirinden ayırmak için indirdiği sınır olan isimleri (kafir-müşrik-münafık-fasık-mümin) kullanırken, insanların tepkisinden çekiniyorlar. Ve bu durumlarını da Kur’an’ın inşa edici kavramlarından olan vasat kavramıyla ifade ediyorlar. Allah’ın ak dediğine ak, kara dediğine kara diyemeyen insanlar nasıl Allah’ın subhanehu ve teâlâ adına, O’nun yeryüzündeki şahidi olacaklar ve buna binaen de vasat ümmet olmayı hak edecekler?

İnsanların kınamasından korktukları için, insanların hakkını aşırı tazim eden; buna binaen Allah’ın subhanehu ve teâlâ hudutlarını, kanunlarını iptal eden Hıristiyanlardır. Aynı şekilde dinin hayata müdahalesinden rahatsız olan, Peygamberleri katleden, kitabı sırtların arkasına atan Yahudilerdir. İslam ümmetinin vasat olması ve şahitlik unvanını alması, bu iki ümmetin aşırılık ve gevşekliğinden uzak olmasındandır. Burada mutlaka sorulması gereken soru şudur:

İnsanların tepkisinden çekindiği için Allah’ın ayırıcı hudutları olan isimleri kullanmayan ve bu isimlere Allah’ın subhanehu ve teâlâ bina ettiği ahkâmı da tatbik etmeyen (Hıristiyanlaşma temayülü), dinin hayata müdahalesinden rahatsız olan, bunun için kapitalist iş adamı, muhafazakâr veya demokrat siyasetçi, hümanist davetçi, feminist aile babası, doçent/doktor/profesör ünvanlı din bilgini, bir türlü İslam olmayan (Yahudileşme temayülü) ortacıların hangi arada vasat olduğudur? Onların yapıştığı lugat anlamı dahi Yahudi ve Hıristiyanların ortasında durmayı ifade ediyorken; ortadan ikiye ayrılıp her bir parçaları bir dinin mensuplarına benziyorken kendilerine ortacı demek yerine vasat demelerinin tezatlığını bir kenara not edelim.

Buraya kadar anlatmak istediğimiz:

Vasat, Kur’anî bir kavramdır. Kur’an ve Sünnet bütünlüğünde ele alındığında hakkı ayakta tutan adil şahitler anlamındadır. Seçkinlik ve orta yol anlamları asli anlamlar olmayıp yan anlamlarındandır. Kavramın yan anlamını alıp -onu da yanlış yorumlayıp- asli anlamının iptal edilmesi bu kavramın başına gelen en tehlikeli şeydir.

Kur’an ve Sünnet’in İtidalli/Orta Yollu Olmayı Övmesi

Bir Kur’an kavramı olarak vasat, orta yol anlamına gelmese de, İslam itidalli ve orta yollu olmayı, yani lugavi olarak vasat olmayı övmüştür. Allah subhanehu ve teâlâ “Rahman’ın kulları” diyerek taltif ettiği müminlerin özelliklerini anlatırken şöyle buyurmuştur:

“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (25/Furkan, 67)

Yine, Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem, irşad etmek suretiyle aslında ümmetine yol gösterdiği bağlamda şöyle demiştir:

“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” (17/İsra, 29)

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem pak sünnetinde orta yollu/itidalli olmayı övmüş ve ashabına yaşantısıyla bunu göstermiştir.

Bir gün Mekke’de birinin namaz kıldığını gördü. Oradan döndüğünde adam hâlâ namaz kılıyordu. Ashabına “…itidalli olunuz; siz bıkmazsanız Allah bıkmaz.” (İbni Mace) buyurdu.

Yine Aişe annemizin yanına girdiği bir gün; bir kadın gördü. Kadının kim olduğunu sordu. Aişe annemiz ‘falancadır, amellerini anlatıyor’ dedi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem “Yapabildiğiniz kadarını yapın. Siz bıkmadığınız müddetçe Allah bıkmaz.” (Buhari) buyurdular.

Başka bir gün mescidde bir ip gördü. Ashabına mescidin içinde gerilmiş ipi sordu: ‘Zeyneb annemizin ipidir. Namaz kılıp yorulduğunda buna tutunuyor.’ dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: “Çözün o ipi. Sizden biri kendini canlı hissettiğinde ibadetlerini yapsın.”  (Buhari) buyurdu.

Başka bir mübarek öğüdünde:

“Dinde aşırı gitmeyiniz. Vallahi dinde aşırı giden kim olmuşsa din ona galebe çalmıştır…” (Buhari) buyurdu.

“Aman aşırılıktan sakınınız… Sizden öncekileri aşırılık helak etmiştir.” (Ahmed)

Nasıl Vasat/İtidalli Olunur?

Yazının başından bu yana kullandığımız ve okuyucunun da merak ettiği vasat kılıflı ortacılıktan ne kastettiğimizi de izah edelim: Bir önceki bölümde; bir Kur’an kavramı olarak vasatın orta yol/itidal anlamına delalet etmediğini anlattık. Bunun lugavi bir anlam olduğunu Kur’an’ın ve Sünnet’in açık beyanı olmasına rağmen bunu terk edip lugatla yetinenlerin, tarihte Hariciler olduğunu da beyan ettik.

Ancak bir Kur’an kavramı olarak vasat, itidale delalet etmese de sünnet’in ve şeriatın genel tavsiyesinin her konuda itidal/vasat olduğunu da izah ettik. Kişinin vasat ehli olmasının tek yolu ittibadır. Kur’an ve Sünnet, nasıl inanmanız, nasıl yaşamanız ve nasıl konuşmanızı istiyorsa; buna harfiyen uyup misli misline itaat ederseniz, vasat ümmetin itidalli fertlerinden olursunuz.

Ortacılık ise, durduğunuz noktaya göre iki uç belirleyip, kendi durduğunuz noktanın yine kendi belirlediğiniz uçlara göre vasat olduğunu iddia etmenizdir.

Vasat olma, imani bir tutum iken; ortacılık, hevasını din edinen ve Kitaba uymak yerine kendi konumlarını Kitaba uyduranların tutumudur. Biri üstünde imanın renk, koku ve tadını taşırken; diğeri saf cahiliyedir.

Evet, dedik ki vasat; ittibadır. Emrolunduğu gibi dosdoğru olmayan, ifrata ve tefrite kaçan herkes haddi aşmış; ğuluv içerisine düşmüştür.

Bunun, emrolunandan fazla veya eksik olması fark etmez. Asrımızın ortacıları sadece aşırılığın ifrat boyutunu işlerler. Oysa ifrat ne denli yerilmişse, emrolunan hususta tefrit/gevşeklik aynı oranda yerilmiştir. Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem saçlarını ağartan da bu dengeyi koruma endişesidir. Onun sallallahu aleyhi ve sellembeni yaşlandırdı” dediği ayete bakınca konu daha iyi anlaşılacaktır:

“Sen ve seninle beraber tevbe edenler; emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun, haddi aşmayın. Allah yaptıklarınızı görmektedir.” (11/Hud, 112)

Haddi aşmayıp dengeyi korumanın yolu; ayette net bir şekilde ifade edilmiştir. Emrolunduğunuz gibi ayetinin siyak ve sibakına bakıldığında; gevşeklik ehli olan, kitaplarına sahip çıkmayan, bundan dolayı sürekli ihtilafa düşen Yahudiler (Bknz: 11/Hud, 110) ve dünyalık menfaatlerinden dolayı zalimlere meyleden gevşeklerden (Bknz: 11/Hud, 113) bahsettiği görülecektir.

Kur’an bu konuda çok hassastır. İnsanların tasavvur dünyasını inşa etmesi için belirlediği kavramların içini itinayla doldurur. Sakınan, haşyet duyan ve ıslah olmak için Kur’an’a yaklaşanların bu kavramlarda kapalılık yaşamalarına imkân vermez.

Vasat kavramının zıddı olan aşırılığın; ortacıların zannettiği gibi ifratı değil, daha ziyade tefriti-gevşekliği kapsadığını da burada belirtelim. Kur’an’da iki ayrı yerde “Ğuluvva/aşırılığa düşmeyin” kalıbı kullanılmıştır. Bu iki ayetin bağlamı incelendiğinde vahyin neye aşırılık dediği ve vasatın zıddı olan aşırılığın ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

İlki

“Ey ehli kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın Rasûlü’dür, (o) Allah’ın, Meryem’e ulaştırdığı ‘kun: ol’ kelimesi(nin eseri)dir, O’ndan bir ruhtur. (O’nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah’a ve Peygamberlerine iman edin. ‘(İlah) üçtür’ demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (4/Nisa, 171)

Burada aşırılık, Hıristiyanlara nispet edilmiştir. İsa’nın aleyhisselam Allah’ın oğlu olduğu inanışı aşırılık olarak kodlanmış ve bundan sakınıp son vermeleri istenmiştir.

İkincisi ise

“De ki: ‘Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın. İsrailoğulları’ndan kafir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!” (5/Maide, 77-79)

Burada aşırılık, Yahudilere nispet edilmiştir. Dünya hayatının geçici menfaatleri için emr-i bi’l maruf nehy-i ani’l münkeri terk etmeleri ve Allah’ın yeryüzünde adaletli şahitleri olup vasat bir ümmet olarak hakkı ikame etmemeleri, kınanmıştır. Bu noktadaki gevşek davranışları aşırılık olarak isimlendirilmiştir.

Peki ortacılar ne yapıyorlar?

Emrolundukları gibi dosdoğru olmuyor, olamıyorlar. Allah’ın subhanehu ve teâlâ yeryüzünde şahitleri olmayı hiç istemiyorlar. Kendi tespit ettikleri maslahatlara göre bir noktada duruyorlar. Sonra durdukları noktayı tasvip etmeyen, bu konuda onlardan geride kalan bir taife belirliyorlar ve onları da ayrı bir noktaya yerleştiriyorlar. Bu şekilde  iki uç nokta belirlendikten sonra: ‘Biz falancalar gibi aşırıya gitmiyor, filancalar misali gevşek de davranmıyoruz. Allah’ın ve Rasûlü’nün emrettiği gibi vasat bir ümmetiz…’ Sonra mı? Geriye ayeti okumak ve vasat olmanın dayanılmaz hafifliğine kendilerini bırakmak kalıyor.

Asıl ilginç olan nokta, bu vasat noktası sürekli değişiyor. Yani hevalarının tespit ettiği veya tağutların onlardan talep ettiği konumları değiştikçe, uç noktalar da değişiyor, buna bağlı olarak vasatlık konumu da değişiyor. Kavram borsasının vasatlık baronları, keyiflerince vasatlık çizgisini kaydırabiliyor, yeni düzenlemeler yapabiliyorlar.

Birçoğumuza tanıdık gelecek vasat kılıflı ortacılardan birkaç örnek vermemiz, konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.

Sistemin İslamî camialara kota uygulayıp, kamusal alanda onları istemediği bir dönem vardı. Başörtüsü ve sakal yasak; dindar bir aileden gelmek veya bir çevreye müntesip olmak kamusal alanda olmaya veya yükselmeye engeldi. Daha sonra sistem bunun yanlış olduğunu, bu dönemin fazla uzadığını ve İslamî camialarda sisteme yönelik öfke biriktiğini tespit etti. Bir patlama olmadan rahatlatmak, onların tabiriyle ‘gaz almak’ istedi. Kotalar kalktı. Dün kurumlardan kovulan başörtülüler, aynı kurumlara başkan veya müdür olarak dönmeye başladı. Kotalı ve kotasız diye ayıracağımız bu iki dönemde hevasını din edinen, emrolunduğu gibi dosdoğru olmanın külfetine razı olmayan vasat baronlarının, çizgiyi nasıl değiştirdiklerine şahit olacağız.

Kotalı dönem

Biz, birilerinin yaptığı gibi kızlarımızın başını açmaz, onları karma eğitim denilen sistemde ‘sisteme sızma’ adına okutmayız. Allah’ın farzlarını Allah’ın dinine hizmet adı altında çiğnemekten, şeytanın bizi Allah’la aldatmasından Allah’a subhanehu ve teâlâ sığınırız.

Aynı şekilde birilerinin aşırıya gittiği gibi kadınlarımızı eve kapatıp onları mücadele sahasından izale etmeyiz. Allah’ın emrettiği tesettür ve şer’i ölçüler içerisinde mücadelede aktif olarak bulunmaları gerektiğine inanırız.

Bu dönemde aşırılık, kadınları eve kapatmak; gevşeklik, onları sistemde yer edinmek adına haramlarla kuşatılmış okullara göndermek; vasat ise, onları İslam’ın tesettür ve kadın-erkek ilişkilerini çerçevesinde aktif mücadeleye katmaktı.

Kotasız dönem

Biz, birilerinin yaptığı gibi ‘yüz kapamak kesin farz, karma eğitim kesin haramdır’ demeyiz. İslam’ın ölçüleri içerisinde okuyup güzel yerlere gelmelerini isteriz. Bunları kesin farz görüp çocukların eğitimine engel olmak aşırılıktır.

Tefrit ehlinin yaptığı; dikkat çekmesinler diye çocukları tesettürsüz okula gönderme gevşekliğine de düşmeyiz.

Bir başka örnek;

Kotalı dönem

Biz, birilerinin yaptığı gibi meclise giren ve bunlara oy verenleri ayrım yapmadan tekfir etme aşırılığına düşmeyiz.

Birilerinin yaptığı gibi de meclise girip, dinimizle kumar oynamaz, Nebevi menhece aykırı davranmayız.

Vasat kalır, hem tekfir aşırılığından hem de meclislere girme gevşekliğinden kendimizi koruruz.

Kotasız dönem

Biz, birilerinin yaptığı gibi sistem partisi olmayız. Kendi kutsallarımızdan protokol adına ödün vermeyiz. Bu gevşekliğe asla kapı aralamayız. Birilerinin yaptığı gibi de siyasetten uzak durmaz, Allah’ın Müslümanlara nimet olarak bahşettiği bu meydanı İslam düşmanlarına terk etmeyiz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da vasatız. Aşırılıktan uzağız.

Konuşan aynı şahıslar, dinleyen de aynı kitleler… Kimsenin aklına; ‘delil aldığımız ayette sizi vasat bir ümmet kıldık deniyor, bizse kendi durumumuza göre kendimizi iki uç arasında ortalıyor, buna da vasat diyoruz’ demek gelmiyor.

Vasat kılıflı ortacılık, İslamî hareket için ayakların kaydığı, kalplerin hastalandığı, hevanın gidişata yön verdiği, kaygan ve tehlikeli bir zemindir. Hususen bu durumlarını Kur’an’ın pak kavramlarından birine mâl edenlerin gidişattaki yanlışlığı fark etmesi pek de mümkün olmuyor.

Bu yazımızın Vasat ümmet olmayla, Vasatlığa en uzak olmalarına rağmen, ortacılıklarını vasat kılıfıyla kamufle edenlerin ayrışmasını ve kavramları asli halleriyle öğrenmek isteyenlere yardımcı olmasını Allah’tan subhanehu ve teâlâ diliyoruz.

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver