Kurtuluşun Önüne Çekilmiş Set: Magic Box

Hamd, âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’a; salât ve selam Rasûlullah’a, ailesine ve örnek nesil sahabesinin üzerine olsun.

Allah’ın adıyla…

“Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekâtı verirler. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu hâlde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler. Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır; (Evet) Firdevs’e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.” (23/Müminun, 1-11)

Yukarıdaki ayetlerin muhatabı olarak müminleri zikrediyor Allah subhanehu ve teâlâ. Ve iman eden müminler olarak hepimizin amacı Firdevs cennetlerine nail olmak. Ve bunun gereği olarak da sebeplere yapışıyoruz. Allah’ın rızası doğrultusunda bir yaşam tarzı sergilemeye çalışıyoruz.

Kurtulanlardan olmayı tüm Müslüman kardeşlerimiz, kıymetli yavrularımız için istiyoruz. Onlar ki bize Allah’ın subhanehu ve teâlâ bir emanetidir. Bu emanetleri, Kur’an ve Sünnet üzere salih kullar olarak yetiştirmeye çaba sarf ediyoruz. Bataklıkta gül yetişmez misali onları her türlü tehlikeden, imanlarını bulandıracak her zehirli oktan korumaya özen gösteriyoruz. Ama tehlikeli ve zehirli bir şeytan, evimizin içinde çocuklarımızı zehirliyor, zihinlerini bulandırıyor farkında değiliz. Biz dışarıdan gelecek tehlikelere karşı çocuğumuzu korumaya çalışırken içeriden bizi yıkmaya çalışan tehlikeden habersiz, çocuğumuzu ona emanet ediyoruz. Peki, gerçekten habersiz miyiz? Kurda kuzu teslim ettiğimizin farkında mıyız? Emanete ihanet mi ediyoruz?

Ya da boş şeyler ve aldatıcı dünya hayatına kendimizi kaptırdık da şeytan bize amellerimizi süslü gösterecek bahaneler mi öğretiyor?

“Onları bırak yesinler, içsinler zevk alsınlar. Onları boş amel oyalasın, ileride bileceklerdir.” (15/Hicr, 3)

Allah subhanehu ve teâlâ çocuklarımızı bize emanet etmişken; Siz çocuğunuzu en kıymetli yavrunuzu dinî değerlerden yoksun, argo kelimeler ile konuşan, ahlaksızlıkta haddi aşmış, azgınlaşmış, zevk ve sefa düşkünü, zorla şiddet uygulayan, bulaşıcı hastalık taşıyan, hayalperest, dünyalık, putperest bir bakıcıya emanet edebilir miydiniz? Hayır değil mi! O halde soruyorum sizlere neden çocuklarınızı tağutların amacına hizmet eden tv belasına emanet ediyorsunuz?

TV, küçük ve zararsız kutucuk! Bütün bir aileyi bir araya toplayabilen bir araç! İyi kullanıldığı takdirde faydalı, kötü kullanıldığı takdirde zararlı diye evimize aldığımız; masa, sandalye gibi bir eşya… Maalesef bu, bizim bahanemiz! Ev eşyalarımız bize Allah’ın dinini yaşarken hizmet eden birer araçken göründüğü kadar masum olmayan bu alet, Allah’a kul olma yolunda önümüzdeki en büyük engel. Ve ne kadar acı ki önceleri küçük bir kutucukken şimdi odalara sığmaz oldu ve evlerimizdeki yeri de baş köşe!

TV Japonların deyimiyle; namıdiğer aptal kutusu… ‘İyi kullanıldığı zaman faydalı’ gibi bir bahaneye karşılık, zararları sayamayacağımız kadar çok.

Ahlaki, fizikî, ruhsal, maddi ve manevi. Çocuklarımızın her türlü gelişiminde yaptığı tahribatlar da cabası…

Yüce Allah, biz Müslümanlara görev ve sorumluluklar vermiştir. Bizlerin Allah’a, Rasûlümüze, Müslümanlara, ailemize karşı görevlerimiz var. TV ise bu görevleri hakkı ile yerine getirmemize en büyük engeldir. TV zaman hırsızıdır, insanların vaktinden çalar.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:

“Sağlık ve boş vakit, insanlardan pek çoğunun bunlardan faydalanmak hususunda aldandıkları iki büyük nimettir.” ( Buhari)

Zaman, biz Müslümanlar için gerçekten çok kıymetlidir. Zamanın hesabı sorulacak. TV bizi ibadetten, zikirden, tefekkürden alıkoyar. Bizler ki günümüzün belli bir vaktini tefekküre ayırmalı, çocuklarımıza bunu aşılamalı, örnek olmalıyız.

Şimdi bir insanın günlük iki saatini TV’nin başında geçirdiğini düşünelim. Bu ayda altmış saat yapar. Yılda ise yedi yüz otuz saat eder. Yani tam tamına otuz gün eder. Bu kadar uzun zamanı TV ile geçiren ve bu şekilde çocuklarını yetiştiren Müslümanların hâlini varın siz düşünün! Ne büyük bir zaman kaybı.

“Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.” (23/Müminun, 3)

“O halde boş kaldın mı yine kalk başka bir iş/ibadetle yorul.” (94/İnşirah, 7)

TV, insanların sağlığından çalar. Saatlerce TV karşısında oturmak, insanı tembelleştirir. Az hareketten dolayı vücut yağ depolamaya başlar. Ekrandan yayınlanan ışınlar, Laptın ve Ghrelin adlı hormonlarda dengesizlik meydana getirir. Laptın; tokluk hormonudur. Tokluk duygusu vererek, organizma içindeki yağ stoklarını ayarlar, vücudun iştah dengesini düzenler. Gherlin ise açlık hormonu salgılar. Bununla beraber TV karşısında tüketilen abur cuburlar obeziteye yol açar.

TV’nin zararları bununla bitmiyor. TV, toplumlarda ahlaki çöküntülere yol açmış ve açmaya devam etmektedir. Ahlaksız, edepsiz, şiddet içeren, kan, zulüm, eğlence, zevk, sefa, şehvet üzerine kurulu film, haberler ve maalesef çizgi filmler ile hedefe doğru ilerleyen TV ve yine maalesef diyorum bunları izleye izleye normal, sıradan ve meşrulaştırılmıştır ahlaksızlık…

TV’de görünen şarlatanların giyimlerinden tutun, konuşma tarzlarına, cep telefonlarından tutun, araba markalarına, yemek yeme şekillerine kadar taklit edilir ve bunlar ulaşılmaz bir emel hâline gelmiştir…

TV yalancıdır… Şeytanın insana süslü püslü gösterdiği bu özendirici hâl, Rabbimizin bizden istediği yaşam tarzı değildir. Medya patronları, gizliden gizliye, kimi zaman da açıktan, kendi askerlerini yetiştiriyorlar. Kendi ideolojilerini Müslüman toplumlara, genç beyinlere aşılıyorlar.

Subliminal mesajı -25. kareyi- hepimiz duymuşuzdur. Biz ebeveynler ve masum yavrularımız fark etmeden tek gözlü çizgi film figüranlarıyla, iki kulaklı tavşanlarla, şeytani suratlarla güya üstün güçlere sahip yaratıklarla, satanistliği ve masonluğu aşılamaktadırlar. Daha açık söylemek gerekirse şeytana ordu hazırlıyorlar. Bazı Batı toplumları belli bir yaşa kadar çocuklarına TV izlettirmiyorlar. Amerika’da bile iki yaşın altındaki çocuklara çizgi film, TV izletilmiyor. Eeee… Masum yavrulara kurdukları tuzaktan kendi yavrularını korumak istiyorlar elbette…

Sokaklarda gördüğümüz saçları tepeye dikilmiş, kollarında dövme, kulaklarında küpe, acayip kıyafetli, soğuk bakışlı, argo konuşmayı marifet zanneden edep yoksunu çocuklar ağaçta yetişmedi herhalde…

“İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için boş ve gayesiz olanı satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.” (31/Lokman, 6)

Peki, biz daha kendimiz TV izlerken bize tertemiz bir sayfa olarak emaneten verilen kıymetli yavrularımıza nasıl ‘TV zararlı, izleme’ diyeceğiz? Çevresindeki ağabey ve ablaları TV izlerken, onun kötü olduğunu nasıl anlatacağız?

Yüce Allah’ın subhanehu ve teâlâ sevip razı olduğu salih gençleri, TV evimizi doldururken nasıl yetiştireceğiz?

İslam’ı, imanı, hayâyı, namusu, şerefi, izzeti nasıl öğreteceğiz? Güçlü olanın Allah olduğunu, örnek alınması gerekenin O’nun Rasûlü olduğunu; sahabeyi, müminleri sevmeyi, iffeti, mücadeleyi nasıl öğreteceğiz?

İsterseniz bir de TV’nin maddi boyutuna bakalım… İnsanlar artık en son çıkan TV’leri almak için yarışmakta. 37, 51 ekran derken 500 ekranlar çıktı piyasaya dersek abartmış olmayız herhalde.

TV’yi aldın bitti mi? Hayır, bununla birlikte tüketmeye hep tüketmeye yönelik allanıp pullanıp sunulan reklamlar var. Beynimizi reklamlar ile paramparça ettiler. Sağlıklı düşünemez olduk. Lazım ya da değil sürekli alışveriş yapar olduk. Aldıkça mutlu olduğumuza inandırdılar, yazık… Cimrilik ahlakı ile, infak bilincini de unutturdular bize…

Evet, şimdi gelelim en büyük zarara… En büyük en önemli zarar belki de: Televizyon sihirbazdır. Firavunun sihirbazları gibi… Firavun, etrafında bulunan sihirbazlarıyla nasıl aptallaştırmıştı kavmini… Zulüm de görseler, işkence de görseler hiç itiraz etmiyorlardı. Sihirbazlar, hakkı batıl, batılı hak olarak; eğriyi doğru, doğruyu eğri olarak gösteriyor, beyinleri esir olmuş halk da itaat ediyordu.

İşte zamanımızın en büyük sihirbazı da TV’dir. Kurulan ilk özel TV kanalının adını biliyor musunuz? ‘Magic Box’ -Sihir Kutusu-. İşte bu kadar açık bir şekilde ortada, adı bile sihirli. Kandırıverir sizi, önce aptallaştırır sonra köle yapar, unutmayın!

İki kulağın iki gözün afetidir, TV. Dolayısıyla kalbin afeti.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi ve doğru olursa tüm vücut iyi, doğru olur. O bozulursa tüm vücut bozulur. Dikkat edin o kalptir!” ( Buhari, İman, 39)

Rabbim bu illetten, afetten tüm Müslümanları korusun. Kalplerimiz kararmadan, katılaşmadan, kirlenmeden koruyalım kendimizi ve çocuklarımızı TV belasından.

Bizi akletmekten, düşünmekten, Rabbine kulluğu hakkıyla ifa etmekten alıkoyan TV’den.

Ve bizler kardeşlik, sevgi tohumları ekmeye çalışırken, Rasûlullah’ı, örnek sahabesini anlatırken kendilerinden teberri ettiğimiz Yahudi ve Hristiyanların çizgi film ve filmleri izlettiğimiz çocuklarımızdan İslami bir anlayış, edep ve davaya hizmet beklemeyelim.

Şeytan ve ebeveynin öğretileri arasında sıkışan yavrularımızın neden saldırgan ve miskin oldukları sorusunu da kendimize soralım lütfen. Ve bu ikili ve çelişkili eğitim arasında kalan sevgili yavrularımıza haksızlık etmeyelim ki; biz onlara Allah’ı, İslam’ı öğretirken o, diğer taraftan vakti boşa harcamayı, oyun ve eğlenceye endeksli bir yaşam tarzını, asiliği, tembelliği, kolaycılığı öğreniyor. Ve TV ile yetişen bu zavallı yavrular, bulundukları toplumu da ifsad ediyor.

Böyle bir çocuktan Musab, Rafi’, Ali radıyallahu anhum olmasını bekleyebilir miyiz? Bir futbolcunun ismini beynine nakış nakış işlemiş, onu Allah ve Rasûlü’nden çok sevmiş bir çocuk acaba bu davayı ne kadar sırtlanabilir?

Ömer Muhtar’ın bir sözü var ne kadar manidar, şöyle söylemiş: ‘Çocuklarınıza süt ile birlikte, Kur’an’dan öğütler verin. Boyları büyürken kalpleri ve bakış açıları da büyüsün.’

Kardeşim! Şeytanın amacına ulaşmasına izin verme, sen ki Rabbine kul olmaya söz verdin ve bu söz ile birlikte sadece O’nun subhanehu ve teâlâ rızasını kazanacak ameller işlemeye and içtin. Namıdiğer aptal kutusu vesilesiyle sen ve ailen, cennet ve içindeki nimetlerden mahrum kalmayın! Çocuğunun ve kendinin kurtuluşunu tehlikeye atma.

Ve şunu da asla unutma! Bir çocuğun en büyük düşmanı; kendisine Allah’ı anlatmayan, tanıtmayan, sürekli dünyada kalacakmış gibi yetiştiren ebeveynlerdir.

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Selam ve dua ile… 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver