Gençlerin Düşüncelerine Önem Göstermek

Allah’a hamd; Resûlü’ne, onun ailesine ve ashabına salât ve selam olsun.

Allah’ın rahmeti, esenliği, selameti hepimizin üzerine olsun.

Değerli kardeşim!

Gençlerimize karşı en büyük görevlerimizden bir tanesi de onların düşüncelerine değer vermektir. Hepimiz küçüklüğümüzden bu yana hayaller kurarak büyüdük. Hâlen de bu hayallerimiz devam etmektedir. Gençlerimizin de hayal dünyaları var. Hayata dair bazı düşünceler içerisindeler. Kimisi okuyacak kimisi ticaret yapacak kimisi işçi olacak kimisi patron kimisi ev alacak kimisi de araba… dünyaya dair bunun gibi birçok düşünceleri var gençlerimizin.

Ebeveynler olarak çocuklarımızın düşüncelerine nasıl muamele ediyoruz ya da nasıl muamele etmeliyiz? Nasihatimizin ana konusu bu olacaktır inşallah.

Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki artık çocuklarımız kundaktaki gibi küçük değiller. Bir fıtrat, nefis üzerine büyüdüler. Şu an o nefsi mutmain etmenin mücadelesini veriyorlar ve bu sebeple ”Ben de varım!”, ”Ben böyle düşünüyorum!” diyerek kendilerini ispatlamaya çalışıyorlar.

Bizim üzerimize düşen, ebeveynler olarak çocuklarımızın düşüncelerine -yanlış bile olsa- değer vermek ve ciddiyetle yaklaşmaktır. Önerilerinde eksiklik veya bir hata varsa reddetmek yerine yön vermek, eksiklerini tamamlamaktır.

Gençlerimiz, düşüncelerini; kişiliği, onuru olarak görmektedir. Eğer fikirlerine değer verirsek kendilerini değerli hissedeceklerdir. Böylelikle hem kendilerine olan güvenleri artacak hem de ailelerine bağlanacaklardır.

Bunun zıttı olarak gençlerin düşüncelerini eleştirir, saçma görür veya kınarsak işte o zaman onlara hakaret etmiş ve gururlarını kırmış oluruz. Bu nedenle de hep agresif ve öfkeli olurlar. Örneğin, çocuğumuz bu sene tatilde yurt dışına, İsviçre’ye gitmeyi planladı ve gelip bizimle paylaştı.

Eğer ”Bak bak, yine saçmalamaya başladı, duydun mu annesi oğlun/kızın İsviçre’ye tatile gitmek istiyormuş!” vb. bir tepki verirsek çocuğumuzun düşüncelerini hiç önemsememiş ve onu incitmiş oluruz. Böyle olduğunda da o, bu tavrı genç şahsiyetine yediremeyecektir. Kendisine değer verilmediği hissine kapılacak, ebeveynine karşı öfke duyacak ve düşüncelerini hep kendinde saklayıp gizli tutmaya çalışacaktır. Böyle bir gencin, kendisini kimsenin anlamadığını düşünerek psikolojik sorunlar yaşaması muhtemeldir. Daha tehlikeli olan ise kendisine, kendini anlayan bir arkadaş çevresi oluşturma ihtimalidir, ki maalesef bu çevreler de genelde bozuk, tehlikeli çevreler olmaktadır.

Ancak İsviçre’de tatil yapma düşüncesine “İlk önce bir bakalım, maddi olarak bizi aşar mı? Orada ortam, kültür olarak sıkıntı yaşar mıyız? Bunun için önce araştırmalıyız” gibi bir muamele gösterdiğimizde genç, bu sefer kendisine değer verildiğini hissedecek ve ailesi ile sorun yaşamayacaktır. Ailesi, araştırdıktan sonra buraya tatile gitmeyi uygun görmese bile genç sorun çıkarmayacaktır; çünkü düşüncesi önemsenmiştir.

Değerli Kardeşim!

Şu önemli notun altını çizmek istiyoruz: Gençler bizim fikrimizi kabul etmek veya bizim gibi düşünmek zorunda değillerdir. Ailece bir konuda karar verileceği zaman mutlaka o gencin fikri alınmalı ve onun düşüncesi göz önünde bulundurularak karar verilmelidir.

Bütün peygamberlerin imamı olan İbrahim’in (as), oğlu ile olan diyaloğunu hatırlayalım. İbrahim, İsmail’ini kurban olarak Allah’a (cc) adamıştı. Artık kurban etme zamanı geldiğinde oğlu İsmail’e ”Senin bu konudaki düşüncen nedir?” diye sordu. İsmail, itaat edeceğini söyledi.

Bu durumu Rabbimiz (cc) şöyle anlatıyor:

“Biz onu (İbrahim’i) halim (yumuşak huylu) bir çocuk ile müjdeledik. Çocuk onunla beraber iş yapıp koşuşturma çağına erişince dedi ki ‘Oğulcuğum! Rüyamda seni kestiğimi görüyorum. Sen ne düşünüyorsun (bu konuda)? (İsmail) dedi ki ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” [1]

Bu ayette, birçok babanın yaşadığı ”Oğlum bana itaat etmiyor.” sorununa çözüm bulmuş oluyoruz. İsmail’in, babasına itaat etmesinin birçok vesilesi olsa da bunlardan biri de babasının, yapacağı işte çocuğunun düşüncesini sormasıdır.

Bugün bizlerin yaşadığı en büyük sıkıntılardan biri de ”Çocuğum benim gibi düşünmeli, benim istediğimi yapmalıdır.” yanılgısıdır. Örneğin, çocuğumuza iş arıyoruz. Hemen ”tekstilci olsun, tatlıcı olsun…” diyerek işe vermeye çalışıyoruz; ancak çocuğumuza hiç sormuyoruz. ”Oğlum senin düşüncen nedir? Hangi işte çalışmak istiyorsun? Sen hangi işi seviyor ve istiyorsan ona dair bir işe bakalım.” demiyoruz. Böyle olunca da gençlerimiz, gittiği yerde ya çalışmıyor ya da kısa bir zamanda işi terk ediyor. Sonra da ”Oğlum bana itaat etmiyor.” sorunu ortaya çıkıyor. Bu sorunun var olmasına çoğu zaman anne babalar sebep olmaktadır.

Bir örnek daha verelim: Çocuğumuzun medresede okumasını, hoca olmasını, davet yaparak ümmete faydalı olmasını istiyoruz. Bazı babalar, çocuğuna bu konu hakkındaki düşüncesini dahi sormadan oğlunu/kızını medreseye kaydediyor. Genç, kendisine düşüncesi sorulmadığı için ailesine karşı hep öfke duyuyor, en tehlikeli olanı ise münafıkça davranmaya başlıyor. Ailesinin yanındayken, okuyacağını belirtiyor; fakat hakikatte ise ilimden nefret ediyor. Gençlerimizin böyle bir karaktere bürünmesinin sebebi, okumadığı zaman ailesinden alacağı tepkilerdir…

Müşahede ettiğim bir olayı aktarmak istiyorum:

Medrese dönemimde bir genç ilim okumak için geldi. Bu genç bir yıla yakın medresede kaldı; fakat bu sürede başarılı olamadı. Daha doğrusu gencin ilme merakı yoktu. Sanki biri onu zorla orada tutuyordu.

Bir ara kendisi ile muhabbet ediyorduk, ben de bu isteksizliğini ona sordum. Genç üzgün bir şekilde şunları söyledi: ”Babam beni zorla gönderiyor. Okumazsam benimle konuşmayacağını, hiçbir şekilde ilgilenmeyeceğini söylüyor. Ben de bu tehditler karşısında mecburen medreseye geliyorum.”

Biz bu gencin ailesi ile konuştuk; oğluna yaptığı muamelenin yanlış olduğunu, bu şekilde münafıklığa meyledeceğini belirttik. Daha sonra genç medreseyi bıraktı. Çünkü istemiyor ve yapamıyordu.

Aradan zaman geçti ve bir gün bu genç ile dışarıda karşılaştım, kendisine ailesi ile arasının nasıl olduğunu sordum. Genç aynen şunları söyledi: ”Babam benimle konuşmuyor, beraber yemek yemiyoruz ve bana hiçbir şekilde harçlık vermiyor. Bunların hepsini okumadığım için yapıyor. Boş verin hocam, zaten ben de onu sevmiyorum, konuşmak istemiyorum.”

Değerli Kardeşim!

Sonuç olarak, çocuklarımız bizden ayrı bir fıtrata sahiptir. Bu sebeple hayata dair bakış açıları ve planları da bizimkinden çok çok farklı olabilir. Böyle olması doğaldır. Üzerimize düşen, İbrahim’in yaptığını yaparak çocuklarımıza fikirlerini ve düşüncelerini sormaktır. Reddetmeden değerlendirip, eksiklerini yön vererek tamamlamaktır.

Rabbimizden dileğimiz, gençlerimizi davamızın mirasçıları kılması ve bizleri onlara salih saliha aile eylemesidir. (Allahumme âmin)

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamdetmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…

 

[1]       .   37/Saffât, 101-102

 

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver