Öğretmenlik yapan kardeşlerimiz sürekli soruyorlar:
Eğitim verdiğimiz yavrularımızın vicdanlı, incecik kalpli ve duyarlı olabilmeleri için neler yapmalıyız?
Onlara ahlaki erdemleri nasıl kazandırabiliriz?
Sorumluluk duygularını nasıl geliştirebiliriz?
İbadetler konusundaki isteklerini arttırmak için neler yapabiliriz?
Daha birçok soruları var. Bu sorular onların yaptıkları işi ne kadar önemsediklerini; öğrenci yetiştirmek değil, geleceği inşa ettiklerinin ayırdında olduklarını gösteriyor. Onların bu hassasiyetleri bizlere güven aşılıyor çünkü neslimizin emin ellerde olduğunu anlıyoruz. Rabbim (cc) her birinden razı olsun.
Öğretmen kardeşlerimin soruları, iki şeyin hep unutulduğunu hissettiriyor bana. Bu unutkanlık yüklerini ağırlaştırıyor. Rabbimden (cc) temennim bu yazıyı, kendilerine ait olmayan yüklerden kurtulmalarına vesile kılmasıdır.
Çocuklarımıza bilim öğretmenin öncesinde din öğretmek istiyoruz. Dinin en temel konularını bilsin, Rabbimizin Kitabını öğrensin ve öğrendikleriyle de amel etsin diyoruz. Bunu yaparken sevdirelim, nefret ettirmeyelim diye çok da çabalıyoruz. Bu asil hedefi bazen tutturamıyoruz. Duamızın tam tersiyle, çabamızın aksiyle yüzleşiyoruz. Bu bizi umutsuzluğa sevk ediyor. Hatta bazen aklımıza kötü senaryolar da geliyor. Duruyoruz. Oysa umutsuzlukla karşılaştığımız yerde durmalıydık. Çünkü bizim sorumluluğumuz buraya kadardı. Biz anlatmakla, öğretmekle, göstermekle, tekrar anlatmakla, bağ kurmakla, örnek olmakla sorumluyduk. Bunları yaptıktan sonra gerisi bizim işimiz değil. Bizim alanımız hiç değil. Çünkü bundan sonrası tamamen Allah’ın kaza ve kaderi… Yani Allah’ın takdiri…
Bizler maalesef hayatı hep sebep sonuç çerçevesinde okuyoruz. Yaptım oldu, yapmadım/yapamadım olmadı… İşlerin hep böyle ilerlediğini sanıyoruz. Atasözlerine bile konu olmuş. Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ, diyoruz. Oysa ne özen gösterilen bahçeler vardı, hasadı alınamayan.
Çocuk eğitiminde de benzer hatayı tekrarlıyoruz. Evladımızın ahlaki eksiklikleri varsa kendimize yükleniyor, neyi eksik bırakmış olabileceğimizi düşünüyoruz. Oysa İslam’ın gerçeği hiç de böyle değil. Allah Resûlü (sav) bize rahim meleğinden bahsediyor. Bir hanım hamile kaldığında melek gelerek onun için dört şey yazıyor:
Ömrü ne kadardır?
Rızkı ne ve ne kadar olacaktır?
Saîdlerden midir?
Şakîlerden mi?
Son iki unsur bizim için önemli. Bizim, “Yapamadım, bu yüzden olmadı,” tezimizi çürütüyor. Bize, “Sen elinden geleni yap. Senin sorumluluğun buraya kadar. Sonuca senin hiçbir dahlin yok.” diyor.
İşte sevgili meslektaşlarım, burayı hiç unutmayın. Bazen ne yaparsanız yapın, hangi teknikleri kullanırsanız kullanın bazı çocukları kazanamazsınız. Çünkü yazı yazılmış, kalem kırılmıştır.
Unuttuğumuz ikinci husus ise çocuk eğitimi anne karnında başlar ve çocuk ilk altı yılını ebeveyninin yanında geçirir. Bu zaman zarfında karakteri gelişir. Birçok davranış ve alışkanlık edinir. Okul yaşı yedidir ve çocuk o zamana kadar sayısız olumlu veya olumsuz deneyim elde etmiştir. Yani siz, eğitimde zincirin son halkasısınız. Birinden bu çocuğun hesabı sorulacaksa (ki Allah (cc) her ebeveyne, özelde babaya ailesinin hesabını soracaktır) o biri asla siz değilsinizdir. Siz, görevinizin hakkını verip vermediğinizin hesabını vereceksinizdir.
İlk Yorumu Sen Yap