Yaşamı Üstlenebilmek: Sorumluluk

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

İnsan doğduğu ândan itibaren sorumluluk yüklenerek dünyaya gelmiş bir canlıdır. Âlemlerin Rabbi olan Allah (cc), insanlara emaneti[1] yükleyerek onları sorumlu kılmıştır.[2] Yani sorumluluk, insanlara yabancı olan bir kavram değildir. Bu tanıdık kavram; davranışlarımızın ve etrafımızda yaşanan olayların farkında olmayı, yükümlülüklerimizi üstlenebilmeyi, davranışlarımızın ve seçimlerimizin sonuçlarını da kabullenebilmeyi içerir.[3]

Sorumluluk dediğimizde aklımıza ilk olarak kendimiz dışındaki insanlara ve olaylara karşı görevlerimiz gelmekte ve kendi benliğimize olan sorumluluklarımız geri planda kalmaktadır. Bunun sebebi sorumluluk kavramına dar bir pencereden bakarak yanlış tanımlamamız olabilir. Sorumluluk sahibi olmak, kendi yaşamımızın dizginlerini elimizde tutmaktır. Seçimlerimizin, tercihlerimizin, davranışlarımızın ve bunların sonuçlarının hesabını verebiliyor olmaktır. Kendi hayatımızın sorumluluğunu üstlendiğimizde; insanların sevgi, saygı ve güvenini elde etmiş oluruz. Aynı zamanda sorumluluk sahibi olmak kendimizi gerçekleştirmemizi sağlayacak bir etkendir.[4] Kendimize ve çevremize karşı yerine getirdiğimiz sorumluluklarımız bizi iyi hissettirecek ve aynı zamanda yaşama katılma cesaretimizi şevklendirecektir. Örneğin, hayata karşı sorumluluklarını üstlenmemiş ve bunlardan sürekli kaçan bir ebeveyni düşünelim. Böyle bir ebeveyn yaşama katılmadığı ve sorumluluk almadığı için, çocuğuna fiilî olarak sorumluluk almayı öğretemeyecektir. Böyle bir durumda da çocuğunu sorumluluklarını alma noktasında desteklemesi, teşvik etmesi faydasız olacaktır. Yaşama katılamayan, hayatında sorumluluk alamayan ebeveynlerin verdikleri öğütler ve nasihatler çocuk için bir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü çocuklar bir rol modele ihtiyaç duyarlar. Yaşama sorumluluğunu üstlenememiş anne babaların çocukları ise sorumluluk alma cesareti gösteren ebeveyn profili yerine; sorumluluktan kaçan ebeveynlerle büyüdüğü için sorumluluk almayı ürkütücü ve aynı zamanda yük olarak göreceklerdir. Tam olarak bu noktada sorumluluk duygusunun öncelikle kişisel olarak algılanması önem arz etmektedir. “Önce kendine, sonra başkalarına” sözü ilk bakıldığında bencillik olarak görünse de sorumluluk bilinci oluşturmak açısından önemlidir.[5]

Sorumluluk alabilmek aslında olgunlaşmaktır. Olgunlaşan, büyüyen bireyler yaşama dair sorumluluk alabilirler. Fakat büyüyemeyen, daha doğrusu ebeveynleri tarafından büyütülmemiş yetişkinlerin sorumluluk alması güç bir durum olacaktır. Hayatının her noktasında kendisinin yerine kararlar verilmiş ve sadece verilen kararları uygulamış insanların sorumluluk sahibi olmasını beklemek çok gerçekçi değildir. Sorumluluk duygusunun gelişebilmesi için kişinin sorumluluk aldığı, seçim hakkının olduğu, karar verdiği ve verdiği kararların sonuçlarını üstlendiği bir ortamda yetişmesi gerekmektedir.[6] Bunun tam tersi bir ortamda yetişen bireyler sorumluluk almayı öğrenemediklerinden dolayı aslında tanıdık olan bu duyguya yabancılaşacaklardır. Ve bu durum yetişkin, ama olgunlaşamamış bireylerin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Topluma baktığımızda yetişkin olduğu hâlde sorumluluk alamayan ve sorumluluklarını yerine getiremeyen insanların çok fazla olduğunu görürüz. Ve bu tip insanlar, bulundukları ortamlarda sorumluluk alamadıklarından ya da almayı tercih etmediklerinden kaynaklı problem oluşturabilmektelerdir. Bu insanların sorumlulukları alamama nedenleri farklı şekillerde görülebilmektedir. Örneğin;

  • Bazı insanlar, sorumluluklarını kendisinin dışındaki kişilere veya durumlara yükleyebilirler. Bu tip kişiler, günlük hayattaki sorumluluklarının olumsuz sonuçlarını üstlenmezler ve bu olumsuzluğu başkalarına veya kendisi dışında gelişen olaylara bağlarlar. Bu duruma, sınavda başarısız olan bir öğrencinin düşük not alma sebebi olarak öğretmeninin haksızlık yaptığını söylemesi veya soruların zor olduğunu ileri sürmesi örnek verilebilir. Ya da eşiyle yaşadığı bir problem sonucu, kişinin tüm sorumluluğu karşı tarafa yüklemesi ve problemin yaşanma sebebinin karşı taraf olduğunu söylemesi de bir diğer örnektir.
  • Etrafımızda sıkça karşılaştığımız sorumluluktan kaçış nedenlerinden biri de bedensel yorgunluğunu ileri süren insanlardır. Bu sınıftaki insanlar çok fazla çalışmazlar, fakat sürekli bedensel bir yorgunlukları vardır. Genellikle “Hiç hâlim yok!”, “Ah!”, “Of!” gibi söylemleri mevcuttur. Bu durumu bazı ev hanımlarında gözlemlemek mümkündür. Bu tarz yakınmalar sayesinde kendilerine verilecek sorumluluktan kaçmayı ve aynı zamanda bu gibi söylemlerle etrafındaki insanlara suçluluk duygusu hissettirerek, istediklerini karşı tarafa yaptırmayı amaçlayabilirler. Kendisini suçlu hisseden karşı taraf ise kendi sorumluluğu kapsamına girmese dahi karşı tarafın sorumluluklarını da yerine getirmeye çalışabilir. Bu yolu seçen insanlarda gözlemlenen bir diğer durum da günün sonuna doğru veya keyifli bir aktivite yapacakları zaman bu bedensel yorgunluklarından eser kalmadığıdır. [7]
  • Diğer bir tip ise, sorumluluğu yerine getirmek yerine sürekli bu sorumluluk hakkında konuşan kişilerdir. Bu kişiler nasıl yapacağı, ne zaman yapacağı, neler yapmak istedikleri vb. şeyler hakkında konuşarak zamanlarını geçirirler. Bu tip insanların temelde amacı sorumluluğu yerine getirmek değildir. O sorumluluğu gerçekleştiremeyecek olmasından ötürü söylemleriyle zaman kazanmaya çalışmaktır. Sorumluluğa dair bilgi ve hedefleri bulunsa da bunu yaşama dökme cesareti gösteremezler. Oysa, “Bilmek, uygulamaktır.” Bilgileri bulunsa dahi eyleme dökme cesareti bulunmuyorsa, o bilginin faydası olmayacaktır.
  • Bazen de insanların, verilen sorumluluğa karşı olumsuz kehanetleri olabilir. Bu insanlar, işe başlamadan, “Yapamam.”, “Beceremem” gibi olumsuz düşüncelerle yerine getirilmesi gereken sorumluluğu üstlerinden atmaya çalışabilirler. Sorumluluk alamamak, bahsettiğimiz gibi çocukluktan gelen bir meseledir ve öz güvenle bağlantılıdır. Sorumluluk almayarak büyümüş olan bir kişinin, yetişkin bir birey olduğunda öz güven noktasında problemleri olacaktır. Yetişkin olduğunda karşılaştığı sorumluluklar, ona kendini yetersiz hissettirecek ve onu korkutacaktır. Bu noktada korkumuzla yüzleşmek ve sonrasında yapıp yapamayacağımıza karar vermek daha doğru olacaktır.
  • Bu durumlardan farklı olarak bazen de seçici davranarak bazı sorumluluklardan kaçan insanları görebiliriz. Ve bu kaçma olayını da başka konularda fazla sorumluluk alarak gerçekleştirebilirler. Örneğin, evine karşı olan sorumluluklarından kaçmak için çok fazla çalışan ve iş hayatında çok fazla sorumluluk alan babalar… Bu kişilerin gündüzleri, geceleri, tatil günleri tamamen iş olmuştur. Çok fazla çalıştıkları için de dışarıdan bakıldığında epeyce sorumluluk alıyor gibi de görünebilirler. Fakat çalışma hayatının dışında aile yaşantısına bakıldığında hiçbir sorumluluk almayan biriyle karşılaşabiliriz. Böyle kişiler işlerindeki sorumlulukları, ailesine karşı olan sorumluluklarından kaçma yolu olarak bulmuşlardır. Seçici de olsa ailesi noktasında sorumluluk almaması, sorumsuzluk örneklerinden biridir.

Sorumluluk Bilinci Nasıl Gelişir?

Çocukluğumuzun geçtiği ailede bize sorumluluk verilmemiş olabilir. Peki, bu hep böyle mi kalacak? Yetiştirilme sürecimiz bu şekilde geçse de bundan sonraki süreçte yaşamımıza yön vermek bizim elimizdedir. Bugüne kadar sorumluluklarımızı yerine getirme noktasında problemler yaşasak da bunu değiştirebilmek mümkündür. Öncelikle bunu değiştirebileceğimize dair inancımız olmalı ve sorumluluk duygusunu kazanabileceğimizi kabul etmeliyiz. Bu kabulleniş ve karar verme sürecinden sonra kişinin kendini tanıması ve buna bağlı olarak harekete geçmesi gerekir. Kişi kendini ne kadar tanırsa kendini gerçekleştirmesi o kadar kolaylaşacaktır. Kendini gerçekleştirmek için de alınması gereken sorumluluklar vardır. Bu sorumlulukları da kendi fıtratına ve mizacına göre yüklenerek hem işini kolaylaştırmış olacaktır hem de kendisine fazla yüklenerek zulmetmemiş olacaktır. Daha sonra fiilî olarak harekete geçmek gerekir. Sorumluluk alan ve almayan kişilerin arasındaki en temel farklardan biri kişinin şikâyetlenmek yerine karar verip bunu eyleme geçirmesidir.[8] Şikâyet edip, sızlanıp, bahaneler sunmaktan vazgeçerek, harekete geçmek her işte olduğu gibi sorumluluk kazanma yolunda da atılacak önemli adımlardan biridir. Son olarak, bu işimizde istikrar sağlamak ve bunu alışkanlık hâline getirmek için tedricî hareket etmek gerekir. Aşama aşama, düzenli bir şekilde sorumluluk alırsak sorumluluğu yaşamımızda kalıcı bir hâle getirmemiz kolaylaşacaktır.

Sorumlulukta İfrat ve Tefrit

Sorumluluk alırken veya onları yerine getirirken nasıl ki bunları yapmamak olumsuz bir durum olarak karşımıza çıkıyorsa; aynı zamanda aşırı sorumluluk almak da bir problem olarak karşımıza çıkabilir. Allah (cc) İslam toplumunu vasat bir ümmet kılmıştır.[9] Bu şiarı hayatımızın her noktasında yerine getirmeye çalıştığımız gibi, görev ve yükümlülüklerimizi yerine getirmede, yani sorumluluk alma noktasında da uygulamalıyız. Belli bir noktaya kadar sorumluluk almak insana fayda sağlarken; aşırı sorumluluk alma durumunda da bazı sorunları beraberinde getirmektedir. Örneğin, fazla sorumluluk alan kişi, aldığı sorumlulukları yerine getirmede zorluk yaşayabilir ve yaşadığı bu zorluk performansını etkileyebilir. Performansında yaşanan düşüklük ise işlerinde bazı eksikliklere ve hatalara sebep olabilir. Bunlarla birlikte kişide depresyon ve kaygı gibi yoğun duygulara da sebep olabilmektedir.[10] Yapılan araştırmalarda, özellikle ergen bireylerde yüksek sorumluluk duygusu ile Obsesif Kompulsif Bozukluk arasında güçlü bir bağ bulunmuştur.[11] Fazla sorumluluk almak da hiç almamak gibi bir sorumsuzluktur aslında. Kendimize olan sorumluluğumuzu unutarak hareket etmektir ve bazen de yukarıda bahsedilen babanın örneğinde olduğu gibi ailemize ve sevdiklerimize karşı yapmış olduğumuz sorumsuzluk örneklerinden biridir.


[1]. “Şüphesiz ki biz; göklere, yere ve dağlara emaneti (şer’i sorumluluğu/irade ve mükellefiyeti) teklif ettik. Onu yüklenmekten kaçındılar. Ve ondan endişeye kapıldılar. (Ama) insan onu yüklendi. Çünkü o, pek zalim, pek cahildir.” (33/Ahzâb, 72)

[2]. Cirit, H. (2004). İslam Düşüncesinde İnsan, Sorumluluk Bilinci ve Sonuçları, Bakü Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin İlmî Mecmuası, 1/2, 151-163

[3]. Özen, Y. (2015). Sorumluluk Eğitimi, Vize Yayıncılık

[4]. Çağlayan, H. (2016). İnsan Onuru Bağlamında Sorumluluk Bilinci, e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 8/2, 97-120

[5]. Geçtan, E. (2003). İnsan Olmak, Metis Yayınları

[6]. Cüceloğlu, D. (2001). Savaşçı, Remzi Kitapevi

[7]. Geçtan, E. (2003). İnsan Olmak, Metis Yayınları

[8]. Cüceloğlu, D. (2001). Savaşçı, Remzi Kitapevi

[9]. “Siz insanlara şahit olasınız, Resûl de size şahit olsun diye sizi vasat/seçkin/hayırlı bir ümmet kıldık.” (bk. 2/Bakara, 143)

[10]. Nelson-Jones, R. (1984). Personal responsibility counseling and therapy an ıntegrative approach, London: Herper & Row Publishers

[11]. Taylı, A. (2013). Sorumluluğun Bazı Değişkenler Açısından Değerlendirilmesi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (30), 68-84

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver