On beş gün süren yolculuğun ardından Mekke’ye vardı kafile. Canım Peygamberim hemen Harem’i Şerif’e geçerek Haceru’l Esved’i selamladı ve Kâbe’yi tavaf etti. Ardından iki rekât namaz kıldı Makam-ı İbrahim’de. Ve Safa ile Merve arasında say yaptı. Daha sonra Mekke dışında Ebtah denen mıntıkada çadır kurulmasını emretti. Hava kararmaya başlamıştı. Bu sebeple herkes konaklamak için aceleyle çadır kuruyor, kadın, çocuk ve yaşlılar bu işlerin bitmesini bekliyordu. Bu iş sandıkları gibi kolay değildi. Rafi de babasına yardım etmiş çadırı kurmuşlardı. İçeri geçerek küçük bir kandili yaktılar ve dinlenmek üzere uzandılar. Vakit epey ilerlemişti. Dışarıda da sesler hemen hemen kesilmişti. Hemen hemen herkes işini bitirmiş dinlenmek için çadırlarına çekilmişti. Tek tük kimseler kalmıştı. Rafi çadırdan sessizce çıktı. Gece yarısı olmasına rağmen ortalık aydınlıktı. Göğe baktı. Ay, bir kandil gibi aydınlatıyordu etrafı. Ne de görkemliydi. Yıldızlar da ayrı bir güzeldi bu gece. Ayın etrafını sarmışlardı. Sanki ateş böcekleri gibi yanıp sönüyordu ışıkları. Bir an bu yıldızları Rasûl’e tâbi olup arkasından hacca gelen sahabilere, Ay’ı da Canım Peygamberime benzetti. Nasıl da etrafını sarmıştı onlar da Rasûl’ün. Nasıl da onu çepeçevre kuşatmıştı. Sımsıkı ona bağlanmıştı. Ve şimdi belki de son birliktelikleri olacaktı.
Eliyle gözyaşlarını sildi, ilerledi. Acaba Canım Peygamberimin çadırı nereye kurulmuştu? Çadırlar arasında dolaşmaya başladı. Tüm çadırlar belli bir düzene göre yerleştirilmiştir. Her şehre bir alan belirlenmişti. Neredeyse bir saattir dolaşıyordu fakat hâlâ bulamamıştı. Kırk bin kişilik bir kafile ile gelmişlerdi Medine’den. Kolay olmayacaktı elbet. Tüm çadırlardan daha büyükçe bir çadırın önünden geçiyordu ki durdu. İçeriden hafif bir ışık yansıyordu dışarı. Ve bir ses…
__ Ey Aişe, sırtıma bir hırka verebilir misin?
Rafi durakladı. Allah’ım, bu Rasûl’ün sesi idi. Heyecanlanmıştı. İçeride konuşmalar devam ediyordu. Duymamak için biraz uzaklaştı ki kulağından tuttu biri:
__ Hey ufaklık! Rasûl’ün çadırının etrafında ne arıyorsun?
__ Kötü bir niyetim yok. Benim adım Rafi. Rasûl’ü arıyordum ki sesini duyunca durdum.
__ Ne güzel bir tevafuk. Benim adım da Ebu Rafi. Rasûl’ün azatlı kölesiyim. Ne yapacaksın onu?
__ Ona sarılmak, onun mis kokulu elini öpmek istiyorum. Başımı okşamasını, bana bir kez gülümsemesini…
Rafi cümlelerini tamamlayamadı. Ağlamaya başladı.
__ Neden ağlıyorsun?
__ Siz büyükleri bir türlü anlayamıyorum. Onu kaybetmekten, aramızdan ayrılmasından korkuyorum…
__ Üzülme… O şimdi yanımızda. Şayet Allah onu bizden ayırır ise elbette buna sabredecek gücü de verecektir. Haydi çadırına dön. Yarın önemli bir gün.
Rafi gözyaşlarını sildi ve geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Sık sık arkasına dönerek Canım Peygamberimin çadırına bakıyordu. Yatmış olacaklardı ki dışarıya yansıyan ışık sönmüştü.
Hızlı adımlarla çadıra dönen Rafi üstünü ince bir pike ile örterek uyudu.
Devam edecek inşallah…
İlk Yorumu Sen Yap