Bizlere oruç ayını nasip eden Allah’a hamd, bu ayı en güzel programlarla ihya etmemizi pratiğiyle bize gösteren Rasûlullah’a salat, tüm oruçlu kardeşlerime de selam olsun.
Sizinle bu ayda İslam âleminin Kur’an nuruyla yaşadığı sevinci yaşıyoruz. Rabbimizin:
“Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır.” (2/Bakara, 183)
ayetiyle gönüllerimiz rahatlıyor, saflarımız netleşiyor ve doğruyla yanlışları birbirinden hamd ve şükürler olsun ki ayırıyoruz. Ramazanın gelmesiyle tekrardan Müslümanların ilk savaşı olan Bediri, Mecusiliği ve yok edildiği kadisiyye olayını tekrardan hatırlıyoruz. İslam dininin izzeti, şerefi, diğer dinlerin ise zelil ve perişan oluşu zihinlerimizde bir kere daha canlanıyor. Şeytanı bir kenara bırakıp, onun zincire vurulması huzurunu yaşıyoruz. Cennetin kapılarının açılması, Reyyan kapısının oruçlu için hazırlanmasını bilmek, her şeye dur deyip oralara koşma hevesini doğuruyor gönül derinliklerimizde. Fakirlerin ve mazlumların çektiği sıkıntıları, Peygambere ve sahabeye yapılan üç senelik ambargoyu bir nebzede olsa orucun sayesinde anlıyoruz. Fark ettiğimiz veya fark edemediğimiz birçok güzelliği Ramazan ayında hep birlikte müşahade etmekteyiz.
Gönül isterdi ki Allah’ın subhanehu ve teâlâ ikramı olan bu orucu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile tutalım, oruç ayının tadını ve lezzetini onunla beraber alalım, Ramazanın bizlere sunduğu güzellikleri ve faydaları Allah’ın Rasûlüyle ve onun ashabıyla müşahade edelim. Arzu ederdik ki bir gün iftar soframıza Rasûlullah’ı ve ashabı davet edelim, sahurumuzu gece namazı eşliğinde ve iftarımızı dualarla, onlarla birlikte açalım, nasihatlerle beraber teravihleri, onlarla kılalım. Bu duygularımızın gerçekleşmesi bizleri ne kadarda hoşnut ederdi. Biliyoruz ki artık bu günleri Peygamber ve ashapla geçirmemiz mümkün değil, fakat onların ramazan anlayışıyla ve programlarıyla Ramazanımızı canlandırmamız, bizlere o duyguyu yaşatacaktır.
Değerli Kardeşim!
Peygamber ve ashap ile Türkiye medeniyetinin ve kendimizin oruç anlayışını karşılaştırmamız, orucumuzun sıhhati açısından önem arz etmektedir. Peygamberin ve sahabenin siretinde oruçla ilgili dört tane önemli nokta ön plana çıkarken; diğer taraftan bu memlekette ve yaşantımızda orucu yok hükmüne dâhil eden şu tehlikeli noktalar da dikkatimizi çekmektedir;
Onların yanında oruç nefsi, yeme, içme ve şehvetleri azaltarak terbiye etmektir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kutsi hadiste şöyle buyurur:
“O, yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk eder.” (2/Bakara, 183)
İslam bu günlerde şehvetimizi aşağıya çekmemizi, içme ve yemeyi azaltıp züht bir yaşantı içerisinde olmamızı istiyor. Yani bu aylarda alışverişler azalmalı, gıda satan mağazaların satışları biraz düşüş yaşamalıdır. Ne gariptir ki, bugün pratikte tam tersi yaşanmakta. Araştırmalara göre en çok alışverişin yapıldığı, kampanyaların fazlalaştığı, oruç adına düzenlenen programlarda ticaret stantlarının çoğaldığı bir ay, Ramazan. Yasinler, mevlitler, mukabeleler bu ayların vazgeçilmez gelir fabrikasıdır. Buzdolapların tıka basa dolduğu, sahur ve iftar menülerinin çoğaldığı ve giderlerin diğer aylara göre arttığı Ramazan günleri var artık. Çoğu zaman ‘Bu ramazan da menümüz eskiye oranla az, bu sene kimseyi iftara davet edemeyeceğiz’ deyip, kimseyi davet etmiyor ve kınayıcıların kınamasından korkuyoruz. Nerede kaldı bir hurma ve suyla iftar yapan Peygamberin ve sahabenin oruç anlayışı. Onlar ki orucun öncesinde de, orucun içinde de dünya ve dünya metalarına karşı hep züht içerisindeydiler.
Onların yanında oruç, var olan ibadetlerin fazlalaştırıldığı, hayırda, cömertlikte en üst seviyeye çıkıldığı aydır. İbn Abbas radıyallahu anh Rasulullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem şöyle anlatır:
“Peygamber insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında Cebrail ile buluştuğunda daha cömert olurdu. Cebrail ramazanın her gecesinde onunla buluşurdu. Karşılıklı olarak birbirlerine Kur’an okurlardı. İşte Rasulullah onunla buluştuğunda hayır yönünden yağmur getiren rüzgârdan daha cömert olurdu.” (Buhari, Müslim)
Onların yanında oruç, kötü ahlaklardan korunma, ahlakı güzelleştirme ve nefsi günahlardan arındırma ayıdır. Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Allah dedi ki, oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün çirkin söz söylemesin ve kavga etmesin. Eğer biri ona küfreder ya da onunla kavga ederse ben oruçluyum desin. Muhammed’in nefsi elinde bulunan zata andolsun ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlu için rahata erdiği iki sevinç vardır. İftar ettiğinde sevinir, birde Rabbine kavuştuğunda sevinir.” (Buhari, Müslim)
Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim ramazan orucunu sevabına inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek tutarsa geçmiş günahları mağfiret olunur.” (Buhari, Müslim)
Onların yanında oruç, Ramazanın son gününde itikâfa girme, kulun Allah ile baş başa kalması için sunulan bir ikramdır. Aişe’den radıyallahu anha naklen bildirilmiştir:
“Peygamber Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. Bu, Allah onu vefat ettirene kadar böyle devam etti. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmişlerdi.” (Muttefekun aleyh)
İşte bu dinin önderi Muhammed Mustafa’nın sallallahu aleyhi ve sellem programlarını okuyorsunuz. Onun yanında oruç sadece sahur, iftar ve aç kalmaktan ibaret değildi. Cömertlik, güzel ahlak, yumuşak davranma, günahların affı için mücadele verme, hayırda maniye uğramadan esen rüzgâr gibi olma, Rabbine ve insanlığa karşı olan haklarını muhafaza etmek, İslam’ın ahkâmlarını en güzel şekilde ifa etmek ve itikafa girerek Rabbi’yle baş başa kalmak onun vazgeçilmez karakteriydi. Bu hususiyetleri sadece bu aya has değildi. Bilakis bunların hepsi onda, her gün varlığını koruyor, sadece Ramazanda her zamankinden daha fazla oluyordu.
Orucun getirdiği bu güzellikleri Nebinin pratiğinde görmek bizlere ferahlık verirken, bir taraftan da Türkiye ortamında bu güzelliklerin katledilmesi de bizleri derinden yaralamaktadır. Katledilmeyen sadece bu amel kalmıştı ki; o da içine sokulan yeni bidatlerle, orucun taşıdığı mana ve mahiyeti farklı mecralara kaydırılarak tahrif edildi. Peygamberin ve ashabın oruç anlayışı kaldırıldı, yerine Türkiye ve Avrupa medeniyetine uygun bir oruç anlayışı getirildi. Bir an orucun İslam dininin ahkâmı mı, yoksa demokrasinin ahkâmı mı olduğun da tereddüt edecektim. Ah ah bu dünyada melekler her çeşit insan, her türlü Müslüman gördü.
Küfür düzeninde oruç tutan tevhid ehlinin programları sınırlandırılmış, Müslümanlar da buna boyun eğmiş durumdadır. Hakla, batılın birbirine karıştırıldığı bu medeniyette Müslümanların bu günleri gerektiği gibi değerlendirebildikleri şüphesiz düşünülemez. Bu aylar genellikle gündüzleri çalışmakla, geceleri yorgunluktan vücudunu dinlendirmekle veya sene içerisinde tatile en müsait vakit bu ay olduğu için, tatil programlarıyla ifa edilmektedir. Ya da tarihi camileri, Ayasofya müzesini, Eyüp Sultan’ı, Mevlana’yı veya Fatih gibi İslam medeniyetini(!) anımsatan tarihi yerleri gezmek, bu ümmetin sancaktarlığını yapmış kişilerin, başta sahabelerin olmak üzere birçok âlimin çekilmiş belgesellerini ailece seyretmek veya bunun için sinemaya gitmek Müslümanların vazgeçilmez oruç programı olmuş. Biraz sosyalleşmiş Müslümanların programını bunlar oluştururken, bir kısmımızda oruç ayında aç kalmaktan başka yaptığımız herhangi bir şey mevcut değil. Her zaman ki gibi senenin on iki ayından birini yaşıyoruz.
Gözlemlediğim kadarıyla tevhid ehli -istisnalar olmakla beraber- orucunu bu şekilde ifa ederken kendini İslama nispet eden, biraz resmileşmiş Türk Avrupa milletlerinin dinini savunanlar da oruçlarını yeni bidatler ekleyerekten programlandırmaktalar. Geçenlerde oruçla alakalı bir kayıt dinliyordum. Konuşmacı Türkiye’deki oruç programlarını şöyle sıralamaktaydı;
Ramazan Etkinlikleri
Feshane etkinlikleri: Konserler, şiirler, tasavvuf müziği, Türk halk ve Türk sanat müziği dinletileri, Ramazan boyunca İstanbullular buluşuyor.
Üsküdar etkinlikleri: Teravihleri Enderun ve Cumhurun müezzinliği eşliğinde (her dört rekâtı farklı müzik fonuyla kılmak) her akşam farklı bir İstanbul camisinde unutulan bir ritüel (bidat) yeniden yaşanıyor.
Geleneksel Şah Inn Paradise Ramazan coşkusu: Özel iftar ve sahur menüleri, fasıllar, palyaçolar, Türk tasavvuf müziği, Hacivat- Karagöz, orta oyunu, Arap bacı, meddahlar, şiir dinletisi, skeç, komedi tiyatro gösterileri, stand up show ve birbirinden ilginç sürpriz eğlenceler. (www.sahinnparadise.com!)
Kültür sohbetleri her akşam iftar saatinden bir saat önce sahaflar çarşısı önünde Beyazıt meydanında.
Türbe hazineleri sergisi, sultani seyrilik gösterileri, Osmanlı saray eğlencelerine günümüzden bir bakış.
Ramazanda caz: (Amerika çingenelerinin yaptıkları bir dans şekli) Dünyaca ünlü müzisyenler Ramazanda cazla, müzik sevenlerle bir araya geliyor. 19 Temmuz – 7 Ağustos 2012 Ahmad Jamal 19 Temmuz Perşembe 2012 saat 21:00 santralistanbul, Omar Hakım The Trio of: 31 Temmuz Salı 2012 saat 21:00 santralistanbul, Ramazanda cazın programı yakında duyurulacaktır.
Ramazan etkinlikleri: Kur’an tilaveti, eğlenceler, tiyatrolar, konuşmalar, sunumlar.
Avrupa’nın kültür ve ramazan festivali 20 Temmuz – 19 Ağustos tarihleri arasında Dortmund’da: konferans, konserler, iftar programları, sürpriz eğlenceler, ayrıca alışveriş stantlarında yüzlerce şirket binlerce insanla buluşacak. TÜRKİYE, www. Festiramazan.com ücret: 19 tl.!
Bir tarafta Peygamberin ve sahabenin oruç anlayışı, diğer taraftan da bizlerin ve toplumun yıkıcı oruç anlayışı… Türkiye-Avrupa medeniyetinde başka nasıl bir ramazan orucu bekleyebilirdik ki… Her tarafı bidatlerle doldurulmuş, hangi ameli yapmak istesen karşında din adına çıkartılmış bir bidat. Sen bunlardan kaçınsan da etrafın bunlarla dolmuş. Tarih de kâfirler İslama en büyük darbeyi bu bidatlerle yapmışlardır.
Tüm oruçlu kardeşlerime nasihatimdir ki, İslam dini kâmil bir şeriattır. İslam’ı göz ardı edip başka yenilikler aramak, imanımızın zamanla yıkılmasını kolaylaştıracaktır. Nitekim yukarıda yazdığım oruç programları bunun bir yansımasıdır. Bu bidatler insanların zihninden ve yaşantılarından orucun taşıdığı mana ve mahiyeti öldürmüştür. Oysa Allah’ın Rasûlü Muhammet sallallahu aleyhi ve sellem orucu nasıl değerlendireceğimizi hadisleriyle ve yaşantısıyla bizlere öğretmiş, herkesin ramazanına yön vermiştir. Bizim üzerimize düşen bunlara yapışıp, hayatımıza tatbik etmektir.
Rabbim bizlere dünyada amellerimizi en güzel şekilde ihya etmemizi nasip ve mukadder eylesin. Allah’ın rahmeti ve bereketi tüm oruçlu kardeşlerimin üzerine olsun. Bir sonraki yazımızda muhabbet etme dileğiyle…
Davamızın sonu Alemlerin Rabbini Hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap