Sünnetin Muhafazası ve Nebevi Eğitim Metodu

SÜNNETİN MUHAFAZASI VE NEBEVİ EĞİTİM METODU

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla… Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Bir önceki makalemizde Allah Resûlü’nün (sav) öğretici ve eğitici olma vasfından bahsetmiştik. Bu makalemizde de aynı konunun devamı olarak, Allah Resûlü’nün eğitiminin bazı özelliklerine ve başvurduğu bazı tekniklere değineceğiz. Onun (sav) eğitimci yönü çok daha geniş bir konudur.[1] Biz Sünnetin öğrenilmesini kolaylaştırması açısından bazı bilgileri aktarmakla yetineceğiz, inşallah.

Onun Dili Fasihti[2]

Dilin fasih olması açık, net, anlaşılır, güzel, sade, öz ve kusurlarından arınmış bir şekilde konuşmaktır.

“Kardeşim Harun, benden daha iyi konuşur/dili daha fasihtir. Onu benimle beraber yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü beni yalanlamalarından korkuyorum.”[3]

Demek ki elçinin, meramını en güzel şekilde anlatacak bir sıfata sahip olması gerekir. Bundan dolayı Musa (as) hem kendisini anlasınlar diye dilindeki bağın çözülmesi yönünde dua etmiş[4] hem de dili kendisinden daha fasih olan Harun’un (as) kendisine yardımcı kılınmasını istemiştir.

Allah Resûlü (sav) doğduktan sonra süt annesi Halime binti Ebî Zueyb Es-Sa’diye’ye teslim edilmiş ve onun yanında beş veya altı yıl kadar kalmıştır. Arapların yaygın örflerinden biri çocuklarını çöl halkından bir süt anneye teslim etmektir. Bununla çocuğun daha sağlıklı ve güçlü bir şekilde yetişmesi, şehirleşmenin afetlerinden korunması gibi faydalarının yanında fasih, güzel ve sade bir dile sahip olmasını da hedeflerler. Çünkü dilde ilk tazeliğin sürdürüldüğü ve farklı beldelerden ticaret ve ibadet için gelen insanların dile tesir edemediği yer, badiyedir (çöldür). Dolayısıyla çöl, Arapçanın asıl yurdudur. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre kişide kalıcığı süren kelime hazinesi çocukluğunun ilk dört senesinde oluşuyor. Allah Resûlü de (sav) bu süreci dili fasih olan bir ortamda geçirmiştir.

Ayrıca Allah Resûlü (sav), Kureyş Kabilesindendi. Kureyş, sair kabilelere göre Arapçayı en zengin ve güzel konuşan kabiledir. Yani Allah Resûlü süt annesinin yanında fasih Arapça temellerini attıktan sonra yine Arapçayı güzel konuşan bir kabileye dönmüştür.

Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ben cevamiu’l kelim ile gönderildim.”[5]

Bu hadis başka lafızlarla da varid olmuştur:

“Bana mefatihu’l kelim (sözlerin anahtarları) verildi.”[6]

“Bana cevamiu’l kelim verildi.”[7]

“Altı konuda diğer peygamberlerden üstün ve değerli kılındım: (Bunlardan ilki olan) cevamiu’l kelim bana verildi…”[8]

Cevamiu’l kelim, çok ve geniş anlamları kısa ve öz kelimelerde toplamak, ifade etmektir. Allah Resûlü (sav) cevamiu’l kelimle elçi olarak gönderilmiş, bunu kendisine Allah (cc) vermiş ve bu özellikle onu diğer peygamberlerden üstün kılmıştır. Onun her bir kelimesi anahtar vazifesi görür, kelimeleriyle derin anlam ve hikmet kapıları aralanır.

Allah Resûlü’nün torunu Hasan (ra), Hind ibni Ebî Hâle’ye[9] (ra) dedesinin konuşma şeklini sorar. O da şöyle cevap verir:

“…Cevamiu’l Kelim (az sözle çok şey ifade edecek şekilde) konuşurdu. Açık bir şekilde konuşurdu ve sözleri hep hakkı (gerçeği) ifade ederdi. Sözlerinde fazlalık veya eksiklik söz konusu değildi…”[10]

Bu vasfın tam tersi bir durum olarak, konuştukları hem ses yapısı hem de kelime ya da cümle dizimi eksikliklerinden dolayı anlaşılamayan, konuştuğu konunun etrafında dönüp dolaşan ancak konunun özünü bir türlü anlatamayan, anlattıklarıyla hep bir şeyleri eksik bırakan ve kapsayıcı olamayan bir eğitimciden pek istifade edilemeyeceği aşikardır. Bir eğitimci olarak Allah Resûlü’nün fesahat veya cevamiu’l kelim vasfının, Sünnetinin öğrenilmesinde büyük yeri vardır.

Söylediklerini Tekrar Ederdi[11]

Allah Resûlü (sav) ihtiyaç duyduğunda sözünü iki veya üç defa tekrar ederdi. Bundan daha fazla tekrar ettiği de olurdu. Bazen de ashabı kendisinden tekrar etmesini isterdi. O da ashabına bir daha anlatırdı. Böylece dikkatleri çeker, kendisinden iyice dinlenip anlaşılmasını sağlar, ayrıca konunun ehemmiyetini vurgulardı. Zira insanların öğrenme ve anlama kabiliyeti aynı seviyede değildir. Kimisi ilk duyduğunda anlayabilir. Kimisi bir defa daha dinlemeye ihtiyaç duyar. Kimisinin ilk söylendiğinde dikkati başka yerdedir, kaçırır, tekrar ihtiyacı doğar. Ayrıca bilginin zihinde sağlamlaşması ve kalıcılığı açısından tekrar etmek önemlidir.

Allah Resûlü (sav) bir ortamda söylediği bir şeyi, başka ortamlarda da tekrar ederdi. Bu davranışıyla ilk defa söylediği esnada yanında bulunmayan kişilere de işittirmeyi hedeflerdi. İşte Allah Resûlü (sav) bu metoduyla herkesin anlamasını ve konunun pekişmesini sağlardı.[12]

Enes ibni Mâlik (ra) şöyle der:

“Peygamber (sav) bir söz söylediğinde sözü anlaşılsın diye üç kere tekrar ederdi. Bir topluluğa selam verdiğinde üç kere selam verirdi.”[13]

Abdurrahman ibni Ebû Bekre, babasından şöyle rivayet etmiştir:

“Allah Resûlü (sav), ‘Size büyük günahların en büyüklerini söyleyeyim mi?’ buyurdu ve bu sözünü üç kez tekrarladı.

‘Elbette, Ey Allah’ın Resûlü!’ dediler.

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘Allah’a şirk koşmak, anne babaya karşı gelmek, -yaslanıyordu, sonra doğrulup oturdu ve şöyle devam etti- ve yalan yere şahitlik etmek.’ buyurdu. Bu sözünü de o kadar tekrarladı ki biz, ‘Artık sussa…’ diyecek olduk.”[14]

İsrailoğullarına mensup Kifl’in kıssasını rivayet eden İbni Ömer (ra) şöyle demiştir: “Resûlullah’tan (sav) bir, iki, üç, beş, yedi ve yediden çok fazla işittim. Bu kadar çok işitmeseydim bunu (Kifl’in kıssasını) size bildirmezdim…”[15]

Yine Allah Resûlü’nden (sav) abdestin nasıl alınacağını tarif ettiği hadisi rivayet eden Amr ibni Abese (ra), “…Eğer bunu Resûlullah’tan (sav) bir, iki, üç… (yediye kadar sayar) kez işitmeseydim asla aktarmazdım. Fakat ben bunu daha da fazla işittim.” demiştir.[16]

Yavaş Konuşurdu

Hızlı konuşmanın hem konuşana hem de dinleyene zararları vardır. Konuşana yönelik afetlerini şöyle sıralayabiliriz: Bazı harfleri veya kelimeleri yutmak, hızın etkisiyle atlanan, aradan kaçan bilgileri başka cümlelerle eklemeye/tamamlamaya çalışmak, az ve öz konuşmanın aksine çok ve tekrarlı konuşmak, araya ilgisi olmayan kelimeler sıkıştırmak, konuşmada tonlama ve vurgunun kaybolması nedeniyle monotonluk…

Hızlı konuşmanın dinleyiciye olan zararına ise şu örnekleri verebiliriz: Konuşulanları anlamamak, yanlış anlamak, eksik anlamak, konuşma şeklinin verdiği meşakkat sonucunda konuşulana da ilginin kesilmesi, hızlı, uzun ve tekrarlı olmasından kaynaklı olarak konuşulanları kavrama güçlüğü, kafa karışıklığı ve dikkat dağınıklığı…

Allah Resûlü (sav) yavaş konuşurdu. Kelimeler onun ağzından tane tane dökülürdü. Sözü peşi sıra dizip hızlıca konuşarak dinleyiciyi zor durumda bırakmazdı. Ayrıca konuşması dinleyende bıkkınlığa neden olacak yavaşlıkta da değildi. Böylece onu dinleyenler, onun sözlü Sünnetini çok rahat bir şekilde öğrenmişlerdi.

Şimdi, tamamı Aişe Annemizden (r.anha) nakledilen rivayetleri okuyalım:

“Peygamber (sav) konuştuğu takdirde bir kimse onun lafızlarını saymak isteseydi sayabilirdi.”[17]

“Filanın babasının gelip benim odamın yanında oturarak Resûlullah’tan (sav) hadis nakledip bana bunu işittirmesi seni şaşırtmıyor mu? Ben o sırada namaz kılıyordum. Namazımı bitirmeden önce kalkıp gitti. Eğer ona yetişmiş olsaydım ona şu şekilde cevap verirdim: Resûlullah (sav) hadisi, (konuşurken sözleri) sizin bu şekilde alelacele dizdiğiniz gibi birini diğerinin ardı arkasına sıralamazdı.”[18]

“Resûlullah (sav), (gayet) açık ve tane tane konuşurdu. Kendisini her dinleyen, konuşmasını (rahatlıkla) anlayabilirdi.”[19]

“Resûlullah (sav) sözü sizin gibi hızlı hızlı söylemezdi. Fakat o, açıklayarak ve yavaş yavaş konuşurdu ki yanında olan kimse onu ezberlerdi.”[20]

Ümmü Ma’bed[21] ise şöyle der:

“…Sesinde tizlik, boğukluk yoktu… Sustuğu zaman kendisini vakar, konuştuğunda zerafet bürür; uzaktan en güzel ve en zarif görünen, yaklaşıldığında ise en iyi ve en tatlı insan. Tatlı dilli, sözü tane tane, ne çok yavaş ne çok hızlı. Konuşması sanki dökülen inci taneleri gibi…”[22]

Beden Dilini Kullanırdı

Konuşmak sözlü iletişimdir, kelimelere ve ses tonuna taalluk eder. Beden dili olan sözsüz iletişim ise bedenin tamamını kapsar. Yüz ifadeleri, göz hareketleri, dudaklar, kafa hareketleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş şekli… gibi. Her organın bir dili, muhataba ilettiği mesajı vardır. Beden dili, sözlü iletişimi destekler. Bütünlük katar. Daha etkili hâle getirir. Anlatımı ve anlaşılmayı kolaylaştırır. Soyutu somutlaştırır. Anlatılanların zihinde kalıcılığını arttırır. Dinleyicinin beden diliyle konuştuklarını gözlemleyen hatibin, sözsel iletişime yön vermesini sağlar… Dolayısıyla en az kelimeler kadar önemli bir iletişim vesilesidir.

Yapılan bir araştırmaya göre karşılıklı konuşma esnasında işitsel (sözsel) öğe %35, diğer öğeler ise %65 yer tutmaktadır. Yine son dönemde yapılan araştırmalar beyne iletilen bilgilerin %87’sinin gözler, %9’unun kulaklar ve %4’ünün de diğer duyular aracılığıyla gerçekleştiğini göstermektedir. Yani beden dili, işitsel dilden daha çok etkindir.[23]

Eğitim, sağlıklı bir iletişimle mümkündür. Eğitimde işitsel iletişimin yanında beden dilinin de yeri büyüktür. Sözleri beden diliyle orantılı ve uyumlu olan eğitimcilerin öğrenciler üzerindeki olumlu tesiri, beden dilini kullanmayanlara göre çok daha fazladır.

Ayrıca “eğitimde çoklu zekâ kuramı” açısından düşünüldüğünde beden dili; görsel ve bedensel zekâya da hitap eder.[24]

Allah Resûlü’nün (sav) hayatı incelendiğinde onun işitsel iletişimin yanında beden diline de önem verdiği ve bunun sahabedeki tesiri çok net bir şekilde görülür. Ashab onun sadece söylediklerini değil, beden dilini de nakletmiştir. Aradan seneler geçmiş olsa da sahabenin, “Onun (sav) şöyle yapışını şu ân görür gibiyim.” diyerek naklettikleri rivayetler, beden dilinin bir etkisidir.[25]

Şimdi buna dair bazı örnekler okuyalım:[26]

Ebû Mûsâ El-Eş’ârî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav), ‘Mümin, mümin için, parçaları birbirini sıkı sıkıya tutan bir bina gibidir.’ buyurdu ve parmaklarını birbirine geçirdi, kenetledi.”[27]

Allah Resûlü (sav), sözlü olarak müminlerinin birbirleriyle ilişkisini birbirini sıkı sıkıya tutan bir binaya benzettikten sonra bunun nasıl olduğunu parmaklarını birbirine kenetleyerek göstermiş ve sözünün manası onların gözlerinin önünde resmetmiştir.

Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Birbirinize hasedlik etmeyin. Müşteri kızıştırmayın. Birbirinize buğzetmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Biriniz, diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın. Kardeş olun, ey Allah’ın kulları! Müslim, Müslim’in kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu tahkir etmez. -Üç defa kalbine işaret ederek- Takva şuradadır. Kişiye kötülük namına Müslim kardeşini tahkir etmesi kâfidir. Müslim’in her şeyi; kanı, malı ve ırzı Müslim’e haramdır.”[28]

Allah Resûlü (sav), “Takva kalptedir.” demek yerine “Takva şuradadır.” diyerek üç defa göğsünü işaret etmiştir. Bu işaret, “Takva kalptedir.” sözünden daha tesirlidir. Çünkü bu, muhatabın hem gözüne hem de kulağına hitap etmekte, dikkat çekmekte ve verilmek istenen mesajı zihinde canlandırmaktadır.

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) minberdeyken, ‘Allah, gökleri ve yeri iki eliyle tutacak ve ‘Allah benim! Melik benim!’ buyuracaktır.’ diyerek parmaklarını yummuş ve açmıştır.

İbni Ömer devamla, ‘Hatta minbere baktım, altından bir şey kıpırdıyordu. Kendi kendime, acaba bu minber Resûlullah’ı (sav) düşürecek mi, dedim.’ demiştir.”[29]

Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir adam Allah Resûlü’ne (sav), ‘Benim babam nerededir?’ diye sordu.

Allah Resûlü (sav), ‘Ateştedir.’ diye cevap verdi. Adamın yüzündeki ifadeyi görünce, ‘Benim babam da senin baban da ateştedir.’ diye ekledi.”[30]

Allah Resûlü (sav) beden dilini kullandığı gibi insanları da bu açıdan gözlemlerdi. Hadiste Peygamberimiz bir gözlem yapmış ve bunun sonucunda muhatabını ikna edecek başka bir cevap daha vermiştir.

✽ ✽ ✽

Gelecek sayımızda Sünnetin öğrenilmesi ve muhafazasını sağlayan Nebevi eğitim metodlarını işlemeye devam edeceğiz, inşallah.

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…

 


[1]. Bu konuda kitap, tez veya makale olarak özel çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan bazıları şöyledir:

           – Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed (sav) ve Öğretim Metotları, Abdulfettah Ebû Gudde

           – Başöğretmen Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Prof. Dr. Fadl İlahi

           – Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Abdullah Özbek

           – Hz. Peygamber’in (sav) Eğitimciliği Çerçevesinde Modern Öğretim İlke ve Kuramlarının Değerlendirmesi, Sümeyye Öztürk (Yüksek Lisans Tezi)

[2]. bk. Son Peygamber Hz. Muhammed, Muhammed Ebû Zehra, 1/261

[3]. 28/Kasas, 34

[4]. bk. 20/Tâhâ, 25-36

[5]. Buhari, 2977; Müslim, 523

[6]. Buhari, 6998

[7]. Müslim, 523

[8]. Müslim, 523; Tirmizi, 1553

[9]. Hatice Annemizin (r.anha) ilk kocası Ebû Hâle ibni Zurare’den olma oğludur. Allah Resûlü’nün (sav) terbiyesinde büyümüş, genç yaşta İslam’a girmiş, Bedir ve bir rivayete göre Uhud Savaşlarına katılmıştır. Cemel Vakıası’nda Ali’nin (ra) safında şehit düşmüştür. (bk. TDV İslâm Ansiklopedisi, 18/64)

[10]. Hz. Peygamber’in Şemaili, Tirmizi, 225

[11]. bk. Başöğretmen Muhammed (sav), Prof. Dr. Fadl İlahi, s. 78

[12]. Örnekler için bk. Buhari, 96, 624, 749, 3104, 4383, 4402, 5210, 6106, 6162…; Müslim, 94, 106, 395, 665, 868, 1365, 1780, 1884, 2509, 2750; Darimi, 2815…

[13]. Buhari, 95; Tirmizi, 2723

[14]. Buhari, 2654

[15]. Tirmizi, 2496; Ahmed, 4747

[16]. Müslim, 832

[17]. Buhari, 3567; Müslim, 2493

[18]. Buhari, 3568; Müslim, 2493

[19]. Ebû Davud, 4839

[20]. Tirmizi, 3639

[21]. Allah Resûlü (sav), Ebû Bekir (ra) ile birlikte Mekke’den Medine’ye hicret ederken yolda Ümmü Ma’bed’in çadırına uğrarlar ve ondan süt isterler. Kıtlık olduğu için koyunlarda süt yoktur. Bir mucize olarak Allah Resûlü cılız bir koyundan süt sağar ve kana kana içerler, Ümmü Ma’bed’e de ikram ederler. Onu (sav) ilk defa gören ve kim olduğunu bilmeyen Ümmü Ma’bed onu kocasına uzun uzun tarif eder. Bu sözler, onun sözlerinden ilgili bölümlerdir. Kocası bunları dinleyince o kişinin Allah Resûlü (sav) olduğunu hemen anlar.

[22]. Zadu’l Mead, 3/84

[23]. bk. İslam Eğitim Öğretiminde Beden Dili (Yüksek Lisans Tezi), Nilgün Büyükyılmaz, s. 16

[24]. bk. İslam Eğitim Öğretiminde Beden Dili (Yüksek Lisans Tezi), Nilgün Büyükyılmaz, s. 98-101

[25]. bk. Buhari, 571, 664, 979, 3436, 3477, 7509… Müslim 503, 550, 1216, 1776, 1833…

[26]. Başka örnekler için bk. İslam Eğitim Öğretiminde Beden Dili (Yüksek Lisans Tezi), Nilgün Büyükyılmaz, s. 71; Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Abdullah Özbek, s. 137; Luğatu’l Cesed fi’s Sünneti’n Nebeviyye (Luğatu’l Eydi Enmuzecen), Reym binti Halid es-Sekkaf (makale); Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Abdulfettah Ebû Gudde, s. 108, 153

[27]. Buhari, 481; Müslim, 2585

[28]. Müslim, 2564

[29]. Müslim, 2788

[30]. Müslim, 203; Ahmed, 12192

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver