Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc) hamdolsun. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Resûlullah’a (sav), âline, ashabına ve Kıyamet Günü’ne kadar onlara ihsan üzere tabi olanlara salât ve selam olsun…
2. Sünnet, Teşri Kaynağıdır
Teşri ne demektir?1
تَشْرِيعٌ/Teşri, “شرع” kelimesinden türemiştir. Araplar, içme suyuna giden yol için “شريعة/şeriat” derler. Bu kelime daha sonradan doğruluk ve istikamet üzere olan açık yol, menhec anlamında kullanılmıştır. Teşri ise şeriat koymak, belirlemek anlamına gelir.
Istılahta şeriat; Allah’ın (cc) akaid, ibadet, ahlak, muamelat, hayat nizamı ve sosyal hayat gibi alanlarda kulları için belirlediği/meşru kıldığı yol ve kanunlardır.
“Sünnet, teşri kaynağıdır.” sözüyle kastımız şudur: Kur’ân’da şer’i hükümler olduğu gibi Sünnette de şer’i hükümler vardır. Sünnet, şer’i hükümlerin belirlenmesinde asli kaynaklardandır. Bir şeyin hükmünün farz, haram, mübah, sünnet, mekruh… olmasının veya cezai müeyyidelerin tespitinde Kur’ân’a başvurulduğu gibi Sünnete de başvurulmalıdır.
Sünnetin teşri kaynağı oluşuyla ilgili şu delileri zikredebiliriz:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”2
Ayetle ilgili dikkat çekebileceğimiz noktalar şöyledir:3
Ayette, Allah (cc) için, “itaat edin” ibaresi geçiyor. Sonra Resûlullah için de “itaat edin” fiili kullanılıyor. Emir sahiplerine gelince, bu emir tekrar zikredilmiyor. Sadece atıf harfi kullanılarak önceden geçen itaat emrine yönlendirme yapılıyor. Aynı üslup, Resûl’e itaat için de kullanılabilirdi. Ancak Yüce Allah böyle yapmadı, aynı emri tekrar etti. Resûlullah için bu emrin bir daha vurgulanması, onun emrettiklerinin ve nehyettiklerinin şer’i hükümler olduğuna işarettir.
“Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz…” İhtilaf yaşanan konunun ne olduğu önemli değildir. Her şey olabilir, çünkü ayetteki (شَيْءٍ) kelimesi nekiradır ve şart cümlesinde gelmiştir. Bu, Arap lugatında umumiliği ifade eder. İbadet (taharet, namaz, oruç gibi bablar), muamelat (evlilik, boşanma, alışveriş, ceza hukuku gibi bablar) inanç/akide ve ahlak esasları… İhtilaf edilen veya hükmü aranan her şey, ayetin kapsamındadır. İhtilaf edilen her şeyde Allah’a (cc) ve Resûl’üne (sav) başvurulmasının emredilmesi, İslam’ın her türlü ihtilafa çözüm sunabilecek kapasiteye ve mükemmelliğe sahip olduğunu gösterir.
“Allah’a ve Resûl’e götürün.” Allah’a ve Resûl’üne itaat -itaat fiilinin iki defa vurgulanmasıyla beraber- emredildikten sonra, yaşanabilecek ihtilaflarda sadece iki merciye rücu edilmesi buyruluyor: Allah ve Resûl’ü. Hiç şüphesiz Allah’a (cc) başvurmak, Kitab’ında indirdiği hükümlere başvurmaktır. Resûl’e (sav) başvurmak ise hayatta olduğu vakit diliminde bizzat ona gitmek; vefatından sonra da onun sünnetine başvurmaktır. Bu, kıyamete kadar ihtilaf yaşanan her şeyde Kur’ân ve Sünnetin hükümlerinin geçerli olduğunu gösterir.
İhtilaf ânında Allah’a (cc) ve Resûl’üne (sav) rücu etmek veya başka bir deyişle Kur’ân ve Sünnete başvurmak ile Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman arasında bağ vardır: “…Şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün…” Yani Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden kimse, böyle bir durumda Kur’ân ve Sünnete başvurur. Başka bir yerde çözüm araması mümkün değildir. İhtilafın çözümünü Kur’ân ve Sünnetin dışında arayan kişi, Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman etmemiştir veya imanı geçersizdir.
“…Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” Kur’ân ve Sünnetin dışında çözüm olarak sunulan ve modern, çağdaş diye süslenen tüm yollar kötüdür ve her zaman akabinde yeni sorunlar meydana getirir.
Hasılı ayette, Resûl’e itaat vurgusu ve ihtilaf ânında ona rücu etmenin emredilmesi; bu emrin, ihtilaf edilen ve edilebilecek her meselede geçerliliği; Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman etmekle bağı ve en hayırlı yol olması, teşri kaynağı olarak Sünneti kabul etmenin gerekliliğini ve önemini gösterir.
“Sana indirilene (Kur’ân) ve senden önce indirilen (Kitaplara) iman ettiğini zannedenleri görmedin mi? İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları (hakka geri dönüşü zor) uzak bir saptırmayla saptırmak ister.”4
Ayetin nüzul sebebine dair şu bilgi kaydedilmiştir:5
Amir Eş-Şa’bi (ra) anlatıyor:
“Yahudilerden bir kişi ile münafıklardan birisi -başka bir lafza göre İslam iddiasında bulunan bir kimse- arasında bir husumet (ihtilaf konusu) vardı. Yahudi, onu Allah Resûlü’ne (sav) gitmeye davet etti, çünkü onun (sav) hüküm verirken rüşvet almadığını biliyordu. Diğeri ise onu bir Yahudi’ye gitmeye çağırdı, çünkü o, Yahudilerin rüşvet aldıklarını biliyordu. Fakat anlaşamadılar. Sonunda Cüheyne Kabilesi’ndeki bir kâhine gitmeyi kararlaştırdılar. Arkasından Nîsa Suresi’nin 60-65. ayetleri indi.”6
Mücahid (rh) şöyle der: “Biri münafıklardan, diğeri Yahudilerden iki adam bir anlaşmazlık yaşadılar.
Münafık olan, ‘Biz, Ka’b ibni Eşref’e gidelim.’ dedi.
Yahudi ise, ‘Biz, Muhammed’e (sav) gidelim.’ dedi.
Bunun üzerine Allah (cc) bu ayeti indirdi.”7
Ayetle ilgili dikkat çekebileceğimiz noktalar şöyledir:8
İhtilaf ânında Allah’ın Kitabı’na ve Resûl’ünün Sünnetine başvurmak, en önemli imani yükümlülüklerdendir. Ayetin kendisi için indiği kimseler, Allah Resûlü’nü (sav) bu anlamda yetkili görmeyip, başka kişilerin hükümlerine müracaat etmek isteyince Rabbimiz imanlarının zandan ibaret olduğunu belirtmiştir.
Sünnet teşri kaynağıdır. Sünnete dayalı hükümler şer’idir. Allah Resûlü’nün söylediklerini, Ka’b ibni Eşref veya kâhinlerin söylediklerinden ayıran önemli noktalardan biri de budur. Şayet Allah Resûlü’ne başvurmak ve onun Sünnetine göre ihtilafları çözümlemek, normal bir kimsenin çözüm önerileriyle aynı olsaydı bu kimseler sert bir şekilde zemmedilmez, imanlarının geçersiz olduğu söylenmezdi.
“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”9
Ayetin nüzul sebebiyle ilgili Abdullah ibni Zübeyr (ra) şöyle söylemiştir:
“Ensar’dan bir adam, hurmalıkları suladıkları Hare Irmağı konusunda Zübeyr’i, Resûlullah’a (sav) dava etti.
Ensari, ‘Suyu salıver, bana gelsin.’ demiş, Zübeyr de bunu kabul etmemişti.
Resûlullah (sav), Zübeyr’e, ‘Ey Zübeyr, hurmalığını sula ve suyu komşuna gönder!’ dedi.
Bunun üzerine Ensari kızdı ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Zübeyr hala oğlun olduğu için mi böyle konuştun?’ dedi.
Resûlullah’ın (sav) rengi değişti ve şöyle buyurdu: ‘Ey Zübeyr! Hurmalığını sula, sonra suyu tut ki diğer komşularına su gitsin.’
Zübeyr şöyle dedi: ‘Nisa Sûresi’nin 65. ayeti bu konuda inmiştir.’ ”10
Ayetle ilgili dikkat çekebileceğimiz noktalar şöyledir:
Ayette çeşitli tevkid üslupları vardır. Ayetin nefi/olumsuzluk edatıyla başlaması ve ayetteki “iman etmiş olmazlar” kısmını pekiştirmesi, ayette yeminin bulunması ve Allah’ın (cc) bizzat kendi zatına yemin etmesi bu usluplardan bazılarıdır.11 Yani ayetin ifade ettikleri kat’i ve önemlidir.
Ayette imanın geçerliliğine bağlanan üç şart vardır:
– Her türlü anlaşmazlıkta Allah Resûlü’nü (sav) hakem tayin etmek
– Allah Resûlü’nün (sav) verdiği hükümler hakkında iç âlemde hiçbir sıkıntı duymamak
– Allah Resûlü’nün (sav) verdiği hükümlere teslim olmak
Allah Resûlü’nün Sünneti teşri kaynağı olmasaydı Allah (cc) anlaşmazlıkların, onun hakemliğinde çözülmesini buyurmazdı. Üzerinde durmamız gereken bir diğer nokta ise onun hakemliğine başvurmanın yeterli görülmemesi, Allah Resûlü’nden (sav) sabit olan hükümlere iç âlemde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmanın da emredilmesidir. Kişi başkalarının hakemliğine başvurur, ama onların verdiği hükümlere her zaman razı olmayabilir. Ancak hakemliğine başvurulan kişi Allah Resûlü olunca mutlak anlamda razı olmak ve teslim olmak gerekir. Bu da Sünnetin teşri değerini ortaya koyan durumlardan biridir.
Halis Hoca’mız, Tevhid Meali’nde bu ayete yönelik şöyle bir açıklama yapmıştır:
“Ayet, 59. ayette geçen hükmü pekiştirmektedir. Sorunlarını Resûl’e (sav) götürmeyenler, onun böyle bir yetkisi olmadığını söyleyenler ya da ağızlarıyla bu yetkiyi verdikleri hâlde pratikte farklı davrananlar ayetin kapsamındalardır.”12
Gelecek sayımızda Sünnetin teşri kaynağı olduğuna dair delilleri zikretmeye devam edeceğiz, inşallah…
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…
1. bk. Mufredatu’l Kur’ân, Ragıb El-Isfahani, s. 450; En-Nihaye fi Garibi’l Hadisi ve’l Eser, İbnu’l Esir, 2/460
2. 4/Nîsa, 59
3. bk. İ’lamu’l Muvakkiîn, İbni Kayyım El-Cevziyye, 2/89; 4/Nîsa, 59, Ayetin Tevhid Meali’ndeki Açıklaması
4. 4/Nîsa, 60
5. bk. Mevsuatu’t Tefsiri’l Me’sur, 6/527
6. Tefsiru’t Taberi, 8/508
7. Tefsiru’t Taberi, 8/511; İbni Ebi Hatim, 5548
8. bk. Lailaheillallah, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, s. 100
9. 4/Nîsa, 65
10. Buhari, 2359; Müslim, 2357
11. bk. Es-Savaiku’l Mursele fi’r Reddi ala’l Cehmiyyeti ve’l Muattile, İbni Kayyım El-Cevziyye, 4/1520
12. 4/Nîsa, 65, Ayetin Tevhid Meali’ndeki Açıklaması
İlk Yorumu Sen Yap