Sünnet Nedir?

 

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…

Allah’a hamd, Resûl’üne salat ve selam olsun…

Rabbimizin inayetini ve tevfikini umarak Allah Resûlü’nün (sav) sünnetini, dindeki yerini ve etrafındaki şüphelerin defini konu edinen bir yazı silsilesine başlayacağız inşallah.

Konunun ehemmiyetine ve ele alış nedenlerine dair şu noktalara dikkat çekebiliriz:

a. Sünnete tabi olmak, “Muhammedun Resûlullah” şehadetinin bir gereğidir. Sünnet, Kur’ân-ı Kerim’den sonra ikinci teşri kaynağıdır. İslam’ın hükümleri, Kur’ân’dan sonra Sünnet’e dayanır. Her ne kadar teşri kaynağı olarak ikinci sırada gelse de kendisine ittiba açısından Kur’ân ile aynı dereceye sahiptir. Sünnet, Allah’ın Kitabı’nın açıklamasıdır. Allah’ın Kitabı’nda murad edilenler, Allah’ın Peygamberi (sav) tarafından açıklanmıştır…

Kısacası Sünnet, bir Müslim’in olmazsa olmazıdır. Binaenaleyh, her bir Müslim, İslam’ın asli dayanaklarından olan sünnete dair doğru bir tasavvura sahip olmalıdır. Bu konuda doğru bir tasavvura sahip olmamak, kişinin dinden sapmasına sebep olmaktadır.

b. Sünnete bağlılığın ve doğru tasavvurun zayıfladığı bireylerde/toplumlarda, insi ve cinni şeytanların bozuk tasavvurları hâkim olmaktadır.

Tarihte Sünnet’e yönelik sapkınlıklar hep olmuştur. Sünnet’e bağlılık ve var olan doğru tasavvur nedeniyle bu akımlar zamanla yok olmuştur. Son yüzyılda zayıflayan bu doğru tasavvur olgusu; Sünnet’e dair şüphelerin oluşması, inkâr edilmesi, alay edilmesi ve akıl ile tearuzu durumunda mercuh sayılması gibi sapkınlıkları beraberinde getirmiştir. Ayrıca doğru bir tasavvura sahip olmayanlar, Sünnet’e dair şüphe oluşturma gayretinde olan kâfirlerin etkisinde kalmış ve çalınan maya onlarda tutmuştur.

Dolayısıyla Sünnet’e bağlılığın kuvvetlenmesi ve batıl tasavvurların izale edilerek, yerine doğru bir tasavvurun oluşturulması gerekmektedir.

Bu yazı silsilesiyle bu tasavvurun oluşmasına -az da olsa- katkımızın olmasını hedefliyoruz…

***

Sünnet Nedir?

[1]

Kur’ân ve Sünnet Arap dili üzeredir. Dolayısıyla şer’i kavramlar lügatten alınmıştır. Şeriat, Arap lügatinden bir kelimeyi, şer’i bir kavram hâline getirirken kelimenin anlamını genişletme, daraltma, farklı bir anlam yükleme gibi bazı tasarruflarda bulunmuştur. Bazen de herhangi bir değişikliğe gitmemiştir. Şeriatın lügat üzerindeki bu tasarrufunun farkında olmanın faydası, kavramların içeriğini ve mefhumunu şeriatın istediği şekilde doldurmaktır. Bu tasarrufu gözetmeksizin kavramları anlamaya çalışmak, kavramların içeriğinde ve maksadında şeriattan sapıtmakla sonuçlanabilir. Bu nedenle Sünnet’in hem lügat manasına hem de ıstılah manasına değinmeliyiz.

Lügat Anlamı

Sünnet Arap lügatinde yol, yöntem, kaide, kanun, davranış şekli, tarz, üzerinde devam edilen şey, tabiat/yapı veya hayat biçimi anlamlarına gelmektedir. Lügatteki anlamıyla sünnet; kötü veya iyi olan ya da yerilmeye veya övülmeye layık olan şeyler için kullanılır. Örneğin, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kim İslam’da iyi bir sünnet açarsa açtığı sünnetin ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de İslam’da kötü bir sünnet açarsa, açtığı sünnetin günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir.”[2]

Hadisteki “iyi sünnet açarsa/ مَنْ سَنَّ سُنَّةً حَسَنَةً” ve “kötü sünnet açarsa/ مَنْ سَنَّ سُنَّةً سَيِّئَةً” ibareleri kelimenin lügat anlamında kullanılmıştır.[3]

Istılah Anlamı

Sünnet,

“أقوال النبي صلى الله عليه وسلم، وأفعاله، وتقريراته، التي يُسْتدَلُّ بها على الأحكام الشرعية

Kendisinden şer’i hükümler istidlal edilen, Allah Resûlü’nün (sav) sözleri, fiilleri ve takrirleridir.”

Şer’i hükümden kastedilen, farz/vacip, sünnet/mendup, haram, mekruh ve mübah gibi hükümlerdir. Allah Resûlü’nün (sav) sözlerinden, fiillerinden ve takrirlerinden/onayladıklarından şer’i bir hüküm ispat edilenlere sünnet denilmiştir.

Istılah anlamı olarak zikrettiğimiz bu tanım, fıkıh usulü ilmindeki tanımdır. Bunu seçmemizin nedeni, genel olarak yazı silsilesinin, sünnetin şer’i bir delil oluşu ve etrafındaki şüphelerin defedilmesi hakkında olmasındandır. Sünnet kavramı farklı ilim dallarında da kullanılan bir kavramdır. Her bir ilmin sünnete yüklediği anlam farklı olmuştur:

Akide İlminde Sünnet

Akide ilminde Sünnet, bidatin zıddı olarak kullanılmıştır. Bidat, itikadi veya amelî olarak birtakım yenilikler çıkarmak ve bunların dinden olduğunu iddia etmektir. Sünnet ise kişinin hem itikadında hem de amellerinde Allah Resûlü’nden (sav) miras kalanlara bağlı kalması, ona tabi olması ve din adına yenilikler çıkarmaktan uzak olmasıdır. Akide kitaplarında “Falan sünnet ehlidir.” ibaresiyle, onun akidevi ve amelî bidatlerden berî olduğuna ve Allah Resûlü’ne tabi olan bir kimse olduğuna dikkat çekilir.

Örneğin, bu anlamda İbni Mesud (ra) şöyle der: “Sünnette orta yollu olmak, bidatte olup çok çalışkan olmaktan daha hayırlıdır.”[4]

Yine şu söz bu kullanıma örnektir: “Dinde bidat çıkaran hiçbir kavim yoktur ki; mutlaka Allah, onlardan benzer bir sünneti çekip almasın.”[5]

Fıkıh İlminde Sünnet

Fıkıh ilminde Sünnet, farzın/vacibin zıddıdır. Farz/Vacib, şeriatın kesin bir dille yapılmasını emrettiği hükümlerdir. Binaenaleyh Sünnet,

ما طلب الشارع فعله طلبًا غير جازم

Şeriatın kesin bir dille olmaksızın talep ettiği şeylerdir.”

veya

ما ثبَت طلبه بدليلٍ شرعي، من غير افتراض ولا وجوب

Şer’i bir delille talep edilmesi farz veya vacip olmaksızın sabit olan şeydir.” demektir.

Bu kullanıma örnek olarak, Ali (ra) şöyle der: “Vitir namazı, farz namazlar gibi farz değildir. Fakat Resûlullah’ın (sav) yaptığı bir sünnet (nafile) namazdır.”[6]

Hadis İlminde Sünnet

Hadis ilminde Sünnet,

“أقوال النبي صلى الله عليه وسلم وأفعاله وتقريراته وصفاته الخِلْقِية والخُلُقية، وسائر أخباره، سواءٌ أكان ذلك قبل البعثة أم بعدها/

Nebi’nin (sav) sözleri, fiilleri, takrirleri, ahlaki ve yaratılış sıfatları ve ister bi’setten önce ister sonra olsun hakkındaki diğer haberlerdir.” demektir.

Sözlü sünnete örnek: “Kimin yaptığı amel, bizim yolumuz üzere (meşru kıldığımız ve yaptığımız şekilde) olmazsa onun ameli reddedilir.”[7]

Fiilî sünnete örnek: Allah Resûlü’nden (sav) aktarılan, ibadetlerin şekli hakkındaki tüm rivayetler verilebilir.

Takrirî/Onaylama sünnetine örnek: Amr ibni As’tan şöyle rivayet edilmiştir:

“Zat-u Selasi’l Gazvesi’nin soğuk bir gecesinde ihtilam oldum. Gusül almam durumunda ölmekten endişe ettim ve teyemmüm aldım. Sonra arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Bunu Allah Resûlü’ne anlattılar. Allah Resûlü, ‘Ey Amr! Sen arkadaşlarına cünüblü olduğun hâlde namaz mı kıldırdın?’ dedi. Ben, gusletmeme engel olan durumu ona anlattım ve ‘Allah’ın, ‘Kendinizi ödürmeyin. Şüphesiz ki Allah, size karşı merhametlidir.’[8] buyurduğunu işittim.’ dedim. Bunun üzerine Allah Resûlü güldü ve bir şey demedi.”[9]

Tanımlar Neden Farklıdır?

Her ilmin gayesi birbirinden farklıdır. Bundan dolayı, sünnete yaptıkları veya yükledikleri anlamlar farklı olmuştur:

Fıkıh usulü, şer’i ve amelî hükümleri delillerden istinbat etme gayesine sahiptir. Bu gayesi nedeniyle sünnet kavramına “şer’i hükümlerin dayanağı, delili” şeklinde anlam yükler.

Akide, kişinin itikadında ve amellerinde Kur’ân ve Sünnet’in çizgisinden sapmaması, Kur’ân ve Sünnet’te inanılması gerekenlere iman etmesi, inkâr edilmesi gerekenleri reddetmesi gayesine sahiptir. Dolayısıyla sünnet kavramına “iman, inkâr ve ittiba” açısından bakar ve bu şekilde tarif eder.

Fıkıh ilmi, tafsilî delillere dayanıp ibadetlerde ve fiillerde hükümleri belirlemek ve birbirinden ayırmak amacına mebnidir. Bu nedenle sünnet kavramını, bir insanın yapacağı fiillere haram, helal, farz, sünnet, mübah olması yönüyle değerlendirir.

Hadis ilmi ise Allah Resûlü’nün (sav) genel olarak tanınması, güzel örnekliğinin incelenmesi üzerine kuruludur. Bu gayesinden dolayı Allah Resûlü hakkında aktarılan her şey sünnet olarak isimlendirilmiştir.

Bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

 


[1] .bk. Dr. Mustafa Es-Siba’i, Es-Sünnetu ve Mekanetuha fi’t-Teşri’i’l-İslami, s. 87; Abdulkerim En-Nemle, El-Muhezzeb fi Usulu’l Fıkhi’l Mukaren, 2/633; Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 1; Prof. Dr. Zekiyuddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 91

[2] .Müslim, 1017

[3] .Sünnet kelimesine başka örnekler için bk. 3/Âl-i İmran, 157; 8/Enfal, 38; 17/İsrâ, 77; 48/Fetih 23; 35/Fâtır, 43…

[4] .Lalekai, Şerhu Usuli İtikad, 115; Darimi, Beyhaki

[5] .Bu lafzı İmam Ahmed, Müsned’inde (4/105), Allah Resûlü’nün (sav) hadisi olarak rivayet etmiştir. Aynı söz, tabiin ve selefe ait olarak da nakledilmiştir. Hassan ibni Sabit ve Ömer ibni Abdulaziz (rh) gibi kimselere ait olarak da nakledilmiştir. Racih olan; sözün hadis değil, selefe ait bir söz olmasıdır.

[6] .Tirmizi, 454; Nesai, 1676

[7] .Müslim, 17-18

[8] .4/Nîsa, 29

[9] .Ebu Davud, 334; Ahmed, 17739

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver