Eski bir jet pilotu, emekliliğinin ardından deniz kuvvetlerinde dersler vermeye başlar. Ders çıkışında eşiyle gittiği bir restoranda yan masadan biri kalkarak yanına gelir ve “Siz Yüzbaşı Plump olmalısınız.” der. Plump’ın cevap vermesine fırsat tanımadan, “Bir savaş gemisinde savaş pilotuydunuz. Uçağınızı vurmuşlardı.” deyince eski pilotun şaşkınlığı iyice artar. “Bunu nereden biliyorsunuz?” diye sorunca, (bir taraftan katlama hareketleri yaparken) “Sizin paraşütünüzü ben katlamıştım, umarım paraşütünüz hemen açılmıştır.” der. Eski pilot minnettarlıkla, “Elbette, katladığın paraşüt açılmasaydı bugün burada olamazdım.” deyince adam tevazuyla selam verip yanlarından ayrılır.
Plump o gece bir türlü uyuyamaz. Hep o adamı düşünür. Bir paraşütün katlanma biçiminin bir pilotun hayatını kurtaracak veya sonlandıracak kadar incelikli bir iş olduğunu o zamana kadar hiç düşünmemiştir. Kim bilir, belki de paraşütü katlayan bu askerle çok kez yüz yüze gelmiş ve onu sıradan bir memur olarak görmüştür. Hayatında yeri olmayan sıradan bir dekor gibi.
Ertesi gün derse kritik bir soruyla başlar: Paraşütünüzü kim katlıyor?
Hayatımızda nice küçük detayın arkasında kimler var diye düşünmeye sevk ediyor bu kısa öykü bizi. İçinde bulunduğumuz sosyal yapının ayaklarından biri de Ecir Kapısı Derneği. Dernek kuruldu kurulalı yardımseverlerin bağışlarıyla çok büyük hizmetler gerçekleştirildi. Her hizmette pek çok insanın yüzü güldü, sıkıntısı giderildi. Bu hizmetlerin aktörleri, sadece “Veren Eller” miydi? Verenler kadar verilecek kimseleri seçenler, vermek için gidenler, verilecekleri alıp taşıyanlar, taşımak için araç ayarlayanlar, o araca şoför olanlar; verenlerden daha fazla anılmaya değer değil miydi?
Yakın zamanda bunu pekiştiren bir ses kaydı da yayınlandı. Halis Hoca’mızın, “Bu kadar eseri nasıl kaleme aldınız?” sorusuna verdiği cevapta, “Bu bir başarı ise ‘ben’im başarım değil. Bu, ‘biz’in başarısı.” demesi de bundan mütevellitti.
Depremin ardından gerçekleştirilen faaliyetin bir kısmı yayınlanınca, “Biz”i oluşturan aktörlerden bazılarını ve “paraşütü nasıl katladıklarını” gördük. Uzun bir süre ailelerinden uzak kalsalar da yaralı kalplere merhem olmanın mutluluğunu yüzlerinden okuduk. Birimizi bin yapacak sadakalarımızı büyük bir titizlikle sahiplerine ulaştırırken kaynakları daha fazla insana aktarabilmek için ne ince hesaplar yaptıklarına şahit olduk. Hazır konteyner alıp kurulumuna karışmamak kolaydı, ama onlar maliyeti düşürüp bir konteyner daha fazla almak adına bu işi de kendi üzerlerine aldılar. Zorlandılar, ama başardılar… Yaşam alanları kurulmuş, bayram yaklaşmıştı. Artık dönebilirlerdi, dönmediler; bayramı yaralı kalplerle geçirdiler… Çünkü hayat kurtaran paraşütler, itinayla katlananlardı.
Biz onları sadece seyrettik, Ecir Kapısına tebrikler yağdırdık, dualar ettik. Paraşütü katlayanlara teşekkür etmeyi, dua etmeyi, tebrikte bulunmayı ise ihmal ettik. Bu satırlar aracılığıyla ben kendi adıma onlara teşekkürü bir borç bilirim. İyi ki varsınız, sizler bu yılın Kahramanlarısınız…
Ana fikri destekleyici örneği Ecir Kapısı faaliyetlerinden verdim. Ancak aynı durum Kirazlı’da en üst katta kimi zaman soğuğa kimi zaman da sıcağa rağmen mutfakta çalışan aşçı ablalarımız; Hemdem Kafe’de pasta börekleri yapan şeflerimiz ve servis için nöbetleşe orada duran ablalarımız; mescidlerimizi temizleyen, adları dahi anılmayan hanım kardeşlerimiz; Ramazan boyunca leziz yemeklerle iftar sevincini bize yaşatan aşçı amcamız ve yardımcı abilerimiz; spor salonlarımızın işleyişini sağlayan tüm kardeşlerimiz ve hiç görünmeyen, ama onlar sayesinde tıkır tıkır işleyen bir düzene sahip olduğumuz her birim için geçerlidir. Hepinizden Allah (cc) razı olsun. O’nun rızası cennetteki tüm nimetlerden en üstün olanıdır:
“Allah, mümin erkek ve kadınlara altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetleri ve Adn Cennetleri’ndeki güzel meskenleri vadetmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden daha büyüktür. Bu, kurtuluşun en büyüğüdür.”[1]
[1] 9/Tevbe, 72
İlk Yorumu Sen Yap