Saatu’l Usra – 3

 

Rafi ile Hubeyb hızla mescide gittiler. Fakat orada kimse kalmamıştı. Şöyle bir etrafa baktılar. Zorluk ordusuna yapacakları yardımı kime vereceklerdi şimdi? Kendi aralarında konuşurlarken Canım Peygamberimin, pencereden mescide doğru baktığını gördüler. Rafi heyecanla bir iki adım ilerledi ve durdu. Peygamberimiz çoktan içeri girmişti.

— Şimdi ne yapacağız Rafi?

— Biraz daha bekleyeceğiz.

— Peygamberimizin kapısını çalalım ve ona verelim sadakamızı.

— Onu rahatsız etmeyelim. Azıcık sabret, elbet birileri gelir. Ayrıca ‘sadakamız’ dedin sanki!

— Evet sadakamız.

— Senin sadakan nasıl oluyor, o kısmı anlayamadım.

— Aşkolsun Rafi, tarih kitabını yazmaya başladığın ilk günden beri her anıyı seninle dinledim. Sen yazarken defalarca seni izledim. Ve bu kitabın satışını yaparken farkındaysan seninleydim.

— Yani tüm bu çabaların nedeniyle sadakama ortaksın öyle mi?

— Elbette. Bu arada bu kadar cimri değildin sen arkadaşım!

— Böyle bir salih ameli seninle paylaşamayacağım dostum kusura bakma.

— Ciddi misin?

— Evet. Sen olsa olsa bana yazılan sevabın şahidi olabilirsin. Aaa bak bak Bilal Amca geliyor.

— Selamun aleykum gençler. Ne bekliyorsunuz bakalım?

— Zorluk ordusuna yardım yapacaktık.

— Bana verebilirsiniz. Ben de sizin adınıza Ebu Bekir’e ulaştırırım.

— Buyur Amca.

— Allah kabul etsin.

— Âmin…

Rafi çok heyecanlanmıştı. İlk kez böyle bir amel işliyordu. İçinden defalarca onu bu hayra ulaştıran Rabbe hamd etmişti.

◆◆◆

Osman radıyallahu anh tarih kitabını alarak eve gitti. Sedire uzanarak biraz dinlendi. Sonra kitabı okumak üzere eline aldı. Her bir satırı dikkatle okuyor, kimi yerlerde dudaklarına hafif bir tebessüm yayılıyor, kimi satırlarda ise gözleri yaşarıyordu. Özellikle Mekke dönemi ile alakalı yazılar onu çok etkilemişti. Küçücük bir topluluk iken bu kadar büyümeleri; Erkam’ın evinde korkarak toplanırken şimdi Romalılara kafa tutar hâle gelmeleri; kovuldukları Mekke’ye zafer ile geri dönmeleri; Allah’ın dinine düşmanlık edenlerin zelil bir şekilde ölmeleri… Her şey ama her şey yazılmıştı. Küçük bir çocuğun elinden böyle etkileyici bir eserin ortaya çıkmış olmasına çok şaşırmıştı. Kitaba öylesine dalmıştı ki akşam ezanını duymadı bile. Eşinin onu uyarması ile kitabı da alarak mescide gitti. Namazın ardından Rafi’yi aramaya koyuldu. Onu safların en gerisinde buldu:

— Selamun aleykum genç.

— Ve aleykum selam Amca.

— Bugün yaptığımız alışverişin eksik olduğunu fark ettim.

— Nasıl yani anlamadım? Paranızı geri mi istiyorsunuz?

— Hayır. Aksine, kitabın gerçek değerinin çok altında para vermişim sana.

— Kitabın gerçek değeri mi?

— Evet. Onu baştan sona kadar okudum. Ne büyük bir eser ortaya koymuşsun. Seni kıskandım.

— Beni onurlandırdınız. Allah razı olsun.

— Bu eser bir sadaka-i cariye. Yani sen ölsen bile sevabı bitmeyecek, işleyecek olan bir sadaka.

— Allahu ekber.

— Bu kitabı sana iade ediyorum. Zorluk savaşını da yazmalısın. Ve bizden sonraki nesillere Canım Peygamberimin hatıralarını emanet etmelisin.

— Ama ben onu size sattım.

— Evet ben de sana hediye ediyorum. Haydi al. Ve yazmaya devam et. Eğer bu savaştan sağ dönecek olursam birkaç anı da ben anlatmak isterim. Çorbada benim de tuzum bulunsun.

— Tamam, inşallah.

— Allah’a emanet ol.

— Siz de efendim.

Rafi bu duruma hem çok sevindi hem de çok şaşırdı. Düşündüğünden daha kıymetliydi demek kitabı. Ona çok daha fazla özen göstermeliydi. Osman’ın radıyallahu anh sözü çok onurlandırmıştı onu: ‘Seni kıskandım.’

Zorluk ordusuna onca yardımı yapan, İslam’ın ilk yıllarından beri Peygamberin yanında yer alan, Allah’ın ve Rasûlü’nün kendisinden razı olduğunu söylediği ve cennetle müjdelenen bu büyük adam benim amelimi kıskandı… Subhanallah… Rabbim beni böyle büyük bir amele muvaffak kıldığın için sana binlerce kez hamd ederim…

Devam Edecek İnşallah

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver