RIDVAN BİATİ

Hamd, Allah’a; salât ve selam, Resûl’üne olsun.

Allah Resûlü (sav) ashabı ile beraber Mekke dışında umre ziyareti yapmak için beklemedeyken müşrikler de kendi içlerinde bu krizden nasıl çıkabilecekleri üzerine tartışmalarını sürdürüyorlardı. Hem zaman kazanmak hem de Allah Resûlü’nün (sav) niyetini net bir şekilde anlamak için birçok elçi gönderdikten sonra Peygamberimiz süreci daha da hızlandırmak adına kendisi bir elçi göndermek istedi.

“Sonra Allah Resûlü (sav), Ömer ibni Hattab’ı (ra) geliş gayelerini Kureyş eşrafına tebliğ etmesi için Mekke’ye göndermek amacıyla çağırdı.

Ömer şöyle dedi: ‘Ya Resûlallah! Ben kendim için Kureyş’ten korkarım. Mekke’de Adiyy ibni Kab’dan beni koruyacak hiç kimse yoktur. Kureyş benim onlara olan düşmanlığımı ve katılığımı biliyor. Fakat ben sana bir adam göstereyim. O onlara karşı daha güçlüdür. O, Osmân b. Affan’dır.’

Allah Resûlü (sav) Osmân’ı (ra) çağırdı. Onu, Ebû Sufyan ve Kureyş eşrafına, savaş için gelmediklerini, yalnız Kâbe’yi ziyaret için geldiklerini haber vermesi için Mekke’ye gönderdi.[1]

Allah Resûlü (sav) Osmân’a (ra) ayrıca, müşrikleri İslam’a davet etmesini, müminlerden bazılarını yanına alıp Mekke’deki kadın ve erkek müminlere götürmesini, onlarla görüşmesini, Yüce Allah’ın, dinine yardımcı olduğunu ve Mekke’de imanın gizlenmeyip açığa vurulacağı günün yakın olduğunu haber vermesini emretti.”[2]

“Osmân (ra) Mekke’ye girdiği sırada amcasının oğlu Eban ibni Saîd El-As onunla karşılaştı. Ve ona ikramda bulundu. Sonra ona Allah Resûlü’nün (sav) mektubunu tebliğ etmesi için eman verdi.

Osmân (ra), Allah Resûlü’nün mektubunu onlara okumayı bitirdiği zaman ona şöyle dediler: ‘Eğer Kâbe’yi tavaf etmeyi dilersen tavaf et.’

O da şöyle dedi: ‘Allah Resûlü onu tavaf etmeden tavaf edecek değilim.’

(Kureyş buna sinirlendi ve) Osmân’ı yanlarında (üç gün) tuttular.”[3]

Osmân’ın (ra) Mekke’ye elçi olarak gönderilmesi akabinde gelişinin gecikmesinin sebebi net olarak bilinmiyor. Fakat bu durum sahabeye ulaştığında Allah Resûlü (sav) ashabını topladı ve hemen onlardan ölüm üzerine biat aldı. Bu olay Nebimizin (sav) kriz anlarında yürüttüğü şer’i siyasete dair en güzel örneklerdendir.

Allah Resûlü (sav) ölüm üzere biat alırken ilk mesajı müşriklere yönelikti. Umre konusunda kararlı olduğunu, bu hususta ölümden çekinmeyeceğini ve yanındaki topluluğun da bu konuda hemfikir olduğunu göstermiş oldu. Zaten hemen akabinde Osmân (ra) geri döndü, müşrikler kesin olarak meseleyi sulh ile çözmeye karar verdiler ve bunu beyan edecek şekilde son bir elçi gönderdiler.

Rıdvan Biati’nin müminlere yönelik de bir mesajı vardı. Allah Resûlü (sav) aynı kararlılığı kendi arkadaşlarına da gösterdi. Ayrıca bir vücudun azaları olma hissiyatını herkese işleyecek şekilde pratiğini yapmış oldu. Sadece bir bir arkadaşları için hepsinin ölüme hazır olması gerektiğini biat ile ortaya koydu.

Rıdvan Biati’nde dikkatimizi çeken iki farklı tabloya geçmeden önce Ömer (ra) ile Osmân (ra) arasında yapılan tercih hakkında bir noktaya değinmekte fayda var.

Burada Ömer (ra) gayet tabii bir şekilde Peygamber’in (sav) emrine ne kadar zor olursa olsun ittiba edebilirdi. Fakat o, bazı endişelerini dillendirip öneri sundu. Bu, Ömer’in kıymetini gözümüzde azaltmaz. Aynı Ömer hicret ederken herkese meydan okuyarak bu ameli yapmıştı. Nasıl ki o zaman hicreti gizli yapanlar kınanmadığı gibi burada da Ömer (ra) ile Osmân (ra) arasında kıyas yaparak Ömer kınanmaz. Bize düşen, imanımızı sürekli salih amellerle tazelemek ve zor emirler geldiğinde Rabbimizden yardım talep etmektir.

Diğer bir husus da Osmân’ın (ra) müşriklerin tavaf emrini kabul etmemesidir. Gayet açıktır ki burada hedeflenen, bir kişinin salih amel yapması için teşvikte bulunmak değildir. Öyle olsaydı Allah Resûlü (sav) ve ashabını engellemezlerdi. Gaye müminler arasında var olan o birliktelik duygusunu baltalamaktı. Müşrikler paramparça olmuş bir hâldeyken ve bu hâlleri de sürekli yeni hadiselerle derinleşirken müminleri tek vücut olarak görmeleri eziyetlerini daha da fazla arttırıyordu.

Bununla bağlantılı başka bir konuda Allah Resûlü’nün (sav) Mekke’de kalan mustazafları hiç unutmamasıydı. Onları oradan kurtarmak için operasyonlar düzenliyor, mektuplarla onlara destek oluyordu. Yine aynı şekilde Osmân’a (ra) çok kritik bir görev verirken mustazaf müminleri de görmesini ve onlara moral vermesini istemesi müminlerin öncelikleri arasında ne olması gerektiğini de göstermesi açısından önemlidir.

Osmân’ın (ra) alıkonulması haberi gelince Allah Resûlü (sav) müminlerden biat aldı. Bu biati alırken iki sınıf insan ortaya çıktı:

Ebû Katade’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Resûlullah Rıdvan Biati’ne çağırdığı zaman Cedd ibni Kays kaçtı ve bir devenin altına saklandı. Ben onun peşine düştüm. Bir adamdan yardım isteyerek onu devenin altından çıkardım. Ona şöyle dedim: ‘Yazıklar olsun sana! Niçin devenin altına saklandın? Cibril’in indirdiği şeyden mi kaçıyorsun?’

O dedi ki: ‘Hayır! Korkunç bir ses duydum, düşman zannederek saklandım.’

Bana yardım eden adam ona şöyle dedi: ‘Bu korku senden hiç gitmesin. Sende hayır yoktur.’

Cedd ibni Kays hastalanıp öldüğü zaman Ebû Katade, o defnedilinceye kadar evinden çıkmadı. Ona niye böyle yaptığı sorulunca, ‘Hudeybiye Günü ve Tebuk Gazvesi’nde söylediği şeylerden sonra onun cenaze namazını kılmak istemedim.’ dedi.”[4]

“Seleme ibni Ekvâ’nın (ra) bildirdiğine göre Hudeybiye’de Resûlullah (sav) semure ağacının altında ashabını kendisine biate davet ettiği zaman Seleme ibni Ekvâ (ra) halkın başında Resûlullah’a (sav) biat etti. Halktan biat edenler yarıyı bulduğu sırada, Resûlullah (sav) Seleme’yi (ra) görünce şöyle buyurdu: ‘Ey Seleme! Bana biat ettin mi?’

Seleme, “Ya Resûlallah! Ben sana halkın en başında biat etmiştim.” dedi.

Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Yine biat et!’ Seleme tekrar biat etti. Resûlullah (sav) Seleme’yi silahsız görünce ona bir yay ve bir kalkan verdi. Resûlullah (sav) biat ala ala halkın sonuna geldi.

Resûlullah (sav) Seleme’ye şöyle buyurdu: ‘Ey Ekva’nın oğlu! Bana biat etmez misin?’

Seleme, ‘Ya Resûlullah! Ben sana hem halkın başında, hem halkın yarılandığı sıralarda, hem de sonlarında biat ettim’ dedi. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Yine et.’ Seleme tekrar biat etti.”[5]

“Andolsun ki o ağacın altında sana biat ettikleri zaman, Allah müminlerden razı olmuştur. Onların kalplerinde olan (samimiyeti) bilmiş, üzerlerine sekinet indirmiş ve onları yakın bir fetihle mükâfatlandırmıştır.”[6]

“Gerçek şu ki sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Kim (biatını) bozarsa, kendi aleyhine (biatını) bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği söze vefalı olur (gereklerini yerine getirirse) ona, büyük bir mükâfat verecektir.”[7]

Araplar arasında savaş sırasında söz vermek ve bunun üzerine savaşmak bilinen bir uygulama idi. Allah Resûlü de (sav) müminleri yapacakları amele sıkı sıkıya bağlayacak şekilde onlardan en uygun anlarda söz alırdı. Ve bu sözü de bu söze bağlılıklarını da onlara hatırlatarak amele teşvik ederdi.

Nebimizin (sav) bu teşviği karşısında her amelde olduğu gibi insanlar iki kısma ayrıldılar. Bazıları var ki dünyalık peşinde koşarak fedakârlıktan kaçınırken diğerleri ise bu ameli defalarca yapmakta hiçbir çekince duymadılar.

Dünya hayatı bu iki tip şahıs/amel arasında gidip gelmemizden ibarettir. Ahirete endeksli yaşamlarımız beraberinde fedakârlığı ve bu şekilde fırsatlar karşımıza çıktığında kaçırmamayı sağlar. İmanımızın tam olarak oturmaması, kaybedeceğimiz şeylerin çokluğunun gözümüzü korkutması ise burnumuzun dibindeki bir amelden bile mahrum olmamızla neticelenebilir.

Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.


[1] bk. Sîretu İbni Hişâm, 2/322 vd.

[2] bk. Zâdu’l Meâd, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 3/258

[3] bk. Resûlullah’ın (sav) Hayatı İle İslâm’ın Hareket Metodu, 2/35

[4] bk. Resûlullah’ın (sav) Hayatı ile İslâm’ın Hareket Metodu, 2/37

[5] bk. Resûlullah’ın (sav) Hayatı ile İslâm’ın Hareket Metodu, 2/37-38

[6] 48/Fetih, 18

[7] 48/Fetih, 10

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver