RESÛL’E İTAAT VE İTTİBA SÜNNETİN KORUNMASIYLA MÜMKÜNDÜR![1]

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Sünnetin korunduğuna dair delillerle devam ediyoruz:

Resûl’e (sav) İtaat ve İttiba Sünnetin Korunmasıyla Mümkündür!

Kur’ân’da Resûl’e İtaat ve İttiba

a. Resûller sadece Allah’a itaate/ibadete davet etsinler ve O’nun (cc) buyruklarını topluma duyursunlar diye gönderilmemiştir. Ayrıca itaat edilsinler diye de gönderilmiştir.

“Resûl yollamamızın tek gayesi, Allah’ın izniyle ona/resûllere itaat edilsin diyedir.”[2]

Bu sebeple resûller tevhid davetinin yanında kendilerine itaati de emretmişlerdir. Örneğin Nûh,[3] Hûd,[4] Sâlih,[5] Lût,[6] Şuayb,[7] Hârûn,[8] Îsâ[9] gibi peygamberler (as), ortak bir dille, “(O hâlde) Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.” demişlerdir.

İtaat, Allah’ın izin verdiği kişilere, yine Allah’ın izin verdiği konularda/sınırlarda geçerlidir. Ayetteki “Allah’ın izniyle” kısmından da anlaşılacağı üzere resûllere itaat Allah’ın iznine/emrine dayanmaktadır.

b. Allah Resûlü’ne (sav) itaat birçok ayette emredilmiştir:

“Allah’a ve Resûl’e itaat edin.”[10]

“Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin.”[11]

c. Allah (cc), Allah Resûlü’ne (sav) itaatin ve ittibanın güzel sonuçlarına da dikkat çekmiştir. Bu ayetlere göre;

Allah Resûlü’ne (sav) itaat etmek Allah’a itaat kapsamındadır.[12]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat edenler, hidayete ererler.[13]

Allah Resûlü (sav) hayat verecek şeylere çağırır. İcabet edip itaat eden bununla hayat bulur.[14]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat, imanın gereklerindendir ve övülen müminlerin sıfatıdır.[15]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat, Allah’ın (cc) rahmetine nail olmanın yollarındandır.[16]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat edenler kurtulur ve kazanır.[17]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat edenler güzel bir mükâfat elde ederler.[18]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat, cenneti kazanma yollarındandır.[19]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat edenler, Allah’ın (cc) kendilerine nimet verdiği, nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır.[20]

Allah Resûlü’ne (sav) ittiba etmek, Allah’ı (cc) sevmenin ispatıdır. Kim Allah Resûlü’ne ittiba ederse Allah’ın (cc) sevgisini kazanır ve günahları bağışlanır.[21]

Allah Resûlü’ne (sav) ittiba edenler kurtuluşa ereceklerdir.[22]

d. Yüce Allah, Peygamber’e (sav) itaat etmemenin kötü sonuçlarını da haber vermiştir. Bunların bazılarına işaret edelim:

Allah Resûlü’ne (sav) itaatten bir bütün olarak yüz çevirenler iman etmiş değildir.[23]

Allah Resûlü’ne (sav) itaatten bir bütün olarak yüz çevirenler Allah’ın (cc) gazap ettiği kâfirlerdir.[24]

Allah Resûlü’nün (sav) emrine muhalefet edenler başlarına bir fitnenin[25] gelmesinden veya can yakıcı bir azapla cezalandırılmaktan korkmalıdır.[26]

Allah Resûlü’ne (sav) itaatten çıkıp isyan içinde olanlar cehennemle cezalandırılırlar.[27]

Allah Resûlü’ne (sav) itaatten çıkıp isyan içinde olanlar, yollarını kaybederler, sapıtırlar.[28]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat etmeyen ve onunla beraber yol edinmeyenler, ahirette parmaklarını ısırarak pişmanlıklarını dile getirecekler.[29]

Peki, Resûl’e itaat ve ittiba ne demektir? Nasıl gerçekleşir?

İtaat, [طَوَعَ] kökünden gelir. İsteyerek teslim olma ve emre boyun eğip uyma anlamlarına gelir.[30]

İttiba, [تَبِعَ] kökünden gelir. Ardından gitmek, izini sürmek, yolunu izlemek gibi anlamlara gelir.[31] Bu bazen bedenle (fiziki olarak peşinden gitmekle) olur bazen de boyun eğip emirlerine uymak suretiyle olur.[32] Örneğin [اتَّبَعَ القُرآنَ] “Kur’ân’a ittiba etti” denildiğinde, “Kur’ân’ı kendisine rehber edindi ve onda bulunan hükümlerle amel etti.” anlamına gelir.[33]

Allah Resûlü’ne (sav) itaat ve ittiba;

Hayattayken, söylediklerini bizzat işitip gereklerini yerine getirmek ve dinî yaşamını gözlemleyip örnek almak, yoluna uymaktır. Bu ancak sahabilere nasip olmuştur.

Vefatından sonra, sözlü, fiilî ve takrirî Sünnetini örnek/rehber edinmek ve ona tabi olup, peşinden gitmektir. Bu başta tabiin nesli olmak üzere, kıyamete kadar İslam ümmetinin her bir ferdinin temel sorumluluklarındandır. Bu, sahabenin sonraki nesillere aktardıkları Sünnete tabi olmakla mümkündür.

İlk dönem tabiin müfessirlerinden Atâ ibni Ebî Rabâh (H 114) ve Katâde ibni Diâme (H 117) şöyle derler:

“Allah’a itaat, Kitab’ına itaattir. Resûl’e itaat ise sünnetine ittiba etmektir.”[34]

İbn Cerîr Et-Taberî (rh) (H 310) “Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin.”[35] ayetine dair şöyle der:

“Yüce Allah’ın bu buyruğunun anlamı, Resûl’ünün hayatta iken emrettiği ve yasakladığı hususlarda kendisine itaat etmeyi; vefatından sonra ise Sünnetine uymayı emretmesidir. Çünkü Allah (cc), ona itaat etme emrini umumi olarak yapmıştır ve bunu herhangi bir durumla sınırlamamıştır/tahsis etmemiştir.”[36]

Neden Resûl’e İtaat?

Çünkü;

Bütün resûller, insanları yalnızca Allah’a kulluğa/ibadete çağırmışlardır. Bu çağrıya icabet edenler hidayet yoluna girerler. Ancak bu yolda ilerleyebilmek için hangi amellerin ibadet sayıldığını, hangilerinin ibadet olmadığını; ibadetlerin nasıl, ne zaman ve ne kadar yapılacağını öğrenmek gerekir. Bu bilgi, yalnızca Allah’tan (cc) vahiy alan resûllerin rehberliğiyle elde edilebilir. Zira her resûl, hem Allah’ın elçisidir hem de bir kuldur; kulluğun en güzel örneklerini sergiler. Yüce Allah’a doğru ve güzel bir kulluk için Resûl’e itaat ve ittiba edilmelidir.

Resûl’e itaatten çıkan toplumlar, batıl otoritelere itaat eder hâle gelirler. Bu otoriteler; müreffeh azgınlar, saptırıcı din adamları, hilekâr ve tağut yöneticiler, ezici çoğunluk, atalarının yanlış gelenekleri veya nefsin arzuları olabilir. Bu tür itaatler hem dünyada hem de ahirette hüsrana sebep olmuştur. Geçmiş kavimlerde bunun birçok örneği vardır. Hâliyle dünyada sapmamak, ahirette de hüsrana uğramamak için Resûl’e itaat ve ittiba edilmelidir. Aksi hâlde batıl ve sapkın otoritelere itaat ve ittiba ve bunun sonucu olarak hüsrana uğramak kaçınılmazdır.

Dinî bağlılıkları bulunan toplumlarda Allah’ın dini ile insan arasına giren; kendi hevasını Allah’ın dini gibi gösteren, Allah’a itaat adı altında kendisine itaat ettiren ve bundan menfaat sağlayan sahtekârlar bulunabilir. Bu kişiler, âdeta manevi birer yol kesici olarak hak ile batılı karıştırır, insanları aldatarak saptırırlar. Resûl’e ittibanın dışına çıkanlar, genelde bu haydutların ağına düşerler.

Örneğin Sâmirî, dini kullanarak İsrâîloğullarını saptırdı. “Onların görmediğini gördüm. Elçinin/meleğin izinden bir avuç aldım ve attım.”[37] dedi ve buzağı heykelini kutsallaştırdı. “İşte sizin de Musa’nın da ilahı budur. Fakat (Musa) unuttu.”[38] diyerek, meşruiyetini ispata kalktı, muhtemel itirazların önünü kapattı. İsrâîloğulları ise Resûl’e ittibadan çıkıp Sâmirî’ye itaat ettiler. Böylece Sâmirî’nin icat ettiği bir ilaha ibadet eder oldular. Şirke sapan bu kavme Hârûn’un (as) ilk hatırlattığı şey ise şu oldu:

“Kavmim! Siz ancak bununla fitneye düşürüldünüz. Şüphesiz ki sizin Rabbiniz Er-Rahmân’dır. Bana uyun/ittiba edin ve emrime itaat edin.”[39]

İşte Sâmirî gibi sahtekârlara uyup sapmamak için resûllere ittiba ve itaatten çıkmamak gerekir.

Sünnet Korunmuştur!

Çünkü;

Kur’ân, kıyamete kadar korunacak ve sonraki nesillere rehber olacak bir Kitap’tır. Bu Kitap’ta Resûl’e itaat ve ittibayla ilgili onlarca ayet vardır. Bu emirlerle ilk muhatap olanlar sahabe neslidir ve bu sorumluluğu bizzat Allah Resûlü’nü (sav) işiterek ve görerek yerine getirmişlerdir. Ancak aynı emirler, sonraki bütün nesilleri de muhatap almaktadır. Onlar bu hitabın dışında değildir. Dolayısıyla, bu sorumluluğun ümmetin sonraki fertleri tarafından da yerine getirilebilmesi, Sünnetin sahih şekilde korunarak nesilden nesile aktarılmasıyla mümkün olmuştur. Aksi hâlde bu itaat ve ittiba emirlerinin sonraki nesillere anlattığı bir şey olmazdı.

Allah Resûlü’ne (sav) itaat edenlerin elde edeceği güzel sonuçlar, yalnızca sahabe nesline mahsus değildir. Bu sonuçlar, kıyamete kadar gelecek bütün müminler için geçerlidir, onların da ihtiyacıdır. Dolayısıyla, bu ayetlerin sonraki nesiller açısından işlevini sürdürebilmesi, Sünnetin korunmuş olmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Şayet Sünnet korunmamış olsaydı, sonraki nesiller, bu güzel sonuçlara ulaştıracak vesilelerden mahrum bırakılmış olurdu ki bu, İlahi hikmetle bağdaşmaz.

Resûl’e ittiba, hem dünyada hem de ahirette karşılaşacağımız nice şerlerden korunmamızı sağlar. Sünnet korunmamış olsaydı, Resûl’e ittiba edemezdik ve bu şerlerden korunamazdık. Örneğin, “Kur’ân bize yeter, korunan sadece odur, Sünnet korunmamıştır.” diyenlere bir bakalım. Bunların hakikati, Resûl’e ittibadan yüz çevirmektir. Böyle olunca “Kur’ân’a uyuyorum.” diye kimisi kendi hevasına uymuş kimisi Yunan felsefesinin seraplarına kapılmış kimisi kendisini resûl ilan eden sahtekârlara tabi olmuş kimisi ebced ve matematik hesaplamalarıyla bir yerlere varmaya çalışmış kimisi de Firavuni sistemlere boyun eğmiştir. Sünnet, Kur’ân’ın hayata tatbik edilmiş hâlidir. Ondan yüz çevirenler aslında Kur’ân’ın pratik rehberliğini terk etmiş olurlar. Bu boşluk ise mutlaka başka otoriteler tarafından doldurulur. Sonuç olarak, Sünnetin korunmuş olması sadece ibadetlerin şekillerini değil, aynı zamanda itikadın, ahlâkın ve vahye göre hayat nizamının korunmasını da teminat altına alır. Bu sebeple Sünnet korunmuştur.

✽ ✽ ✽

Bir sonraki sayımızda buluşmak duasıyla…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…


[1] bk. https://tevhiddergisi.org/res-l-e-i-ttiba-nin-kazandirdiklari

[2] bk. 4/Nisâ, 64

[3] bk. 26/Şuarâ, 108

[4] bk. 26/Şuarâ, 126, 131

[5] bk. 26/Şuarâ, 144

[6] bk. 26/Şuarâ, 163

[7] bk. 26/Şuarâ, 179

[8] bk. 20/Tâhâ, 90

[9] bk. 43/Zuhruf, 63

[10] bk. 3/Âl-i İmrân, 32, 132; 8/Enfâl, 1, 20, 46; 33/Ahzâb, 33; 58/Mucâdele, 13

Bu ayetlerde itaat fiili ikinci bir defa tekrar etmemiştir. Bunun yerine resûl kelimesi, “vâv” atıf harfi kullanılarak ism-i celâle atfedilmiştir. Vâv, mutlaku’l cem’ anlamındadır. (bk. Şerhu Katri’n Nedâ, s. 542). Yani, ma’tuf ile ma’tuf-u aleyhin cümledeki hükümde toplandığını ifade eder. Buna göre ayette, Resûl’e itaat, Allah’a itaate bağlanmıştır. Hem Allah’a (cc) hem de Resûlü’ne (sav) itaat edilmelidir. Çünkü Resûl’e itaat, Allah’a (cc) itaattir, Resûl’e, Allah (cc) emrettiği için itaat edilir, Resûl (sav) Allah’a itaati öğretir.

[11] bk. 4/Nisâ, 59; 5/Mâide, 92; 24/Nûr, 54; 47/Muhammed, 33; 64/Teğâbun, 12

Bu ayetlerde itaat fiili ikinci bir defa tekrar edilmiştir. Atıf yapılabilecekken aynı fiilin bir daha tekrar edilmesi;

a. Tevkidi ifade eder. Yani, Resûl’e itaatin altı bir defa daha çizilmiştir, önemine ve gerekliliğine dikkat çekilmiştir.

b. Allah Resûlü’ne itaatin mutlak ve müstakil bir itaat olduğunu ifade eder. Yani söylediği Kur’ân’da bulunsun bulunmasın fark etmez; Allah Resûlü’ne (sav) itaat edilmelidir. Çünkü ona (sav) Kitap indirildiği gibi Sünnet de indirilmiştir.

[12] bk. 4/Nisâ, 80

[13] bk. 42/Şûrâ, 52-53; 7/A’râf, 158; 24/Nûr, 54

[14] bk. 8/Enfâl, 24

[15] bk. 8/Enfâl, 1; 9/Tevbe, 71; 24/Nûr, 51

[16] bk. 24/Nûr, 56

[17] bk. 33/Ahzâb, 71; 24/Nûr, 52; 7/A’râf, 157

[18] bk. 48/Fetih, 16

[19] bk. 4/Nisâ, 13; 48/Fetih, 17

[20] bk. 4/Nisâ, 69

[21] bk. 3/Âl-i İmrân, 31

[22] bk. 7/A’râf, 157

[23] bk. 24/Nûr, 47

[24] bk. 3/Âl-i İmran, 31

[25] Fitne, farklı şekillerde tefsir edilmiştir. Dünyada bir bela ve korkutucu afetler, kalbin mühürlenmesi ve eğirilmesi sonucunda şirk, küfür ve nifaka düşülmesi gibi görüşler aktarılmıştır. Racih olan, bunların hepsinin fitne kelimesinin kapsamında olmasıdır. (bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 15/772; bk. Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi, s. 118-121)

[26] bk. 24/Nûr, 63; 48/Fetih, 17

[27] bk. 4/Nisâ, 14; 72/Cin, 23

[28] bk. 33/Ahzâb, 36

[29] bk. 25/Furkân, 27-28; 33/Ahzâb, 66-68

[30] Mu’cemu Mekâyîsi’l Luğa, 3/431; El-Mufredât, s. 529

[31] Mu’cemu Mekâyîsi’l Luğa, 1/362

[32] El-Mufredât, s. 162

[33] Lisânu’l Arab, 8/28

[34] Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 6/514, 18824-18826 No.lu rivayetler, Nisâ Suresi, 59. ayetin tefsiri

[35] bk. 4/Nisâ, 59

[36] Tefsîru’t Taberî, 7/175-176

[37] 20/Tâhâ, 96

[38] bk. 20/Tâhâ, 88

[39] 20/Tâhâ, 90

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver