Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah’a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya davet ettiğinde: ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek onu reddeden adam, sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah’ı zikredip de gözleri yaşla dolan kimse.” ( Buhari, Müslim)
İnfak ettiklerimiz ile minnet etmek, İslam’ın yasakladığı kötü ahlaklardandır. Bu kötü davranış, kişinin şahsiyetini ve amelini Allah’ın ve kullarının nezdinde değersiz kılar.
Allah şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (2/Bakara, 264)
Zikrettiğimiz ayet-i kerimede gösteriş ve başa kakarak malı infak etme, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan insanların vasfı olarak zikredilmiştir. İman edenlerin bu insanlara benzetilmesinin sebebi, bu iki ahlak; kişinin Allah’a karşı kulluğunu ve ahiretini hüsrana götürmesindendir.
Verdikleri ile minnet etmek, kibir psikolojisinin dışa yansımasıdır. Bu ahlaka sahip olanlar, verdiği kişiyi küçük görmektedir ki verdiğini başa kakıyor ve onunla insanlara karşı büyüklükleniyor. Fakat, kibir Allah’a ait sıfatlardandır. Sadece onda güzeldir. Ve Allah, bu sıfatı kullarına yasaklamıştır. Kim bunun ile sıfatlanırsa, ona gazaplanır.
Bununla beraber minnet etmek veya verdiklerini başa kakmak, düşmanlığın meydana gelmesini sağlar. Alan kişi, her zaman veren kişinin karşısında küçüklüğünü ve zayıflığını kabul etmektedir. Veren kişi, mütevazı olmaz; verdiği ile karşı tarafa büyüklenmeye, minnet etmeye başlar ise bu, alan kişinin nefsini rencide edecektir. Böylelikle iç dünyada kin, nefret ve ileriki zamanlarda da düşmanlığı oluşturacaktır. Bundan dolayıdır ki Allah, verdiği ile büyüklük taslayanlara amelinin cinsinden ceza vermiştir.
Ebu Zer radıyallahu anh anlatır:
“Peygamber şöyle buyurdu:
— Üç sınıf vardır ki kıyamet günü Allah onlar ile konuşmaz, onların yüzüne bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Ayrıca onlar için can yakıcı bir azap vardır.
Peygamber bu sözlerini üç kez tekrarladı. Bunun üzerine ben:
— Onlar, hüsrana uğrayıp helak oldular. Kimdir onlar ey Allah’ın Rasûlü, diye sordum.
Peygamber şöyle cevap verdi:
— Elbisesinin eteğini (kibirle) yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakıp minnet eden ve malını yalan yeminle satmaya çalışan kimselerdir.” ( Müslim)
Allah ve Rasûlü, başkalarına eziyet etmeyi yasaklamış, insanları birbirlerine faydalı olmaya davet etmişlerdir. Birbirimize faydalı olamıyorsak bile zararımızı başkasından uzaklaştırma ilkesini ortaya koymuşlardır. Minnet etmek; karşı tarafa eziyet etme, kalp kırma kapsamına dahildir. İnfaktan önce ‘Bu ameli kendim için yapıyorum, benim buna ihtiyacım var’ şuurunu elde etmeye çalışıp mütevazı olmaya çalışmak gerekir. Eziyet ederek sadaka verip mükafât elde edememektense; kalbi yeşertecek, kalbi fethedecek güzel bir kelam daha hayırlıdır.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“İyi ve güzel bir söz ile bağışlama, peşinden eziyet (başa kakma ve serzeniş) ile gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah ganidir, halimdir.” (2/Bakara, 263)
Maddiyat, güç kaynağıdır. Bu imkândan dolayı Allah’a hamd etmek gerekir. Fakat elimizdeki bu gücü, adalet ile kullanmadığımız zaman nimet olmaktan çıkar, zulme dönüşür. Geçmiş ve günümüzdeki firavunlara bakarsak bu durumu daha iyi anlayabiliriz, onlar insanlara yaptıkları hizmetleri sürekli hatırlatmakta, sundukları imkânları dillendirmektedirler. Buna karşılık olarak da: ‘Bu kadar faydamızdan sonra bize itaatten yüz çeviremez, bizim çizdiğimiz hayat düsturundan başka bir yaşamı tercih edemezsiniz’ derler. Nefislerin rencide edildiği, insanların gururlarının küçük düşürüldüğü bu fiil, minnet etmektir.
Firavunlar, tağutluğunu ve zalimliğini yapmaktadırlar. Bu ahlak, onların en belirgin vasıflarıdır. Fakat burada sıkıntı olan; Müslümanların, verdikleri şeyler ile minnet etmesi ve başa kakmasıdır. Müslümanlar arasında: ‘Zamanında şöyle şöyle bağışta bulundum, şöyle şöyle hizmetlerde bulundum’ gibi minnetlerini açıktan dillendirenler olsa da daha çok, şu iki fiil ile minnetin yapıldığı görülmektedir:
Birincisi; Kişinin yaptığı yardımlara karşılık, önemli görevlerin kendisine verilmesi, her meselede kendisine danışılması ve Müslümanların sırlarının kendisiyle paylaşılması gerektiğini düşünmesidir. Yani ümmet içerisinde kendisine ayrıcalık tanınma isteğinin olmasıdır.
Bu düşünce, aynı Mekkeli müşriklerin: ‘Peyamberlik, kabilemizin zenginleri, eşrafı dururken fakir olan bir yetime mi verildi?’ diye söyleyegeldikleri batıl fikirlerine benzemektedir. Ne kadar da yanlış bir hükümdür. Allah’ın lütfu geniştir. Dilediğini zengin kılar, dilediğini de ümmete komutan kılar. Kimse Allah’ın verdiği nimetler üzerinde onun rızası dışında pazarlık yapamaz.
İkincisi; Kişinin yaptığı yardımlar ile ümmetin kendisine muhtaç olduğunu, onun yardımları olmadan çalışmaların yürümeyeceğini düşünmesidir. Yani kendisini ümmetin vazgeçilmezi olarak görmesidir.
Müslümanlar tarafından şu hakikatın iyice bilinmesi gerekir ki, ümmet hiç kimseye muhtaç değildir. Bu, ümmetin garip olduğu dönemde de, güçlü olduğu dönemde de böyledir. Bilakis herkes ümmete muhtaçtır.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla layık olandır. Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir. Bu, Allah’a göre zor bir şey değildir.” (35/Fatır, 15-17)
Bizler ümmet için hizmet etmek, yardımda bulunmak zorundayız. Bu, bizim faydamızadır. Eğer infak etmekten yüz çevirirsek, Allah bizleri giderip yerimize minnet etmeden infakta bulunan bir topluluk getirecektir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağırılanlarsınız. Sizden kiminiz cimrilik etmektedir. Kim cimrilik ederse, ancak kendi aleyhine cimrilik eder. Allah gani olandır. Muhtaç olanlar ise sizlersiniz. Şayet yüz çevirirseniz yerinize sizden başka bir kavmi getirir, sonra onlar da sizin gibi olmazlar.” (47/Muhammed, 38)
Minnet ederek infakta bulunanlara hiçbir şey nasip etmeyen Allah, verdiği malın hesabını yapmayan, başa kakmayanlara da ecrin kapılarını açmıştır. Dünya ve ahirette insanoğlunun en çok ihtiyaç duyduğu şey, güven ve mutluluktur. İşte minnet etmeyenlere korku ve üzülme yoktur.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Mallarını Allah yolunda infak edip de sonra o harcadıklarının arkasından başa kakmayan bir eziyet de katmayanların, Rabbleri yanında mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmezler de.” (2/Bakara, 262)
Darlıkta ve Bollukta İnfak Etmek
Dava adamı sadece rahatlık anında davasına destek çıkmaz. Onlar, zorlukta da taşın altına elini koyanlardır. Onlar için zaman, durum ve amel önemli değildir. Dava için ne yapılması gerekiyorsa onu yaparlar. Müminler bu vasıf ile yeryüzünde tanınmalı, bu şekilde Rabblerine kulluk etmelidirler. Allah, kullarından darlıkta da bollukta da infak yapmalarını istemiştir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Onlar (müminler) bollukta ve darlıkta infak edenler, öfkelerini tutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (3/Âl-i İmran, 134)
“Onlardan evvel Medine’yi yurt edinip imana sahip olanlar ise, kendilerine hicret edenleri severler ve bunlara verilen şeylerden dolayı kalplerinde bir çekememezlik duymazlar. Kendileri fakirlik içinde bulunsalar dahi (muhacirleri) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarını bulanların ta kendileridir.” (59/Haşr, 9)
Bu ayet-i kerime, şu olay üzerine nazil olmuştur:
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Birisinin Rasûlullah’a gelip: ‘Ya Rasûlulah aç kaldım’ demesi üzerine Rasûlullah, hanımlarına haber gönderdi. Onların yanında yiyecek bir şey bulunamayınca Rasûlullah: ‘Bu gece bunu misafir edecek kimse yok mu? Allah ona yardım etsin’ buyurdu. Bunun üzerine ensardan biri kalkıp: ‘Ben edeyim ya Rasûlullah’ dedi. Evine gitti hanımına: ‘Bu, Allah’ın Rasûlü’nün misafiridir, elinden gelen ikramı esirgeme’ deyince hanımı: ‘Vallahi çocukların yiyeceğinden başka bir şey yok’ dedi. Kocası da ona: ‘Çocuklar akşam yemek istedikleri zaman onları uyut ve kandili söndür, biz de bu gece karnımızı bağlayalım’ dedi. Kadın da öyle yaptı. Bu ev sahibi, sabahleyin Rasûlullah’ın yanına gittiğinde Rasûlullah ona ‘Filan ve filanların hareketini Allah beğendi’ dedi. İşte bu hadise üzerine ‘…Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler…’ ayeti nazil oldu.”
Allah, kullarını imtihan etmek istemektedir. Bu nedenle bizim sadece bolluk anında infak etmemizden razı olmamıştır. Bununla beraber darlık anında da infak etmemizi istemiştir. Ta ki kulları, bollukta verdiği gibi darlıkta da verebilecek mi? Bunu imtihan dünyasında görmek istemektedir.
Müslümanların bu imtihanı başarmaları, darlık anında sadaka verebilmeleri, iman gücü ister. Maalesef Rabbimin istisna kıldıkları hariç, çoğu insan bunda başarılı değildir. Başaramamalarının önünde birtakım engeller vardır. Bunlardan birincisi: ‘İnfak yaparken yüksek meblada infak yapmak gerekir. Üç, beş lira ile infak mı yapılırmış?’ düşüncesidir.
Bu düşünce, Kur’an ve Sünnet’in infak anlayışına aykırıdır. Rabbimiz bizden güç nispetinde infak yapmamızı istemiştir. Hiç kimse gücünden fazlasını ortaya koyamaz. Maddiyatımız olmadığında infakı iptal etmek, şeytanın bizleri hayırdan uzaklaştırdığı bir tuzağıdır. ‘Bolluk anında Yüz TL infak ediyorsam darlık anında On TL infak edebilirim’ düşüncesi menhecimiz olmalıdır. Peygamber de her zaman az ve devamlı vermeyi önermiştir. Yeter ki bizler de sahabe gibi ‘Bir damla da olsa ben de yardım edebilirim’ diyebilelim. Ve mutlaka Allah, darlıktan sonra bir genişlik verecektir.
Bu konuyla alakalı Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Bolluk içinde olan, bolluğuna uygun infak versin. Rızkı kendisine daraltılan kimse de Allah’ın kendisine verdiğinden infak etsin. Allah hiçbir kimseye ona verdiğinden başkasını yüklemez. Allah zorluğun arkasından kolaylık ihsan eder.” (65/Talak, 7)
İnsanların darlık anında infak yapamamalarının ikinci sebebi ise; infak yaptığı zaman malının azalacağı korkusuna kapılmalarıdır. Bu rızık inancında büyük bir yanılgı ve şeytanının insanı fakirlik ile korkutma tuzağıdır. Bu düşünce ile infakını kilitleyen insanlar, sadaka vermeyi malının çok olduğu bir döneme ertelemekteler. Daha önceden de belirttiğimiz gibi infak, malı azaltmaz. Bilakis Allah infak eden kuluna dünyada ve ahirette kat kat vermektedir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan tek bir tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir. Allah vasidir (bol bol verendir). Çok iyi bilendir.” (2/Bakara, 261)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Sadaka, maldan hiçbir şey eksiltmez.” ( Müslim)
Müslümanlar ne olursa olsun darlıkta ve bollukta infak etme ahlakı ile ahlaklanmalıdır. Önemli olan her hâlimiz ile ümmetin yanında yer almak ve ahiret için çabalamaktır. Rabbim bizleri bunlardan eylesin (âmin).
Sevdiklerimizden İnfak Etmek
Sevdiklerimizden infak etmek, dünya ve ahirette iyiliğe erişmenin yoludur. En büyük iyilik, dünyada Allah’ın rızasına uygun yaşamak ve ahirette de cennet nimeti ile şereflenmektir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Siz, sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar birre/ iyiliğe kavuşamazsınız. Her ne infak ederseniz muhakkak ki Allah, onu çok iyi bilendir.” (3/Âl-i İmran, 92)
İnfak yaparken kimin yolunda infakta bulunduğumuzun farkında olmak gerekir. İnsanoğlunun, değer verdiği ve sevdiği kişilere karşı tutumu ve ikramı her zaman farklıdır. Ona, yanında en değerli olan şeyleri ikram eder. Bu, insanların birbirlerine olan muamelesinde böyle ise Allah yolunda infakta bulunurken daha hassas davranılmalıdır. O Allah ki, hiçbir şeye muhtaç olmayan, herkesin kendisine muhtaç olduğu, kullarına karşı hesapsız rızık verendir. Yine en çok yüceltilmesi gereken, hiçbir şeyle kıyas yapmadan sevilmesi gereken, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Kendisi yolunda infak yapacağımız zat Allah ise, en güzellerini ve en çok değer verdiklerimizi O’nun yolunda tasadduk etmeliyiz.
Sevdiklerini infak etmek, tercih meselesidir. Kişi ister sevdiklerini infak ederek Rabbinin rızasını tercih eder, isterse de sevdiklerini infak etmez helak edici dünyayı tercih eder ve nefsinin bencilliğini fazlalaştırır. Fakat bilinen bir hakikat var ki, kişi sevdiğinden infak etmez ise Allah’a karşı olan sevgisinde problem vardır.
Sevgi, iki dudak arasından ‘Sevdim’ demek değildir. Sevginin bir ispatı vardır. Bir anne, çocuğu olduğu zaman ona elbise alırken, yemek verirken, onu büyütürken değer verdiği her şeyi, onun için harcıyor. Çocuğuna karşı bu muameleyi yaptırtan şey, anne babanın, çocuklarını sevmeleridir. Allah, bütün misallerden yücedir. Eğer Allah’ı her şeyden daha fazla seviyorsak, bunu O’nun yolunda harcarken en çok sevdiklerimizi infak ederek bunu ispatlamak gerekir. İnsan sevdiğine, yanında en değerli olanı sunmalıdır.
İnsanoğlu ister ki, en güzeli kendisinin olsun. Fakat başkalarına infakta bulunurken bu hassasiyet çoğu zaman gözetilmez. Bilinmelidir ki, İslam’da bencillik yasaklanmıştır. Kendimize istediğimizi kardeşimiz için de istemeliyiz. Allah yolunda bir şeyler infak ederken, başkasının bize infakta bulunduğunda razı olduğumuz güzellikte olmalıdır. İnfak ettiklerimiz, kendimizin beğenmediği, gördüğümüzde yüzümüzün ekşidiği veya kurtulmaya çalıştığımız meta olmamalıdır.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın en güzelinden ve en helallerinden ve sizin için yerden çıkardığımız şeylerden infak edin. Göz yummaksızın alıcısı olmayacağınız aşağılık şeyleri vermeye yeltenmeyin. Bilin ki gerçekten Allah ganidir, hamiddir.” (2/Bakara, 267)
Rabbimden temennimiz, bizleri darlıkta ve bollukta, minnet etmeden, sevdiklerimizden infak etmeye muvafak kılmasıdır.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap