Allah’ın adıyla…
Peygamberlerini apaçık delillerle, mizan/ölçü ve hikmetle gönderen Allah’a hamdolsun. Salât ve selam, şefkatli bir babanın evladına öğüdü gibi ümmetlerine öğüt veren Nebilere, onların ashabına ve pak ailelerinin üzerine olsun.
Bu sayımızda üç Peygamberin hikmet pınarından, susuzluğumuzu gidermeye devam edeceğiz. İsa, Yahya ve Muhammed aleyhimusselam bizlere yol gösterecek, Allah’ı (cc) nasıl razı edeceğimize dair yolumuzu aydınlatacaklar. Sözü fazla uzatmadan ilgili rivayeti verelim:
“Allah, Yahya bin Zekeriyya’ya beş kelime söyleyip bunlarla amel etmesini ve onlarla amel etmelerini Ben-i İsrail’e de söylemesini emir buyurdu. Ancak o, bu hususta ağır davrandı. İsa kendisine:
— Allah sana beş kelime öğretip onlarla amel etmeni ve Ben-i İsrail’e de bunu emretmeni söyledi. Ya sen bunları onlara emredersin veya bunları onlara ben emredeceğim, dedi. Yahya:
— Onları emretmede benden önce davranacak olursan yere batırılmak veya azap görmekten korkarım, dedi ve halkı Beytu’l Makdis’te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere dahi oturdular. (Söz alıp şöyle dedi):
— Allah bana beş kelimeyi emretti, onlarla amel etmemi ve size de emretmemi istedi:
Bunlardan birincisi Allah’a ibadet etmeniz, O’na hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah’a ortak koşanın misali şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve: ‘Bu benim evim, bu da işim (çalış kazandığını) bana öde!’ der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Kölenin böyle yapmasına hanginiz razı olur?
Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, sağa-sola bakmadığı müddetçe namazda bulunan kulunun yüzüne karşı diker.
Allah size orucu emretti. Bunun misali şu insanın misaline benzer: O bir grup içerisindedir. Beraberinde bir çıkın, onun içinde de misk var. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. Oruçlunun (ağzında hasıl olan) kokusu, Allah indinde miskin kokusundan daha hoştur.
Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: ‘Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum’ der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.
Allah size, Allah’ı zikretmenizi de emretti. Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır. Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur. Kul da böyledir. Şeytana karşı kendisini sadece Allah’ı zikrederek koruyabilir. (Yahya’nın vasiyetini naklettikten sonra) Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
‘Ben de size beş şeyi emrediyorum. Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihad, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karış ayrılırsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!
Bir adam:
— Ey Allah’ın Rasûlü! O kimse namazını kılar, orucunu tutarsa yine de cehennemlik mi olur, diye sordu.
Nebi:
— Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah’ın kulları! Sizi Müslimler, müminler diye isimlendiren Allah’ın davasını güdün! buyurdu.”
•••
Bir önceki yazımızda Allah’ın (cc) Yahya (as) ve Rasûlullah’ın (sav) dilinden müminlere emirlerinden bir kısmını ele almıştık. Rivayette yer alan Tevhid, Namaz ve Oruç maddelerini gücümüz nispetinde açıkladıktan sonra; adım adım hadisi izah etmeye devam edeceğiz. Çaba bizden başarı Allah’tandır.
Esaret Bağlarını Çözen Fidye: Sadaka
“Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: ‘Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum’ der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.”
Allah (cc), yeryüzünde bulunan her şeyi insan için yaratmıştır. İnsan için yaratılan eşyayla insan arasında duygusal bir bağ vardır. Akıl ve iradeyle donatılmış tek varlık olan insan, kendi için faydalı olduğunu düşündüğü şeyleri severek, bağlanır. Zararlı olduğuna kanaat ettiği şeyler ona sevimsiz gelir ve ondan uzak durmaya çalışır.
İnsanın imtihanı olan dünya hayatı denge üzerine kurulursa sınav kazanılır; dengesizlik durumundaysa kaybedilir. Ölçü ve denge kurmak durumunda olduğumuz alanlardan biri de insan ve mal arasındadır.
Neden?
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.” [1]
“Ve siz malı da pek tutkuyla seversiniz.” [2]
İnsan dünya malına tutkundur ve dünya malı Allah tarafından ona sevimli kılınmıştır. İnsan, sevgisinde ölçülü olmak zorundadır. Ölçüyse, malı Allah’tan fazla sevmemesidir. Sözel olarak her insan Allah’ı (cc) her şeyden fazla sevdiğini söyler. Bu iddiaya mal da dahildir. Ancak her iddianın ispatı gerektiği gibi, bu iddianın da ispatı gerekmektedir. Allah’ı (cc) maldan çok sevmenin ispatı nedir? Helal yoldan kazanmak ve Allah’ın (cc) istediği yerlere harcamaktır. Allah yolunda vermeye sadaka denmesi biraz da bundandır.
Sadaka (ص-د-ق) kökünden gelmektedir. ‘Bu kök: söz ya da fiil için kullanıldığında, onun kuvvetine delalet eder. Doğruluğa, aynı kökten türeyen ‘sıdk’ denmiştir. Doğru olan kuvvetlidir…’ Sadaka veren kimse Allah’a iman ve O’nu her şeyden çok sevme iddiasında sadıktır. Çünkü malı da sevmekte, Rabbini de Ancak Rabbinin infak, sadaka ve zekât emrini mal sevgisine öncelemekte ve O’nun (cc) rızası doğrultusunda malını harcamaktadır. Bu da onun sadık olduğuna işarettir.
Yahya’nın (as) verdiği örnek, insan ile dünya malı arasındaki hakikati en güzel şekilde ifade etmiştir. Dünya malına olan sevgi, adeta insanı bağlayan ve sevdiğine kavuşmasına engel olan bir kelepçe, zindan duvarı ya da pranga gibidir. Sevilen ve vuslatı arzulanan Allah; engel olan mal; esirse insandır. İnsan, malından harcayıp Allah için verdikçe onu engelleyen bağlardan kurtulacak ve kulluğunu ifa edecektir.
Allah (cc) bu nedenle insana, Allah’a firar etmesini emretmektedir:
“Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım.” [3]
Dünya malına olan aşırı sevgi kalplere yapışmış kir, pas gibidir. Sahibinin ilahi öğüdü anlamasına, anlasa dahi harekete geçmesine engel olan kalp ağırlığıdır. İnsan bu engelleyici kirden ancak malını Allah (cc) yolunda harcayarak arınabilir.
“(Allah’tan) sakınan ise ondan (ateşten) uzaklaştırılacaktır. Ki o, malını vererek temizlenip arınır.” [4]
“Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun. Onlara dua et. Doğrusu, senin duan, onlar için ‘bir sükûnet ve huzurdur.’ Allah işitendir, bilendir.” [5]
Malını Allah yolunda harcamaya yanaşmayan insanın kalbinde var olan kir her geçen gün artar. Öyle ki, malı ilah edinip ona tapınmaya kadar varır iş. Sevgisi de öfkesi de mal için olmaya başlar. Mala göre dost tutup düşman edinir hâle gelir. Kazandığında şımaracak kadar sevinir, kaybettiğinde kadere isyan edecek kadar öfkelenir.
“Dinarın kulu helak olsun/oldu, dirhemin kulu helak olsun, kadifenin kulu helak olsun. Helak olsun ve yüzüstü sürünsün. Ona bir diken batsın da onu çıkaran bulunmasın. Kendisine maldan verilince razı olur, verilmediğinde kızar…” [6]
Allah (cc) Seni Nasıl Görmek İstiyor?
Her şeyi gören El-Basir, her şeyi bilen El-Alim, her şeyi kuşatan ve özüne vakıf olan El-Muhit ve El-Habir; seni hangi hâl üzere görüp hangi sıfatlarla ahlaklanmanı istiyor? Ahzab suresine kulak verelim:
“Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” [7]
“Cennet ehli şu üç kişidir: Sadaka veren, adaletli ve başarılı sultan. Tüm yakınlarına karşı kalbi merhametli olan adam. Çoluk çocuk sahibi, dilenmeyen, iffetli Müslüman.” [8]
İnsan Esaret Bağından Kurtulmak İçin Niye Çabalamaz?
İnsanın gönülden sevdiği malı verebilmesi için sadaka ve infağa bakış açısı sahih olmalıdır. Vermenin maldan eksiltmediğini, bilakis verdikçe malının artacağını ve bereketleneceğini bilmelidir. Aksi hâlde şeytan onu yumuşak karnından yakalar ve onu fakirlikle, açlıkla, insanlara muhtaç olup el açmakla korkutur.
“Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size fuhşiyatı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.” [9]
İnsanların çoğu infağın faziletini ve gerekliliğini biliyor. Hareket etmeye gelince korkuları birer sarp yokuş olup, onları salih amelden alıkoyan engele dönüşüyor. Allah (cc), bu hatalı bakış açısını tashih etmek için kalpleri arındıran ayetler indirip, Rasûl’ün (sav) dilinden hikmet reçeteleri sunuyor.
“De ki: ‘Şüphesiz Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını genişletir dilediğinin de daraltır. Harcadığınız şeyin yerine yenisini koyar. Rızık verenlerin en hayırlısı O’dur.” [10]
“Allah, faizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkâr kâfirlerin hiçbirini sevmez.” [11]
“Sadaka vermek malı eksiltmez. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkça Allah onun şerefini arttırır. Kim Allah için alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu yükseltir.” [12]
Vermek malı eksiltmez. Eksiltmediği gibi iki şekilden biriyle arttırır. Allah bazen gözle görünür şekilde verilen biri iki, ikiyi dört yapar. Bazen de tasadduk edilen bir, yine birdir. Ama bereketlidir, iki kişiye yetmeye başlar.
Sadaka müminin Allah’a emanet ettiği malıdır. Allah emanetleri zayi etmez. Hiçbir kasa Allah’ın sağ eli gibi müminin malını koruyamaz. Hiçbir ticaret ilah-i hazineye bırakılmış mal gibi artamaz. Hiçbir piyasa Allah’a verilmiş malın kazandığı değeri karşılamaz.
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.” [13]
“Kim, helal kazancından bir hurma değerinde bir sadaka verirse, –ki Allah helal maldan verilen sadakadan başka hiçbir sadakayı kabul etmez– işte Allah, bu helal sadakayı sağ eli ile kabul eder. Sonra o tek hurma değerindeki sadakayı dağ gibi oluncaya kadar, sizin birinizin sütten ayrılmış devesini büyütüşü gibi, sadaka sahibi için dikkatle büyütür. Ve o sadaka dağ gibi olur.” [14]
Ve Allah’ın (cc) gazabından korkan mümin, kıyamet gününde farklı bir manzarayla karşılaşır. Amellerinin azlığına üzülüp pişmanlık duyarken dağlar misali salih ameller görür karşısında. Dünyada yaptığı infağı düşünür. Zorunlu durumlarda basit şeyler infak etmiştir. Dağ misali karşılığı olan büyük servetler infak ettiğini hatırlamaz. Ancak onu Eş-Şekur olan bir Rabb karşılamıştır. Biri bin, bini milyon yapacak kadar El-Kerim bir Allah’tır O (cc).
Bu nedenle Müslüman elinden geleni Allah yolunda harcamalıdır. Az veya çok olmasına bakmamalıdır. Nice çok, içinde ihlas olmadığı için hiç; nice az, ihlasla yapıldığından çok olmuştur. Allah’ın (cc) yanındaki ölçülerle insanların az-çok ölçüleri bir değildir. Allah’a samimiyetle verilen herşey çoktur ve değerlidir. Allah için verileni küçümsemek münafıkların özelliklerindendir.
Şimdi Medine’ye uğrayıp, verilen sadakaları küçümseyenler üzerine nazil olan bir kıssaya göz atalım:
“(O Münafıklar) Müminlerden infakta bulunanlarla, güçlerinin yetebildiğinden başkasını bulamayanlarla eğlenirler. Allah onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için pek acıklı bir azap vardır.” [15]
İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Rasûlullah bir gün, ashabına konuşma yaparak, onları sadaka vermeye teşvik etti. Abdurrahman bin Avf dört bin dirhem getirerek: ‘Sekiz bin dirhemim vardı. Dört bin dirhemini kendime ve çoluk çocuğuma ayırdım, şu dört bin dirhemi de Rabbime borç verdim.’ dedi. Peygamber de: ‘Verdiğinde de, vermediğinde de, Allah sana bereket versin.’ buyurdu. Ebu Akil isimli bir sahabi, bir sa’ (dört avuç) hurma getirdi. Ebu Akil demiştir ki: ‘Geçen gece, bir adamın hurmalığına su almak için ücretle çalıştım, iki sa’ (sekiz avuç) hurma aldım. Yarısını aileme bıraktım, diğerini de Rabbime ödünç verdim.’ Rasûlullah, onun sadakasını kabul etti ve sair sadakaların içine konmasını emretti. Münafıklar, bu durumu eleştirdi: ‘Sadakalarını riya ve şöhret için getirdiler. Ebu Akil de, diğer büyüklerle anılmak için bir sa’ getirdi. Allah, onun bir sa’ hurmasına muhtaç olmayacak kadar zengindir.’ dediler. Bunun üzerine Allah, bu ayeti indirdi.”
Allah Rasûlü (sav), insanlardan bu dine yardım etmelerini istediğinde, her bir sahabi imkanı oranında infakta bulunmuştu. Kimisi Abdurrahman bin Avf gibi bir servet infak etmiş, bir başkası ise Ebu Akil gibi dört avuç hurma getirmişti. Allah (cc) ikisini de kabul etmiş ve razı olmuştu. Müminler, azına çoğuna bakmadan Allah’ın (cc) ve Rasûlü’nün (sav) emrine icabet etmeye çalışmışlardı. Onların emre icabet hususundaki hassasiyetleri Allah’ı razı etmiş, fakir de zengin de tasadduk hayrına muvaffak kılınmıştı.
Münafıklar ise Allah (cc) tarafından mahrum bırakılmışlardır. Neden? Onlarda emre icabet etme hassasiyeti yoktur. Kalplerindeki ağırlıklar onları amel yapmaktan alıkoymuş, başkalarının amelini tartışmaya koyulmuşlardır. Hâliyle kaybedenlerden olmuşlardır.
Ahiret için azık, yüzlerin korkudan zillete büründüğü o günde yüz aydınlığı, Allah’ın benzeri şekilde öfkelenmediği ve Peygamberlerin dahi ‘Allah’ım bizi selamette kıl’ dediği o günde selamet isteyen sadakayı çoğaltmalıdır.
“…Sadaka, suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür…” [16]
En Hayırlı Sadaka!
“Eğer sadakaları açıktan verirseniz bu ne kadar güzeldir! Onları gizli bir şekilde fakirlere verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Allah (onlarla) kötülüklerinizin bir kısmını siler. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” [17]
Tüm salih amellerde olduğu gibi sadaka konusunda da en hayırlı olanı kulun amelini gizli yapmasıdır. Bu, verenin ihlası, alanın onuru ve kıyamet gününün sıkıntılı anlarında amelin kişiye faydası bakımından en güzel olanıdır. Sadakalarını gizli verenler kıyamet gününde Allah’ın özel misafirleri olacaklardır. Onlar Rahman’ın arşının gölgesinde ağırlanacaklardır.
“Yedi kişi var, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgeler: Adil imam, Allah’a ibadet içinde yetişen genç, tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse, Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için bir araya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi, güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği hâlde: ‘Ben Allah’tan korkarım.’ deyip icabet etmeyen kimse, sağ elinin verdiğini sol eli görmeyecek kadar gizli sadaka veren kimse, Allah’ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşalan kimse.” [18]
Kişi, zor günleri hesap ederek mal biriktirdiği gibi; zor günler için gizli amel de biriktirmelidir. Ta ki çarelerin tükendiği, kapıların kapandığı, yolların bittiği yerde o amellerle Allah’a yönelip isteyebilsin. Mağarada sıkışıp kalan üç arkadaşın sadece Allah için yaptıkları amellerle Allah’a yöneldikleri gibi Allah’a yönelebilsin.
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine: ‘Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz’, dediler. İçlerinden biri söze başlayarak: ‘Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım. Onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde bütün gece şafak atana kadar başlarında uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler. Rabbim! Şayet ben bunu senin rızanı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al!’ diye yalvardı. Kaya biraz aralandı, fakat çıkılacak gibi değildi. Bir diğeri söze başladı: ‘Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman bana dedi ki: ‘Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!’ En çok sevip arzu ettiğim o olduğu hâlde kendisinden uzaklaştım. Verdiğim altınları da geri almadım. Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır’ diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı, fakat yine çıkılacak gibi değildi. Üçüncü adam da: ‘Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana: ‘Ey Allah kulu! Ücretimi ver’ dedi. Ben de ona: ‘Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi’ dedim. Adamcağız: ‘Ey Allah kulu! Benimle alay etme’ deyince: ‘Seninle alay etmiyorum’ diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü. Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar’ diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı, onlar da çıkıp gittiler.” [19]
Her insanın hayatında böylesi zorlu durumlar, içinden çıkamadığı sıkıntılar ve imtihanlar yaşanabilir, yaşanmaktadır da. Kader sayfaları insan için dürülüdür. Yarınlarda onu neyin beklediğini bilmez. Kaderde yazılı olanı istememesi ve geri çevirmesi mümkün de değildir. Lakin yazılı olandan korunması ve Allah’ın yardımıyla imtihandan yüzünün akıyla çıkması mümkündür! Her birimizin kendisine şu soruyu sorması gerekmektedir: ‘Bu kıssa dört kişinin başından geçse, ben de dördüncüleri olsam, acaba hangi amelimle dua edebilirdim Allah’a?’
Talha bin Ubeydullah anlatır: ‘Gecenin karanlığında Ömer’in çıktığını gördüm. Onu takip ettim. Bir eve girdi. Sabah olunca o eve gittim. O evde yaşlı, kör ve yatalak bir kadın olduğunu gördüm. Ona sordum: ‘Bu adam neden sürekli seni ziyaret ediyor?’ Dedi ki: ‘Belli aralıklarla bana gelir, ihtiyaçlarımı karşılar, altımı temizler, necaseti giderir.’ Bunun üzerine dedim ki: ‘Anan seni kaybetsin ey Talha! Ömer’in ayıbı mı araştırılır?’
Şeybe bin Nuame der ki: ‘Ali bin Hüseyn’i insanlar cimri olarak bilirdi. Öldüğü zaman Medine’de yüz evin nafakasını karşıladığı anlaşıldı. Ali bin Hüseyn vefat edince onu yıkadılar. Sırtında siyahlıklar gördüler. Bunun neden kaynaklandığını sorup araştırdılar. Geceleri sırtında un küfesi taşıdığını ve gizlice fakir ailelere dağıttığını öğrendiler.’
‘Abdullah bin Mübarek Tartus’a sıkça giderdi. Rakka’da bir hana yerleşir orada ikamet ederdi. Bir genç, İmam’ın yanına gelir, onun hizmetini görür ve ondan hadis dinlerdi. Bir seferinde yine Tartus’a geldi. Handa uzun süre kalmasına rağmen genci göremedi. Gencin onbin dirhem borcu nedeniyle tutuklandığını öğrendi. Borçluyu buldu, ona borcunu ödedi. Hiçbir şekilde gencin borcu ödeyeni bilmeyeceğine dair adama yemin ettirdi. Genç bırakıldı. Abdullah ibni Mübarek’e geldi. ‘Neredeydin ey genç? Seni uzun zamandır göremiyordum’ dedi. Genç: ‘Borcumdan ötürü hapisteydim. Bir adam borcumu ödemiş ve serbest bırakıldım.’ dedi. İmam: ‘Allah’a hamd et’ dedi. İbni Mübarek ölene kadar da genç borcu kimin ödediğini bilmedi.’
Malı Olmayan Esarette mi Kalmalı?
‘Şeytanın ve nefsin esaretinden kurtulmak, kalbi ağırlaştıran kir ve pastan arınmak için malı Allah yolunda harcamak gerekmektedir’ demiştik. İnfak edecek mala sahip olmayanlar, sadakaya muhtaç olarak yaşayan miskin, fakir, yolda kalmış… olanlar esaret altında ve kirli olarak mı yaşamaktadırlar? Bu sorunun cevabı elbette ‘Hayır’dır!
Kerem ve fazilet sahibi olan Rabbimiz insanlara farklı sadaka yollarını göstermiş, tasadduk ve infağı malla sınırlı kılmamıştır.
İnsan Güne Borçlu Başlar
İnsanoğlu güne borçlu uyanmaktadır. Allah’ın (cc), işlerini görsün diye vücuduna kıldığı eklem ve kemiklerin her biri için bir sadaka vermelidir. Malı olmayan ya da verdiği sadaka eklem/kemik sayısına denk gelmeyen kimse dili ve bedeni ile sadakasını verebilir.
“Her birinizin her bir eklemi (ve kemiği) için bir sadaka gerekir. Binaenaleyh her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tehlil sadakadır, her tekbir sadakadır. İyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rekât namaz bütün bunları karşılar.” [20]
“— Zenginler sevapları götürdü ey Allah’ın Rasûlü! Bizim namaz kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, oruç tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar, mallarının fazlasından sadaka veriyorlar, buyurdu ki:
— Allah sizin için de sadakada bulunacağınız bir şey kılmadı mı? Her bir tesbih ile bir sadaka, her bir tekbir ile bir sadaka, her bir hamd ile bir sadaka, her bir tehlil ile sadaka vardır, iyiliği emretmek sadakadır, kötülükten nehyetmek sadakadır, helalinizle temasınız sadakadır, dediler ki:
— Ya Rasûlullah, bizden biri şehvetini giderirse, bundan dolayı onun için ecir var mıdır? Buyurdu ki:
— Şayet şehvetini haramda kullansaydı, kendisine günah olmaz mıydı? Aynı şekilde helalde kullanırsa da onun için ecir vardır!” [21]
Bazen İnsanın Yaptığı Sair İyilikler Onun İçin Sadaka Olur
“İnsanların her bir eklemi için her gün bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adaletle hükmetmen sadakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de sadakadır.” [22]
Aile İçin Yapılan Harcamalar Niyetle Yapılırsa İnsan İçin Sadaka Olur
“Bir dinar var Allah yolunda harcadın, bir dinar var köle azad etmede harcadın, bir dinar var fakirler için tasadduk ettin, yine bir dinar var onu da ailen için harcadın. İşte (hep hayırda harcanan) bu dinarların sana en çok sevap getirecek olanı ehlin için harcadığındır.” [23]
“Müslüman kişi, ailesinin nafakası için harcar ve bundan sevap umarsa bu ona sadaka olur.” [24]
Bir çoğumuz niyet hazinesinden gafil ya da mahrumdur. Mecbur olduğumuz ve şer’i sorumluluklarımız arasında olan ailemizin nafakasını karşılamak; ecri Allah’tan beklenerek yapıldığında sadakaya dönüşmekte ve kulun sevap hanesine yazılmaktadır.
İnsanlara Zarar Vermemek Bir Sadakadır
Ebu Zer (r.a) anlatır:
“— Ey Allah’ın Rasûlü! Hangi amel daha üstündür? dedim.
— Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır, buyurdu. Ben:
— Hangi esir veya köleyi azad etmek daha faziletlidir? dedim.
— Sahiplerine göre en kıymetli ve bedeli en yüksek olanı, buyurdu.
— (Cihad ve köle azadını) yapamazsam? dedim.
— Bir iş yapana yardım edersin veya işini beceremeyenin işini görürsün, buyurdu.
— Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlardan hiçbirini yapamazsam? dedim.
— İnsanlara zarar vermezsin. Zira bu da kendi kendine yapacağın bir sadakadır, buyurdu.” [25]
Affetmek Bir Sadaka Biçimidir
“Tebuk gazvesinde Allah Rasûlü (sav) sahabeyi mallarından infak etmeye davet eder. Herkes imkanı oranında infak eder. Malının tamamını, yarısını, bir kısmını infak edenler olur. Ulbe bin Zeyd fakir sahabilerdendir. Verecek bir şey bulamaz. O gece kalkar ve namaz kılar. Der ki: ‘Ya Rabbi, ben tasadduk edecek bir şey bulamıyorum. Benim sadakam şahsiyetimdir. Kim benim hakkımda konuşmuşsa onu affediyorum (şahsi hakkımdan feragat ediyorum). Sabah olunca Peygamberimiz sordu: ‘Dün gece şahsi hakkını sadaka veren nerede?’ diye sordu. Ulbe ayağa kalktı. Nebi: ‘Allah dün senin sadakanı kabul etti.’ buyurdu.”
“Allah Rasûlü:
— Sizden biri Ebu Demam gibi olamaz mı? buyurdu. Dediler ki:
— O kimdir? Rasûlullah:
— Sizden öncekilerden biridir. ‘Bana söveni affettim’ derdi.” [26]
•••
Allah (cc), bizleri malın esaret ve kirinden kurtulmuş, mala kul olmayan, malı Rabbinin rızası doğrultusunda harcayarak nimet kılan bahtiyar kullarından eylesin.
İlk Yorumu Sen Yap