Okların Kur’ân Okumaktan Alıkoyamadığı Sahabi: Abbad İbni Bişr

OKLARIN KUR’ÂN OKUMAKTAN ALIKOYAMADIĞI SAHABİ: ABBAD İBNİ BİŞR

Ebu’r Rebi Abbad ibni Bişr ibni Vakş ibni Zuğbe ibni Zeura ibni Abduleşhel El-Bedrî El-Ensari

Evvelki yazımızda değerli sahabi Abbad ibni Bişr’den (ra) ve Kur’ân’ı Kerim’e bağlılığından bahsetmiştik. Okların kendisini alıkoyamadığı o okuyuşunu anlatmıştık. Bu yazımızda ise Kur’ân-ı Kerim’in onun hayatında nasıl salih amele dönüştüğünü anlatmaya çalışacağız.

Resûlullah’ın (sav) Fedaisi

Kur’ân-ı Kerim, Abbad ibni Bişr’in (ra) aynası olmuştur. Allah’ın (cc) ayetleri yalnız dilinde kalmamış, amellerine de yansımıştır. Yeri gelmiş nöbet tutmuş, yeri gelmiş zekât toplamış, yeri gelmiş Kur’ân öğretmiş, yeri gelmiş cihad etmiş… elinden geldiğince İslam’ın her alanında hizmet etmeye çalışmıştır. Allah Resûlü (sav) onu birçok işinde kullanmıştır.[1]

Nebi’yle (sav) birlikte tüm savaşlara katıldığını belirtmiştik. Bununla birlikte genel çerçeveden yaptıklarına baktığımızda bir özelliğiyle daha ön plana çıktığını görüyoruz. O da Resûlullah’ın (sav) fedaisi olmasıdır. Abbad (ra) çoğu zaman savaşlarda Allah Resûlü’nü (sav) koruma birliğinin başında yer almış ve en zorlu zamanlarda tüm tehlikelere karşı kendisini korumuştur.

Örneğin, müminlerin imtihan edildiği, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı, gözlerin kaydığı, yüreklerin ağza geldiği o Ahzâb Günü’nde Allah Resûlü’nü (sav) koruyanların başında geliyordu:

“…ve bu haber (Yahudilerin ihaneti) Nebi’ye (sav) ulaşınca dedi ki: ‘Hasbunallahu ve ni’me’l vekil/Allah bize yeter! O ne güzel vekildir.’ Sonra nifak ortaya çıktı. İnsanlar ümitsizliğe düştü. Musibet büyüdü ve korku arttı. Kadın ve çocukların başlarına bir şey gelmesinden korkuldu. Onlar Allah Teala’nın vasfettiği şu hâldelerdi: ‘Hani size, hem üst tarafınızdan hem de alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış, yürekler ağza gelmişti. Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.’[2] Resûlullah (sav) ve Müslimler düşmana karşı geri adım atmadan duruyordu. Bazıları da hendeklerini gözetliyor ve koruyorlardı.

Resûlullah (sav) Seleme ibni Eslem’i iki yüz adamla, Zeyd ibni Harise’yi de üç yüz adamla Medine’yi korumak için göndermişti. Açıktan tekbirler getiriyorlardı. Resûlullah (sav) kadın ve çocuklar için Beni Kurayza’nın ihanetinden korkuyordu. Abbad ibni Bişr, Ensâr’dan başkalarıyla birlikte Resûlullah’ın (sav) çadırını koruyan askerlerin başındaydı. Onu her gece koruyorlardı…”[3]

Örneğin, Rumlarla yapılan o zorlu seferde, Tebuk Günü’nde zorluk ordusunda yer alıp Allah Resûlü’nü (sav) korumuştur:

“Resûlullah (sav) Tebuk’te kendisini koruma görevini Abbad ibni Bişr’e vermişti. Arkadaşlarıyla beraber askerleri kontrol ediyordu…”[4]

“…Yine Resûlullah (sav), Tebuk’e geldiği günden itibaren, oradan döndüğü güne kadar geçen yirmi günlük sürede onu kendi koruması olarak görevlendirmişti…”[5]

Abbad (ra) Allah Resûlü’nü (sav) savaşlarda korumakla kalmamış, başka zamanlarda da diğer kötülüklerden korumuştur. Bu yüzden Nebi’nin (sav), savunulması gereken bir durum olduğunda akıllara ilk Abbad (ra) gelmiştir.

Misal, her fırsatta Allah Resûlü’ne (sav) ve sahabilerine karşı içeriden düşmanlık yapan münafıkların lideri olan Ubey ibni Selul, Allah Resûlü’ne (sav) çirkin hakaretlerde bulunmuştur. Bu durum Zeyd ibni Erkam (ra) tarafından kendisine haber verildiği esnada orada olan Ömer (ra) bunu duyunca, “Ey Allah’ın Resûlü! Abbad ibni Bişr’e emret, Ubey’i öldürsün…”[6] demiştir. Ömer’in (ra) böyle söylemesinin nedeni hiç şüphesiz Abbad’ın (ra) bu alanda ön plana çıkması, Resûlullah’ın (sav) fedaisi olmasıdır.

Bir diğer misal; Resûl-i Ekrem’e ve müminlere ihanet eden, müşrikleri Müslimlere karşı kışkırtan, şiirleriyle ve etkili konuşmalarıyla onlara eziyet eden ve daha birçok kötülük yapan Yahudi lideri Ka’b ibni Eşref’in öldürülmesi emredildiğinde Muhammed ibni Mesleme’nin (ra) hemen ayağa kalkıp bu görevi üstlenmesidir. Daha sonra Allah Resûlü (sav), Muhammed ibni Mesleme’ye, yanına ilk Abbad ibni Bişr’i almasını söylemiştir. Ve Abbad bu görevi arkadaşlarıyla birlikte hakkıyla yerine getirmiş,[7] hatta bu olayı anlatan bir de şiir söylemiştir:

صَرَخْتُ بِهِ فَلَمْ يَعْرِضْ لِصَوْتِي É وَوَافَى طَالِعًا مِنْ فَوْقِ جَدْرِ

فَعُدْتُ لَهُ فَقَالَ: مَنِ الْمُنَادِي؟ É فَقُلْتُ: أَخُوكَ عَبَّادُ بْنُ بِشْرٍ

وَهَذِي دَرْعُنَا رَهْنًا فَخُذْهَا É لَشْهَرَيْنِ وَفَى أَوْ نِصْفِ شَهْرِ

 

“Bağırdım ona, sesime dönüp bakmadı

Ama bir duvarın üstünden çıkıp göründü

Tekrar seslendim ona, bu seslenen kim dedi

Kardeşin Abbad ibni Bişr, dedim

İşte zırhlarımız (sende) rehin kalsın al onları

Tam iki aya yahut yarım aya kadar…”[8]

İşte Abbad (ra) her türlü tehlikeyi göze alarak ömrünü Allah Resûlü’nü (sav) korumaya ve ona hizmet etmeye adamıştır. Daima kendisinin yanında saf tutmuş, desteğini hiçbir zaman esirgememiştir. Hiçbir zaman görev ayrımı yapmamış, verilen her işi hakkıyla yerine getirmiştir. Zorlukta veya kolaylıkta istikamet üzere elinden geleni ortaya koymuştur.

Müslimler de Abbad (ra) gibi Allah Resûlü’nün (sav) tabileridir. Dolayısıyla Abbad gibi onu her türlü kötülükten korumak zorundadır. Bugün Allah Resûlü (sav) vefat ettiği için aramızda olmayabilir. Ancak onun davası vefat etmemiştir. Onu korumak, onun davasını korumaktır. Bu yüzden Allah Resûlü’nün (sav) bugünkü tabileri, dini muhafaza etmek için ellerinden geleni yapmak zorundalardır.

Allah Resûlü’ne (sav) Olan Sevgisi

Abbad’ın (ra) bu güzel davranışlarının birçok sebebi olabilir. Fakat şunu biliyoruz ki Abbad da (ra) diğer sahabiler gibi Allah Resûlü’nü (sav) gerçekten çok sevmiştir. Ona bir zararın gelmesinden, bir kötülüğün dokunmasından, bir eziyete uğramasından çok çekinmiştir. Böylesine korumasının sebebi de budur. Bir şeye kızıp öfkelenmesine dahi dayanamamıştır. Hatta öyle ki bir zaman Allah Resûlü’ne (sav) Yahudilerin bazı sözlerinden haber verip sorular sormuş, Allah Resûlü’nün (sav) yüzünün değiştiğini görünce kendisine kızdığını düşünmüş ve gidip hemen gönlünü almaya çalışmıştır. Allah Resûlü de (sav) kendisine öfkelenmediğini ifade etmek için ona hediye yollamıştır:

Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Yahudiler, aralarından bir kadın hayız olunca onunla birlikte yemek yemez, evlerde onlarla birlikte bulunmazlardı. Nebi’nin (sav) ashabı bu durumu Nebi’ye (sav) sordu ve bunun üzerine Allah-u Teâlâ,

‘Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Hayız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun…’ ’[9] ayetini sonuna kadar indirdi.

Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Cima dışında her şeyi yapabilirsiniz.’ buyurdu.

Onun böyle dediği Yahudilere ulaşınca, ‘Bu adam bize muhalefet etmediği hiçbir işimizi bırakmak istemiyor.’ dediler.

Bunun üzerine Useyd ibni Hudayr ve Abbad ibni Bişr gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Yahudiler böyle böyle diyorlar. Biz o kadınlarla cima etmeyelim mi?’ dediler.

Resûlullah’ın (sav) yüzü değişti. Hatta biz onlara kızdığını zannettik. Onlar çıkıp gittiklerinde Nebi’ye (sav) hediye olarak bir miktar süt (getiren birileri) ile karşılaştılar. Allah Resûlü (sav) o sütten içip kalanını onlara gönderdi. Onlar da o sütten içtiler ve kendilerine kızmadığını anladılar.”[10]

Allah Resûlü’nün (sav) hassasiyetine bakar mısınız? Onun yerinde başkası olsa büyük ihtimal umursamazdı. Ancak Canım Peygamberim arkadaşlarına darılmadığını ifade etmek için içtiği sütü yollamış ve onların gönüllerini almıştır. Bizler zaten Allah Resûlü’nün (sav) Ensar’ı nasıl sevdiğini bizzat Abbad’ın (ra) rivayet ettiği hadisten anlıyoruz:

Abbad ibni Bişr’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ey Ensar topluluğu! Sizler bana içe giyilen giysi gibisiniz. İnsanlar ise dışa giyilen giysi gibiler…”[11] [12]

Abbad’ın (ra) buraya kadar anlatılan sevgisi ve fedakârlığından olsa gerek, Aişe Annemiz (r.anha) onun, Ensar’ın en faziletli üç kişisinden biri olduğunu söylemiştir.

Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:

“Ensar’dan üç kişi vardır ki -Allah Resûlü’nden sonra-[13] kimse onlardan daha faziletli olamaz. Hepsi de Beni Abduleşhel’dendir. Bunlar; Sa’d ibni Muaz, Useyd ibni Hudayr ve Abbad ibni Bişr’dir.”[14]

Kılıçların Kınını Kırın!

Abbad ibni Bişr (ra) Allah Resûlü’nün (sav) vefatına kadar kendisinin yanında büyük bir kamet sergiledi. Allah Resûlü vefat edince halifesi Ebu Bekir Es-Sıddık’ın (ra) yanında aynı şekilde durmaya devam etti. Hidayet ve şecaatle geçen kırk beş yıllık ömrünü Allah Resûlü’nün (sav) vefatından kısa bir zaman sonra vuku bulan Yemame Savaşı’nda noktaladı. O, takdire şayan hayatını şehadetle taçlandırdı. O, çok istediği arzusuna kavuştu. Ve böylelikle dünyadaki rıhlesini zirvede tamamlamış oldu.

“…Yemame Savaşı’nda bulunmuştur. O gün kendisi için hem bir imtihan hem de bir fayda vardı. Savaşa katılmayı ve şehit olmayı çok istiyordu. Nitekim o gün hicri on ikinci yılda, kırk beş yaşında şehit oldu.”[15]

Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra yalandan iman edenler yalancı peygambere tabi oldular. Birkaç bölge hariç Arapların çoğu irtidad etti ve karşı safta yer aldılar. Büyük bir çoğunluk oluşturup Müslimlere ağır yaralar açtılar. Sadece Yemame Savaşı’nda dört yüz elli kişi şehit edildi. Bunlardan seksen beşi Muhacir ve Ensar’dandı.[16] O gün her biri âdeta bir destan yazdı. İşte o sebatkâr yiğitlerin arasında Abbad ibni Bişr de (ra) vardı. O gün şehit olmayı şiddetle arzuluyordu. Bu arzusundan olsa gerek rüyasında şehit olacağını gördü…

Ebu Said El-Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Abbad ibni Bişr’in şöyle dediği duydum: ‘Ey Ebu Said! Gece rüyamda semanın benim için yarıldığını ve üzerime kapandığını gördüm. İnşallah bu, şehadete işarettir.’

Ben de, ‘Vallahi gördüğün bu rüya hayırdır.’ diye cevap verdim.

Sonra Yemame Günü’nde Ensar’a, ‘Kılıçların kınını kırın! İnsanlardan ayrılın!’ diye seslendiğini görüyordum.

Sonra, ‘Bizi bize bırakın. Bizi bize bırakın.’ demeye başladı.

Aralarına kimse karışmadan sadece Ensar’dan dört yüz kişiyle birlikte bir araya geldiler. Onların başında Abbad ibni Bişr, Ebu Ducane ve Bera ibni Malik (r.anhum) geliyordu. Bahçenin kapısına kadar geldiler ve şiddetli bir şekilde vuruştular. Abbad ibni Bişr öldürüldü. Allah ona rahmet etsin. Yüzünde çok fazla yara gördüm. Öyle ki ancak vücudundaki bir alametten kendisini tanıyabildim.”[17]

Abbad (ra) böylesine onurlu bir hayatı ardında bırakıp Rabbine doğru seyrederken, o muazzam sözleri hâlâ kulaklarımızda çınlıyor: “Kılıçların kınını kırın!” Yani davadan geri adım attıracak korkuları kırıp atın. Yani samimi bir özveriyle hizmet etmekten alıkoyacak cahiliye değerlerini kırıp atın. Yani öz nefisten fedakârlık yaparak mücadele etmekten alıkoyacak dünya sevgisini kırıp atın. Hazdan, hevadan, şehvetten… oluşan zincirleri, kelepçeleri, prangaları kırıp atın. Kalkanımız takva, kılıcımız sabır. Kazanmak için parolamız budur: “Kılıçların kınını kırın!”

Selam olsun Abbad’a (ra), Allah kendisinden razı olsun…

 


[1]. bk. Et-Tabakatu’l Kubra, İbni Sa’d, Daru Sadır, 3/440; Et-Tarihu’l Kebir, Buhari, Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmâniyye, 5/266

[2]. 33/Ahzâb, 10

[3]. Et-Tabakatu’l Kubra, İbni Sa’d, Daru Sadır, 2/67

[4]. Et-Tabakatu’l Kubra, İbni Sa’d, Daru Sadır, 2/166

[5]. Et-Tabakatu’l Kubra, İbni Sa’d, Daru Sadır, 3/441

[6]. Es-Sîretü’n-Nebeviyye, İbn Hişâm, Mektebetu ve Matbuatu Mustafa, 2/291; El-Bidâye Ve’n-Nihâye, İbni Kesir, Daru İhyau’t Turas, 4/180

[7]. bk. Hâkim, 5896; Et-Tabakatu’l Kubra, İbni Sad, Daru Sadır, 3/440; El-İstiab fi Ma’rifeti’l Ashab, İbni Abdulber, Daru’l Cil, 2/801; Usdu’l-Ğabe fi Ma’rifeti’s Sahabe, İbnu’l-Esir, Daru’l Fikri, 3/47; El-İsabe fi Temyizi’s Sahabe, İbni Hacer El-Askalani, Darul Kutubi’l İlmiyye, 3/496

[8]. Hâkim, 5897; El-İstiab fi Ma’rifeti’l Ashab, İbni Abdulber, Daru’l Cil, 2/803; Ma’rifetu’s Sahabe, Ebu Nuaym, Daru’l Vatani Lin’Neşri, 4/1812

[9]. 2/Bakara, 222

[10]. Müslim, 302; Ebu Davud, 258; Tirmizi, 2977; Nesai, 288

[11]. Yani sizler bana içe giyilen elbise gibi en yakın olan kimselersiniz. İnsanlar ise dışa giyilen elbise gibi sizden uzaktır. (bk. Ğaribu’l Hadis, İbrahim ibni İshak, Camiatu Ümmü’l Gura, 1/144; En-Nihaye fi Ğaribi’l Hadisi ve’l Eseri, İbnu’l Esir, Mektebetu’l İlmiyye, 2/100)

[12]. Ma’rifetu’s Sahabe, Ebu Nuaym, Daru’l Vatani Lin’Neşri, 4/1928; El-İstiab fi Ma’rifeti’l Ashab, İbni Abdulber, Daru’l Cil, 2/804; Usdu’l-Ğabe fi Ma’rifeti’s Sahabe, İbnu’l-Esir, Daru’l Fikri, 3/47

[13]. Diğer rivayetteki bir lafız; Müsnedi Ebu Ya’la, 4389

[14]. Et-Tarihu’l Kebir, Buhari, Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmâniyye, 2/47; Hâkim, 5016;

[15]. El-Bidâye Ve’n-Nihâye, İbni Kesir, Daru İhyau’t Turas, 6/371; Et-Tabakatu’l Kubra, İbni Sad, Daru Sadır, 3/440

[16]. bk. El-Bidâye Ve’n-Nihâye, İbni Kesir, Daru İhyau’t Turas, 6/374; Bu rakam İbni Kesir’in verdiği rakamdır. Tarih kitaplarında genel olarak 500 ila 700 kişinin şehit edildiği söylenmiştir.

[17]. Et-Tabakatu’l Kubra, İbni Sad, Daru Sadır, 3/441; Siyeru A’lamin Nubela, Zehebi, Müessesetü’r-Risale, 1/338

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver