Adil olan, insanlara mutedil olmayı emreden Allah’a hamd olsun. Nimetlere ölçülü davranan, saçıp-savuranları uyaran, cimrilikten Allah’a sığınan Rasûle salât ve selam olsun.
Değerli Kardeşim!
Nimete karşı nankörlük hallerinden ‘Haset etmek’ konusunu geçen ay kaleme alıp izah etmiştik. Hatırlayacağımız üzere haset, kardeşimizde olan nimetin yok olmasını isteyip, nimetin sadece kendimizde olmasını arzulamaktır. Bu da nimete karşı yapılan nankörlüktür.
Müslüman, kardeşindeki nimete haset etmez. Bilakis nimetin hem kendisinde hem de kardeşinde olmasını arzulayarak gıpta eder. Bu güzel ahlak için, mülk sahibinin Allah olduğuna ve lütfundan dilediğine verdiğine yakinen inanması gerekir.
Değerli Kardeşim!
Bir önceki yazımıza atıfta bulunduktan sonra bu ay konumuz olan israf ve cimriliğe Rabbimin izin verdiği ve öğrettiği kadar açıklamaya çalışalım.
Sahabi, Peygamber’e sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ümmetin için korktuğun/tedirgin olduğun bir durum var mıdır?’ diye sordu. Peygamber: ‘Ümmetim için, dünya nimetlerinin kapısının açılıp, dünyanın fitnesine kapılmalarından korkuyorum.” diye cevap vermiştir.
Evet kardeşim! Allah Rasûlü’nün bizim hakkımızdaki tedirginliğini okumuş oldun. Şimdi bu hadisi kendi hayatımızla muhasebe edelim. İçinde yaşadığımız şu dönemde nimetin kapıları açılmış mıdır? Bizim bu nimetlere bakışımız nasıldır? Fitne içinde miyiz yoksa şükür halinde miyiz? Satırlar arasında bu soruların cevabını arayalım…
Allah subhanehu ve teâlâ içinde yaşadığımız şu dönemde insana, nimetin bütün kapılarını açmış, ikramını enginleştirmiştir. Yiyecekte, içecekte, giyecekte, seyahatte, meskende, sanayide, teknolojide, bilimde vb. daha saymakla bitiremeyeceğimiz her alanda refah ve bolluk dönemini yaşıyoruz.
Böyle bir dönemde yaşayan Müslüman tedirgin olmalıdır. Tabi ki bu tedirginliği dünya nimetlerini elde etmek, mülkü fazlalaştırmak, istikbalde rahat yaşam için kariyer ve ünvanı çoğaltmak üzere olmamalıdır.
Bilakis Müslümanın tedirginliği, dünya nimetlerinin fitnesine kapılma, bu nimetlerin şükrünü hakkı ile yerine getirememe, zamanı bütünüyle dünyaya harcayıp Allah’ı unutmak korkusundan kaynaklanmalıdır. Rasûlullah bizler için böyle bir korkuya girmişse demek ki bu nokta, çok tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır.
Değerli Kardeşim!
Allah subhanehu ve teâlâ sahip olduğumuz nimetleri yararlanmamız için yaratmıştır. Ancak, dünyanın fitnesine kapılmamak için bir ölçü koymuştur. Bu ölçü; nimete karşı israf ve cimrilik ile muamele etmemektir. İkisi ortasında orta bir yol tutup ihtiyaç olanı alıp, ihtiyaç fazlasını da Allah için ihtiyaç sahiplerine vermektir.
“(O kullar ki) Harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler. İkisi ortasında bir yol tutarlar.” [1]
Zikrettiğimiz bu ayet-i kerime toplu yaşamda, insan ilişkilerinde bizlere çok önemli bir ahlâkı öğretmektedir. Yemede, içmede, harcamada, eğlenmede vb. hayatın her alanında mutedil/orta yollu olmak, yeryüzünde adaleti tesis ettiği, refah ortamını meydana getirdiği gibi zulmü ve sefaleti de hayattan kaldıracaktır.
Şu an dünyadaki adaletsizliğe bir bakalım! Dünyada bir kısım insan, yemede haddi aşıp israf ederek obezite hastalığına yakalanmış ve bu hastalıktan dolayı ölmektedir. Dünyada bir kısım insan da açlık ve yoksulluktan ölmektedir. Hakeza dünyada bir kısım insan, ekranlarda servetini reklam etmeyi bitiremezken bir kısım insan da oturacak ev, giyecek elbise bulamayıp dilenmekte, köle olarak sömürülmüş hayatına devam etmektedir.
Allah subhanehu ve teâlâ dünyada herkese yetecek kadar nimet var etmişken, neden insanlar açlıktan ölüyor? Her şeyde gelişmişlik ve genişlik dönemini yaşarken neden insanlar sokaklarda yatıp-kalkıp, çöpte bulduğu çürümüş-kokmuş lokma ile hayat sürmekteler? Neden bu insanlar mal-mülk sahibi değiller de hep muhtaç haldeler?
Çünkü devletler ve insanlar, nimetleri ölçülü olarak tüketmiyorlar. Nefsinin aç gözlülüğünü mutmain etmek için elindeki imkânları saçıp-savururken yoksulun, fakirin ihtiyacını karşılamaya gelince cimrilik edip elleri bağlanıyor, rahatsızlık duyuyor, küçümsüyor ve görmemezlikten geliyor.
“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarf ediniz denildiğinde kafirler müminlere dediler ki: ‘Allah’ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.’ ” [2]
Evet, insanoğlu ne kadar da nankördür. ‘Sana rızkı veren kimdir? Seni zengin, servet sahibi yapan kimdir? Seni, el açıp dilenmekten, yoksul olmaktan koruyan kimdir? Sana karşı böyle cömert davranan, hiçbir şeyi kısıtlamayan, her nimeti ayağına gönderen, cimrilik etmeyen kimdir?’ diye sorsan ‘Allah’tır’ diyecektir.
Peki, Ey İnsan! Allah’ın bu cömertliği karşısında senin ellerin neden cimri kesilmiştir? Allah subhanehu ve teâlâ seni fakirlikten kurtarmışken, senin fakirlere karşı merhametsizliği, onlara karşı duyarsızlığın nedendir? Evinde bir sene yetecek kadar erzak, bir orduyu giydirecek kadar elbise varken, aç ve açıkta olan insanlara karşı cimriliğin, kendine ise yaptığın bu israf nedendir?
Evet, evet. Bu soruları kalbimize nakşedinceye kadar soralım. Ve cevabını Rabbimizden dinleyelim:
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver (cimrilik etme). Gereksiz yere de saçıp-savurma. Zira böylesine yapanlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” [3]
Değerli Kardeşim!
Bu ayet, yukarıdaki sorularımızın cevabını en güzel şekliyle vermiştir. İnsan, şeytanın amelini işleyip onu dost edindiği zaman nimete şükredemez, nimeti paylaşamaz. Dostu şükürsüz olanın kendisi de şükürsüzdür. Nimeti israf etmek veya nimette cimri davranmak nimete karşı nankörlüktür, şükürsüzlüktür. Çünkü israf eden de, cimrilik eden de elindeki nimetin farkında değildir. Elindeki nimetin hakkını bilmemektedir. Bu nimeti kimin verdiğini ve nerede, nasıl kullanmayı emrettiğinin gafleti içindedir. Şeytan onlara içinde bulundukları bu kötü hali süslü göstermiştir. Nimeti başkaları ile paylaşmayı enayilik, kendi nefsi için saçıp-savurmayı ise üstünlük olarak lanse etmiştir.
Peki, Rabbimiz bu durumu nasıl değerlendiriyor, naslar ışığında şimdi onu izah etmeye çalışalım:
“Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbislerinizi giyiniz. Yeyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” [4]
“Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı günde hakkını (zekât ve sadakasını) verin. Fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” [5]
“Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.” [6]
“Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” [7]
“İman ile cimrilik bir kulun kalbinde ebediyyen toplanmaz.” [8]
Naslardan öğrendiğimiz üzere; Rabbini isim ve sıfatları ile tanıyan, fıtrat üzere olan bir kul bilir ki, Allah müsrifleri sevmez, israf ve cimrilik şeytanın amellerindendir, iman ile bağdaşmaz ve ateşe sürükler. Şeytanın süslü gösterdiği, kandırdığı israf ve cimrilik ahlakından uzaklaşır ve Kur’an’ın ayetleri ile nefsini tezkiye eder.
Değerli Kardeşim!
Şimdi cimrilik ve israfın tanımlarını yapıp hayatımızdan bazı örnekler vermeye çalışalım:
Cimrilik; eldeki imkânı ve nimeti nefsi dışında başkasına vermemektir. Bu tanımıyla, hasede yakındır. Ayrıldıkları nokta, cimri olan, başkasının elindekine göz dikmemektedir.
İsraf ise; elindeki nimette haddini aşıp mal ve imkanları gereksiz ve meşru olmayan amaçlar için saçıp-savurmaktır.
Bu iki ahlâka örnek verelim:
1. Vakit/zaman, Allah’ın subhanehu ve teâlâ insanoğluna verdiği en büyük nimetlerdendir. Ancak bu nimete karşı insanoğlu gaflet içindedir ve aldanmıştır.
“İki nimet vardır ki, insanoğlu bu nimetlere karşı nankördür. Birincisi, sıhhat; ikincisi, boş vakittir.”
Peki, zaman nimetinde nasıl cimrilik ediyor ve nasıl israf ediyoruz?
Rabbimizin ikramı olan zaman servetinden, eşimize, çocuğumuza, Müslümanlara, en önemlisi davamıza zaman ayırmıyorsak, sürekli meşgul ve yoğunluğu mazeret sunuyorsak, zaman nimetinde cimrilik ediyoruz demektir.
Hakeza Allah’ın subhanehu ve teâlâ verdiği zaman nimetini boş işler, boş muhabbetler, gereksiz gündemler veya haram olan amellerle geçiriyorsak zamanımızı israf ediyoruz demektir. Müslüman zamanını vasat üzere değerlendirir. Uyku ve dinlenmeye, gezmeye vakit ayırdığı gibi ibadete de vakit ayırır. Ailesine, davasına vakit ayırdığı gibi rızkını temin etmeye de vakit ayırır. Böylelikle ne cimrilik ne de israf etmiş olur.
2. Para veya altını örnek verelim. Bunlar da, bize Rabbimiz tarafından lütfedilen ikramlardır. Ancak insanların parayı yiyecek ve içecekte, giyecekte, ev eşyasında, teknolojide nasıl harcadıklarına bakılırsa cimri ve israf içinde olup-olmadıkları daha iyi anlaşılır.
Toplumumuzun yemek örfüne baktığımız zaman, günde üç öğün yemek yenir. Her öğün de gözü doyuracak, sofrayı donatacak kadar üç-dört çeşit yemek olur. Her yemekten sonra çay ve çayın yanında tatlı ve kuruyemiş olmalıdır. Uyumadan önce de iki-üç çeşit meyve yenmelidir. Bunların hepsi bir günde tüketilmektedir. Artık bu harcamayı haftaya çarpıp harcanan masrafı sen hesapla.
Bununla birlikte toplumumuzun giyimine gelince, gardrobu açıp şöyle bir göz gezdirdiğimizde sayamayacak kadar birbirine uyumlu kıyafet vardır. Misafirlikte, toplantıda, bayramda, düğünde, gezide, evin içinde ayrı ayrı giyeceği yazlık ve kışlık elbiseleri vardır. Bu elbiselere uyum sağlayan ayakkabılar ise raflarda sıralıdır. Bunların fiyatına gelince özel mağazalardan alındığı için dudak uçuklatacak fahiş fiyaları vardır.
Toplumumuzun evlerine aldıkları ev eşyalarına gelince; evlerin duvarları eşyalardan görülmezken evin o büyük büyük odaları küçülmüş oturacak yer kalmamıştır. Oturma grupları, yemek masası takımları, yatak odası takımları, gümüşlükler, perdeler, halılar, mutfakta seksen iki parça tabak-çanak takımları vb. evin içine eşyalar sıkıştırılmış. Evlenirken bu eşyalara otuz bin lirası geçkin masraf yapmıştır. Eşinin mehri, düğün yemeği vb. şeyleri de dahil ettiğimizde iki kişinin evlenebileceği fiyata ev düzülmüştür.
Teknolojiye gelince, artık küçükten büyüğe herkesin elinde son teknoloji mevcuttur. Herkesin akıllı telefonu, bilgisayarı, tableti, ayrı televizyonu vardır veya olmalıdır. Ve bunlar o senenin trendine göre -çorap değiştirir gibi- modeli yükseltilmelidir. Yani ay sonundaki maaştan teknoloji için birikim yapılmaktadır.
Evet kardeşim! Böyle müsrif olan insandan davanın ihtiyaçları için, davet çalışması için, yetimler ve fakirler için para istemeye kalkma ki hemen elleri cimrileşir. Yukarıda yaptığı masrafın taksitlerini, borçlarını, ev kirasını, elektrik, doğalgaz ödemelerini peş peşe mazeret olarak zikreder. Bu kişiye şu ayetlerden başka ne söyleyebiliriz ki:
“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarf ediniz denildiğinde kafirler müminlere dediler ki: ‘Allah’ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten sapıklık içindesiniz.’ ” [9]
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver (cimrilik etme). Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine yapanlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” [10]
“Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır, o kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” [11]
Değerli Kardeşim!
Yazımı sonlandırırken seni Allah’a emanet ediyorum.
Rabbim bizlere vasat üzere bir hayat sürmeyi nasip etsin. Rabbim bizleri cimrilikten ve müsriflikten korusun. Allahumme amin.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
Emre Acar
Van F Tipi Kapalı Cezaevi
İlk Yorumu Sen Yap