Naslar Işığında Kocanın Hanımı Üzerindeki Hakları

3. Mahremiyeti Koruma

Eşlerin bir kısmı evlilikten önce de birbirleriyle tanışıklığı olan kimselerdir. Evlilik öncesi tanışıklık ya akrabalıktan veya ailelerin aynı mahallede, aynı sokakta oturup komşu olmaları vesilesiyledir. Çocukluk arkadaşı olup neredeyse beraber büyüdükten sonra evlenen gençler de vardır. Bunun dışındaki tanışıklıkların bir kısmı Batıcı laik eğitim kurumlarında, bir kısmı âdeta fesat yuvaları gibi olan ofis ve atölyelerde ve kadın ile erkeğin karma olarak aynı ortamı paylaştığı diğer toplu çalışma ve yaşam alanlarında gerçekleşmektedir.

Özellikle sanal ortamda biri beyaz atlı prens, diğeri Pamuk Prenses rolünü iyi oynayan birer “aktris” ve “aktör” olarak ideal eş seçimi yaptığını zanneden gençlerin büyük bir kısmı evlilikle beraber biri diğerini tanıdıkça günbegün birbirlerinden uzaklaşırlar. Neticede birkaç ay sonra aile mahkemelerinde duruşma sırası bekleyen yüz binlerce boşanma dosyasına eklenen yeni bir “çekişmeli” veya “anlaşmalı” boşanma davasının tarafları olarak hüzün ve pişmanlıklarıyla baş başa kalırlar.

Eşlerden her birinin evlenir evlenmez birbirlerini daha iyi tanımaya çalışmaları ve bu hususta gayretli olmaları gerekir. Bilhassa evin hanımı, ailenin günlük hayatında kocasının sevip hoşlandığı söz ve davranışlarla muamelede bulunmalı, aralarındaki sevgiyi arttırmak ve diri tutmak için elinden gelen çabayı göstermelidir. Bununla beraber hoşlanmadığı ve sevmediği şeylerden de olabildiğince uzak durmalıdır.

Kadın ve erkek, evlilikle beraber birbirlerini tanıyıp, içerisinde yetiştikleri farklı kültürü yeni ailenin sıcaklığında eritip harmanladıklarında her ikisinin de memnun ve mesrur olacağı bir saadet yuvasını beraberce sağlam bir temel üzere bina etmiş olacaklardır. Belli bir sınıra kadar tabii karşılanabilecek olan bazı aile içi tatsızlıklar velev ki akraba dahi olsa başka kadınlarla paylaşılmamalıdır. Bu tür meselelerde “Şu önemlidir.” veya “Bu önemsizdir.” diye ayrım yapılmamalıdır. Küçük de olsa aile içinde yaşananların mahrem meseleler olduğu şuurunda olunmalıdır. Aile içi mahrem meselelerin başkalarına anlatılmaması gereği açıkça ortadayken, kadının bunları kocasını şikâyet etmek amacıyla yapması asla hoş karşılanmaz. Böylesi sorumsuzca davranışlar yerilmiştir.

Kadın da bilmelidir ki her insanın kendine has birtakım özellikleri vardır. Hanımının; ev hâllerini ya da ailevi meselelerini akraba, arkadaş veya komşu kadınlarla paylaşmasından dolayı öfkelenen bir koca bundan dolayı kınanmaz. Evin hanımı bu davranışıyla “en hayırlı kadın” olmak gibi büyük bir payeden mahrum kalma tehlikesiyle yüz yüze kalır. Çünkü bu ve buna benzer davranışlar kadının kocasıyla problem yaşama davetiyesi gibidir.

Kocası aile geçimiyle ilgili ve cemaî çalışmalar çerçevesinde hangi işi yapıyor olursa olsun, özellikle de evde bulunduğu sıralarda kocasına gereken her türlü desteği sunabilmelidir. Zihinsel ve bedensel yorgunluğunu giderecek çabaları içtenlikle göstermeli, hayırda eşine yardım etmek için eline geçebilecek imkân ve fırsatı en iyi şekilde değerlendirmelidir. Resûlullah’a (sav) Hatice Annemizin (r.anha) ilk vahiyden hemen sonra verdiği moral ve desteğin o şartlarda ne kadar değerli olduğu unutulmamalıdır. Yine Hudeybiye Günü Ummu Seleme Annemizin (r.anha) kendisiyle istişare edilirken verdiği fikir Resûlullah (sav) tarafından kabul görmüş ve o (sav) kurbanını kesmeye başlamıştı. O âna kadar yerlerinden kımıldamayan sahabe de âdeta koşarcasına kurban kesmeye ve sonra da başlarını tıraş etmeye başlamışlardı.

4. Birliktelik Davetine İcabet

Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ

“Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtüsünüz.”[1]

Medeni toplumlarda libas, örtünme ve korunma aracıdır. Eşler arasındaki münasebet de bunun gibidir. Eşlerden her biri, diğerinin örtüsüdür ki bununla birbirlerini korurlar. İslam, insan denen şu varlığı bütünüyle ve olduğu gibi ele alır, onun yapısını ve fıtri karakterini aslına uygun biçimde kabul eder ve bu gerçekçi yaklaşım içinde elinden tutarak onu bütünüyle yücelerin zirvesine tırmandırmaya çalışır. İşte bu bakış açısıyla insana yaklaşan İslam, kanın ve duyguların tazyikini ve atılımını anlayışla karşılayıp üzerine bu tatlı soluğu üfleyerek bu nazik örtüyü örter.

Erkek olsun kadın olsun tüm insanları yoktan var eden Allah (cc) yarattıklarını en iyi tanıyandır. Her bir insanın bedenî ve ruhi yapısını, zafiyetlerini ve ihtiyaçlarını en iyi bilen ve tüm bunları en mükemmel bir şekilde ikmal ettirecek yol ve vasıtaları insan için elverişli kılan da O’dur (cc). Kadın, kocası tarafından yatağa davet edildiğinde bu daveti asla reddetmemelidir. Kadının bu çağrıya bazı özel hâller gibi şer’an yasak olan durumlar haricinde icabet etmesi gerekir.

Ebû Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Bir erkek karısını yatağına çağırır da karısı gelmez ve erkek ona dargın olarak geceler ise melekler o kadına sabaha kadar lanet ederler.”[2] 

Zikredilen ve zikredilmeyen görevler, haklar ve sorumlulukların tamamının aslı ailede huzur ve saadetin tesisi ve devamlılığının sağlanmasına dayanır. Eşler arasındaki bu son derece mahrem ve özel ilişki de böyle bir amacın tesisi ve sürekliliğinin sağlanması açısından çok önemlidir. Evliliğin temel amaçlarından bir tanesi de budur.

Şüphesiz ki yetişkin her bir insan karşı cinse yönelik duygularının ne olduğunun farkındadır. Erkek ve kadın arasında iç âlemde saklı tutulan bu hâl kişinin kalbini, duygularını ve sinir sistemini meşgul eder. Aşağıda nakledeceğimiz ayet bu münasebeti, kalbin ve duyguların derinliklerinden toplayıp getirircesine hassas, latif ve ilham verici bir biçimde izah etmektedir.

وَمِنْ اٰيَاتِهِ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ

“Kendilerinde sükûnet bulup (huzura kavuşasınız diye) sizin için nefislerinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet kılması da O’nun ayetlerindendir.”[3]

Eşlerden her birinin diğerinin yanında rahatlık ve iç huzuru bulmaları aile hayatının dengesini sağlar. Bu özel birliktelikle ruhsal, zihinsel ve bedensel bileşimlerin her birinin beklentilerine helal dairesinde kifayet edecek karşılık verilmektedir. Eşlerin birliktelikte huzur ve yeterlilik bulmaları beraberliklerinin ürünü olarak yeni bir kuşakta kendini gösterecektir. Kendi nefsinden ona eşler yaratan, ruhsal yapısına uygun duyguları yerleştiren, bu bağı nefis ve sinirler için durulma, kalpler ve bedenler için sekinet, temiz bir hayat için denge unsuru ve vicdanlar için arınma vesilesi kılan Allah (cc) ne yücedir!

Eşlerin her biri, diğeri için söz, bakış ve davranış itibarıyla her çeşit haramdan korunmanın; Kur’ân’ın tabiriyle birbirleri için “libas” olmalarının yanında en çok da erkek için olmak üzere aynı zamanda biri, diğerinin sekinetinin ve saadetinin mütemmim cüzüdür.

Eşler birbirlerini “pazarlıksız bir sevgi” ile sevmelidir. Hoş görmek ve anlayışlı olmak evlilik hayatının süslerindendir. Sevgi varsa o ailede eşler arasında huzur, barış ve mutluluk eksik olmayacaktır. Zira sevgi bir tespihin imamesi gibi diğer güzelliklerin bir arada tutulmasını kolaylaştırır. Sevgi yoksa tahammül başlar. Beşerî münasebetlerdeki tahammül, oldukça sığ bir duygudur. Bazen en küçük bir tartışma bile kaldırılamayabilir. Kişi sürekli olarak müteyakkız bir ruh hâlinde olur. Bu hâl ise olabildiğince yıpratıcıdır.

Eşler arasındaki mutluluğun yolları çoktur. Kendi aralarında yapacakları sohbet, nasihatleşmek, ihtiyaç hâlinde bir ders halkası oluşturup sürdürmek, eve girerken selamlaşma ve hoş karşılama, çıkarken de iyi dilek ve dualarda bulunmak, zaman zaman monotonlaşmaya yüz tutan ilişkileri canlandırmak için hediyeleşmek gibi hoş sürprizler yapmak, birlikte güzel vakit geçirmeye çalışmak, hem zahmetsiz hem de masrafsız olan tebessümü arttırmak, her türlü hayırda ortaklaşmak vb. sayılamayacak kadar hayır yolları vardır.

Eşler arasındaki ilişkilerde hak ve sorumluluklara asla “avantaj” ya da “dezavantaj” gözüyle bakılmamalıdır. Eşler, haklarını veya biri diğerinin sorumluluklarını probleme ya da âdeta bir saldırı aracına dönüştürmemelidir. Haklar aile saadetinin yapı taşlarıdır. Sorumluluklar da öyledir. Hayat boyu sürecek ortak bir yaşamda bazen sıkıntıların yaşanıyor olması her şeyin bittiği anlamına gelmez.

Evli çiftler de olsa insanın olduğu her yerde problemlerin yaşanması gayet doğaldır. Eşlerin her biri sonuç itibarıyla birer insandır. Zaman içerisinde hem erkeğin hem de kadının eksikleri, kusurları ve hataları olabilir, olacaktır da. Bunlar karşılıklı iyi niyet, anlayış, hoşgörü ve marufta yardımlaşmak yoluyla izale edilebilir. Bir olumsuzluk yaşandığında yangına körükle gider gibi işleri daha da kötüleştirecek bağrışma, iddialaşma, karşılıklı suçlamalar ve hoş olmayan söz ve davranışlarda bulunmaktan azami derecede kaçınılmalıdır.

Ahlaki düzeyi düşük ve kültürel olarak yozlaştırılmış günümüz toplumunda en çarpıcı istatistik, boşanma oranlarının her sene daha da artmasıdır. İtikadi sapkınlıktan ve bu sapkınlıkla doğrudan bağlantılı diğer sebeplerden ötürü aile kurumu her geçen gün önem ve değerinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Allah’a hamdolsun ki Müslim aileler genel olarak bu afetten salimlerdir.

On Birinci (11.) Bölümün Sonu

Devam edecek, inşallah…


[1]. bk. 2/Bakara, 187

[2]. Buhari, 3237; Müslim, 1436

[3]. bk. 30/Rûm, 21

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver