Namazlarımızdan Nasıl İstifade Edebiliriz – 1

Allah’a hamd, Rasûlü’ne ve ashabına salât ve selam olsun.

Değerli kardeşim! Seninle uzun zamandır namaz ibadetinin muhabbetini yapıyoruz. Rabbim ikimizi de bu amelde doğruya muvaffak kılsın. Amacımız kulluğumuzu en güzel şekilde ifa etmektir. Bunun için de amellerimizi gündem etmeli ve onları dert edinmeliyiz.

Dünyada asıl görevinin ibadet etmek olduğunu unutma. Görevini yerine getirirken ibadetlerden istifade etmeye çalış. Yani ifa ettiğin bu ameller hayatında ve maneviyatında bazı değişikliklere müsebbip olsun. Bu seni istikamette tutar, azme ve istikrarlı olmaya iter.

Amelleri yaparken önceliğin o ibadetin meşru kılınma sebebini ve sana olan faydasını öğrenmek olsun. İnsanın, faydasını bilmediği bir işi yapması fıtrata terstir. Nasıl ki dünya işlerinde yapacağımız işin faydasını takip ediyoruz. Hakeza amellerde de bize dönen dünyevi ve uhrevi faydasını takip etmeliyiz. O zaman, namazın meşruiyetindeki hikmetler ve insana dönen faydalar nelerdir diye sormalıyız.

Umumen bildiğimiz, Allah subhanehu ve teâlâ namazı, kullarını münker ve fuhşiyattan alıkoymak ve zikir, dua, tevbe, istiğfar, gafletten kurtulma gibi konularda maneviyatımızı istikamette tutmak için meşru kılmıştır. Allah subhanehu ve teâlâ namazın bu hikmetini şöyle beyan eder:

“Şüphesiz ki namaz insanları münkerden ve fuhşiyattan alıkoyar.” (29/Ankebut, 45)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namazın insanları günahlardan hafiflettiğini beyan ederken şunları söyler:

“Kul namaz kılmak için ayağa kalktığı zaman Allah’ın huzuruna durduğunda Allah onun günahlarını başına ve omuzlarının üzerine bırakır. Her secde ettiğinde ve ruku yaptığında günahları onun üzerinden dökülür.” (Taberani)

Eğer namazlarımız bizleri günah işlemekten alıkoyuyor ve günahların affedilmesinin hafifliğini hissettirebiliyorsa bu namaz İslam’ın meşru kılmış olduğu namazdır. Fakat kıldığımız namazlar hayatımızı değiştirmediği gibi, bizi daha çok kötülüğe sevk ediyorsa bu yaptığımız ibadet, Allah’ın subhanehu ve teâlâ emrettiği namaz ibadeti değildir. Yukarıdaki zikrettiğimiz ayet ve hadis üzerinde düşünüldüğü zaman bu sonuç daha rahat anlaşılacaktır.

Bilmelisin ki, günahlar ölmemiş bir kalp için ağırlıktır. Eğer kalp ölmüşse günahın hiçbir elemini hissetmez. İbni Kayyım rahimehullah bir şiirinde şöyle buyurur: ‘Ölmüş olan bedenin yaradan elem duyması mümkün değildir.’ Bir beden ölmüşse siz ona ne kadar zarar vermeye çalışırsanız çalışın o beden yaradan etkilenmez. Çünkü acıyı hissedecek can yoktur.

Ölü olan kalpler de böyledir kardeşim. Kişi bazen göz zinası, bazen ümmetin gıybetini yapar, ticaretinde ahlaksız davranır veya Rabbine ve kardeşlerine karşı sorumluluğunu yerine getirmez. Fakat işlediği bu günahların sıkıntısını, darlığını da hissetmez. Bunun sebebi ise kalp ölmüştür. Öldüğü için de fücurun verdiği elemden ve sıkıntıdan pay almaz.

Eğer kişinin kalbi ölmemişse yaptığı günahlardan acı ve sıkıntı duyar. Duyduğu bu sıkıntıdan kurtulmak için onun günahlarını silecek ve kendisini hafifletecek bir amele ihtiyacı vardır. O amellerden bir tanesi de Allah ve Rasûlü’nün ikrarıyla namazdır. Çünkü Allah’ın subhanehu ve teâlâ müjdesiyle, kılmış olduğumuz her namaz günahlarımızı silecek ve bununla beraber bizleri münkerden ve fücurdan uzaklaştıracaktır. Fakat kardeşim! Burada sana şunu tekrardan hatırlatmak isterim ki, bu fayda ancak kalbi ölmemiş, kalbinde hayat olan kişi için geçerlidir.

Namazdan faydalanacağımız başka bir maslahat ise, göz aydınlığı ve sevinçtir. Gönül genişliği, sükûnet ve huzura kavuşmaktır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Sizin dünyanızdan bana kadın ve güzel koku sevdirildi. Ve benim göz aydınlığım namaz kılındı.” (Nesai)

İslam, çocuğu göz aydınlığı olarak isimlendirmiştir. Çocuğu olan bir anne ve babanın sevincini düşündüğümüzde çocuğun nasıl bir göz aydınlığı olduğu görülecektir. Kıldığımız namazların da hayatımızdaki yeri böyle olması gerekir. Bir çocukla müjdelenmiş gibi, çok istediğimiz, uğruna çok çalıştığımız ve sonunda müjdesini aldığımız bir haber gibi gözlerimiz aydın olması lazım. Eğer namazlarımızdan sonra bizleri böyle bir his kapsıyorsa, bu namaz Allah’ın subhanehu ve teâlâ meşru kılmış olduğu namazdır. Fakat böyle bir his bizi kuşatmıyorsa, bu namazımız Allah’ın subhanehu ve teâlâ meşru kıldığı namaz değildir. Çünkü namazın farz kılınmasındaki hikmetler zayi olmuştur.

Hepimiz insanız… Ve yaşadığımız olaylar sebebiyle canımız sıkılır. Bu Allah’ın subhanehu ve teâlâ bir sünnetullahıdır. Bazen ailede, bazen işyerinde, bazen de kardeşlerimiz arasında bir takım olumsuz durumlar yaşanıyor. Her insan bu olumsuz durumların oluşturduğu can sıkıntısını atmak için mutlaka bir şeylere yönelecektir. Kimisi müzik dinlemeye, kimisi gezmeye, tatile gitmeye, kimisi de bol laklak edeceği arkadaşa başvuracaktır.

Kardeşim, bizler sıkıldığımızda bu tür şeylere yönelirken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise kendisine yakın hissettiği, sıkıntılarını paylaştığı arkadaşına, göz aydınlığı namazına yönelmiştir. Sahabe, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem bu vasfını şöyle anlatıyor:

“Bir şey Peygamber’i sıktığında, moralini bozduğunda hemen namaza koşardı.”

Eğer namazlarımız bizleri rahatlatıyor veya sıkıntılarımızda ona yönelebiliyorsak bu namaz Allah’ın subhanehu ve teâlâ istediği namazdır. Bu, amelden faydalandığımızın alametidir. Fakat aradan çıkartılması gereken ağır bir eylemmiş gibi muamele ediyor, kıldığımızda üzerimizden sıkıntıları atmıyor, onunla sevinç yaşayamıyorsak bu namaz, Allah’ın subhanehu ve teâlâ istediği namaz değildir.

Bugün ümmet olarak yaşadığımız en büyük sıkıntı, Allah’ın subhanehu ve teâlâ dinine her şeyimizle hizmet ederken, o amelden lezzet alamamak ve o hizmetlerden istifade edememektir. Bu tarihte rastlanmamış, çağımızın en büyük problemidir.

Peygamber ve sahabenin namaz eylemine baktığımızda, namaz esnasında ok isabet etmiş, başına deve işkembesi dökülmüş, müşrikler alay etmiş, işkence etmişler. Fakat bu eziyetlerin hiçbiri onların huşularını etkilememiş. Tam aksine namazları hayatlarına sürekli din adına yenilikler katmıştır. Gecenin ve gündüzün vakitlerini namazla imar etmişler. Bundan dolayıdır ki sahabenin hayatında en çok göze çarpan amel cihad ve namazdır.

Fakat herkes kendi nefsini bilir… Kıldığımız namazlar genel olarak Peygamber ve sahabesinin namazı gibi değildir. Namazlardan maalesef tam manasıyla istifade edemiyor ve hayatımızda bir etkisini de göremiyoruz.

Bunun sebebi olarak Şeyhu’l İslam İbni Teymiye rahimehullah bir sözünde şöyle der: ‘Allah için yaptığın herhangi bir amel senin kalbinde bir tat, lezzet oluşturmuyorsa, senin nefsini genişletmiyorsa, o amellerini itham et ve o amellerini suçla. Çünkü senin Rabbin Eş-Şekurdur.’

Şekur, şükreden manasına gelir. Kul kendisine yakışır bir şekilde insanlara şükreder, Allah da subhanehu ve teâlâ kendisine yakışır bir şekilde teşekkür eder. İbni Kayyım rahimehullah İbni Teymiye’nin bu sözünü açıklarken şunları söyler: ‘Allah şekur olması hasebiyle kullarının yaptığı amellerin karşılığını hem dünyada hem de ahirette verir. Dünyada amelin karşılığı, insanın gönlünün genişlemesidir. Kulun o ameli yaptıkça kendini Allah’a yakın hissetmesi ve netice itibariyle de gönlünde ferahın ve huzurun olmasıdır.’

Değerli kardeşim Allah subhanehu ve teâlâ kendisi için yapılan amelleri karşılıksız bırakmaz. Eğer amellerden lezzet alamıyorsan burada Allah’ı subhanehu ve teâlâ ve meşru kıldığı ameli suçlamamalısın. Şeytanın bu vesvesesine kapılmamaya çalış! Burada suçlanacak kişi varsa o da, nefsimiz ve amelleri yerine getirme şeklimizdir. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ, halisane, şartları ve erkânları yerine getirilerek yapılmış hiçbir ibadeti mükâfatsız bırakmaz. Senin öyle bir Rabbin var ki, Eş-Şekur’dur. Bu nedenle tek hesaba çekmemiz gereken şey, nefsimiz ve amellerimizdir.

Selef âlimleri, ‘Namazları nasıl güzelleştirebiliriz? Namaz ibadetini, nasıl hayra teşvik edici, şerden uzaklaştırıcı hale getirebiliriz?’ konusunda konuşmuşlar. Bununla alakalı dikkat edilmesi gereken çok madde zikretmişler. Bunlardan bir kısmını aktarmaya çalışalım inşallah.

Namazlarımızı ıslah etmek ve gerçekten Allah’ın subhanehu ve teâlâ istediği şekilde kılabilmek için birinci olarak abdeste dikkat etmek gerekir. Çünkü abdest, kulun kıyama durmadan önce beden ve psikoloji olarak namaz için yaptığı ön hazırlıktır.

Allah’ın subhanehu ve teâlâ namazdan önce abdesti meşru kılmasının hikmetini anlamak için şunu bilmek gerekir, önemli olan, değeri büyük olan her şeyin öncesinde hazırlık vardır. Değeri ve önemi olmayan, sıradanlaşmış bir iş için hazırlık yapılmaz.

Örneğin, siz çok önemli bir yere misafirliğe gittiğiniz zaman, evden çıkmadan önce ciddi bir hazırlık yaparsınız. Temizlenir, ütülü elbiselerinizi giyer, güzel koku sürünürsünüz. Ondan sonra evden çıkarsınız. Bir de bakkala ekmek almaya gittiğinizi düşünün. Gece kalktığınız eşofmanınızla inip, ekmeğinizi alıp gelirsiniz.

Abdest de böyledir. Namaza önem verdiğimizi gösteren ön hazırlıktır. Kişi abdeste ne kadar değer veriyorsa, bu onun yanında namazın ne kadar kıymetli olduğunu gösterir. Fakat kendi yanında namazın değeri, önemi olmayan insan, işi abdestte bitirmiştir. Abdeste fazla ehemmiyet vermez.

Bundan dolayı seleften bazı âlimler: ‘Kulun namazının değerini anlamak için abdestinin değerine bakın. Eğer abdest onun yanında değerli ise namaz onun yanında değerlidir.’ demişler.

Abdest; kula, namaza girmeden önce çok değerli bir Rabbin huzurunda namaza duracağını ve zahiri olarak pisliklerden temizlendiği gibi batînen/kalben de tevbe ile temizlenmesi gerektiğini hatırlatmaktır. Bundan dolayıdır ki, Allah subhanehu ve teâlâ Kur’an-ı Kerim’de tevbe/kalp temizliği ile abdesti/beden temizliğini yan yana zikretmiştir.

Allah subhanehu ve teâlâ bu beyan ile ilgili olarak şöyle buyurur:

“Şüphesiz ki, Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever.” (2/Bakara, 222)

Hakeza sünnete baktığımızda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem abdest aldıktan sonra bu şekilde dua etmiştir. Bizlere de bu duayı yapmamızı tavsiye etmiştir. Duanın içeriği şöyle:

“Allah’ım beni, sana tevbe edenlerden ve sana karşı temizlenenlerden kıl.” (Tirmizi)

Kardeşim! Allah subhanehu ve teâlâ çok rahmetlidir. Kulları ona karşı nankör olsa da, O kullarına hep rahmet sıfatıyla muamele etmiştir. Kul, Rabbini çoğu zaman unutur. ‘Allah’ın huzuruna çıkmadan tevbe edip temizlenmem gereklidir’ deyip bir çaba içerisinde olmaz. Fakat Allah subhanehu ve teâlâ kullarını unutmaz. Huzuruna çıkmadan önce onları temiz görmek ister. Çünkü Allah subhanehu ve teâlâ temizdir, temiz olanı sever. Abdest ayetinin son kısmında da ısrarla kullarını temizlemek istediğini söylemiştir:

“Allah sizi iyice temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Ta ki bu nimetlerine şükredesiniz.” (5/Maide, 6)

Abdest alırken Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem sünnetinde bildirdiği haberlerin duygularını kalbimizde hissetmemiz gerekir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashabına soruyor:

” ‘Allah tarafından günahlara kefaret olan ve derecelerin yükselmesine vesile olan şeyi size haber vereyim mi?’, ashab: ‘Evet’, deyince Peygamber: ‘Sıkıntılı zamanlarda abdest almak, mescide yürümek ve kıldığı namazdan sonra ikinci bir namazı beklemek. İşte ribat budur. İşte ribat budur. İşte ribat budur.’ ” (Buhari, Müslim)

Başka bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem abdest için şöyle buyurur:

“Müslüman abdest aldığı zaman, ağzına verdiği su ile ağzıyla işlediği günahlar akar, gider. Burnuna su verdiği zaman, onunla işlediği günahları suyla akıp, gider… (Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu bütün abdest azaları için söyler.) Ta ki bütün günahlardan temizleninceye kadar.” (Ebu Davud, İbni Mace)

Kul abdest alırken: ‘Allah beni huzuruna kabul etmeden önce zahiri pisliklerden ve bâtini günahlardan temizlemek istiyor. Her abdest aldığımda günahlarım dökülüyor, namazda iken Allah subhanehu ve teâlâ ile aramda engel olabilecek günahlarımdan kurtuldum. Buyur Rabbim abdestle zahirimi ve bâtınımı temizledim. Zahirim ve bâtınım ile senin huzurundayım. Tekbirim, kıyamım ve secdem senin içindir’ diye düşünmesi gerekir. Kul abdesti bu şekilde fehmeder ve pratikte de bu şekilde yaparsa Rabbimden umuyorum ki kıldığı namazlardan istifade edecektir.

Kardeşim, Rabbimden isteğim ikimizi ve zürriyetimizi Allah için yaptığımız ibadetlerden istifade eden kullarından eylemesidir.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir. Bir sonraki sayımızda devam etme umuduyla, Es-Selamu aleykum.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver