Allah’a hamd, Rasûlü’ne, ailesine ve ashabına salât ve selam olsun.
Dünya ehli iken parayı, malı ve zenginliği kurtuluş olarak kabul etse dahi kurtuluşun yolu bu değildir. Kıyametle beraber son bulan oyun ve eğlenceler nasıl kurtuluş sayılabilir ki! Kurtuluş gerçek ve bâki olanlarla olur. Fani olan her şey ise yalandır. Kurtuluşu yalan olanda görmek akıl sahibi insanların işi değildir.
Anlayışlar Kur’an ve Sünnet’ten uzaklaşınca, herkesin kurtuluş anlayışı farklılaştı. Felaha ermenin yolu olarak madde. Asıl kurtuluş yalanlandı, karalandı. Tek kurtuluş dünya ve içindekileri elde etmek oldu.
Mesela Batı, kendi kurtuluşunu İslam alemini sömürü ve işgalde gördü. Kendince buralardaki Müslümanları ve İslam dinini yok edecekti. Böylece o topraklarda hem kendi dinini hâkim kılmış hem de ekonomisini yeraltı kaynaklarla güçlendirmiş olacaktı. Kendi halkına o ekonomiyi, yeraltı zenginliğini vaat ediyordu.
Fakat düşündükleri gibi olmadı. Oralarda başarı elde edemediler. Topuklarının üzerine gerisin geriye döndüler. Kurtuluşa ermek bir yana din ve ekonomik olarak rezil duruma düştüler. Kurtuluşu dünya ekonomisinde zannettiler fakat kaybettiler. Kaybetmeye de devam ediyorlar.
Durum bu topraklarda da aynıdır. Düzmece, bol keseden vaatlerle kurtuluş yolu olaraktan dünya maddesini gösteriyorlar. Lozan anlaşmasının bitip yeraltı zenginliklerine kavuşmayı, İMF’ye borcun bitişini, işsizlik oranın azalmasını, dullara, çocuklara, muhtaçlara her ay para verecek kadar ekonominin iyi durumda oluşunu zafer ve kurtuluş olarak ilan ediliyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığı lise, üniversite gibi yüksek kurumlarda okumayı geleceğin kurtuluşu olarak adlandırıyor. Aileler çocuğunun yüksek lisans yapmasını, doktora almasını, öğretmen, mühendis, olmasını kurtuluş olarak kabul ediyorlar. Mesela, ‘Benim evladım doktor oldu. Kendini kurtardı, sen niye üniversite vb. şeyler okumuyorsun’ diyorlar. Geleceğin kurtuluşunu doktor gibi unvanlarla olacağını zannediyor milletimiz. Oysa İsa’da aleyhisselam doktordu. Hatta körleri iyi edip, ölüleri diriltiyordu. Fakat buna rağmen kurtuluşun doktorlukta olduğunu söylememiştir.
Turizm Bakanlığına göre de din düşmanımız olan insanların ülkemize gelip açık saçık giyim ve pis ahlaklarıyla topraklarımızda dolaşması, şehirlerimizdeki tarihi yerleri gördüklerinde ‘Oh my god, oh my god…’ diyerek fotoğraflarını çekmesi büyük bir zafer ve başarıdır.
İş adamlarının kurtuluş anlayışına baktığımızda, onlarda ticareti gösteriyorlar. Büyük büyük inşaatların, fabrikaların kurulmasını, kredi çekip büyük yatırımlar yapmayı felaha ermek olarak isimlendiriyorlar.
Avam halka bakıyorsun, kira vermeden derme çatma evinin, her yere gidecek kadar arabasının olması, SSK’dan da her ay maaşının gelmesini kurtuluş olarak kabul ediyor.
Hem milletlere hem de devletlere baktığımızda hepsi kurtuluşun dünya metaında olduğunu söylüyor. Fakat sözlerinin doğruluğu için pratiğe bakıldığında hepsi helak olup gitmektedir. Bakın Firavun, Nemrut, Ad kavmi, Semud kavmi ve daha farklı kavimlere… Onlarda kurtuluşu dünyada aramışlardı. Fakat büyük dalgalarda, keskin rüzgârlarda hepsi helak oldular. Bugün aynı durum bizler içinde geçerlidir. Kurtuluşu madde de arayanlar yavaş yavaş helak olup, anlam veremedikleri bir bataklık içerisinde yok olup gideceklerdir.
Kurtuluşu dünya amellerinde aramayın! Kurtuluş imanda ve salih ameldedir. İnsanlığın hepsi hüsranda iken iman edip salih amel işleyen ve hakkı birbirine tavsiye edenler bundan istisna tutulacaktır. Namaz, imanı ve salih ameli kapsayan ibadettir. Kişiyi hüsrandan kurtarıp kurtuluşa götürür.
İslam dininde en önemli mesele iman ve küfür meselesidir. Kavimlere Peygamberlerin gönderilmesi, kitapların indirilmesi bunun içindir. Amaç insanlara hak ile batılı göstermek, cennet ve cehenneme giden yolları öğretmektir. Bundan sonra bu yollardan birini seçmek kişilere kalmıştır. Tercih hangi tarafa konulmuşsa ahirette onunla karşılaşılacaktır.
Bilmelisin ki; Namaz dinin direğidir. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurur:
” ‘Ey Muaz sana işin başını, direğini ve en yüce yerini, zirvesini haber vereyim mi?’, Muaz: ‘Evet ya Rasûlullah’ deyince, Peygamber sözüne şöyle devam etti: ‘İşin başı İslam’dır. Temel direği namazdır. Zirve noktası da cihaddır.’ ” (Tirmizi)
Direksiz bir yapı veya çadır gördünüz mü hiç! Görememişsinizdir mutlaka. Çünkü o yapıları ayakta tutan odur. Ne kadar ihtişamlı bir bina yaparsanız yapın mutlaka temel atmak, çadırın ortasına direk koymak zorundasınız ki ayakta durabilsinler. İslam için de böyledir. İslam’ın direği olan namazsız yaşamak imanı çökertir. Kişinin Allah’ı inkâr edenden bir farkı olmaz. Dini yıkılmış, bir kişinin İslam’ından konuşmak, ona Müslüman muamelesi yapmak doğru değildir.
Vakıamızda din adına konuşan mütedeyyinler, namazı İslam alameti görürler fakat terkini ise küfür alameti olarak görmezler. Eğer bir şey İslam alameti ise neden terk edildiğinde küfür alameti olmuyor! Şaşılacak bir durum.
İslam’da namaz tevhidin ayrılmaz parçasıdır. Ve sürekli onun ardından zikredilir. Kur’an, Sünnet ve sahabenin anlayışına baktığımızda namaz ibadetinin itikatta önemli yere sahip olduğu görülecektir.
Kardeşim! Seninle, belki de şu ana kadar okumuş olduğun naslara tekrar tekrar gözden geçirip, namazın insanı küfürden alıp imana, kurtuluşa götürüşüne şahitlik edelim: Allah subhanehu ve teâlâ namazın itikat boyutuyla alakalı şöyle buyurur:
“O’na (Allah’a) dönenler olun. Ondan korkun. Namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.” (30/Rum, 31)
“Eğer şirkten tevbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse artık dinde kardeşlerinizdir. Biz bilen bir kavme ayetleri böyle uzun uzadıya açıklarız” (9/Tevbe, 11)
Allah subhanehu ve teâlâ Meryem suresinde Peygamberlerin akabinde onlara mirasçı olanları şöyle anlatır:
“Bunlardan sonra ise namazı terk eden, arzularına uyan bir kavim geldi. İşte onlar ğayy ile karşılaşacaklardır.” (19/Meryem, 59)
Allah subhanehu ve teâlâ ayetin devamında bu durumdan istisna olanları da şöyle bildirir:
“Tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyenler müstesna. İşte onlar cennete girWeceklerdir ve hiçbir şekilde zulme uğratılmazlar.” (19/Meryem, 60)
Peygamber’de sallallahu aleyhi ve sellem namazın imanî boyutunu şu sözleriyle izah etmiştir:
“Kişi ile küfür arasındaki fark namazdır.” (Müslim)
“Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse işte o Müslümandır. Allah’ın ve Rasûlü’nün zimmetindedir. Allah’a zimmeti hakkında bekçilik yapmayın.” (Buhari)
“Bizim ile onlar arasında fark namazdır. Kim namazı terk ederse küfre girmiştir.” (Sünenler)
“Ben, insanlar Kelime-i Tevhidi söyleyip, benimde Allah’ın Rasûlü olduğuma şahitlik edip namazı kılıp, zekâtı verinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum.” (Buhari)
Namaz konusunda sahabenin anlayışına bakıldığı zaman Kur’an ve Sünnet’e ne kadar bağlı kaldıkları görülecektir.
Tabiinden Abdullah İbn Şakik rahimehullah şöyle der:
“Sahabe amellerden namazın terkini küfür olarak görürdü.” (Tirmizi)
Yani bu konuda sahabenin hepsi icma etmişlerdir.
Ömer b. Hattab radıyallahu anh her tarafa şöyle yazıp göndermiştir:
“Bana göre işlerin en önemlisi namazdır. Kim onu korursa dinini korumuş olur. Kim onu kaybederse her şeyini kaybetmiştir. Namazı terk edenin İslam’dan nasibi yoktur.”
Ebu Derda ve İbni Mesud radıyallahu anhuma şöyle derler:
“Kimin namazı yoksa dini ve imanı yoktur.”
Enes radıyallahu anh şöyle der:
“Namaz kılmayan kâfirdir.”
Evet, yukarıdaki nasları okuduğun üzere görmektesin ki namaz, imanın olmazsa olmaz rüknudur. Allah subhanehu ve teâlâ, Rasûlü ve sahabesi kâfir olmaktan kurtulup imana ulaşmaya namazı şart koşmuşlardır. Hatta Allah namazı iman diye isimlendirmiştir.
Kıble, Mescidi Aksa’dan Mescidi Haram’a döndüğünde, sahabe Mescidi Aksa’ya doğru kıldıkları namazların boşa gidip gitmediğini kendi aralarında konuşurken onlara Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah imanlarınızı (yani beyt yanındaki namazlarınızı) zayi edecek değildir.” (2/Bakara, 143)
Rasûlullah’ta sallallahu aleyhi ve sellem aynı şeyi şu hadisinde ifade etmiştir:
“Sizlere dört şeyi emrediyor ve dört şeyden yasaklıyorum; sizlere bir olan Allah’a iman etmeyi emrediyorum. Bilir misiniz bir olan Allah’a iman nedir? Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah Rasûlü olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak…” (Buhari, Müslim)
Namaz kılıp iman edenlere müjdeler olsun. Kurtuluşun anahtarı onlardadır. Zafer ve izzeti kazananlar onlardır.
“Müminler gerçekten felah/kurtuluş bulmuşlardır. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (23/Mü’minun, 1-2)
“Ey iman edenler! Rüku edin, secdeye kapanın, rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (22/Hac, 77)
Bunlarla beraber bu garip zaman da insanlar namaz konusunda gevşek davranmakta, kendilerini oyun ve eğlenceye kaptırarak Rabblerine olan haklarını yerine getirmekten geri kalmakta, dünya leşi ve enkazına hırsla sarılmaktadır. Bu kişilere kurtuluş ve zafer olan namazı hatırlatıyorum.
“O gün baldırdan açılır ve secdeye edilirler, fakat güç getiremezler. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür.” (68/Kalem, 42-43)
“Onlar, kendilerine: ‘Allah’ın huzurunda eğilin’ denildiği vakit eğilmezler. O gün ( hakikatleri) yalanlayanların vay haline!” (77/Mürselat, 48-50)
Rabbimden isteğim bizleri namaz ve tüm ibadetlerimizde ihlâs ve takva üzerine kılmasıdır.
Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap