Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selam, Allah’ın kulu ve Rasûlü Muhammed’in, O’nun ailesinin ve sahabesinin üzerine olsun.
Bir önceki yazımızda geçtiği gibi bir ilme giriş yapmadan önce mukaddime yapılması gerekir. Bu mukaddime iki kısma ayrılır:
■ İncelenen ilmi genel hatlarıyla ele alan ve talebede ilme dair yabancılığı ortadan kaldıran önsöze/mukaddimeye Mukaddimetu’l İlm denir.
■ İlgili kitabı inceleyen mukaddimeye ise, Mukaddimetu’l Kitab denir. Mukaddimetu’l Kitab’ın amacı, ilim hakkında okunacak kitap veya metin hakkında bilgi vermektir.
Bir önceki yazımızda Ulumu’l Kur’an hakkında Mukaddimetu’l İlmi inceledik. Bu yazımızda ise Mukaddimetu’l Kitab’ı açıklayarak konumuza devam edeceğiz.
Mukaddimetu’l Kitab
Şerhini paylaşacağımız Manzume’nin yazarı Abdulaziz ez-Zemzemi’dir. Kendisi H. 900 senesinde Mekke’de doğmuş ve H. 960 veya H. 970 yıllarında vefat etmiştir. Şafii mezhebine mensup bir âlimdir. Dedelerinin zemzem kuyusu ile ilgilenmelerinden ötürü, aile olarak Zemzem kuyusuna nispet edilerek Zemzemi olarak tanınmışlardır. Biyografisi hakkında elimizde geniş bilgi yoktur.
Manzumetu’z Zemzemi, Ulumu’l Kuran ile alakalı yazılmış olan bir manzumedir. İslam âlimleri tarih boyunca bir ilmin temel konularını iki şekilde muhafaza etmiş ve sonraki nesillere ulaştırmışlardır:
■ Düz yazı formatında olan eserler. Bunlara ‘Nesr’ denir.
■ Şiir formatında kaleme alınan eserler. Buna da ‘manzume’ denir. Mesela; fıkha dair her mezhebin fıkhını tanzim eden nazımlar vardır. Siyerin dahi binlerce beyitten oluşan nazımları vardır. Bu usul en fazla Nahiv, Fıkıh Usulü, Hadis Usulü, Ulumu’l Kur’an gibi alet ilimlerinde kullanılmıştır.
Biraz sonra belirtileceği gibi, Abdulaziz ez-Zemzemi, İmam Suyuti’nin En-Nukaye[1] isimli eserinden Ulumu’l Kur’an ile alakalı bölümü seçip nazm hâline getirmiştir.
Manzumetu’z Zemzemi’nin meşhur olan bazı şerhleri vardır:
■ En meşhuru Muhsin bin Ali bin Abdurrahman El-Musavi isimli Mekkeli bir âlimin kaleme aldığı ‘Nehcu’t Teysir fi Şerhi Manzumeti’t Tefsir’ isimli eserdir. Ayrıca bu kitabın üzerine Alavi bin Abbas bin Abdulaziz el-Maliki’nin ve Muhammed bin Yasir el-Mekki’nin yapmış olduğu iki haşiye vardır. Bu üçü ‘Feydu’l Habir ve Hulasatu’t Takrir ala Nehci et-Teysir ala Manzumeti’t Tefsir’ ismi ile beraberce basılmıştır.
■ Muasır akademisyenlerden Muhammed Yahya Eman’ın hazırlamış olduğu ‘Et-Teysir Şerhu Manzumeti’t Tefsir’ isimli eser. Bazı âlimler bu kitap hakkında aceleye geldiği için bazı konularının eksik kaldığını söylerken, bazı âlimler ise, güzel bir çalışma olduğunu söylemiştir. Allahu a’lem…
Aynı zamanda Zemzemi üzerine yapılan sesli derslerin yazıya dökülmüş bazı şerhleri de mevcuttur. Bunlardan bazıları:
■ Riyad âlimlerinden Abdulkerim el-Hudeyr’in yaptığı şerh. Bu âlim muhakkik âlimlerdendir. Derslerinde insanların ifsat olacağı itikadi konulara değinmemiştir.
■ Şeyh Ahmed bin Ömer el-Hazimi’nin yaptığı şerh. [2]
◆◆◆
Bu kısa bilgiden sonra Manzume’ye giriş yapabiliriz; Abdulaziz ez-Zemzemi der ki;
بسم الله الرحمن الرحيم
۱ تَبارَكَ المُنْزِلُ للفُرقانِ على النَّبِيِّ عَطِرِ الأَرْدانِ
۲ مُحَمَّدٍ عليهِ صَلَّى اللهُ معَ سَلامٍ دائماً يَغْشَاهُ
۳ وآلِهِ وصَحْبِهِ ، وبَعْدُ فَهذِهِ مِثْلُ الجُمَانِ عِقْدُ
٤ ضَمَّنْتُها عِلماً هُوَ التَّفْسِيْرُ بِدايةً لِمَنْ بِهِ يَحِيْرُ
٥ أَفْرَدْتُها نَظْمَاً مِن النُّقَايَةْ مُهَذِّباً نِظَامَها في غَايَةْ
٦ واللهَ أَسْتَهدي وأَسْتَعِيْنُ لأنَّهُ الهادِي ومَنْ يُعِيْنُ
1. Furkan’ı indiren (Allah) ne yücedir,
Gömleğinin kolları güzel kokan Peygamber’in üzerine.
2. (O ki) Muhammed’tir, Allah ona salât etsin,
Onu her zaman kuşatan selam ile beraber.
3. Ailesine ve sahabesine de. Bundan sonra
Bu nazım inci kolyesi misalidir.
4. Ben onun içerisine ilim yerleştirdim ki, O da tefsirdir,
Bu ilmi tam anlamamış ve şaşırmış olan kişiye başlangıç olsun diye.
5. Bu nazmı Nukaye kitabından özel bir bölüm olarak manzume hâline getirdim,
Ulaşabilecek en son gayeye göre düzenleyerek-süsleyerek.
6. Hidayet ve yardımı sadece Allah’tan isterim,
Çünkü O, hidayet eden ve yardım edendir.
Nazmın içerdiği bazı lafızlar ile alakalı birkaç bilgi;[3]
Nazımda geçen (تبارك) kelimesi (تفاعل) babından gelir. Aslı (البركة) şeklindedir. (البركة) kelimesi hakkında Zeccac der ki;
(ومعنى البركة الكثرة من كل ذي خير) ‘Bereketin manası, hayır sahibi her şeyde artış demektir.’[4] Burada (تبارك) kelimesi için (تعالى) ‘yüce’, (تقدس) ‘eksik sıfatlardan münezzeh’ manası verilebilir.
(عطر) Kelimesi güzel koku anlamına gelmektedir. Mesela, Araplar ‘Kadın güzel koku sürdü’ manasında (تعطرت المرأة إذا تطيبت) derler.
(الأردان) kelimesi (ردن) kelimesinin cemisidir. Bu gömleğin kol kısmıdır. Nazmın bu kısmından kast edileni şöyle açıklayabiliriz: Normal bir insanın en kötü kokan yeri koltuk altı kısmıdır. Ancak Nebi sallallahu aleyhi ve sellem o kadar temiz ve nezihtir ki, koltuk altı dahi, güzel kokar.
(الجمان) kelimesi hakkında İbnu’l Esir, der ki; ‘O küçük inci demektir. İnci şeklinde gümüşten yapılan bir takı olduğu da söylenmiştir.’ [5]
Zemzemi, ‘Bu nazmı Nukaye kitabından özel bir bölüm olarak manzume hâline getirdim’ sözü ile bu nazmı, İmam Suyuti’nin en-Nukaye isimli kitabından sadece Ulumu’l Kur’an ile alakalı bölümü seçerek bunu nazımlaştırdığını ifade etmektedir.
Şerh
• Müellif nazma besmele ile başlamıştır. İlmi kitaplara besmele ile başlamak âlimlerimizin dikkat etmiş oldukları bir edeptir. Bunun bazı sebepleri ve hikmetleri vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Allah’ın kitabına uyum sağlamak için besmele ile başlanmıştır. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖى خَلَقَ
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” [6]
2. Besmele hem Peygamberlerin hem de Peygamberimizin sünnetidir. Sünnete ittiba etmek için besmele ile başlanmıştır. Allah şöyle buyuruyor:
اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
“Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diye başlamakta.” [7]
Allah Rasûlü, bir krala mektup yazacağı zaman besmele ile başlardı. Buna Herakl’e yazmış olduğu mektup örnek olarak verilebilir.[8] [9]
• Ardından Müellif Rasûlullah’a, ailesine ve sahabesine salât ve selam olsun demiştir.[10]
■ Salât lugatta; dua anlamına gelmektedir.
■ İstilahta; genel olarak âlimler salâtın rahmet manasında olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu uygun bir görüş değildir. Allah ayette söyle buyurur:
اُولٰئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
“İşte Rableri katından rahmet ve salât (rahmet) onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” [11]
Bu ayette salât kelimesinin yerine rahmet kelimesini koyduğumuzda bu pek uygun olan bir anlama gelmez.
Salât kelimesinin manası hakkında racih olan görüş; salâtın Allah’tan Rasûlü’ne olduğu zaman övgü, insanlardan ve meleklerden Rasûlullah’a olursa övgüyü talep anlamında olmasıdır. Bu konuda Ebu’l Aliye der ki; (صلاة الله: ثناؤه عليه عند الملاءكة، وصلاة الملاءكة الدعاء) “Allah’ın Rasûlullah’a salât etmesi, Onu kendi katında övmesidir. Meleklerin salât etmesi ise, (bunu talep etmek için) dua etmektir.” [12]
■ Selam, esenlik, barış, huzur, dünyevi ve uhrevi sıkıntılardan selamette olmak anlamına gelir.
Allah şöyle buyurur:
اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin.” [13]
Allah Rasûlü şöyle buyurmaktadır:
مَنْ صَلَّى عَلَيَّ وَاحِدَةً صَلَّى الله عَلَيْهِ عَشْرًا
“Kim bana bir defa salât ederse, Allah ona on defa salât eder.” [14]
Salât ve selam, bu fazilete haiz olduğu için birçok müellif kitaplarının veya risalelerinin başında salât ve selamı sözlü veya yazılı olarak zikretmeyi ihmal etmemişlerdir.
• Üçüncü beytin ikinci parçası ve devamında Zemzemi, yazmış olduğu bu manzume hakkında bazı bilgiler veriyor. Bunun ile alakalı bilgiler yukarıda anlatılmıştır.
Tefsir İlminin Tanımı
Zemzemi der ki;
حَدُّ عِلْمِ التفسيرِ:
٧ عِلْمٌ بِهِ يُبْحَثُ عَنْ أَحوالِ كِتابِنا مِنْ جِهَةِ الإِنْزَالِ
٨ ونَحْوِهِ ، بالخَمْسِ والخَمْسِينا قَدْ حُصِرَتْ أَنواعُهُ يَقينا
٩ وقَدْ حَوَتْهُ سِتَّةٌ عُقُودُ وبَعدَها خاتِمَةٌ تَعُودُ
١٠ وقَبْلَها لا بُدَّ مِنْ مُقَدِّمَةْ بِبَعْضِ ما خُصِّصَ فيهِ مُعْلِمَةْ
7. Bir ilimdir ki, onun ile hâller araştırılır
Kitabımız inzal yönüyle
8. Ve bunun benzeri konularla. Elli beş sayısı ile
Onun çeşitleri kesin olarak hasr olundu.
9. Onu (Yani, Elli beş nev’i) altı kolye (bab kendisinde) topladı
Bundan sonra bir hatime vardır ki, o (elli beş baba) döner.
10. Bundan (Elli beş babtan) önce bir mukaddime gerekir
Ulumu’l Kur’an’a has olan bazı meseleleri bildiren (bir mukaddime).
Şerh
• Zemzemi dedi ki; (حد علم التفسير) ‘Tefsir ilminin tarifi’
Daha önce de geçtiği gibi âlimlerin arasında bu ilim için iki isim kullanılmıştır. Bunlar, Ulumu’l Kur’an ve İlmu’t Tefsir’dir.
Ulumu’l Kur’an’ın tanımı hakkında açıklama bir önceki yazıda ele alındığından burada tekrar etme gereği duymadık.
Tefsir kelimesine gelecek olursak;[15]
■ Lugat olarak; Tefsir kelimesi için iki açıklama yapılmıştır:
1. Açıklama; bazı âlimler bu kelimenin (فسر) kökünden geldiğini söylemişlerdir. İbni Manzur Lisanu’l Arab isimli eserinde bu kelimeyi tanımlarken der ki; (كشف المغطى) ‘Perdelenmiş, örtülmüş bir şeyi kaldırmak anlamındadır.’ [16] Tefsir (تفسير) kelimesi teksiri (çokluğu) ifade eden tef’il kalıbında[17] gelmiştir. Lugatten yola çıkarak tefsiri şöyle tanımlayabiliriz; ‘Allah’ın kelamının anlaşılmasının önündeki engelleri kaldırmak demektir.’
2. Açıklama; Bazı âlimler tefsir kelimesinin (سفر يسفر) kelimesinden geldiğini ve sonradan ‘sin’ harfi ile ‘fe’ harfinin yer değiştirdiğini söylemişlerdir. Mesela, Araplar bu kelimeyi bir şeyin açılması, açığa kavuşması anlamında kullanmışlardır. Mesela derler ki; (أسفرت الرأة) yani, (كشفت وجهها) ‘Kadın yüzünü açtı.’ Yine derler ki; (أسفر الصبح) yani; (أشرق وأضاء) ‘Sabah doğdu, aydınlandı.’ Bunun ayette kullanıldığını da görmekteyiz; Allah şöyle buyurur:
وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ
“Aydınlandığında sabaha andolsun ki.” [18] [19]
■ İstilah olarak ‘tefsir’ için birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımların birçoğunda ise tefsir ile Ulumu’l Kur’an birbirine karıştırılmıştır. Bunun sebebi ise, Tefsir’in, Ulumu’l Kur’an kapsamında olan ilimlerin en genişi olmasındandır.
Tefsir’in tanımı konusunda en veciz ve ezberlenmeye en elverişli olan tanım Zurkani’nin tanımıdır:
علم يبحث فيه عن القرآن الكريم من حيث دلالته على مراد الله تعالى بقدر الطاقة البشرية
‘Kur’an-ı Kerim-i Allah’ın muradına delalet etmesi yönünden beşer takatince inceleyen temelleri ve asılları olan bir ilimdir.’ [20]
Daha önceden de belirttiğimiz gibi Ulumu’l Kur’an’a İlmu’t Tefsir demek doğru bir kullanım değildir. Çünkü Tefsir, Ulumu’l Kur’an’ın alt konularındandır. Ulumu’l Kur’an’a kendi ismi ile değil de alt konusu ile isim vermek doğru olmaz. Tekrar belirtmeden geçmeyelim, Tefsir, Ulumu’l Kur’an’ın en geniş konusu olabilir ama kendisi değildir.
• Zemzemi der ki;
( عِلْمٌ بِهِ يُبْحَثُ عَنْ أَحوالِ … كِتابِنا مِنْ جِهَةِ الإِنْزَالِ ونَحْوِهِ ) ‘Nuzul ve benzeri yönlerden Kur’an’ın durumlarını inceleyen ilimdir.’
Müellif bu kısımda Ulumu’l Kur’an’ın tarifini yapmıştır. Önceki yazımızda bunun ile alakalı bölüm geçmişti. Bundan sonraki üç beyitte ise, manzumenin konu indeksini veriyor:
• Zemzemi der ki
( بالخَمْسِ والخَمْسِينا … قَدْ حُصِرَتْ أَنواعُهُ يَقينا ) ‘Onun çeşitleri elli beş olarak kesinleşti.’
Zemzemi burada kesin bir dille Ulumu’l Kur’an’ın alt başlıklarının elli beş kısım olduğundan bahsediyor. Bu ifade; Ulumu’l Kur’an’ın elli beş kısımdan oluştuğu ve bu durumun kat’i olduğu gibi bir algıya sebep olabilir. Aşağıda yapacağımız açıklama bunun böyle olmadığını gösterir.
Müellif Ulumu’l Kur’an’ın sadece elli beş başlıktan oluştuğunu ifade eder. Yani bu ilmi elli beş başlığa hasreder. Mantık ilminde bir şeyin bir şeye hasr edilmesi üç şekilde olur:
1. Akli Hasr: Kişinin kendisi bunu belirler. Mesela; ‘Canlılar mükellef olup olmamaya göre iki kısımdır, insanlar ve hayvanlar.’ denildiğinde kişi bunu kendi aklından yapar.
2. İstikrai Hasr: Araştırmanın sonucu olarak bir şeyi bir şeye hasretmektir. Mesela, Arap lugati âlimleri, Arapça kelimeleri araştırmışlar ve kelimenin fiil, isim ve harfin dışına çıkmadığını görmüşler. Bundan dolayı istikraya dayalı olarak, kelimenin üç kısımdan oluştuğunu söylemişlerdir.
3. Ca’li Hasr: Bir konuyu anlatabilmek ve anlaşılmasını sağlayabilmek için kişisel tercihe dayalı başlıklandırmadır. Burada amaç, konuyu daha güzel anlatabilmek; dayanak ise, kişisel tercihlerdir.
Müellifin burada Ulumu’l Kur’an’ın elli beş kısım olduğunu belirtmesi, Ca’li olan Hasra dahildir. Çünkü kitabımızın dayanağı olan Nukaye’nin yazarı Suyuti Nukaye’sinde elli beş çeşit zikrederken, yine et-Tahbir fi Usuli’t Tefsir eserinde yüz iki; el-İtkan eserinde ise, seksen çeşit zikretmiştir. Bu da taksimatın içtihadi olduğunu ve yazarın tercihine dayalı olduğunu gösterir.
Zemzemi devamla bu elli beş çeşitten bahsetmeye devam ediyor;
• (وقَدْ حَوَتْهُ سِتَّةٌ عُقُودُ … وبَعدَها خاتِمَةٌ تَعُودُ) ‘Altı dizilmiş kolye (bab) onu (elli bir çeşidi) kapsadı. Bundan sonra dönen bir hatime vardır.’
Müellif, bu nazımda altı ikd olduğundan bahsediyor. Metinde geçen (عقود) kelimesi (عقد) kelimesinin cemisidir. Kolye anlamına gelmektedir. Müellif kitabını değerli taşlardan oluşan bir kolyeye benzetiyor. Nazımda altı kolye var. Bu kolyeler kendilerinde toplam elli bir çeşit konu başlığı içerir. Bundan sonra gelen hatime/sonuç bölümü ise, dört nev’i kendisinde barındırır. Böylece elli beş nev’ olur.
• (وقَبْلَها لا بُدَّ مِنْ مُقَدِّمَةْ … بِبَعْضِ ما خُصِّصَ فيهِ مُعْلِمَةْ) ‘Bu elli beş Nev’i anlatmadan önce Ulumu’l Kur’an’a has olan bazı şeyleri bildiren bir mukaddime yapmak gerekir.’
Ulumu’l Kur’an’ın birçok konusu diğer ilim dallarında da ortak olarak incelenmiştir. Mesela, sebeb-i nüzul meselesinin Ulumu’l Kur’an’da incelemekle beraber, Hadis Usulü, Fıkıh Usulü gibi ilimlerde de incelenmesi buna örnektir.
Bir sonraki altı beyit ile Müellif, Ulumu’l Kur’an’a has olan sure, ayet, tercüme gibi meselelere değinecektir. Allah nasip eder ve müyesser kılarsa bir sonraki yazımızda bu konuyu ele almaya çalışacağız.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…
[1] . İmam Suyuti’nin on dört ilme dair giriş mahiyetinde olan metinleri kapsayan bir eseridir. Daha sonra bizzat kendisi bu kitabını şerh etmiş ve İtmamu’d Diraye isimli eserini kaleme almıştır.
[2] . http://www.alhazme.net/articles.aspx?article_no=316
[3] . Nazmın lafızları hakkında bilgi için şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz; Şerhu Manzumetu’t Tefsir, Hazimi, 1. Ders; Feydu’l Habir ve Hulasatu’t Takrir ala Nehci Et-Teysir ala Manzumeti’t Tefsir, s. 5 (Muhsin el-Musavi, Alavi el-Maliki, Muhammed bin Yasir el-Mekki toplu çalışmaları; Müessesetu Halid baskısı)
[4] . Tefsiru’l Kurtubi, 13/1; Furkan Suresi 1. ayetin tefsirinde (Daru’l Kutubi’l Misriyye baskısı)
[5] . En-Nihaye, 1/301. (Mektebetu’l İlmiyye baskısı.)
[6] . 96/Alak, 1
[7] . 27/Neml, 30
[8] . Bknz. Buhari, 6.
[9] . Sahihi Buhari Şerhi, Ebu Hanzala Hoca, Vahiy Başlangıcı Kitabına giriş. http://tevhiddersleri.net/video/03-Kitaba-Giris-ve-Niyet-Hadisi/1982
[10] . Salât ve Selamın geniş açıklaması;
Selamın manası:
Selam esenlik, barış, huzur, dünyevi ve uhrevi sıkıntılardan uzak olmak demektir. Allah’ın isimlerinden biri Es Selam’dır. Kullarına esenlik veren anlamındadır.
Salâtın manası:
Lugatta; sırtın ortası, ateş, dua, süreklilik gibi anlamlara gelir. Şer’i olarak ise;
1. Salât rahmettir. Bu, İbni Abbas’tan naklolunmuştur (Fethu’l Bari, 11/156). İmam Tirmizi Sünen’inde Süfyan-ı Sevri’den; ‘Birçok ilim ehli salât rahmettir.’ sözünü aktarır. (Sünen 485 nolu rivayeti öncesinde)
Buna göre Nebi’ye salât ve selam getirince şöyle demiş oluyoruz: ‘Allah’ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun.’ Genel olarak kitaplarımızda salâta rahmet anlamı verilir. Muhakkik alimlerimizin de işaret ettiği gibi bu, isabetli bir görüş değildir. Bunun nedenini bazı yönlerden izah edecek olursak;
a) Bakara suresi 157. ayette sabreden kullar şöyle müjdeleniyor: (اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ) “Allah’ın salâtı ve rahmeti onların üzerinedir.” Buna göre ayet ‘Allah’ın rahmetleri ve rahmeti onların üzerinedir’ şeklinde olur ki bu, Kur’an’ın belağatına yakışmaz.
b) Eşanlamlı kelimeler birbirlerinin yerine kullanılabilirler. Salât ve rahmet kelimeleri ise birbirlerinin yerine kullanıldığında mana yönünden uygun olmayan durumlar ortaya çıkar. Örneğin, en yaygın dua ‘Allah’ım bana rahmet et!’ şeklindedir. Bu duayı ‘Allah’ım bana salât et!’ dediğimizde İbni Kayyım’ın ifadesiyle duada haddi aşmış oluruz. Allah ayette: (وَرَحْمَت۪ي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ) “Benim rahmetim her şeyi kaplamıştır” (7/A’raf, 156) buyuruyor. Aynı cümlenin yerine ‘Benim salâtım’ yazdığınızda yine anlam karmaşasına sebebiyet verirsiniz. Ya da ‘Allah müminlere karşı rahmetlidir/Er-Rahim’dir’ yerine ‘salâtlıdır’ diyemezsiniz.
c) Sahabe, rahmet ve salâtı ayrı anlamıştır. Çünkü Allah Rasûlü’ne ‘Allah sana salât ve selam getirmemizi emrediyor. Sana nasıl selam edeceğimizi biliyoruz, nasıl salât getirelim?’ dediler. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerine olsun!’ şeklinde getirdikleri ve ‘biliyoruz’ dedikleri selamda rahmet kelimesi zaten vardır. Şayet salât, rahmet olmuş olsaydı selamın içinde yerine getirilmiş olacaktı. Sahabenin umumu salât ve rahmeti eşanlamlı olarak görmediklerinden bu soruyu sorma ihtiyacı hissettiler. (Ayrıntılı bilgi için İbni Kayyım’ın konuyu tahkik ettiği Celalu’l Efham kitabının 75-82. sayfalarına müracaat edilebilir.)
2. Salât mağfirettir. Mukatil bin Hayyan’dan naklolunmuştur (Fethu’l Bari, 11/156). Buna göre Nebi’ye salât getirdiğimizde ‘Allah’ım onu bağışla!’ demiş oluyoruz.
3. Salât Allah’ın onu övmesi, şanını yüceltmesidir: Ebu Aliye; ‘Allah’ın salâtı meleklerin yanında onu övmesidir.’ (Buhari 4797 nolu rivayet öncesinde, muallak olarak.)
Konuyu tahkik eden alimlerin çoğunun tercihi bu görüştür. ‘Allah’ın onu övmesi, meleklerin ve bizlerin Allah’tan ona salât etmesini, yani onu övüp şanını yüceltmesini talep etmemizdir. Allah’ın onu övmesi, ona rahmeti de istiğfarını da kapsar.
4. Berekettir. İbni Abbas radıyallahu anh ‘…Salât ederler, yani bereket talebinde bulunurlar’ (Buhari, muallak olarak 4797 nolu rivayeti öncesinde). Buna göre ‘Allah’ım Nebi’yi bereketli kıl!’ demiş oluyoruz. (Ebu Hanzala, Tüm Rasûllerin Ortak Müjdesi, Furkan Basım ve Yayınevi, s. 63.)
[11] . 2/Bakara, 157
[12] . Buhari, 4797. hadisin öncesinde, muallak olarak.
[13] . 33/Ahzab, 56
[14] . Müslim, 408; Ebu Davud, 1530; Tirmizi, 485. Ebu Hureyre’den.
[15] . Bu konuda şu kaynaklara müracaat edebilirsiniz; el-Burhan fi Ulumi’l Kur’an, 2/147 (Zerkeşi, Daru İhya el-Kutub el-Arabiyye). Menahilu’l İrfan, 2/3. Mebahis fi Ulumi’l Kur’an, 334 (Menna’ Halil). El-İtkan fi Ulumi’l Kur’an, 77. Nev’ (İmam Suyuti).
[16] . 5/55. (Daru Sadır baskısı)
[17] . Bu konu hakkında Hocamızın Sarf hakkında Bina kitabına yapmış olduğu 3. dersin 13. dakikası ve sonrasına müracaat edebilirsiniz. http://tevhiddersleri.net/video/3-Sulasi-Mezid/863
[18] . 74/Muddessir, 34
[19] . Bu konu ile alakalı bkz. Lisanu’l Arab, 4/369.
[20] . Menahilu’l İrfan, 2/3.
İlk Yorumu Sen Yap