“Bir kimsenin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi İslam’ının güzelliğindendir.”[1]
Hadisler; önümüzü bir kandil misali aydınlatan, hayata, ölüme ve ikisi arasında verdiğimiz mücadelemize dair bizleri güzelce yönlendiren Nebevi mirastır. Her kim bu Nebevi mirası öğrenir, yaşar ve yaşatırsa o kimse Nebi’nin (sav) izinden giden bir Müslim’dir. Ehl-i Sünnet üyesi bir muvahhiddir.
Ramazan ve Vakit
Allah’a hamdolsun, sevenin sevdiğine kavuşması misali çok arzuladığımız Ramazan ayına kavuşmuş ve bu ayı beraberce idrak etmiş bulunuyoruz. Bu güzel aya bizleri kabul eden Rabbimize (cc) sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor, verdiği güzelliğin farkına varanlardan olmayı diliyoruz. Temizlenmek isteyeni temizleyen, arınmak isteyeni arındıran, yücelmek isteyene İlahi lütfun basamaklarını sonuna kadar açan bir ay Ramazan. Âdeta El-Fettâh ism-i celilinin tecellisi gibi. Onunla yücelen ve kendisine değer katan müminler olacak kuşkusuz. Ahirette kavuşacakları güzel makam ve menzileleri sağlamlaştıran ve güzelleştirenler olacak. Gafletini, uykusunu, tembelliğini ve hatta masiyetlerini bu ayda devam ettirenler de olacak beri taraftan. Günahlarına günah, gafletlerine gaflet, çirkinliklerine çirkinlik katacaktır bu kimseler. Elinde bulunan mücevherin farkında olmadığı için birkaç gereksiz metaya onu değişen kimsenin hâli gibi olacak bu gafillerin durumu. Kimler onlar? İçimizden birileri… Maazallah!
Vakit Ramazan ayı. Her vakti hazine bilenlerin, her nefesi ömürden aldıklarının farkında olan kimselerin üstüne titrediği, incitmemek, kırmamak, israf etmemek ve zayi etmemek için aşırı gayretli oldukları bir ay. Kırk Hadis Şerhi’nde üzerine değerlendirmelerde bulunacağımız hadisimiz de tam olarak bu hususu ele alacak, bizlere bilinç kazandıracaktır. Hadisimizi bir daha okuyup hemen başlayalım:
“Bir kimsenin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi İslam’ının güzelliğindendir.”
Peygamberimizin (sav) bu veciz sözünde ifadesini bulan malayaniden uzaklaşma meselesi, ulaşmak istediğimiz hedefe varma ve ömrümüzü bir hazine misali değerlendirme noktasında son derece önemlidir. Ömür, her hatırlama arzusunda olana yetecek kadar uzundur. Bundan ötürü Kıyamet Günü Allah’a (cc) özrünü arz eden hiçbir insan vakitsizlik, yetiştiremezlik şikâyetinde bulunamayacaktır. Konumuza ışık tutması için İlahi kelamdan birkaç satır okuyalım:
“Kâfirlere ise cehennem ateşi vardır. Ne haklarında ölmeleri için hüküm verilir, ne de (ateşin) azabı hafifletilir. Biz, her nankör olanı işte böyle cezalandırırız. Orada çığlıklarla yardım isterler. (Derler ki:) ‘Rabbimiz! Bizi çıkar, önceden yaptığımızdan (farklı olarak) salih ameller yapalım.’ Size, öğüt almak isteyenin öğüt alacağı kadar ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da geldi. Tadın (azabı)! Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.”[2]
Farkında mıyız?
Öğüt alalım diye, öğüt alabileceğimiz kadar geniş bir ömrü her birimize ikram eden Rabbimize (cc), ömrümüz konusunda şükrümüzü sunabiliyor muyuz? Ömrümüzün her bir saniyesini hayır ve iyilikte geçirme gayretiyle, en azından günahtan uzak olma çabasıyla devam ettiriyor muyuz? Hesabını veremeyeceğimiz, açıklamasını yapamayacağımız, sorulduğunda başımızı önümüze eğmemize sebep olacak şekilde ömrü geçirmekten vazgeçmiş miyiz? Gereksiz sözler, boş lakırdılar ve saatlerce oyun ve sosyal medyayla geçirdiğimiz zamanımızın azıcık bir kısmına bir ân sahip olmak için, kabristanlarda boylu boyunca uzanmış, yaşamak temennisiyle yanan milyarlarca insanın olduğunun farkında mıyız?
Kendisini ilgilendirmeyen meselelerle iştigal etmeyi alışkanlık hâline getirmiş kimse mahrum olur. Hedefine ulaşmaktan, başarmaktan, iyi bir kul olmaktan, varmak istediği güzelliklere kavuşmaktan mahrum olur. Enerjisi, vakti, en kıymetli sermayesi; ölçüsüz, gayesiz ve yersiz şekilde tükendiği için yapması gerekenlere enerjisi kalmaz. Malayaniyle meşgul olan insan mirasyedi gibi vaktini tüketir. Sürekli tüketir. Hesapsız tüketir.
Faydalanmayacağıyla iştigal eden insan yol kesicilere takılmış ve onlar tarafından alıkonulmuştur. Âdeta beş parası kalmamış, elbiselerini bile eşkıyaya çaldırmış insan gibi, ortada çulsuz kalmıştır. Ömründen vermesi, zamanını paylaşması için artık kimin kapısına gidecek, kimden dilenecektir? Daha acı olanı ömrünü yanlışta, gereksiz olanda tüketmiş olan bu insan can boğaza dayanmadan da çoğu zaman durumunu fark etmeyecektir.
Diğer taraftan vaktini gereksiz işlerle tüketen insan çoğu zaman bunun kendi iradesine bağlı bir durum olduğunu zannetmekle kalır. Bunun İlahi bir ceza olduğunu aklından geçirmez. Oysa selef imamlarından Hasan El-Basrî şöyle der:
“Allah’ın kuldan yüz çevirdiğinin işaretlerinden biri, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmasıdır.”[3]
Bizi İlgilendirmeyen Mesele Nedir?
- Dünya ve ahirette faydamıza olmayan her bilgi/belge/mesele gereksiz, malayanidir.
- Sırası gelmemiş olan ve bizim için merdivenin ileri basamağı olan bilgi/belge ve meseleler malayanidir. Bir örnekle izah edelim:
İtikadını yeni öğrenen bir insan için hac farizasının sünnetlerini araştırması malayani olabilir. İlim talebine yeni başlamış, Kırk Hadis’i yeni ezberleyen bir talebenin âlimlerin usuli ihtilaflarının fıkha etkisini incelemesi malayani olabilir. Bir ilim yolcusu için usul ilimlerini öğrenmek ve müdarese etmek farzdır. Ancak fıkhın temel meselelerinden habersiz olan bir ilim talibinin Buhari ve Müslim’in tenkid edilen ricalinin peşine düşmesi fazlasıyla malayanidir. Bu usuli ilimler, yolun bir merhalesinde başlanması gereken, sırası olan ilmî derslerdir. Kendisi için henüz yeri gelmemiş bir ilmi öğrenen, anlayamayacağı ilmî mertebelere ilişkin kitapların peşinden koşan kimse iki şekilden biriyle zarar eder:
a. Usulüne göre öğrenmediği için o ilim kendisini ve çevresini ıslah eden bir faktör olmaz. Bilakis sapan ve saptıran bir hüviyet kazandırır.
b. Bir başka zarar da şudur: Anlayamadığı ve kendisine ağır gelen ilmin peşinden koşan ve basamakları sırasıyla tırmanmak gayesini ihmal eden talebe ümitsizliğe kapılır. İlmin zor ve ağır bir yolculuk olduğu kanaatine vararak ilmi bırakır. Bu bir anlamda; kendisini (henüz) ilgilendirmeyen ilmin peşinden koşmanın, tederrücü terk etmenin cezasıdır.
Aynı durum ve oluşacak zararlar sıradan bir mümin için de geçerlidir. Temel düzeyde akaidini yeteri kadar bilmeyen bir Müslim için, ihtilaflı meseleleri öğrenmesi, araştırması ve konuşması malayanidir. Elbette, burada usul öğretmek ilim talebelerinin işidir. Henüz Lailaheillallah meselesini ne kadar kavradığından emin olmadığı insanların önüne ihtilaflı meseleleri belirli bir süzgeçten geçirmeden koyan ilim talebesi de bu konuda titiz davranmak zorundadır. Ferasetli davranmadığı, doğru ölçüp biçmediği için sebep olduğu yanlıştan da Allah (cc) yanında mesul olur.
- Bir insanın, sahabe arasında vuku bulan tartışmalara dalması ve bunları gündem edinmesi malayanidir, doğru olmaz. İmam Şevkânî (rh) sahabe arasında yaşanan ihtilaflara dair soru soran bir kimseye şerh ettiğimiz hadisle cevap verir.[4]
- İlmî hüviyet, kültürel birikim ve bunları harmanlayıp analiz edecek bir muhakeme yeteneğinden yoksun kimselerin yetkin kimseler tarafından konuşulması gereken ilmî, siyasi meseleleri konuşması malayanidir.
- Akılları bulanmış, cehaletten beslenmekten kaynaklı, bir türlü istikameti tutturamamış, sansasyon ve spekülasyon peşinde koşan insanların takip edilmesi, gündem edilmesi malayanidir.
- Henüz ortasına varamadığımız yolun sonuna dair okumalar yapmak, merdivenin basamaklarına basmadan zirveye uçmaya(!) çalışmak malayanidir.
- İhtiyaç olmaksızın, sırf laf olsun diye şahıs odaklı konuşmak, insanların hatalarını ele almak, alay etmek, analiz etmek, malayanidir.
- Alanı olmayan konularda yapılan söz israfı hadiste yasaklanan malayani kapsamındadır.
Malayani İşleri Nasıl Terk Ederim?
Bunun farklı yolları ve duruma özel bazı şekilleri vardır. Birkaç maddeyi şöyle sıralamamız mümkündür:
1. Zamanın kıymetini bilmek, zamanı değerlendirenlerin ulaştığı güzel sonuçları görmek, gafillerin uğradıkları hüsrana şahitlik etmek. Bu madde teorik olarak zamanın önemini bilmekten daha ötesine, hayatta menfi veya müspet karşılığını görmeye odaklanır. Zamana dair konuşacak olsak, her birimiz mangalda kül bırakmaz, kendimizi motivasyon konuşmaları yapacak düzeyde görürüz. Ancak biliyoruz ki “lafla peynir gemisi yürümez”. Bilmek veya konuşmaktan öte bilgimiz dâhilinde olanı idrak imbiğinden geçirmek zorundayız.
Geçmiş ulemanın hayatını okumak, zamanla yarışlarına şahitlik etmek gafletimize ilaç gibi gelebilir.[5]
2. Zamanın kıymetini bilen insanlarla arkadaşlık etmek önemlidir. Vakti nimet kabul eden, her ânını güzel ve faydalı işlerle geçirmekle meşgul olan bilinçli arkadaşlar edinebiliriz. Bunun tam karşısında hiçbir surette ömrün kıymetinin farkında olmadan vakti boş ve faydasız işlerde geçiren ve bizi de sürekli faydasız olana davet eden arkadaşlardan uzak durmalıyız. Bizim hayra yönelmeye, vakti nimet bilmeye eğilimimiz olsa da bu arkadaşlar bizi bundan alıkoyacaktır.
3. Vaktimizi gereksiz meşguliyetlerle geçirmemize sebep olan vasıtaları bir bir hayatımızdan çıkarmak gerekir. Zararlı arkadaş meselesini yukarıda zikretmiştik. Kullandığımız cihazlar da bizim için bir düşman olabilir. Zamanımızı hortumlayan, saatlerimizi eritip tüketen sosyal medya ise malayaninin merkezidir. Bu aygıtlara ihtiyacımız kadar zaman ayırmalı, ihtiyaç dışı meşgul olmamaya özen göstermeliyiz. Özellikle namaz kılarken, Kur’ân okurken, dua eder veya zikir yaparken, kitap okur veya yazı yazarken telefonumuzla aramızdaki tüm ilişkiyi kesmeli, tabiri caizse üç talakla boşamalı, gözümüzün görmeyeceği yerlere yerleştirip sessize almalı ve hatta mümkünse kapatmalıyız. Aksi hâlde, gelen her mesaj, bildirim veya arama bizim ibadetimizi, çalışmamızı altüst edecektir.
[1]. Tirmizi, 2317; İbni Mace, 3976
[2]. 35/Fâtır, 36-37
[3]. Şerhu Erbaîn En-Neveviyye, İbni Dakîk’l Îd, s. 62
[4]. bk. El-Fethu’r Rabbânî min Fetâvâ’l İmam Eş-Şevkânî, 9/4999
[5]. Abdulfettah Ebu Gudde’nin, Enbiya Yıldırım çevirisiyle Takdim Yayınlarından çıkan Zamanın Kıymeti isimli eserinin bu konuyu dert edinenler tarafından mutlaka okunmasını tavsiye ediyoruz.
İlk Yorumu Sen Yap