Mukaddime

 

Bu not dizimizde Ehli Sünnet’in Menheci ve Cihadın Esasları kitabından istifade edeceğiz. Kitabın aslı Abdulkadir b. Abdulaziz’in El-Umde isimli eserdir. Yazı dizimizde kalın ve düz olarak yazdığımız kısım, yazarın eserinden alıntılar yapılmış olan kısımlardır.

Giriş hutbesinden sonra yazar;

“Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.’ (12/Yusuf, 40)

Allah-u Teala’nın bu hakkını kim O’ndan başkasına verirse, Allah’a denk ve benzer kabul etmiş olur. Bu ise açık küfürdür. Allah-u Teala şöyle buyurur:

“Öyle iken, küfredenler Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.” (6/En’am, 1)

Biz bu yazımızda İslam’ın esası olan, cahiliye ile İslam toplumunu birbirinden ayıran bir meseleden bahsedeceğiz.

Hüküm yalnızca Allah’ındır, bu yetkiyi Allah’tan başkasına veren insanlar Allah’a denk koşmuş insanlardır. Bunun örneği ise etrafımızda çoktur.

Misal Komunizm, sosyalizm, kısacası Allah’ın subhanehu ve teâlâ indirmediği tüm izm’ler ve beşeri ideolojiler açık bir küfürdür. Allah’ın indirdiği dışındaki hükümleri ikame eden tüm yönetimler, yeryüzünde Allah’ın subhanehu ve teâlâ hakkına saldırı konumundadırlar.

Allah-u Teala: “Gökte de, yerde de ilah O’dur” (43/Zuhruf, 84) buyurmaktadır. Allah’ın bu hakkına yapılan saldırıya Müslümanların karşı koymaları gerekir. Çünkü bu;

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” (47/Muhammed, 7) buyruğunun anlamı ve gereğidir.

Müslümanların da Allah’ın dinine yardım etmeleri gerekir. İslam’ın en büyük özelliği, açık ve görünür temeli olan ‘Allah’ın indirdikleri ile hükmetme bir ülkede yoksa, burada Allah’ın subhanehu ve teâlâ dinine yapılabilecek olan yardım; buna karşı koyma, müdahele etmedir. İşte bu müdahelenin adı; Allah için, Allah’ın dini için, O’nun kelimesini yüceltmek için ve dinin esaslarını koruyabilmek için yapılan müdahelenin adı İslam da ‘Cihad’ dır.’

Bu;

“Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılacaktır.” (47/Muhammed, 7) ayetinin gereğidir. Şüphesiz Allah’ın subhanehu ve teâlâ kulların yardımına ihtiyacı yoktur, Allah subhanehu ve teâlâ ayette;

“Ey Kullarım, bana zarar veremezsiniz ki bana zararınız dokunsun ve yarar veremezsiniz ki bana yararınız dokunsun.” (Müslim)

Buradan anlıyoruz ki Allah subhanehu ve teâlâ insanlardan kendine bir menfaat veya fayda beklentisi içerisinde değildir. Burada Allah tarafından mü’min kuldan istenen, kulun kendisi için yapması gereken cihaddır; çünkü cihad hem dünyada hem de ahirette mü’minin yardımcısıdır.

Cihadın Dünya Menfaati

Dünya ahkamında cihadını, direnişini gerçekleştiremeyen bir toplum; tağutların ve firavunların altında ezilen bir zillet toplumudur. Dün firavunların piramitlerinin ağır taşları altında ezilen toplumlar, bugün de firavunların ağır vergileri altında ezilmektedirler. Çünkü burada ‘Allah yolunda cihadı terk etmek’ gibi büyük bir sıkıntı vardır.

Burada dikkatle idrak edilmesi gereken nokta: Allah subhanehu ve teâlâ gücü, kuvveti yetmediği için mü’minlerden yardım istiyor değildir, Allah subhanehu ve teâlâ çok kuvvetli olan, herşeye gücü yeten ‘Zû’l-Kuvvet’ul-Metin’ olandır. Allah subhanehu ve teâlâ sadece ‘Ol’ emri ile dilediğini yerine getiren, yer ve göğün tüm melekutunu elinde bulundurandır. Demek ki teklif olarak bunun mü’minlerden istenmesinin sebebi; yeryüzünde hakkıyla Allah’a subhanehu ve teâlâ ibadet edilebilmesi için ilkin Allah’a subhanehu ve teâlâ hakkıyla ibadet eden devletin kurulması gereklidir.

Bugün tevhid ehli olan veya kendisini Müslüman sanıp İslam’a çağıran birçok grup vardır. Lakin düzelme ferdîdir, yani biz davetçiler tek tek insanları düzeltebiliyoruzdur. Biz bir tane düzeltirken bozulma ve ifsad kitleseldir. Niye derseniz: Yönetim tağutî bir küfür düzeni olduğundan ve tüm kitle iletişim araçlarını elinde bulundurduğundan (radyo, televizyon, eğitim kurumları, gazeteler vs.), bunların vasıtası ile insanların kalbine zehirli oklarını fırlatabiliyor. Bir reklam yayınıyla bile aynı anda 6-7 milyon insanı bu zehirli oklarıyla ifsad edebilmektedir. Ne var ki biz bir ayet öğreteceğiz, bir tane nurdan ok göndereceğiz 2-3 gün bunun uğraşında oluyoruz.

Ferdi davetin başarıya ulaşması kolay değildir, davetin başarısında devlet etkin rol oynar. Bunun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminden de pratiği açıktır; Mekke döneminde davet olmasına rağmen İslam’a girenlerin sayısı sınırlıdır; birçok kaynakta ‘Hicrette yetmiş kişi vardı veya yüz kişi vardı’ olarak geçer. Medine dönemine baktığımızda, cihad başladığında bu rakamlar, İslam’a giren kişi sayısı, onbinlerle ifade edilmektedir.

Yani istenen cihad Allah’ın subhanehu ve teâlâ zatı için değil, bizim dünya ve ahiret menfaatimiz, yeryüzünde Allah’a subhanehu ve teâlâ ibadet eden bir devletin gerçekleşmesi ve Müslümanların zilletten kurtulup izzete kavuşması içindir.

Cihadı Terk Etmenin Dünya Zararları

Cihad terk edildiğinde, dünya zararı ise Abdullah b. Ömer’in radıyallahu anh rivayetinden şu hadisle açıklanmıştır;

“Bi’a alışverişi yaptığınız zaman, hayvanların peşine düştüğünüz zaman, dünyaya razı olup cihadı terk ettiğiniz zaman Allah sizin üzerinize öyle bir zillet musallat eder ki; tekrar dininize dönene kadar Allah sizden bu zilleti çekip almaz.”

Bir diğer hadiste::

” ‘Bir zaman gelecek diğer milletler hayvanların yemleri üzerine üşüştükleri gibi sizin üzerinize üşüşecekler’, sahabeler: ‘Biz az olduğumuzdan mı ya Rasûlullah?”, Rasûlullah: ‘Bilakis siz çok olacaksınız ancak sele kapılan çer çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin heybet ve korkunuzu çıkaracak. Sizin kalplerinize ise vehen’i salacak’, Sahabiler: ‘Vehen nedir ya Rasûlullah?”, Rasûlullah: ‘Dünya sevgisi ve ölüm korkusu.’ “

Cihaddan kaçan toplum Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem bahsettiği topluluktur.

Cihad eden topluluk ise izzet toplumudur. Sahabenin gidipte yeryüzünün en büyük imparatorlarından birine:

‘Allah bizi buraya kulları kulluğa kulluktan kurtarıp, alemlerin Rabbi olan Allah’a kul yapmaya gönderdi.’ diyebilecek kadar onlara izzet ve şeref veren, onları yokluk çöllerinden alıpta dünyanın efendisi yapan unsur, korkusuzca cihad etmeleriydi.

Cihadın ahiret menfaatlerine ise yeri gelince yazı dizimizde değineceğiz inşallah.

Cihad İmtihandır

Allah-u Teala, bu dünyada bizi kafirlerle imtihan etmektedir. İmanında doğru olup cihad emrine sarılacak kişilerle, imanında yalancı olup bu emre katılmaktan kaçınacak olanları ortaya çıkarmak istemektedir. Allah-u Teala şöyle buyurur:

“Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.” (25/Furkan, 20)

“And olsun ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz.” (47/Muhammed, 31)

Allah-u Teala kafirleri bir anda yok etmeye kadirdir. Çünkü O subhanehu ve teala, “Ol” deyince her şey anında oluverir. Cihadı emretmekten amacı, bizim imanımızda samimiyetimizi ölçmektir.

Yukarıda yazdığımız ayetlerden de anlaşıldığı üzere Allah subhanehu ve teâlâ bizi dünyada imtihana tabi tutacaktır. Bu imtihanlardan bir tanesi de Müslümanların kafirlerle imtihan olmasıdır, ki ‘Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız’ ayetiyle de bize bunu apaçık bildirilmiştir.

Cihad meydanları mü’minler ile münafıkların birbirinden ayrıldığı, imanında samimi olan insanların, imanında samimi olmayan insanlarla birbirinden ayrıldığı yerdir. Bu kafirlerle imtihan olunmamızın başlıca sebeplerindendir.

“Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü intikam alabilirdi, bunun böyle olması; kiminizi kiminizle denemek içindir.” (47/Muhammed, 4)

Bu ayetten sonra iki noktayı iyice anlamalıyız:

1. Allah subhanehu ve teâlâ bizden cihadı istiyorsa, bu Allah’ın subhanehu ve teâlâ gücü yetmediğinden değil, Müslümanların izzetli bir yaşam sürmesini istediğindendir.

2. Allah subhanehu ve teâlâ insanı mutlaka bir şekilde imtihan edilecektir. Bu kulun imanındaki samimiyetinin göstergesi olacaktır. Müslümanın imtihanın bir çeşidi ise; Allah’ın subhanehu ve teâlâ bizleri kafirlerle imtihan etmesidir, ki bu cihaddır.

“Hak uğrunda cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir.” (29/Ankebut, 6)

Bu gerçek hepimizi şu soru ile yüzyüze getirmektedir: Bizler bu şekilde zayıf, bölünmüş ve çaresiz bir durumda iken cihad görevini nasıl yerine getirebiliriz? Allah-u Teala bu soruya şöyle cevap vermektedir:

“Allah’a ve Rasûlüne itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfal, 46)

Burada yazardan ve ayetten anladığımız;

Birinci Nokta: Cihad etmeden önce Müslümanların gücünü birleştirmesi lazımdır.

Tabi bu ayet bazı sapıkların kullandığı gibi; ‘Kim olursan ol gel’, ‘İtikadın ne olursa olsun gel’ değildir. Bizden istenen böyle bir güç birleştirme değildir. Özellikle tevhid esasları üzerinde birleşebilecek olan insanların kendi güç ve kuvvetlerini birleştirmeleri lazımdır. Bu olmazsa yeryüzünde umumi cihadın gerçekleşmesi hiçbir şekilde mümkün olamaz. Şimdi biri diyor ki: ‘Ben kalemle cihad ediyorum’, birisi diyor ki: ‘Ben kitapla cihad ediyorum’, biri diyor: ‘Ben kendi kendime cihad ediyorum, ben kimseye bağlı kalamam.’ vs. vs.

Eğer Müslümanlar kendi güçlerini tek bayrak altında birleştirmezse, durumları tekli tekli kibrit çöpüne benzer, bir çocuk bile bunları kırabilir ama kırk taneyi çocuğun eline verirseniz, bunu kırması çok zordur.

Müslümanlar da bu şekilde olmalıdır, çünkü küfür tek millet halindedir. Bir bakınız; siyasi amaçları farklı olabilir, ekonomik çıkarları farklı olabilir veya birbirlerine karşı kin duyabilirler, kalpleri paramparça olabilir fakat söz konusu İslam düşmanlığı olunca, küfür global bir savaş yapmaktadır, dünyanın dört bir tarafında birleşmektedirler. Tevhid üzere birleşebilen Müslümanların da bu saldırılara karşı koyabilmeleri için birlik halinde savaşmaları gerekmektedir. Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem cihad anındaki uygulamaları örnek verecek olursak:

Birisi gelip Peygamber Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem elbisesinden çekip, küfür sözü olan ‘Adaletli ol Ey Muhammed!’ demesine rağmen Peygamberimiz insanları öldürmüyor.

Hatta İmam Evzai’nin kabul ettiği (genel ulemanın kabul etmediği) Tirmizi’deki bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Harpte eller kesilmez” buyuruyor. Bunun gibi Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem genel uygulamaları, savaş esnasında sayıyı çoğaltmaya yöneliktir. Mekke fethinde 3-5 3-5 ateş yaktırmıştır, bu da yine sayıyı fazla gösterme siyasetidir. Hatta cihad esnasında “Peygamber kendi ashabını öldürdü, demesinler” diye, münafıkları öldürmediğini görüyoruz, çünkü cihad esnasında sayıya ihtiyaç vardır. Zafer Allah’ın subhanehu ve teâlâ elindedir, Allah subhanehu ve teâlâ yardım etmediği sürece zafer gerçekleşemez, bu zaferin gerçekleşebilmesi için bir de ‘Dünyalık’ sebeplerinde yerine gelmesi gerekmektedir. Dikkat edersek bir sonraki ayette;

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp, beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (8/Enfal, 60) denilmektedir.

Bir sonraki yazımızda devam edebilmek temennisiyle. Duamız Alemlerin Rabbine hamd etmektir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver