Saatu’l Usra – 5

 

Ben hemen eve gidiyorum arkadaşlar. Yolculuk beni çok yordu. Ayaklarım şişti resmen.

Sana zayıfla diyoruz ama anlamıyorsun Hubeyb. Bak bizde aynı yolculuğu yaptık ama senin kadar yorulmadık.

Hem de giderken giydiğimiz sandaletlerle geri döndük.

Ha ha haa, evet Hubeyb; yol boyu tam üç sandalet yırttın.

Ne yapayım arkadaşlar? Ayaklarım taraklı.

Hep olayları tevil ediyorsun arkadaşım…

Aman… Ben gidiyorum. Size kendimi ıspatlamak zorunda değilim. Beni seven böyle sevsin. Şişman bir çocuğum, ne olmuş yani?

Dur, duuur!

Ah yaaa… Şakada biraz ileri gittik galiba?

Evet sanırım. Çok kızdı baksana. Neyse evlerimize gidelim, namazda buluşur gönlünü alırız.

Tamam Rafi.

Salim ve Hubeyb eve gider gitmez uyumuştu. Rafi ise Tebuk seferi boyunca tarih defterine kaydettiklerini gözden geçirdi. Sayfalardan birinde küçücük bir yere iki not düşmüş… Ne için yazdığını bir türlü hatırlayamadı.

Acele ile yazdığı belli… Kargacık burgacık bir yazı… İlkini zorlukla okuyabildi: Canım Peygamberimin gözleri yolda. Birini bekliyor sanki…

İkincisi daha okunaklı idi: Canım Peygamberim, Kab bin Malik Amca’yı sordu. O gelmedi dediler…

Hemen bu durumu soruşturmalıydı. Canım Peygamberim gözü yollarda Kab bin Malik’i mi bekliyordu acaba? İyi de neden? Ve Kab gibi Bedir savaşına katılmış cesur bir sahabi neden Tebuk’e gelmemişti? Hemen abdest aldı ve üstünü değiştirdi. Annesine görünmeden mescide gitti. Mescitte büyük bir kalabalık vardı. Rafi şaşırdı. Kalabalığın arasına karışarak ilerlemeye çalışıyordu. Canım Peygamberim mescitte oturmuştu. Yüzü her zamankinden farklıydı. Sürekli tebessüm eden Peygamber, elini tutan adamlara hiç yüz vermiyor, başını sallamakla yetiniyordu. Biraz daha sokuldu. Kimdi bu adamlar, ne diyorlardı Canım Peygamberime?

Galiba bunlar savaşa katılmayanlar. Her biri bir mazeret sunuyor Rasûl’e. Aaaaa, işte işte Kab bin Malik geldi. Bakalım ne diyecek?

— Ey Allah’ın elçisi! Gazan mübarek olsun. Beni seferden alıkoyacak hiçbir mazeretim yoktu. Özür diliyorum.

Allah’tan bağışlanma dile. Şimdi git. Ta ki Allah senin hakkında hükmünü indirinceye kadar bekle.

Herkes dondu kaldı. Mazeret uyduranlara hiç ses etmemişti Rasûl. Onlar münafıklardı. Peygamberimi aldatacaklarını sanıyorlardı. Kab ise doğruyu söyledi. Rasûl onu yanından uzaklaştırdı… Başını öne eğip mescitten hızla çıktı. Ardından da birkaç adam… Rafi de peşlerine takıldı. Adamlar Kab’a yetişmişti:

— Dur ey Kab! Doğruyu söylemek zorunda değilsin. Hadi, git sen de bir bahane uydur.

— Hayır bunu asla yapamam.

— Neden yapamazsın? Bak onca insan yaptı.

— Beni onlarla bir mi tutuyorsunuz? Rasûl’ü kandırabileceğinizi mi düşünüyorsunuz. Allah bir ayet indirirse hâlim ne olur? Asla… Sabredeceğim. Allah’tan yardım isteyeceğim. Gidin başımdan…

Rafi duyduklarına inanamıyordu. Rasûl’ü kandırmayı düşünenlere baktı önce. Sonra da doğruluğu seçen Kab bin Malik’e…

Kab mescitten çıkınca Canım Peygamberim ashabına dönerek:

‘Kab hakkında Allah hüküm indirinceye kadar kimse onunla konuşmasın, dedi.’

Eve gelen Kab durumu hanımına anlattı. Hanımı da çok üzülmüştü. Başlarına gelen bu musibet kendi hatalarının sonucuydu. Sabretmekten başka çare yoktu.

Gece olmuştu… Kab, bir türlü uyuyamıyordu. Kendi kendine söyleniyor, sefer hazırlığı yapmadığı için çok hayıflanıyordu. Birkaç kez yataktan kalktı. Su içti. Yüzünü yıkadı. Uykusu iyice dağıldı. Evin damına çıktı. Gökyüzü sanki onun omuzlarındaymış gibi iki büklüm yere çöktü. Çekirge sesleri ve ara ara köpek ulumalarından başka hiçbir ses yoktu. Başını yukarı kaldırdı: ‘Beni temizle ya Rab’ diyebildi. Ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı…

O gece Rafi de hiç uyumadı. Evin balkonundaki sedire uzanmış gökyüzünü izliyordu. Pırıl pırıldı gök… Yıldızlarla kaplıydı. Ay sanki tüm Medine’yi aydınlatıyordu… Acaba Kab bin Malik ne yapıyor şimdi diye geçirdi içinden. Canım Peygamberimin konuşmama kararını duymuş muydu? Sedirden doğruldu. Birileri vardı sanki sokakta. Çok uzaktan fısıltı şeklinde konuşmalar geliyordu. İyice kulak kabarttı. Sesler gittikçe yaklaşıyordu. Sokağı izlemeye başladı. Bu saatte gelenler kim olabilirdi? Hah işte iki karartı belirdi sokak başında… Allah Allah, yüzleri kapalı iki adam. Hızla yürüyorlardı. Biri yabancıydı sanki. Kıyafeti farklıydı çünkü. Kim bunlar, gecenin bu saatinde Medine sokaklarında ne işleri var? İçinde inanılmaz bir merak duygusu kabarmıştı, biraz da korku… Bu adamların Kab bin Malik ile alakaları olabilir miydi? Sessizce peşlerine düşmeliydi… Ve bu işi çözmeliydi…

Kendini göstermeden takip etmeye başladı adamları. Evet, yanılmamıştı. Kab bin Malik’in evine yöneldiler. Yabancı olan aşağıda bekledi. Diğeri Kab’a seslendi. Kab aşağıya indi. Yabancı adam koynundan bir zarf çıkarıp ona verdi. Sabah cevabını bekliyorum diyerek oradan hızla uzaklaştı…

Rafi daha da meraklanmıştı. O zarfta ne vardı? Ve bu yabancı kimdi?

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver