Mekke’nin Fethi -2

— Duyuyor musun Rafi?

— Neyi ?

— Müşriklerin kendi aralarındaki konuşmalarını.

— Tam seçemiyorum ne dediklerini ama korku içinde oldukları kesin.

— Kaç kişiyiz peki şu an?

— On bin kişiymişiz.

— Sahi mi?

— Evet…

— Neden herkes tek tek ateş yaktı?

— Ne kadar kalabalık olduğumuzu anlamaları için sanırım.

— Hiç ses yok. Sanki fısıltıyla da olsa bizden başka konuşan yok.

— Gergin bir bekleyiş. Düşünsene Hubeyb , şuan Kabe’nin yakınındayız. Ve yarın ona sahip olabiliriz.

— Ya da…

— Evet ya da tam tersi. Sahip olduklarımızı da kaybedebiliriz.

— Şişşşşşt… Birileri geliyor.

Rafi ve Hubeyb yattıkları yerde fısıltıyla konuşuyorlardı. Mekke üzerine yürüyen savaşçıların arkasına takılmış, Merru’z Zehran’a kadar gelmişlerdi. Rasûl herkese ateş yakmasını emretmiş, nöbetçilerin başına Ömer’i tayin ederek çadırına çekilmişti. Herkes sessiz bir bekleyiş içindeydi.

Rasûl’ün amcası Abbas, Rasûl’ün beyaz katırına binerek kamp yerinden uzaklaştı; kısa bir süre sonra arkasında biri olduğu hâlde tekrar geri dönmüştü. Rafi, Abbas’ı tanımıştı. Gelen oydu. Fakat arkasındaki şahsı hiç tanımıyordu. Gizemli bir adamdı. Kimdi acaba? Abbas ve terkisindeki adam uzaklaşınca Rafi ve Hubeyb tekrar konuşmya başladılar. Ta ki gün ağarana kadar.

Sabah erkenden tüm birlikler Mekke’ye doğru hareket etti. Vadinin dar bir boğazı vardı. Birlikler oradan geçiyordu. İki kişi de o boğazın yanında durmuş geçen birliklere bakıyorlardı. Onlardan biri Abbas, diğeri Mekke’nin lideri Ebu Süfyan idi. Gece Abbas’ın arkasında kampa giren de oydu demekki. Abbas ona eman vermiş, birlikte Rasûl’ün yanına gitmişlerdi. Ebu Süfyan orada Müslüman olmuştu. Canım Peygamberim ona müminlerin gücünü göstermek istedi. Abbas’a onu erkenden boğaza götürmesini emretti. Birlikler geçerken hangi kabile olduklarını söylüyordu Abbas Ebu Süfyan’a. En son Rasûl’ün de içinde bulunduğu ensar ve muhacirlerden oluşan yeşil sancaklılar birliği geçti boğazdan. Çok heybetlilerdi. Sadece gözleri görünüyordu herbirinin. Ebu Süfyan hiçbirini tanımamıştı. Abbas onları tanıtınca:

— Bunlara kimsenin gücü yetmez ey Abbas. Muhammed’in gücü ve kuvveti bugün iyice büyüdü, demekten kendini alamadı.

Ensarın sancağını taşıyan Sad bin Ubade yanlarından geçerken:

— Bugün kan dökme günüdür. Bugün Harem bölgesi helal olacaktır. Bugün Allah, Kureyş’i zelil kılacaktır, diye bağırdı. Rasûl ise:

— Bugün Kabe’nin yüceleceği gündür. Bugün Allah’ın Kureyşlileri İslam’la şereflendireceği gündür, buyurdu. Ve Ebu Süfyan’a:

“Kavmine git, durumu bildir. Kim senin evine sığınırsa emniyettedir. Kim kapısını kilitler evden çıkmazsa emniyettedir. Kim Kabe’ye sığınırsa emniyettedir.” diye ekledi.

Ebu Süfyan süratle Mekke’ye girdi ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:

— Ey Kureyş topluluğu! Bu gelen Muhammed’dir. Ona karşı koyamayacağınız bir kuvvetle geliyor. Ebu Süfyan’ın evine girenler emniyettedir.

Kureyşliler:

— Allah seni helak etsin. Senin evine kim sığabilir?

— Kim evinde durursa emniyettedir. Kim Mescidi Haram’a girerse emniyettedir.

Halk evlerine çekildi. Kimi de Mescidi Haram’a sığındı.

— Korkuyorum.

— Neden Hubeyb?

— Savaştan. Orada müşrik de olsa akrabalarımız var. Kabe var. Kan dökülmesini istemiyorum.

— Canım Peygamberim de istemiyor. Ne dediğini duymadın mı?

— Duydum evet. İnşallah savaş değil Kureyş’in İslam’la şereflendiği bir zafer olur.

— İnşallah.

— Düşünsene artık oyunlarımızı Kabe’nin etrafında oynayabiliriz.

— Hayali bile güzel…

Rasûl ve ordusu Zi Tuva’ya geldi. Rafi, Hubeyb ve Salim bir devenin üstüne binmişti. Gözleri Rasûl’de idi. O kadar meraklıydılar ki. Tek bir ânı dahi kaçırmak istemiyorlardı.

Yaşananlar tek kelimeyle bir mucize olmalıydı. Yıllarca canım Peygamberim ve müminlere düşmanlık eden Kureyş’te hiçbir hareketlilik yoktu. El ayak çekilmiş, Kabe’nin çevresi bomboştu. Herkeste hem heyecanlı hem de korkulu bir bekleyiş hakimdi. Ve beklenen an geldi: Rasûl, terk etmek zorunda olduğu memleketine zafer kazanmış bir komutan olarak giriyordu. Gurur ve kibir ile başı dimdik olarak değil, tevazu ve hoşgörüyle başını eğmiş olarak hem de.

Peygamberimiz önce tavaf yaptı. Sonra Kabe’nin içine girerek tüm putları kırdı. Müşrikler Kabe’ye üç yüz altmış put yerleştirmişti. Kabe’nin duvarlarına resimler çizmişlerdi. Rasûl bunları da kazıtarak sildirdi. İki rekât namaz kılarak oradan çıktı.

Çıktığında Kureyşlileri saflar hâlinde Kabe etrafına toplanmış hâlde gördü. Rasûl’ün onlar hakkında nasıl bir hüküm vereceğini bekliyorlardı.

— Ey Kureyş! Size ne yapacağımı zannediyorsunuz?

— Senden hayır bekliyoruz. Sen değerli bir kardeşimizin oğlusun.

— Ben size Yusuf’un kardeşlerine dediğini diyorum:

“Bugün size ayıplama yok. Gidin, serbestsiniz.”

Canım Peygamberim… Sen âlemlere rahmetsin… İnsanlığa rahmetsin. Sana ve en sevdiğin arkadaşlarına eziyetleri yapanları bile affettin. Sen ne güzel ahlaka sahipsin…

 

(Devam edecek)

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver